Kelam tariHİ 10 Kelâmın Tanımı: 10


HAYALİ AHMET EFENDİ (842-875/1437-1470)



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə32/43
tarix15.01.2019
ölçüsü1,26 Mb.
#97180
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   43

HAYALİ AHMET EFENDİ (842-875/1437-1470)

Kimlik

Molla İzniki Mevlana Şemsuddin Ahmed b. Musa Hayali İznik’lidir. Kadı olan babasından ilköğrenimini görmüştür. Babasından tahsil ettiği ilimlerde kemal, olgunluk derecesine ulaşınca Bursa'da Sultan Medresesinin Müderrisi Hızır Beyi'in yanına gidip O'na Muid, (Asistan) olmuştur. Burada ilmini iyice arttırınca Filibe Medresesine Müderris tayin olunmuştur.

Ahmet Hayali Filibe'de görev ifa ederken, talebelik arkadaşı ve Hızır Bey'in seçkin öğrencilerinden Hatipzade İznik Medresesinde Müderris iken vefat edince, onun yerine Fatih Sultan Mehmed tarafından İznik Medresesine tayin olunmuştur.

İznik Medresesinde vazifeye başlayışı Hac'tan dönüşünde olmuş Ancak burada­ki görevi uzun sürmemiş 33 yaşında İznik Medresesinin Müderrisi iken vefat etmiştir.499


Kişilik

Zeyniyye Tarikatına mensub olduğu rivayet edilen Hayali Ahmet Efendi’nin Kabri Bursa'da Zeynilerde Molla Hüsrev'in yakınındadır.500

Günde bir öğün yemek yiyen bunda da çok azla yetinen Hayali Ahmet Efendi zayıf, incecik, hafif, narin yapılı bir vücuda sahip idi. Katiyyen boş söz konuşmaz, boş vakit harcamaz, daima ilmi çalışmalar ve ibadetle vaktini değerlendirirdi. O'nun ilmi mubahase ve münazara dışında konuştuğu nadir idi. Hocazade'yle ilmi tartışmada üstün gelen tek bilgin Hayali Ahmet Efendi olmuştur.

Hayali Ahmet Efendi Fatih devrinde yetişmiş Hocazade Efendi seviyesinde değerli bir bilgindir. Bu Osmanlı alimi, 33 yaşında vefat etmesine rağmen geride değerli eserler bırakmıştır.

Şemsuddin Ahmed'e Hayali denmesi veya onun bu mahlasla tanınması ilmi­nin genişliğinden ve derinliğinden kaynaklanmaktadır. O İslam'ın 3 önemli lisanı Arapça, Türkçe ve Farsçaya tam vakıf idi. Her üç lisanda Şiirler yazacak derecede olduğunu eserleri tanıklık etmektedir.501

Eserleri

Hızır Bey'in mümtaz talebelerinden olan Hayali Ahmet Efendi devrinin ilim anlayışına uygun olarak eserler kaleme almıştır. Onlardan kaynaklarda adı geçenler şunlardır:



1- Sadeddin Taftazani'nin Şerhu'l-Akaid’ine Haşiye: Eserlerinin en meşhuru olup, Vezir Mahmut Paşa'ya ithaf etmiştir. Fatih'in, bu eserini kendisine ithaf etme­diğinden gücendiği rivayet edilir,

2- Kaside-i Nuniyye Şerhi: Hocası Hızır Bey'in manzum eserine yaptığı şerhtir. Bu Şerhin Kaside-i Nuniye Şerhlerinin en mükemmeli olduğu belirtilir.

3- Sadeddin Taftazani'nin Şerhul-Makasıdı'na Talikat.

4- Haşiyetü'l-Feraiz.

5- Haşiye ala Evaili't-Tecrid.

Hayali'nin ayrıca Vikaye Şerhi ile Sadruş-Şeria'ya Haşiyesi vardır. O'nun manzum olarak tarih söylediği vakidir.502


Görüşleri

Hayali Şemsüddin Ahmet Efendi kısa süren hayatı boyunca önce ilim için ge­rekli olan alet ilimlerini öğrenmiş, sonra bunları devrindeki ilim anlayışına uygun olarak kullanmış, İslam ilimlerinin hemen hepsinde eserler kaleme almıştır. O'nun Şerhul-Akaid'e yaptığı Haşiye, özellikle Osmanlı alimleri arasında itibar görmüştür. Haşiyenin muhtelif baskıları vardır. 503

Ahmet b. Musa el-Hayali, Haşiyesinde Sadu'd-Din et-Taftazani'nin Şerhinden metinleri ifadesiyle alıyor, onları bazan dil yönünden açıklıyor. Nahiv ve sarf açısından izah ediyor, kelimenin arap dilindeki kullanılış özelliklerini veriyor, bu suretle metinde kasdedilen Mana'nın anlaşılması daha kolay hale geliyor. Ahmed Efendi eserinin bütününde bu metoduna riayet etmektedir. O, bir yandan da kelimelerin zahiri ve mecazi manalarını vermeyi de ihmal etmiyor kelimelerin Kelâmi yönden ifade ettikleri anlamları ise sistematik bir tarzda maddeler halinde veren Haya­li Ahmed Efendi, titizliğini ve fevkalade dikkatinin örneklerini Haşiyesinin her yanında ortaya koyuyor. Bu davranışının çarpıcı ve güzel bir örneğini el-Ahkamu'ş-Şeriyye tabirini izah ederken eserinin hemen başında veriyor, orada hüküm ve şer’i kelimelerini ince bir tahlile tabi tutuyor.

Ahmed Efendi eserini monotonluktan kurtarmak, okuyucunun dikkatini çekmek için, soru-cevap metodunu uygulamaktadır, diyerek so­ruyu soruyor, hemen akabinde diyerek cevabını veriyor ki Haşiye yap­ma geleneğinde bu tarz bir yöntem esere akıcılık kazandırıyor. O'nun böyle bir uygu­lamasını Haşiyenin başlarında sayfa 17’de rastlanmaktadır.

Hayali Ahmed Efendi Ehl-i Sünnet'e mensup bir ilim adamıdır. S. Taftazani Ehl-i Sünnet ve'1-cemaati Eşariler olarak tarif eder. Ahmed Efendi Horasan, Irak ve Şam’da bunun böyle olduğunu ancak Maveraünnehir'de ise Ehl-i Sünnetin Maturidiler olduğunu beyan eder. Ve İmam Maturidi'yi tanıtır. 21. Sayfada bu bilgileri ve­rirken Ehl-i Hak Tabiriyle murad edilenin de Ehl-i Sünnet olduğunu ifade eder.

Hayali Ahmed Efendi açıklamalarında ayetleri ve hadisleri kullanmayı ihmal etmez. 33. Sayfada Peygamberin insan oluşunu ve hükümleri tebliğ için Allah ta­rafından yaratığa gönderildiğini izah ederken Hac Suresinin 53, ayetiyle Hz. Peygam­berin Resullerin sayısının 313 olduğunu belirten hadisini zikrediyor.

Hayali Ahmed Efendi'nin Haşiyesinde İmam Ömer Nesefi'nin Akaid metninde ele alınıp S. Taftazani tarafından şerhedilen bütün Kelâmi konular ele alınıp işlenmekte asla sıkıcı ve kuru olmayan akıcı bir üslup ve bilgilendirme titizliği içerisinde okuyucuya sunulmaktadır. Nesefi Akaidinde 67 madde halinde ele alınan bütün Kelâm konuları, eşyanın hakikatından varlıkların tasnifine kadar her konu, Hayali tarafından irdelenmiş, kendine özgü üslup ve ifade güzelliği içerisinde takdim olunmuştur. Hayali Ahmed Efendi Yaratıkların tasnifini ve tafdilini, birbirlerine üstünlüklerini izah ederken Peygamberlerin en üstün olduklarını onların meleklerden daha faziletli olduğunu ifade ediyor Ancak, "Allah'ın fazl, kerem, Lütuf ve azamet sahibi olduğunu söyleyerek, Fazl ve Keremin O'nun katında bulunup dilediğini ve­receği gerçeğine dikkati çekerek, kitabına ve sözlerine son veriyor.504

HOCAZADE MUSLIHUDDIN MUSTAFA (893 /-1487)

Kimlik

Mevlana Salih b. Yusuf Muslihuddin Mustafa Bursa'da doğmuştur. Hocazade adıyla meşhur olmuştur. Babası Hoca Yusuf çok zengin bir tüccar idi. Hoca Yusuf bütün oğullarının kendisi gibi tüccar olmasını istiyordu. Ancak Muslihuddin Musta­fa ticarete değil, ilme meraklıydı. O'nun bu hali babasını üzüyor, Hoca Yusuf’un oğluna olan ilgisini azaltıyor, ama Muslihuddin Mustafa'nın azminden bir eksilme olmuyordu. Hoca Yusuf’un oğluna harçlığını keser derecede azalttığını, onu uygun biçimde giyindirmediği, gerekli ihtimamı ondan esirgediği kaynaklarda kaydedilir. Muslihuddin Mustafa babasının bütün olumsuz davranışlarına rağmen ilmi merak ve sevgisinden asla uzaklaşmamış, maddi imkansızlıklar yüzünden notlarını helvacı kağıtlarına yazacak durumlara düşmesine ve kitap alamamasına rağmen öğrenime de­vam etmiştir. O, bir nevi zengin ve tüccar anlamına "Hoca" olan babasının her türlü engellemesiyle birlikte ilim elde etme yolundan dönmemiştir.505

Bursa Medreselerinde, özellikle Hızır Bey'den öğrenim görmüş, Hızır Bey'in Muidi olmuştur. Hemen devrin bütün bilim dallarında kendisini yetiştirmiş olan Hocazade'yi Hızır Bey pek çok iltifat eder, ona ziyadesiyle güvenirdi. Hatta kendisine sorulan bazı soruların cevabı için:

"Akl-i Selim'e müracaat ediniz," diyerek Hocazade'yi kasdederek soruyu Hocazade'ye havale ederdi.506

Hızır Bey, Hocazade'yi Sultan Murad Han'a göndererek, Hocazade'nin müderrisliğe hak kazandığım bildirdi. Sultan Murad sefer dönüşü Hocazade'yi Bur­sa'da Esadiyye Medresesi'ne Müderris tayin etmiştir.

Mevlana Muslihuddin Mustafa müderris tayin edildikten sonra da ilmini geliştirmeye devam etmiş, bu arada Mevakıf Şerhini ezberlemiştir.

Müderrislik görevini kıt kanaat yürütürken kendi hizmetkarından borç alarak İstanbul'a Fatih Sultan Mehmed'in huzuruna giden Hocazade, Fatih'in ilim meclisine vezir Mahmud Paşa aracılığıyla katılır. Mahmud Paşa O'nu padişah'a "dahi" olarak takdim eder, o anda padişah huzurunda cereyan eden ilmi mubaheseye iştirak eder.

Sultan Fatih'le tanışmasından ve Fatih'in O'na büyük ilgi göstermesinden sonra, Hocazade Edirne'ye Kazasker olarak tayin edildi. Edirne'ye oğlunu ziyaret için giden ve oğlundan özür dilemek isteyen Hoca Yusuf’a Hocazade'nin şu sözleri ilgi çekicidir: "Eğer siz bana o ezayı yapmasa idiniz, ben azimli olmaz ve bu mertebeye ulaşamazdım."

Hocazade'nin babası Hoca Yusuf’u Padişah'a takdim ettiği bilinmektedir. Edirne'den sonra Hocazade Bursa Sultan Medresesi'ne Başmüderris olarak tayin olun­muştur. O bu görevi yanında kazaskerlik görevini de yürütüyordu.

Bursa'da Sultan Medresesi Başmüderrisliği görevi esnasında Fatih'in emri ile Tuhafut adlı eserini kaleme alan Hocazade daha sonra İstanbul Kadılığı'na getiril­miştir.

Hocazade, Karamani Mehmed Paşa'nın Fatih Sultan Mehmed'e yanlış bilgi­lendirmesi sonucu, İznik'e Kadı ve müderris olarak tayin edildi. Ancak İznikte sadece müderrislik görevini üstlenmiş, Fatih'in ölümüne kadar bu görevi ifa etmiştir.

Karamani Mehmed Paşa Hocazade'ye hasedlik eden birisidir. Mehmed Paşa Hocazade'yi gözden düşürmek için Hızır Bey'in talebelerinden Hatipzade ile ilmi tartışma yaptırmak istemiş, Hızır Bey'in oğlu Sinan Paşa, Hocazade'yi hiçbir alimin ilzam edemiyeceğini belirtmiştir.

Fatih'in ölümü üzerine Padişah olan Sultan Beyazid, Hocazade'yi Bursa'ya müftü ve Sultan Medresesi'ne Müderris tayin ederek ona büyük ihsanda bulun­muştur.

Mevlana Hocazade Bursa'da her iki görevi yürütürken 893/1487 yılında vefat etmiştir.507


Kişilik

Fatih Sultan Mehmed devrinin en ünlü bilginlerinden olan Hocazade Muslihuddin Mustafa, Hızır Bey'e ve o devirdeki diğer ilim adamlarına talebelik yapmış, ilmini özellikle kişisel çabalarıyla geliştirmiştir.

Hocazade devrinde çok rağbet gören ilim meclislerinde bilimsel tartışmalarda bilhassa kendi ilmi şahsiyetini, bilimsel yeteneğini ortaya koyma imkanı bul­muştur. Onun ilmi şahsiyeti ve üstünlüğü İran ve Horasan'a kadar gitmiş, kendisine Sultan Hüseyin Baykara (öl. 912/1556) Cülus tebriki için Sultan Bayezid'e gönderdiği elçi ile birlikte, Hocazadeden ders okumak üzere Horasan’lı bir alimi de göndermiştir. Meşhur Ali Kuşçu İstanbul'a gelmeden Anadolu’dan memleketine henüz dönmüş olan meşhur alim Alaaddin Tusi ile görüştüğü sırada, Tusi; "İstanbul'a gittiğinizde Hocazade denilen köse ile hoş geçin, kendisi ilimde fevkalade müdekkik ve muhakkiktir" diyerek tavsiyede bulunmuştur. Hatta İstanbul'a geldiği zaman bir ilmi meselede Ali Kuşçu'nun hatasını düzelten Hocazade hakkında Fatih;

"Hocazade'yi nasıl buldunuz" diye sorması üzerine Ali Kuşçu;

"Rum'da ve Acem'de emsali yok" deyince Padişah;

"Arap'da dahi eşi yok" diyerek Hocazade'yi övmüştür. 508

Hayatı boyunca yaptığı bütün ilmi münakaşaları kazanan Hocazade'nin kay­bettiği tek ilmi mübahase Hızır Beyin bir başka öğrencisi Hayali Ahmed Efendi ile yaptığı tartışmadır.

Hocazade bütün İslami ilim dallarında geniş bilgi sahibidir. O, fıkıh ilminde de derin ilim sahibi olduğunu kadılık yaptığı yer ve zamanlarda ortaya koymuştur. O'nun herhangi bir fetvayı kitapları incelemeden, hata ederim düşüncesiyle hemen verdiği görülmemiştir.

Hocazade'nin içtihad yapacak derecede fıkıh bilgisine sahip olduğu yine bili­nen hususlardandır.

Hocazade bütün İslami bilim dallarında söz sahibi derinlik ve genişliği olan, mümtaz bir zat ve büyük faziletleri benliğinde toplamış büyük bir İslam bilginidir. O bıraktığı eserlerle bunu isbat etmektedir.509


Eserleri

Hocazade, Kelâm, Fıkıh, İslam Felsefesi ve Arap Dili alanlarında yazdığı eser­lerle özellikle tanınır. O'nun eserleri şunlardır:



1- Haşiye-i Şerh-i Mevakıf

Adudu'd-Din İci’nin Mevakıf ının Şerh’ine yapılmış bir haşiyedir. Hocazade bu eseri Bursa'da müftü ve Sultan Medresesinde müderrisken sultan Bayezid Han'ın emri üzerine yazmıştır. Hocazade bu eserini felçli olduğu halde hazırlamıştır.



2- Şerh-u Tavali

Kadı Beydavi'nin eserinin şerhidir.



3- Haşiye-i Tenkihu'l Usul li's-Sadri'ş-Şeria:

Fıkıh usulüne ait olan bu eser Telvih'in S. Taftazâni tarafından yapılan şerhine haşiyedir.



4- Haşiye-i Şerhi Hidayetü'l-Hikme Merginani'nin Hidaye’sinin şerhi olup Fıkıh ile ilgilidir.

5- Şerh-u İzzi

Muhtasar Sarf kitabı olan bu eseri Hocazade şerh etmiştir.



6- Tehafüt

Hocazade bu eserini Fatih Sultan Mehmed'in emri üzerine kaleme almıştır. Tam ismi Tehafütü'l-Felasife olan bu kitabın, Fatih'in Gazzali ile filozoflar arasında hüküm vermek için Alaaddin Tusi ile birlikte birer eser yazmalarını emretmesi üzerine yazıldığına dair kesin kanaat vardır. Hocazade'nin dört ayda meydana getirdiği bu eser Alaaddin Tusi’nin altı ayda hazırladığı esere üstün gelmiştir.

Bu eser hakkında geniş bilgi M. Türker'in "Üç Tehafüt Bakımından Felsefe-Din Münasebeti" adlı eserinde bulunmaktadır. 510

4- Görüşler

Allah

Allah bîrdir, ancak onun Vacibu'l-Vücud olması aklidir, felsefidir. Vacibu'l-Vücud'un mahiyet olmadığı ancak araz kabul edildiği düşünülürse bu takdirde çok sayıda Vacibu'l-Vücud kabul etmek mümkündür. Hocazade Allah'ın birliğini izahta meselenin özüne vakıf orjinal bir tesbitte bulunarak filozoflardan alınan Vacibu'l-Vücud kavramında terkipden kurtulmanın mümkün olmadığını ortaya koyar.

Allah Evveldir, ilktir. Evvel, cins ve fasıldan mürekkep olmaz, dolayısıyla tarifi yapılamaz.

Allah cisim değildir. Onun sıfatlan vardır. Bu sıfatlar zat'a aittir. Bu ziyade oluşun sebebi ilahi zattır.

Allah hem zatını hem zatından başkasını bilir. O, cüz'ileri de bilir.511

.

Alem

Allah alemi hür iradesi ile yaratmayı dilemiş, ve kudreti ile yaratmıştır. Alem hadistir, kadim değildir. Hocazade alemin yaratılmışlığı konusunda Kur'an'a uyar. Hocazade'ye göre; "Alemi icad hususunda gereken şeyler ezeli olsaydı günlük hadi­seler de ezeli olurdu. Oysa muhdesdirler.512 Çünkü alemin ezelde vücudu memnu­dur, imkansızdır. Müessir, alemin imkanını ihdas edebilir ve olan da budur.513

İnsan

İnsan, ruh ve bedenden oluşur. Ruh ve bedenin ayrı oluşu dine aykırı değildir.514


Nübüvvet

Peygamberlik, özellikle onların ellerindeki ispat aracı mucize, Allah'ın irade­sine bağlı bir husustur. Ve imkan dahilindedir.515


Ahîret

İnsanlar ruh ve bedenleriyle dirilirler. Ceza ve mükafat, ruh ve beden ikisine birdendir. Çünkü zevk sadece idrak değildir. Bir takım şartlarla şartlanmış idraktir.516 Üstelik cismani zevkten, ruhani olanları ortadan kaldırmamakta sadece onlara tercih edilmektedir. Ruhların zevklerinin ebediyetine hükmedilemez. Bedenler ebediyyen var olarak baki olacaklardır. Beden; Allah'ın üzerinde hayat, ilim, irade yaratmış olduğu cismanı cüzlerden oluşmuştur. Hayat hiç bir şarta bağlı olmadan Allah'ın ci­simde yarattığı vasıftır. Allah'ın adeti bozması mümkündür. Allah vasıf olan bu hayatı ebediyyen yaratma gücüne sahiptir. Söz konusu beden ruh için yük değildir. Beden akli ve hissi zevkleri ruhla birlikle tadarsa bu daha iyidir. Böylece ruh iki saa­deti birlikte gerçekleştirmiş olur.

Hocazade'ye göre cesetlerin cismani haşri şer'idir. Bunu reddetmenin akıl için başka yollar aramanın anlamı yoktur. Allah’ın kudreti ve iradesi için her şey imkan dahilinde olup Allah'ın mülkünü akıl terazisi ile tartmaya çalışmak, açıkça dalalettir sapıklıktır.517

Hocazade, bıraktığı eserlerle Kelâm tarihinin Osmanlı döneminde üzerinde du­rulması gereken bir sima olarak kendisini kabul ettirmiştir. O, aklın dini hakikatlerle çelişki halinde olmadığını ancak aklın kendi başına bu hakikatlere ulaşamıyacağını da benimseyen bir ilim ve fikir adamıdır. Onun Allah, Alem, İnsan, Nübüvvet, İman ve İslam, ruh, ahiret, v. b. temel İslami konularda görüşlerini diğer eserleri de gözden geçirilmek suretiyle araştırılması hem Hocazade açısından, hem de Kelâm ta­rihinin Osmanlı dönemini aydınlatması açısından önemini korumaktadır.518



Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin