Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə53/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   112

İki kardeşi hasm-ı can eder tarik-i Süfyan, hasm-ı canı ihvan eder Risale-i

Nur

Sade işi teşviş eder tarik-i Süfyan, müşkili teshil eder Risale-i Nur



Saadeti ihlâl eder tarik-i Süfyan, selamete îsal eder Risale-i Nur

Ulemayı tezyif eder tarik-i Süfyan, cühelayı talim eder Risale-i Nur

Yıkar, iftihar eder tarik-i Süfyan, yapar i'tizar eder Risale-i Nur

Görmez berbad eder tarik-i Süfyan, görür tamir eder Risale-i Nur.

İyiliğe kötülük eder tarik-i Süfyan, kötülüğe iyilik eder Risale-i Nur

Halktan korkar, Haktan korkmaz tarik-i Süfyan, Haktan korkar, halktan korkmaz Risale-i Nur.

Zinayı ibaha eder tarik-i Süfyan, namusu takviye eder Risale-i Nur

İffeti cefa, şehveti safa görür tarik-i Süfyan, İffeti safa görür Risale-i Nur

Zilletler ocağıdır tarik-i Süfyan, salâh u revh ocağıdır Risale-i Nur

Felâketler miftahıdır tarik-i Süfyan, felâhın anahtarıdır Risale-i Nur

İki zıddın vasfını "Sadık" ettin mizan, okuyanı teshir ediyor Risale-i Nur,

1442


Mülevvestir mizane değer mi tarik-i Süfyan, mağlub olmaz husamaya Risale-i Nur

M. Sadık (63)"

(63) Emirdağ Lahikası-1 (Zübeyr-1) S: 205

1443


1627

Merhum Taşköprülü Sadık Bey'in manzumesi, hece harflerine göre, her bir harfi bir bab olarak ele almış, her bir bab Risale-i Nur'un ve Bediüzzaman'ın ve mesleğinin tavsifini yapmıştır. Allah Rahmet eylesin amin.

Üçüncü madde ki sabır ve sekinet dersleri:

Aziz Sıddık Kardeşlerim!



Sizi ta'ziye değil, belki tebrik ediyorum. Madem kader-i ilâhî bizi tekrar bu üçüncü medrese-i yusufiyeye bir hikmet için sevketti.. ve bir kısım rızkımızı bize burada yedirecek ve rızkımız bizi buraya çağırdı.. ve madem şimdiye kadar kat'î tercübelerle sırrına inayet-i ilâhiyye bizi mazhar etmiş.. ve madem medrese-i yusufiyedeki yeni kardeşlerimiz herkesten ziyade Nurlar'daki teselliye muhtaçtırlar.. ve adliyeciler sair memurlardan ziyade Nur'a ait faydalarına ve sair kudsî kanunlarına ihtiyaçları var.. ve madem Nur nüshaları pek kesretle hâriçteki vazifenizi görüyorlar ve fütûhatları tavakkuf etmiyor.. ve madem burada her bir fanî saat bâki ibadet saatleri hükmüne geçer.

Elbette, biz bu hadiseden mezkûr noktalar için kemal-i sabır ve metanet içinde mesrurâne şükretmeliyiz. Denizli hapsinde tesellî için yazdığımız bütün o küçük mektupları, size de aynen tekrar ederim. İnşaallah o hakikatlı fıkralar sizleri de müteselli ederler.

Said-i Nursi (64)''

Aziz Sıddık kardeşlerim!



Bugün birden hatıra geldi ki; Mes'ele-i Nuriye münasebetiyle bu medreseye kader-i ilâhî ve kısmetin sevkiyle gelenleri taziye yerine tebrik eyle. Çünki ekseriyetin her biri yirmi otuz, belki yüz, belki bin masum kardeşlerimize

1444


bedel gelip, onları bir derece zahmetten kurtarıyor. Hem Nur ile imana hizmetleri devam etmekle beraber, her biri az zamanda çok hizmet etmiş. Bazıları on senede, yüz senede iş görmüş gibidir. Hem bu yeni medrese-i yusufiyenin imtihanında bulunup, onun geniş ve küllî ve kıymettar neticelerine bilfiil hissedar olmak için bu zahmetli mücahedeye giriyorlar ve kolayca görmelerine müştak oldukları halis, Sadık kardeşlerini görüp tatlı bir ders alıp veriyorlar.

(64) Afyon Hapsi mektupları -2, siyah defter Zübeyr, S:13

1445

1628


Hem madem dünyanın istirahat zamanları devam etmiyor, boşu boşuna gidiyor. Elbette böyle zahmetle çok kâr kazanırlar, tebrike layıkdırlar.

Kardeşlerim! Bu geniş hücum, Risale-i Nurun fütûhatına karşıdır. Fakat anladılar ki; Nurlara iliştikçe daha ziyade parlar, ders dairesi genişlenip ehemmiyet kesbeder ve mağlub olmaz. Yalnız “Sırren Tenevveret” perdesi altına girer. Onun için plânını değiştirdiler. Zahiren Nurlar'a ilişmiyorlar. Biz madem inayet altındayız, elbette kemal-i sabır içinde şükretmeliyiz.

SAİD-İ NURSİ(65)"

Dördüncü Madde: Bu maddedeki manalar üçüncü maddenin aynı manalarına benzediği için, ince farkları belki bilinmez diye yazmadım.

Beşinci Madde ki, sinsi desiselere karşı dikkat ve teyakkuz hakkındadır.Bazı nümuneleri kaydediyoruz:

"13.12.1948'de yazılmış ve sureti imha edilmiş bir mahrem mektubun tetimmesidir.

(Dünkü mahrem mektubun tetimmesidir)

Rabian: Bu defa taarruz pek geniş dairede... Reis-i Hükûmet ve hazır kabine plânıyla dehşetli bir evham ile hücum edildi. Benim aldığım bir habere göre ve çok emarelerle, gizli münafıkların yalan jurnalleri ve desiseleriyle bizi hilâfet komitesiyle ve Nakşî tarikatının gizli cemiyetiyle tam alâkadar, belki pişdar gösterip hükûmeti büyük bir telâşa sevkederek; Nur'un büyük mecmualarının İstanbul'da cildlenip âlem-i İslâmda intişarını ve gayet makbuliyetlerini bir zemin gösterip, hükûmeti korkutup, kıskanç resmî hocaları ve vehham memurları aleyhimize insafsızca çevirdiler. Tahminlerince herhalde çok vesikalar,emareler görülecek, hem eski Said damarıyla tahammül etmiyerek ortalığı karıştıracak diye kanaâtları varmış...

Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun, o musibeti binden bire indirdi. Bütün taharrilerinde hiçbir cemiyet ve komitelerle hiçbir alâkamızı bulamadılar. Yoktur ki bulsunlar. Onun için Savcı iftiralara ve yanlış manalara ve medar-ı mes'uliyet olmıyan cüz'î isnadlara mecbur olmuş.

1446


Madem hakikat budur: Nurlar ve biz, yüzde doksan dokuz derece musibetten halâs olduk. Öyle ise değil şekva, belki binler şükretmek ile inayet-i ilâhiyyenin bu cilvesinin tamamını sabır, şükür, istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle bu medresenin mütemadiyen çıkan ve giren muhtaç ve müştaklarına teselli vererek vardım etmeliyiz.

SAİD-İ NURSİ (66)"

(65) Afyon Hapsi mektupları, Siyah defter Zübeyr, S: 41

(66) Afyon Hapsi mektupları. siyah defter Zübeyr, S: 353

1447

1629


(Bu mektubu benim için Feyzi yazsın. Eğer bu defterdeki ehemmiyetlilerini dahi yazsa daha iyidir:)

"Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Bir ehemmiyetsiz meseleyi size beyan etmek için bir ihtar aldım. Şöyle ki: Gizli düşmanlarımızın telkinâtıyla benim aleyhimde hatır ve hayale gelmiyen propaganda yapılmış. Mahkemeyi ve makam-ı iddiayı şaşırtmışlar.

Mesela birisi şudur: Müslüman memurları aleyhime çevirmek desisesiyle derler: "Said bize dinsiz der." Hatta Savcının doksan hatasını gösteren cedvelde, otuzaltıncı hatayı resmen mahkemeye okudu. Buna karşı bir iki yerde ve mahkemede bir defa kısaca cevab verildiği halde, yine o propaganda kimseyi kandıramadığı ve akim kalmakla beraber devam ediyor. Şimdi buna karşı derim:

Evvelâ: Ben fıtratımda ziyade şefkat itibarıyla eskiden beri sair âlimlere nisbeten mümkin olduğu kadar tekfirden çekindiğimi beni tam tanıyan bilir.

Saniyen: Mezheb-i Hanefi'de çok maddelere küfür denildiği halde, mezhebi Şâfiî'de o günahlara küfür denmez, günah-ı kebire denilir. Eğer sarih küfür görse o vakit hükmeder.

Ben Şâfiî iken, yine te'vili mümkin olsa, hüküm etmekten çekinirim. Çünki tekfir bana çok ağır geliyor.

Salisen: Benim sarfettiğim zındık ve dinsiz kelimelerini gizli ve şahsen tanımadığım ve kırk seneden beri bu milletde iman ve İslâmiyet aleyhinde çalışmalarını bildiğim. kökü Avrupa'da bir komite efradına diyorum. Bana zulmedenlerin çoğunu masumlarının hatırı için hakkımı onlara helâl ediyorum. Yalnız bazen hiddet ettiğim vakit, "Ehl-i dalâlet" derim. Yâni harekatında dalâlet ve zulme ve fıska düşer. Yoksa, küfre düşer demek değildir.

Rabian: Gayr-ı muayyen ve şahısları ve isimleri zikredilmiyen insanlara dair bazı fena sıfatlar için: "Böyle yapan münafıktır veya dinsizliğe yardım eder veya kâfir olur" denilse, hatta gıybet dahi sayılmaz. Kur'an-ı

1448


Hakim'de böyle mübhem şahıslar hakkındaki şiddetli tabirat gibi, bir tabir olduğu halde, savcı o tabiratı kendine ve muayyen şahıslara alsa, o kendi kendini tekfir eder. Bana ilişmesi bütün bütün kanunsuzdur.

SAİD-İ NURSİ (67)"

(67)Afyon Hapsi mektupları. kırmızı defter Zübeyr, 521

1449


1630

Altıncı Madde: İhlâs, tesanüd ve ittifak hakkındaki ikaz ve irşadlara dair: (Mahremdir)

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Sobamın ve Feyzilerin bir su testisi ve Sabri ve Hüsrev'in iki su bardakları parça parça olması, dehşetli bir musibet geldiğini haber vermiştiler.

Evet, bizim en kuvvetli nokta-i istinadımız olan hakikî tesanüd ve birbirinin kusuruna bakmamak ve Hüsrev gibi Nur kahramanından benim yerimde ve Nur'un şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir. Ben birkaç gündür, dehşetli bir sıkıntı ve me'yusiyet hissettiğimden, düşmanlarımız bizi mağlub edecek bir çare bulmuşlar diye çok telâş ederdim. Hem sobam, hem hayalî ve ayn-ı hakikat müşahadem doğru haber vermişler.

Sakın, sakın, sakın: çabuk bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi bu hadise bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur'an ve iman hizmetimizde, hususen bu sırada zarar vermek ihtimali kavidir. Hatta Sabri, bilmiyerek iki kahraman Feyzileri sarstığını müşahede-i hayaliye ile gördüm.

SAİD-İ NURSİ (68)"

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Bu dünyada, hususan bu zamanda, hususan musibete düşenlerde ve bilhassa Nur şakirtlerinde dehşetli sıkıntılara ve me'yusiyetlere karşı en te'sirli çare: Birbirine teselli ve ferah vermek ve kuvve-i maneviyesini takviye etmek.. ve fedakâr hakikî kardeş gibi birbirinin gam ve hüzün ve sıkıntılarına merhem sürmek ve tam şefkatle kederli kalbini okşamaktır.

Mabeynimizde hakikî ve uhrevî uhuvvet gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz. Madem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel bağlamışım ve sizin için değil yalnız istirahatımı ve haysiyetimi ve şerefimi, belki

1450

sevinçle ruhumu da feda etmeye karar verdiğimi bilirsiniz, belki de görüyorsunuz. Hatta kasem ile temin ederim ki; Sekiz gündür Nur'un iki rüknü zâhirî birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hadise,bu sırada benim kalbime verdiği azab cihetiyle: "Eyvah! eyvah!.. El-eman! El-eman!. Ya Erhamerrahimin meded! Bizi muhafaza eyle! Bizi cin ve ins şeytanların şerrinden kurtar! Kardaşlarımın



(68)Aynı defter S: 148

1451


1631

kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur!.." diye hem ruhum, hem kalbim. hem aklım feryad edip ağladılar.

Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! Bana yardım ediniz!.. Meselemiz çok nâziktir. Ben sizlere çok güveniyordum ki, bütün vazifelerimi şahs-ı manevinize bırakmıştım. Siz de bütün kuvvetinizle benim imdadıma koşmanız lâzım geliyor. Gerçi hadise pek cüz'î ve geçici ve küçük idi. Fakat saatimizin zenbereğine ve gözümüzün hedakasına gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir. Ve bu nokta ehemmiyetlidir ki; maddî üç patlak ve manevi üç müşahedeler tam tamına haber verdiler.

SAİD-İ NURSİ (69) ”

Aziz sıddık muhlis kardeşlerim!

Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle lem'a-ı ihlâsın düsturlarını ve hakikî ihlâsın sırrını mabeynimizde ve birbirimize karşı isti'mal etmek vücûb derecesine gelmiş.

Kat'î haber aldım ki; Üç aydan beri buradaki hâs kardaşları birbirine karşı meşreb veya fikir ihtilâfıyla bir soğukluk vermek için üç adam tayin edilmiş. Hem metin Nurcular'ı usandırmakla sarsmak ve nâzik ve tahammülsüzleri evhamlandırmak ve hizmet-i Nuriye'den vazgeçirmek için sebebsiz mahkememizi uzatıyorlar.

Sakın, sakın, şimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın. Bir zerre kadar da olsa, bize büyük zararı olur. Çünki pek az bir sarsıntı Denizli'de (Ş.Şef. Tev.) gibi hocaları yabanileştirdi. Bizler birbirimize lüzum olsa, ruhumuzu feda etmeye hizmet-i Kur'aniye ve imaniyemiz iktiza ettiği halde, sıkıntıdan veya başka şevlerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirine karşı küsmek değil, belki mahviyet ve tevazu’ ve teslimeyetle kusuru kendine alır. Muhabbetini, samimiyetini ziyadeleştirmeye çalışır. Yoksa habbe, kubbe olup tamir edilmiyecek bir zarar verebilir. Sizin ferasetinize havale edip kısa kesiyorum.

SAİD-İ NURSİ (70)"

Yedinci Madde: Siyasetten tecennüb ve sakınmak hakkında:

1452


(69) Afyon Hapsi mektupları, siyah defter Züheyr. S: 161

(70)Afyon Hapsi mektupları. siyah defter Zübeyr, S: 173

1453

1632


Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Gerçi Nur talebeleri tam bîtaraf kalmak ve siyasete girmemek mesleğimizce lâzım ve elzemdir. Fakat hem avam, hem siyasetçiler bizi siyasî bir cereyana alâkadar tevehhüm ederler, o cereyanın seyyiatında hissedar tahayvül edebilirler. Her nasılsa, Emirdağ'ında bir kısım kardeşlerimiz eski

parti ile bir maslâhata binaen münasebettar olmuş ve merhum bir dostumuz oradaki parti reisinin kardaşı olmasından bırakmadı ki; aleyhimizde hareket etsinler. Hem Nur'la alâkadar ve derd-i maişet için muvafık siyasete girmiş çok zatlar bulunması, hem Emirdağı'nda bir iki muzır münafık ve bize çok zararı dokunan ve zahiren kendilerini muhalif partiden gösterip, ta bize yardımları olmasın ve yardımımız dahi onlara olmasın; Ve çok iftiralarla bu yeni hadisede bir te'sir yaptı ve Emirdağı'nda bir kısım kardaşlarımız hakikaten bitaraf iken, siyasetçi tevehhüm edildiler.

İşte bu hadisede, Nurcular'ı siyasetin şimdiye kadar bu dindar millette ettiği seyyiatlarından tebrie etmek ve o zulümlere hiçbir cihette taraftar olmadıklarını, razı olmadıklarını göstermek ve hiçbir garaz ve başka maksadlar karışmadan kemal-i ihlâsla hakaik-i imaniye hizmetini yaptıklarını herkese bildirmek ve bizi temizlemek için inayet-i ilâhiye şefkat tokadıyla bu çiIehaneye bizi topladı.

SAİD-İ NURSİ (71)"

Kardaşlarım!



Sebilürreşad'ın bu sırada bizim lehimizde yazıları bize zararlı idi. Çünki Risale-i Nur'a dahi dünyevî ve siyasî bir mecmua nazarıyla bakmağa sebeb olup, kabinenin dikkatini celbedecekti. Hem bu fırtınalı sırada evrakımız temyize gitmediği hayırlıdır.

Demek kabinenin dindarlar aleyhindeki şiddeti, komünistleri aldatmak ve Rus'a bir rüşvet için idi. Dünki beyanname hangi gazetenin ve kimindir?

SAİD-İ NURSİ?(72)"

(71)Aynı defter S: 49

1454

(72)Kırmızı defter S: 30



1455

1633


BİR EK İZAH

Târafgir, partizan, mübarezekâr durumların kesinlikle Üstad tarafından daima ve her zaman reddedilmiş olması, Risale-i Nur'da asla değişmiyen küllî bir kaidedir. Üstad bunu hayatının her devresinde yazmış ve yaşamıştır. Ancak buna karşılık, hak ve hakikat etrafında ve Kur'an ve iman hizmetinde de daima en şiddetli bir irtibat ve uhuvveti ve en sağlam ve metin bir alâka ve samimiyeti ve en köklü ve halis ve civanmerdane bir muhabbet ve bağlılığı da her zaman istemiş ve aramış, yazmış ve söylemiştir. Bunu takviye etmek yolunda her türlü iknâ', irşad ve ikaz metodlarını da uygulamıştır. Fakat beşer olarak, nefis ve şeytanın hilelerine mübtelâ olarak Nur talebeleri, zaman zaman -Hususan hapishanelerdebunu zedeleyici hal ve tavırlar göstermelerine, Üstad -üst tarafta numuneleri görüldüğü gibi- çok üzülüyor ve feryad ediyordu. O gibi hallerin düzeltilmesi yolunda her çeşit ikaz ve irşadlarda bulunuyordu.

Evet, Afyon hapsinde yine uhuvveti ve samimi ihlâs ve tesanüdü zedeleyici haller zuhur etmişti.Hem de diğer hapislerinden biraz daha fazla olarak... Hazret-i Üstad'ın o yürekler acısı hapis tecridinde , bir de bu gibi kederler de kendisine

yüklenmişti. Üstad feryad edip bağırdı ve yalvardı. Nihayet Allah'a şükür yüzde doksanı düzeldi. Amma maalesef bazı izler de kalabilmişti.

İşte bu hiç beklenmiyen hallerin zuhuruyla, Hazret-i Üstad Nur talebelerini -küskünlük hallerinin izalesinden sonra da- şöyle bir iki mektupta meselenin ciddiyeti noktasından uyarıyordu:

Aziz Sıddık Kardeşlerim!



Ehemmiyetli bir taraftan, ehemmiyetli ve manidar sual edilmiş, bana sordular ki; "Siz cemiyet olmadığınıza üç mahkeme o cihette beraet vermesiyle; ve yirmi seneden beri tarassud ve nezaret eden beş altı vilâyetin o noktadan ilişmemeleriyle tahakkuk ettiği halde, Nurcular'da öyle harika bir alâka var ki: hiçbir cem'iyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müşkili halletmenizi isteriz" dediler.

1456


Ben de cevaben dedim ki: Evet, Nurcular cem'iyyet-memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaâtî, menfaat için teşekkül eden cem'iyyet ve komite değiller ve olamazlar. Fakat bu vatanın eski kahramanları kemal-i sevinçle şehadet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin ahfadları, oğulları ve kızları o fedailik damarını da irsiyet almışlar ki; bu harika alâkayı gösterip; Denizli mahkemesinde bu aciz biçare kardeşlerine bu gelen cümleyi söylet

1457


1634

tirdiler:

"Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikata başımız dahi feda olsun" diye onlar namına söylemiş, mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş.

Demek Nurcular'da hakiki, halis. sırf rıza-i ilahî için müsbet ve uhrevî fedâiler var ki; Mason, Taşnak ve Komünist ve ifsad ve zendeka ve ilhad gibi dehşetli komiteler o Nurcular'a çare bulamayıp, hükûmeti ve adliyeyi aldatarak, lâstikli kanunlar ile onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar. İnşaallah bir halt edemezler. Belki Nur'un ve imanın fedâilerini çoğaltmaya sebebiyet verecekler.

SAİD-İ NURSİ (73)"

İKİNCİ BİR İKAZ VE BİR DERS

"(Hem bu, hem dünkü pusula bir parça mahremdir. Yalnış mana verilmemek için herkese okunmasın.)

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Dünki sual-cevaba benzer, kırk sene evvel olmuş bir sual-cevabı size hikâye edeceğim.

O eski zamanda Eski Said'in talebeleri Üstadlarıyla şiddetli alâkaları, fedaîlik derecesine geldiğinden: Van, Bitlis tarafında Ermeni komitesi, Tâşnak fedâileri çok faaliyette bulunmasıyla; Eski Said onlara karşı duruyordu, bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfekleri

bulup, medresesi bir vakit asker kışlası gibi, silahlar, kitaplarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki geldi, gördü, dedi: "Bu medrese değil, kışladır." Bitlis hadisesi münasebetiyle evhama düştü, (74)emretti: "Onun silâhlarını alınız!" bizden ellerine geçen onbeş mavzerimizi aldılar. Bir iki ay sonra Harb-i umumi patladı. Ben tüfeklerimi geri aldım. Her ne ise...

Bu haller münasebetiyle benden sordularki; dehşetli fedâileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar ki; siz Van'da Erek dağına çıktığınız zaman, sizden çekinip dağılıyorlar, başka yere gidiyorlar. Acaba sizde ne kuvvet var ki, öyle oluyor?

1458

(73)Afyon Hapsi mektupları, siyah defter, S: 278



(74)Bu hadisenin 1914 yılı içerisinde vuku' bulduğu anlaşılıyor. "bir iki ay sonra harb-i umumi patladı" tabiriyle de Bitlis hadisesinin 1913'de vuk bulduğunu doğruluyor. A.B.

1459


1635

Ben de cevaben diyordum: "Madem fâni dünya hayatı, küçücük ve menfî milliyetin muvakkat menfâati ve selâmeti için bu harika fedakârlığı yapan Ermeni fedaileri karşımızda görünürler. Elbette hayat-ı bakiyeye ve pek büyük İslâm milliyet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalışan, "Ecel birdir" itikad eden talebeler o fedailerden geri kalmazlar (haşiye) luzum olsa, o kat'î ecelini ve zâhirî birkaç sene mevhum ömrünü milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşlarının selâmetine ve menfaatine tereddütsüz müftehirane feda ederler"

(Haşiye): Kardeşlerim namına acizane diyorum ki: Lüzum olsa, inşaallah çok ileri gideceğiz. Bizler dinde olduğu gibi. kahramanlıkta da ecdadımızın vârisleri olduğumuzu göstereceğiz.

SAİD-İ NURSİ (75)"

Üçüncü sarih bir ikaz ve irşad dersi:

Aziz Sıddık Kardeşlerim!



Evvelâ: Haccı men eden, Zemzemi döktüren, hakkımızda eşedd-i zulme müsaadekâr davranan ve Zülfikâr ve Siracun-ün Nur'un müsaderesine ehemmiyet vermiyen ve bizi garazkârane kanunsuz ta'zib eden memurları terfi' ettirip, hadisemizden çıkan mazlumane lisan-ı hal ile yüksek ağlamamızı ve sesimizi işitmiyen bir kabinenin zamanında en rahat yer, hapistir. Yalnız mümkin olsa başka hapse nakil olsak, tam selâmet olur.

Saniyen: Onlar nasıl zorla en mahrem Risaleleri en nâmahreme okuttular.. Öyle de zorla ısrar edip bizi cem'iyyet yapmaya mecbur ediyorlar. Halbuki cem'iyet ve komiteciliğe hiç ihtiyaç hissetmiyorduk. Çünki ittihad-ı ehl-i iman cemaatındeki uhuvvet-i İslâmiye, Nurcular'da pek halisane ve fedakârane inkişaf ettiği gibi; ve eski ecdadımızın kemal-i aşkla ruhlarını feda ettikleri bir hakikata Nur şâkirtleri o milyonlar kahraman ecdadlarından irsiyet aldıkları kuvvetIi bir fedailik ile o hakikata bağlanmaları şimdiye kadar resmî veya siyasî gizli ve âşikâr cem'iyetler ve komiteciliğe ihtiyaç bırakmıyordu. Demek şimdi bir ihtiyaç var ki; kader-i ilâhî onları bize musallat ediyor.

Onlar, mevhum bir cem'iyet isnadıyla zulmederler. Kader ise, "Neden tam ihlâsla, tam bir tesanüd ile, tam bir Hizbullah olmadınız!" diye

(75) Şualar Envar Neşriyat S: 488

1460

1636


bizi onların eliyle tokadladı, adalet etti.

SAİD-İ NURSİ (76)"

Hazret-i Üstad'ın bu son ikazındaki ders; herhangi siyasî bir teşekkül veya particiliği ders veriyor değildir. Sair Risale ve mektuplardaki gibi hakikî, halis, metin ve esaslı bir uhuvveti, tesanüd ve samimi ittifakı ders veriyor. Bunun vürud sebebi olarak az üstte kaydettiğimiz vechiyle, hapiste vuku' bulan bazı ihlâssız hallerle Risale-i Nur'un ve Nurculuğun icabı olan hakikî bir ittifak ve tesanüdün bir derece zedelenmesiydi.

Ayrıca bu hadiseden sonra, Hazret-i Üstad'ın onbir senelik hayatında, maddî cemiyet ve particilik teşekkülü gibi şeylerden hiç bahsetmediği ve ders vermediği gibi; tam aksine yine siyasî hallerden ve tarafgirliklerden ve mübarezekârane hallerden hep nehy ve zecretmiştir. Hem bu iki üç dersin evvelinde yazılan derslerle de; siyaset meselesini ve anlatmak istediği şeyi birbirinden ayırmıştır.

AKİDEYE, FIKHA VEYA İÇTİMAÎ, İLMÎ

BAZI MES'ELELERE DAİR DERSLER

Afyon hapsinde yazılan yüzdoksanbir adet mektupların mevzular itibarıyle aksamı içinde, bir de akide, fıkıh ve içtamaî, ilmî hakikatlara dair bazı mektuplar da yer almıştır. Bunların çoğu gerçi neşredilmiş malum mes'elelerdir. Fakat onları bir arada görmenin ve okumanın daha ayrı bir lezzeti olur ve Hazret-i Üstad'ın hayatının bu faslında verdiği derslerin tatlılığı biraz daha da tezahür eder kanaâtıyla buraya derci uygun görüldü.

AKİDEYE TAALLUK EDEN BİR MES'ELE

"

Ayet-i celilesinin bir nüktesi:



Aziz Nur Kumandanı ve Kur'an'ın hadimi kardeşim Ref'et Bey! Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünya perestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat bu "Filistin"' (77)mes'elesinde hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki Enbiya-i Benî İsrailiyyenin mezaristanı olan Filistin, o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle: bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokad yemiyorlar.

1461


(76)Şua'lar-Envar Neşriyat S: 498

(77) Hz.Üstad'ın bu mektubu, Filistin'de 14 Mayıs 1948'de yeni kurulan İsrail devleti günlerinde veÜstadın Afyon hapsine alınmasının 5. ayında yazılmıştır. A.B.

1462

1637


Yoksa koca Arabistan'da az bir zümre hiç dayanamıyacaktı, çabuk meskenete girecekti.

SAİD-İ NURSİ (78)"

FIKHA BİR DERECE TAALLUK EDEN BİR İKİ MES'ELE

1- Hac Mes'elesi:

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Bu sene serbest olsaydık, belki bir kısmımız hacca gidecekti. İnşaallah bu niyetimiz bilfiil gitmiş gibi kabul olup, bu sıkıntılı halimizde hizmet-i imaniye ve nuriyemiz öyle büyük bir Hac sevabını verecek.

SAİD-İ NURSİ (79)"

2- Arefe gününde bin İhlas:

(12.10.1948)

Aziz Sıddık Kardeşlerim?

Eski zamanda, memleketimde, medrese talebeleri Arefe gününde bin İhlas-ı şerif okuyup, birer hatme-i ihlâsiye ile hacıların sevablarına ve dualarına hissedar olmağa çalışıyordular. Ben şimdi zaafiyetim için iki günde okuyorum.

SAİD-İ NURSİ (80)"

3- Teşehhüd ve Fatiha'nın kelimeleri:

"Kardeşlerim!

Teşehhüd ve Fatiha kelimelerinin geniş ve yüksek manaları kasdî değil, belki dolayısıyla meşguliyet ve huzura bir nevi gaflet veren tafsilatı değil, belki mücmel ve kısa manaları gafleti dağıtır; ubudiyeti, münacaatı parlatır görüyorum. Namazın ve fatiha ve teşehhüdün pek yüksek kıymetlerini tam gösterir.


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin