Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə55/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   112

Ayrıca da CHP'nin 1950 seçimlerinde fahiş yenilgisinden sonra, çok müntakimane ve son derece muhteris ve diş bileyerek hınç içindeki iktidar olma faaliyetlerini.. ve iktidar olmaları durumunda bu memlekete komünizm tehlikesini beraberlerinde getirme durumunu (97)bir mektubunda, hem Demokratlar'a hem talebelerine ve dolayısıyla hamiyetli olan milletin efradına duyurup ikaz etmeyi de ihmal etmemiştir.

Bizce meselenin esası ve hülâsası budur. Üstad'ın bu dönemde yaptığı ihtarlar ve ettiği nasihatlarla ilgili olarak D.P döneminde olan bu vazifeleri, sadece bir üçüncü Said merhalesine bağlamayı ve sanki eğer üçüncü Said merhalesi tahakkuk etmemiş olsaydı, Hazret-i Üstad o mühim ve tarihî ve her zaman taptaze ders-i ibretlerle dolu olan o beyanatları ve nasihatları yapmıyacaktı ve yazmıyacaktı gibi, bir fikri şahsen uygun bulmuyoruz. Hazret-i Üstad 1950'de açılan dönem için hangi Said safhası olursa olsun, bunları yapmak icab edecekti. Başkaca bir yolu da yoktu. İnşaallah Hazreti Üstad'ın Afyon hapsinden sonraki son hayat döneminde, bunu ayrı bir fasıl içerisinde, ehl-i siyasete bakan o mektuplarının vürud sebeplerini, hem de toptan gösterdiği mana ve hadiselere mutabakatlarını genişçe ele almayı düşündüğümüzden bu mevzuu burada böylece kapatmak istiyoruz.

(97)Çünkü C.H.P 1950 yenilgisinden sonra, çekinmeden ve gayet aleni olarak kendisinin yerini "ortanın solu" diye göstermiş ve ilân etmiştir. A.B.

1484


1650

MAHKEME SAFAHATI VE MÜDAFAALAR

“Çok müthiş bir zulüm ve işkence çemberi" tabirine şayeste bulunan Afyon hapis hadisesinin muhakeme safahatı ve müdafaalar bölümünü, tam ve etraflıca kaydedip seyretmek için, yeniden hadisenin başına dönmek mecburiyeti vardır sanırım. Zira Afyon hapis hadisesinin baş tarafında kısaca ve fezlekeli şekilde icmali kaydedilen mahkeme safahatı ve müdafaaların iyice anlatılıp anlaşılabilmesi için ancak böyle mümkin olabilir.

Evet, Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi ve ilk başta kırksekiz Nur talebesinin Afyon Adliyesinde açılan davaları ve intikal eden muhakemeleri, Üstad'ın şahsı ile Emirdağlı talebeleri noktasından 17.1.1948'de başlamış olup, sûreten cüz'î ve küçük bir hadise görünümünde bulunan Afyon mahkemesi ve "Üçüncü Medresei Yusufiye" diye Üstad'ın tarif ettiği Afyon hapis hadisesi ve mahkemesi, aslında dine ve din ehline, fakat Bediüzzaman Hazretleri'nin şahsında en ağır ve en zalimane ve en gaddarca ve siyaseti dinsizliğe alet ederek, dinsizce ve bolşevikçesine ayakta durmak istiyen bir devrin hükûmet idare sistemine sızan gizli dinsiz komite mensuplarının son bir taarruz ve hücumudur.

Evet, Afyon hadisesi; küfrî, batıl ve dinsizce prensiplerin müdafii, hatta belki tatbikçisi durumunda olan bir rejimle; Kur'an ve iman hakikatlarına dayanan ve kendi hususî âlemlerinde öyle yaşamak istiyen gerçek mü'min insanların bir mürafaa ve mücadeleleri örneğidir.

Fakat öyle bir mücadele ki, bir tarafın arkasında tüm maddî kuvvetler ve onları destekliyen hükûmet ve lastikli kanunlar ve hükümet kuvvetleri ve destekleri vardır.. ve hem mazlum ve fakat mücahid, azimkâr, müttakî, mü'min insanları ezmeye müsaid ve esnek bir idare tarzının zamanında vuku' bulduğu gibi; bütün şiddet, fesad, iftira, yalan, bozgunculuk ve münafıklıkları mübah sayan, belki bunları bizzat yaşıyan ve yaşatan gizli din düşmanı komitelerin tedbir ve yardımları yanında, zamanın hemen bütün basını da bu mazlumlar gurubunu mahv ve perişan etmek, daha doğrusu din ve iman ve Kur'an müdafaasında, herkes susturulmuş olduğu halde, susmamış ve susmayan ve susmayacak olan bir iman ve Kur'an dilini (Bediüzzaman'ı) susturmak için bütün güçleriyle yüklendikleri halde....

Bu tarfta ise; maddeten ve zahir hale göre eli kolu bağlı.. ve fakat ma’nevî kuvvetiyle, beraber, eğer teşebbüs etseydi; maddi gücü, kuvveti de olduğu halde menfi mücadeleye girmiyen mazlum mü'minler gurubu vardır.

1485


Evet manzara, sebebler dünyasında ve zâhir hale göre böyle... Lâkin bu mücahid mü'minler gurubunun ellerinde, dillerinde, kalb ve kafalarında

1486


1651

öyle mağlub edilmez, karşı gelinmez, cerhedilmez manevî bir silâhları Ve Kur'an tezgâhından gelen öyle kuvvetli delinmez, yıpranmaz hüccet ve bürhan Nurları vardır ki; dünyanın bütün dinsizleri, şeytanları toplansa ve karşılarına dikilse, yine ilim meydanında ve hakikat noktasında onları mağlub edecek güçtedir.

Hem bu mazlum, fakat mücahid fedakâr müminlerin başlarında, öyle kudsî, nuranî, eşsiz bir dehayı taşıyan bir üstadları, bir rehberleri ve bir kumandanları vardır ki; şaşmaz, yanılmaz, yanıltmaz ilahî mevhibeli bir zekaya ve manevî ve melekûtî bir dehaya sahip ve mâliktir.

Evet, Afyon hadisesi ve mahkemesi işte bu kabil iki davanın ve mümessillerinin davası ve hadisesidir. Onun içindir ki; Türkiye'de dinsizlik mekanizmasını çeviren ve milleti bolşevikliğe doğru götürmeye çalışan ve hazırlık içinde olan, hatta bilfiil yer yer teşebbüse geçmiş bulunan tüm fesat odakları bu hadiseye yüklendiler ve Afyon hapsi içine alınan ve elleri kolları bağlattırılarak zindanlara atılan bu mazlum mücahid mü'minlerin, bilhassa Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin mahkemeden mahkumiyetlerini sağlamaya yöneldiler. Öyle görünüyor ki, yukarda da zikri geçen birçok emarelerin de delâletiyle, Üstad Bediüzzaman'ın Afyon hapsi ve mahkemesinden mahkumiyet kararı çok önceden planlamış ve gizli talimatlar doğrultusunda yürütülmüş bir hadisedir. Hapiste, kanun ve usullere apaçık mugayir olarak, Hazret-i Bediüzzaman'a uygulanan gayr-i insanî ve keyfi muameleler, savcının tavır ve hareketleri ve mahkemenin bilâhare kararının gerekçesinde kaydettiği ifadeler bu meseleyi ve gerçeği doğruladığı gibi; o sıra Afyon hapishane müdürlüğünü yapmış Mehmet Kayhan'ın ifade ve hatırası da, meseleyi te'kid etmektedir. Bu münasebetle müdür Mehmet Kayhan'ın ifadesini buraya yeniden almak istiyoruz (Yâni bu hususa temas eden kısmını)

"...Ben daha önceleri Uşak'ta Savcılık baş kâtibi idim. Daha sonra müracaat ederek Çorum Cezaevi müdürlüğüne tayinimi çıkarttım. Sonra Balıkesir ve 1947 senesinde Afyon'a tayin edildim. Bu yıllarda Emirdağı'nda oturan Bediüzzaman Said-i Nursi isminde bir vatandaşımız vardı. Bu adamın din propagandası yaptığı hükûmetçe tesbit edildiği için, polis memuru Uşaklı Sabri Banazlı'yı ve diğer arkadaşlarını sivil elbiselerle Emirdağı'na göndermişlerdi. Bir gün Polis Sabri Banazlı Cezaevine yanıma gelerek bana: "Yâkında sana Bediüzzaman isminde birisini getireceğiz " diye haber verdi. Bir müddet sonra da Said-i Nursi'yi hapishaneye getirdiler...(98)"

1487


(98) Son Şahitler-1 S: 19

1488


1652

İşte o sıra Afyon Cezaevi müdürünün şu enteresan ifadesi ve şâhitliği, iddiamızı te'yid ettiği ölçüde, Bediüzzaman'ın mahkûmiyetinin peşinen plânlı olduğu da kesin anlaşılmaktadır. Hatta az ilerde müdafaalar safhasında, Savcının kasd-ı mahsusla, usul dairesinde temyiz edilen mahkûmiyet kararının dosyasını ve temyiz lâyihalarını kanunsuz şekilde, üç ayı geçkin uzun bir zaman beklettirip, temyize göndertmediği de bu hususta ayrı bir delil teşkil etmektedir.

MAHKEME SAFAHATI

Bu mukaddemeden sonra, şimdi Afyon mahkeme safahatına ve başta Hazret-i Üstad Bediüzzaman olarak maznun ve mazlum Nur talebelerinin müdafaaları şekline geçiyoruz.

Evet, Üstad Bediüzzaman Said Nursi ve Emirdağ'ı kazasından onbeş kadar ma’sum Nur talebeleri evvelâ 17.1.1948 günü Afyon vilâyet merkezine götürülmüş ve bir hafta kadar Emniyet Oteli veyahut Ankara Palas otelinde durdurulmuş.. ifadeler, sorgulamalardan sonra, 23.1.1948 günü tevkifleri kesilerek (99)hapishaneye tıkılmışlardır.

Daha sonra, gerek Afyon Savcılığınca tevkifleri istenen, gerekse daha önceleri Balıkesir ve Uşak'ta mevkuf bulunan ve yekûnu -ilk tevkif edilenlerle beraber- kırkdokuzu bulan Nur talebeleri sağdan soldan celbettirilerek Afyon hapishanesinde toplattırılmıştır.

İlk önce, tahkikat ve ifadeler savcılıkça yürütülmüş ve iki ay kadar devam etmiştir. Nihayet Savcı 22.3.1948'de, Üstad'la beraber kırkdokuz maznundan otuzunun (100) takipsizlikleriyle serbest bırakılmalarına karar vermiştir. Bu karardan sonra, aynı tarihte otuz Nur talebesinin tahliyesi mahkemece onaylanmış ve serbest bırakılmışlardır.

Savcılığın tahkikatından sonra, Üstad'la beraber mevkuf bırakılan ondokuz kişinin evraklarının incelenmesi için dosya, savcının ilk iddianamesi ile birlikte sorgu hâkimliğine tevdi' edilmiştir.

Bu arada, evrak ve dosyalar henüz savcılık tahkikatında iken, kitap ve evrak Ankara’ya Diyanet Başkanlığı'na tedkik ettirilmek üzere gönderilmiş, Din İşleri Müşavere Kurulu Hey'eti tarafından tedkike alınan Zülfikar, Asayı Musa Sirac-ün Nur, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Gençlik Rehberi ve diğer el yazma kitap ve mektuplar kısa bir zaman içinde okunur ve 16.3.1948'de hazırlanan rapor Afyon'a Mahkemeye gönderilir.

1489


(99)Denizli ve Afyon Dosyası S: 67

(100)Denizli ve Afyon Dosyası S: 75 ve 116

1490

1653


1491

1654


Bu raporun mahiyeti: Denizli hadisesinde olduğu gibi, cem'iyetçilik, tarikatçılık ve benzeri siyasî şâibelerden Üstad Bediüzzaman'ı ve Nur talebelerini tebrie etmekle birlikte,ama maalesef raporda, Afyon Savcısı ve sorgu hâkimliğinin ve dolayısıyla Afyon Ağır Ceza mahkemesinin ellerinde bahane olacak ve mazlum Nur talebelerinin ezilmelerine yardım edecek nitelikte bazı ilmî ve dinî noktalardan ilişmeler de yer almıştır. Nitekim Afyon Savcısı ve Sorgu Hâkimi raporun bu gibi noktalarına dayanarak bir sürü safsatalı iddianame ve kararnameler tanzim etmişlerdir. Bu faslın başında bu mevzua biraz temas edildiği için kısa kesiyoruz.

Sorgu Hâkimliği de evrak ve dosyayı, iki ay kadar maznunların ifade ve sorgulamalarıyla yürütüp inceledikten sonra, kırkaltı büyük eb'atlı sahifelerle kararnamesini yazdı ve doldurdu. Kararnamenin mercii ve dayanağı Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu son raporu idi.

Sorgu Hâkimliğinin kararnamesi şiddetliydi. Savcının takipsizlik ile serbest bıraktığı otuz maznunu yeniden gayr-ı mevkuf olarak taht-ı muhakemeye alıyor ve Üstad'la birlikte kırkdokuz kişinin hepsinin tamamı Ağır Ceza'ya sevki yapılmış oluyor, tecziyeleri isteniyordu. Sorgu Hâkiminin ismi, Abdullah Tevfik Öz-1950 diye kararın altında yazılıydı.(101)

Sorgu hâkiminin kararnamesiyle, savcının bilâhare tanzim edip Ağır Ceza Mahkemesi'nde okuduğu kırkaltı sahifelik iddianamesi, muhtevaca tıpa-tıp birbirinin kopyasıydı. Savcının ilk iddianamesi bunlardan farklıydı. Onda otuz sanığın takipsizlik kararı varken, bunda ise, bunu kabul etmeyip tutuksuz olarak tahliye edilenlerin tekrar muhakemeleri karara bağlanmıştı. Bunlardan başka, Afyon hapsi arefesinde İç İşleri Bakanlığı'nın 7.11.1947 gün ve 33311/2-63363 yazısıyla hiçbir mahkeme kararı olmadan bazı Nur Risaleri'nin toplattırılması ve yasaklanması kararı diye kanunsuz olan emrini, bilâhare aynı zihniyetle ki kabinenin Bakanlar Kurulu İçişleri Bakanlığı'nın bu kararını, yine herhangi bir mahkeme kararına dayanmadan kanunsuz bir şekilde 11.12.1948 günü onaylıyarak mezkûr eserlerin toplattırılmasına dair keyfî emirnameleri, çok maalesef ki, bir kanun mahkemesi olan Afyon Adliyesi Savcısının ve Hâkimlerinin ağızlarında sakız gibi çiğnenmesi de ibretli şekilde dikkat çekiciydi. Bakanlar Kurulu'nun mezkûr keyfi emri, Afyon Adliyesi Sorgu Hâkiminin kararnamesi ve Savcısının iddianamesinde kanunî büyük bir mesnedmiş gibi zikri tekrarlanıp duruyordu.

1492

(101)Denizli Afyon Dosyası S: 75 ve 116



1493

1655


DAVA AĞIR CEZAYA GİDİYOR

Nihayet Afyon Adliyesi Sorgu Hâkimliğinin az üstte vasfı ve mahiyeti yazılı kararnamesine göre, kırkdokuz maznun Nur talebesinden otuzunun tutuksuz olarak, ondokuzunun da tutuklu şekilde Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmalarına başlanmak üzere dava dosyası Ağır Cezaya intikaletti. Mahkeme 26.5.1948 gününden itibaren davaya bakmaya başladı.

Birkaç günde bir duruşmalarla devam eden Afyon Ağır Ceza Mahkemesi safahatı 6.12.1948 gününe kadar altı ay kadar devam etti. Afyon Mahkemesi'nin başlangıcından o ana kadar, tutuklu bulunan Üstad Bediüzzaman ve bir kısım Nur talebelerinin hapis müddetleri onbir ayı doldurmuştu. Mahkeme 6.12.1948'de karara vardı. Karar menfî idi. Kararlarının gerekçesini altmış sahife ile yazmışlardı. Az ilerde mahkemenin karar safhası faslında bu hususu genişçe ele alacağız.

MÜDAFAALAR VE NEVİLERİ

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nde yaptığı müdafaaların yekûnü yirmidört adet parçalardan ibaret olup, mevzuları itibarıyla şöylece sıralanabilir:

1- İddianamenin safsatalı gayr-ı ciddî iftiralarına karşı çeşitli itiraz ve cevablar..

2- Sorgu Hâkimliğinin kararnamesinde yer alan mesnedsiz kanaât ve hükümlere karşı itiraz..

3- Direkt Ağır Ceza Mahkemesi'ne karşı yapılan ilmî izahat..

4- Ehl-i vukuf raporunda yer alan bazı ilmî noktalar ve fakat hiçbir zaman kanunen suç sayılmıyan mevzulara karşı cevablar..

5- İddianamenin seksenbir hatasını gösteren tarihî ve ilmî pek mühim cedvel.

6- Temyiz Mahkemesi nezdinde yapılan itiraz ve ilmî cevablar layihaları. Bu yirmidört adet müdafaat parçalarından üç parçası, dava dosyası Ağır Ceza Mahkemesi'ne intikal ettiği ilk günlerde, mahkemeye meselenin ve davanın aslını teşkil eden esasları muhtevi istid'alardır. Bunlar Afyon hapis faslının başındaki fezleke içinde derc edilmişlerdir.

1494


Müdafaatın diğer bölüm ve parçalarının yüzde sekseni, Denizli Mahkemesi'nde bakılmış aynı dava, aynı isnad ve aynı sual ve cevablar olduğundan Denizli müdafaalarının kısm-ı ekserisi, bazı cümle ve kelimelerle tanzim edilerek, yeniden Afyon Ağır Ceza mahkemesinde de okunmuş ve parça parça halinde mahkemeye sunulmuştur.

1495


1656

İDDİANAME VE TECZİYE BAHANELERİ

Gerek Savcının iddianamesinde, gerekse Sorgu Hâkimliğinin kararnamesinde Üstad Bediüzzaman'ı ve bir kısım Nur talebelerini cezalandırma isteklerinin temas ettiği maddeler, başlıcası dört beş tanedir:

1- Siyasi ve gizli cemiyet kurmak.

2- Emniyet ve Asayiş aleyhinde faaliyette bulunmak.

3- İnkılâpları beğenmemek ve kötülemek.

4- Dini alet ederek şahsi nüfuz temin etmeye çalışmak.

5- M.Kemal'in şahsını, beğenmemek ve kötülemek.

6- Kürtlük ve ırkçılık yaparak, Türk milliyetçiliğini zedelemeye çalışmak. Bu altı maddenin her birisi çeşitli yönleriyle iddianame ve kararnamelerde çok gülünç ve son dereace safsatalı bir şekilde ileri sürülmüş, bilhassa Bediüzzaman Hazretleri'nin Kürtlüğü çok vicdansızca ve iftirakâr bir şekilde ele alınmıştır.

Hazret-i Üstad Bediüzzaman, ilim ve hakikat ve mantık ve kanun sahasında, şâhitli, ispatlı olarak bunlara karşı geniş, ilmî izahlarla cevablar vermiştir.

Mahkeme safahatında ileri sürülen bu belli başlı maddeler etrafındaki çeşitli iddia ve ittihamlara karşı verilen cevablar ve yapılan itirazların tek tek parçalarından örnekler vermeden önce, veriliş tarihlerini tesbit ettiğimiz birkaç müdafaa parçalarından bazı numuneler arzediyoruz:

1- 6.7.1948 tarihinde, Av. Abdurrahim Zabsu'nun Hazret-i Üstad lisanıyla yazdığı ve Üstad'ın, bunun damga pulları üstüne eski harfle kendi ismini imza yerinde yazdığı istidasından bazı bölümler:

"Eski zamanımdaki talebe ve dostlarımdan şimdi Avukatlık eden bir zat (102) benim lisanımla Başbakanlığa yazdığı bir istid'adır. Lüzum olamadığı halde, onun hatırı için, i'tiraznamemin ahirinde yazılmıştır.

SAİD-İ NURSİ"

(Bu istida aynı zamanda Afyon Ağır Ceza Mahkemesine de verilmiştir.)

1496


"Muhterem efendiler!

Hürriyet İl'anını, Birinci Harb-i Umumiyi, Mütareke zamanlarını, Millî Hükûmetin ilk teşekkülünü ve Cumhuriyet zamanını birden derk eden bütün hükûmet ricali beni pek iyi tanırlar. Bununla beraber müsaadenizle hayatıma sinema şeridi gibi göz gezdirelim:

(102)Afyon Mahkemesi müdafaatı birinci Zeyli kitabının 230. sahifesinde yer alan bu istid'anın başında bu zatın Abdurrahim Zapsu olduğu yazılmıştır. A.B.

1497


1657

Bitlis vilâyetine tabi', Nurs köyünde doğan ben, talebelik hayatımda rastgelen âlimlerle mücadele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inayet-i ilâhiye ile mağlub ede ede, İstanbul'a kadar geldim. İstanbul’da bu âfetli şöhret içinde mücadele ederken, nihayet rakiblerimin ifsadatıyla, Sultan Abdülhamid'in emriyle tımarhaneye sevkedildim. Hürriyet ilânıyla ve Otuzbir Mart vak'asındaki hizmetlerimle, İttihad-Terakki hükûmetinin nazar-ı dikkatini celbettim. Câmi-ül Ezher gibi, Medreset-üz Zehra namında bir İslam Üniversitesinin Van'da açılması teklifiyle karşılaştım. Hatta temelini attım. Birinci harbin patlamasıyla talebelerimi başıma toplıyarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirâk ettim , Kafkas cephesinde... nihayet Bitlis'te esir düştüm. Esaretten kurtularak İstanbul'a geldim. Darül-Hikmet-il İslâmiye'ye aza oldum. Mütareke zamanında istilâ kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul'da çalıştım.

Milli Hükûmetin gâlibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara Hükûmetince takdir edilerek Van'da Üniversite açmak teklifi tekrarlandı...

Bu andan itibaren Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım... Fakat kaderin cilveleri beni menfi olarak muhtelif yerlerde bulundurdu.

Bu esnada Kur'an-ı Kerim'in feyzinden kalbime doğan füyûzatı yanımdaki kimselere yazdırarak, bir takım Risaleler vücuda geldi. Bu Risaleler'in heyet-i mecmuasına Risale-i Nur ismini verdim...

Bu güne kadar yüzotuzu bulan Risaleler tamamen ahiret ve iman bahislerine aittir. Siyasetten ve dünyadan kasdî olarak bahsetmez. Buna rağmen bir takım fırsat düşkünlerinin iştiğal mevzuu oldu. Üzerinde tedkikat yapılarak, Eskişehir ve Denizli'de tevkif edildim. Muhakemeler oldu, neticede hakikat tecelli etti. adalet yerini buldu. Fakat bu düşkünler bir türlü usanmadılar. Bu defa da beni tevkif ederek Afyon'a getirmişlerdir. Mevkufum, isticvab altındayım. Bana şunları isnad ediyorlar:

1- Sen siyasî bir cem'iyet kurmuşsun.

2- Sen rejime aykırı fikirler neşrediyorsun.

3- Siyasî bir gaye peşindesin.

Bunların esbab-ı mucibe ve delilleri de, Risalelerimin iki üçünde bulunan onbeş cümledir...

1498

Benim gibi yetmiş beş yaşına varmış ve bütün dünya hayatından elini çekmiş, sırf ahiret hayatına hasr-ı hayat etmiş bir adamın yazıları elbette serbest olacaktır. Hüsn-ü niyete makrun olduğu için pervasız olacaktır. Bunları tetkik ile altında cürüm aramak, insafsızlıktan başka bir şey değildir...(103)



(103)Afyon Mahkemesi Müdafaatı birinci zeyl S: 230

1499


1658

1500


1659

1501


1660

1502


1661

2- 29.8.1948'de Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'ne verilen bir istida (104)"

"İtiraznamenin tetimmesi ve lâhikasıdır.

Afyon Mahkemesine beyan ediyorum ki; artık yeter. sabır ve tahammülüm kalmadı. Yirmi iki sene sebebsiz bir nefy içinde, daima tarassudlarla hem tecrid-i mutlak ve haps-i münferid tarzında beni sıkmakla beraber, altı mahkeme iki-üç meseleden başka, Risale-i Nur'un yüz kitabında medar-ı mes'uliyet bulmadığı halde: evham yüzünden ve imkânâtı vukuât yerinde isti'mal etmek cihetiyle kanunsuz bizi üç defa hapse sokup, yüzbinler lira Nur şâkirdlerine zarar vermek, hiç dünyada emsali vuku’ bulmamış bir gadirdir ki; İstikbal ve nesl-i âtî pek şiddetli olarak o zalim müsebbiblerini lanetle yâd edecekleri gibi; mahkeme-i kübrada cehennemin esfel-i safilinine atmakla, o zalimleri mahkûm edeceklerine kat'î kanatımızla şimdiye kadar bir derece teselli bulup sükût ederek tahammül ediyorduk.

İşte onbeş senelik zarfında altı mahkeme, yirmi sene Nur Risaleleri'ni ve mektuplarımızı tetkik, beşi bizi her cihetle beraet vermek manasıyla ilişmediler. Yalnız Eskişehir Mahkemesi tek bir mes'ele olan tesettür-i nisa hakkındaki bir küçük Risalenin beş-on kelimesini bahane ederek, Lâstikli bir kanun ile hafif bir ceza verdiği zaman; Mahkeme-i temyizden sonra, lâyiha-i tashihimde kanunsuzluğun yalnız tek bir numunesi olarak resmen Ankara'ya yazdım ki: "Bin üçyüz elli senede, üçyüz elli milyonun kudsî bir düsturuyla daimî ve kuvvetli bir adet-i İslâmiye'yi ders veren ve emreden tesettür ayetini eskide bir zındığın Kur'an'ın bu ayetine itirazına ve medeniyetin tenkidine karşı müdafaa için; bin üçyüz elli senede geçen ecdadımızın mesleğine iktida eden bir adama, o tefsiri için verilen ceza ve mahkûmiyetin dünyada adalet varsa, elbette o hükmü nakzedecek ve bu acib lekeyi bu hükûmet-i İslâmiyedeki adliyeden silecek" diye lâyiha-i tashihimde yazdım.

İşte bu numune gibi, size ve Ankara makamatına takdim edilen müdafaanamemde böyle acib çok numuneleri elbette anlamışsınız. Ben Afyon mahkemesinden taleb ve ümid ederim ki: Bu millete ve bu vatana bir ordu kadar hizmeti ve bereketi bulunan Risale-i Nur'un tam serbestiyetine karar vermenizi hakikat-ı adalet namına sizden bekliyoruz. Yoksa münasebetimle hapse giren beş on adam arkadaşlarımın gitmesiyle beraber, size haber veriyorum ki; beni büyük bir cezaya çarpacak bir suç işleyip bu çeşit hayattan veda edeceğime bir fikir kalbime gelmiş, şöyle ki:

1503

(104) Afyon Mahkemesi kararnamesi Dosyası S: 70



1504

1662


Hükûmet beni tam himaye ve bana yardım etmek, milletin maslâhatına ve vatanın menfaatına çok lüzumu varken, beni sıkması ima eder ki: Kırk seneden beri benim ile mücadele eden zendeka komitesiyle, şimdi onlara iltihak eden bir kısım komünist komitesinden bir kısmı, ehemmiyetli birer resmî makamları elde ederek karşıma çıkıyorlar. Hükûmet ise, ya bilmiyor veya aldırmıyor diye çok emareler bana endişe veriyor.

SAİD-İ NURSİ (105)"

3. 22.9.1948'de (106) yineAfyon Ağır Ceza Mahkemesine verilmiş bir istidasından bazı kısımlar:

"Afyon Mahkemesine, iddianameye karşı verilen itirazname tetimmesinin bir zeylidir.

Evvelâ: Mahkeme-i âlinize beyan ediyorum ki: İddianame, Denizli ve Eskişehir mahkemelerimizdeki o eski iddianamelere ve aleyhimizde sathî ehl-i vukufların sathî tetkikatlarına bina edildiğinden, mahkemenizde dava ettim ki; Bu iddianamenin yüz yanlışını ispat etmezsem, yüz sene cezaya razıyım. İşte o davamı ispat ettim. Yüzden ziyade yanlışların cedvelini isterseniz takdim edeceğim.

Saniyen:.......

Salisen: Her bir hükûmette muhalifler var. Asayişe ilişmemek şartıyla kanunen onlara ilişilmez. Ben ve benim gibi dünyadan küsmüş, kabrine çalışanlar; elbette bin üçyüz elli senede ecdadımızın mesleğinde ve Kur'anımızın daire-i terbiyesinde ve her zamanda üçyüz elli milyon mü'minlerin takdis ettiği düsturlarının müsaade ettiği tarzda hayat-ı bakiyesine çalışmayı terkedip gizli düşmanlarımızın icbarıyla ve desiseleriyle fâni, kısacık hayat-ı düyeviyesi için sefihane bir medeniyetin ahlâksızcasına, belki bir nevi bolşevizmde olduğu gibi, vahşiyane kanunlara, düsturlara taraftar olup onları meslek kabul etmekliğimiz hiç mümkin midir?. Ve dünyada hiçbir kanun ve zerre miktar insafı bulunan hiçbir insaf bunları onlara kabul ettirmeve cebretmez. Yalnız o muhaliflere der: "Bize ilişmeyiniz, biz de size ilişmeyiz."

İşte bu hakikate binaendir ki; Ayasofya'yı puthane ve Meşihat'ı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve amelen taraftar değiliz ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz.. ve bu yirmi sene işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde, siyasete

1505

karışmadık. idareye ilişmedik. Asayişi bozmadık. Yüzbinler Nur arkadaşım varken, asayişe dokunacak hiçbir vukuatımız kaydedilmedi...



(105)Afyon Mahkemesi Müdafaatı-Osmanlıca-S: 70

(106)Afyon Mahkemesi Kararnamesi kitabı S: 70

1506

1663


Rabian:......

Hamisen: Kat'iyyen size beyan ediyorum ki, hiçbir cem'iyetçilik ve cem'iyetler ile ve siyasî cereyanlarla hiçbir alâkası olmıyan Nur talebelerini, cem'iyetçilik ile ve siyasetçilik ile ittiham etmek, doğrudan doğruya kırk seneden beri İslâmiyet ve iman aleyhinde çalışan gizli bir zendeka komitesi ve bu vatanda anarşiliği yetiştiren bir nevi bolşevizm namına bilerek veya bilmiyerek bizimle bir mücadeledir ki: Üç mahkeme cem'iyetçilik cihetinde bütün Nurcular'ın ve Nur Risaleleri'nin beraetlerine karar vermişler. Yalnız Eski şehir mahkemesi "Tesettür-ü Nisa" hakkında bir küçük Risalenin bir tek meselesini, belki bu gelen cümleyi: "Mesmuatıma göre merkez-i hükûmette bir kundura boyacısı çarşı içinde, bir büyük adamın yarım çıplak açık bacak karısına sarkıntılık edip o acib edebsizIiği yapması, tesettür aleyhinde olanın hayasız yüzüne şamar vuruyor." diye eskiden yazılmış cümle sebebiyle bir sene bana ve yüz yirmi adamdan onbeş arkadaşıma altışar ay ceza verdiler. Demek şimdi Risale-i Nur'u ve şâkirtlerini ittiham etmek, o üç mahkemeyi mahkûm etmek ve ittiham ve ihanet etmektir.


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin