MÜŞEBBİHE VE MÜCESSİME
Teşbih ve Tecsim, Allah Teala'yı yaratığa benzetme ve O'nu cisim kabul etmektir. Allah'ı yaratığa, insana benzetenlere Müşebbihe, O"nu cism kabul edenlere de Mücessime denmiştir.
Teşbihe kayanlar, Haşeviyye ve Şia'nin Gulat kolundan olanlardır. Bunlar, Kur'an’da geçen "istiva", "yüz", "el", "yan", "gelme" ve "üstte olma" gibi Allah'a izafe edilen müteşabih ayetleri zahiri manalarında almakla bu görüşe meyletmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamberin (s.a.v.) hadislerinde geçen "Adem'i Rahman'in suretinde yarattı" gibi tabirler de teşbihe meyletmede etkili olmuştur.
Teşbih inancı, çeşitli şekillerde zaman zaman İslam Kelâm tarihinde ortaya çıkmıştır. Teşbihe meyledenlerden bir topluluk ta Hululiyye'dir. Bunlar, Allah Teala'nın şahıs suretine girebileceği inancındadırlar.
Tecsime inanan ve bunun kavgasını veren Ebû Abdullah Muhammed b. Keram 255/869 olmuştur. Buna bağlı olanların topluluğuna adına nisbetle Kerramiyye denmiştir.
Tecsim taraftarları yine Kur'an’da zikri geçen müteşabih ayetlerden hareketle Allah'ı cisim olarak kabule meylederler. Allah Teala'nın cevher olduğunu ileri sürüp O'nun Arş'a temas ettiğini, intikal, tabavvül, nüzul gibi halleri O'na caiz görürler.
Teşbih ve tecsim anlayışı hakkında fazla bilgi el-Milel ve Kelâm kitaplarında mevcut olup biz bir kadarıyla yetiniyoruz.139
Bişr b. Ğıyas El-Merisi (140-218/753-833)
Bişr'in doğduğu yer ve tarih kesin olarak bilinmemektedir. Bağdatta 140/753 tarihlerinde doğmuş olabilir. Ancak 218/833 yılında öldüğü kuvvetle muhtemeldir.
Bişr, azatlı köle bir aileden gelmektedir.
Bişr, İmam Ebû Yusuf’tan (182/798) fıkıh dersi almış bir Hanefi fakihidir. Küçük yaşlarında iken Ebû Hanife'nin ders halkalarına katılmış, olması muhtemeldir.
Bişr, Cehm b. Safvan'a (128/746) yetişmemekle birlikte, onun görüşlerinin tesirinde kalmıştır.
Bişr, Kur'an'ın yaratılmış olduğu fikrini açıkça savunmuş, konuyu sistemli bir şekilde ortaya koymuş ve halka öğretmeye çalışmıştır. Daha önce Cehm tarafından ortaya atılan Halku'l-Kur'an meselesi yüzünden Harun Reşid (193/809) ve Emin (198/813) devirlerinde takibata uğrayan Bişr el-Merisi, Me'mun (218/833) zamanında Kur'an'ın Yaratılmışlığı resmi devlet politikası haline gelince, Me'mun'a danışmanlık yapmış, devrin ilim meclislerinde konuyu tartışmıştır.
İmam Şafii (204/820) ile Bağdat'a gelişinde tanışan ve tartışan Bişr, ona karşı hürmetkar davranmıştır. İmam Şafii'nin Kelâmdan vazgeçme teklifine, İmam'ı Kelâmcı yapma teklifiyle cevap veren Bişr devrindeki Mutezile Kelâmcısı Sümame b. el-Eşres (213/828) İmamiler ve Zeydilerle tartışmalarda bulunmuştur. Bişr'in tartışmacı kişiliği onun hakkında Bid'atçi, Cehmi, Mülhid, Zındık, kötü denmesine sebep olmuştur.140
II Görüşleri
Bişr bir Hanefi fakihi olmakla birlikte kendine özgü garip görüşleri vardır. Ona göre eşek eti yemek caizdir. Namazda tertip esas olduğundan kaza namazları kılmadıkça diğer vakit namazları kılınmaz.
Merisiyye mezhebi Mürcie'nin bir kolu olarak Bişr'in tabilerini içine alır. Bişr, cebr'e inanmaz, ancak o, cehmiyye reislerinde sayılır. Zira Cehm'in bazı görüşlerinin savunuculuğunu yapmıştır.
Bişr'i Mutezile'den sayanlar da vardır. Zira o, Mutezile mensupları gibi Kur'an'ın mahluk oluşunu, Ru'yetullah'ın inkarını, Haberi sıfatların tevilini veya inkarını kabul ediyordu. Ayrıca kabir azabını, şefaat ve Münker ve Nekir'in suallerini inkar ettiğine dair rivayetler vardır.
Bişr'in Ehl-i Sünnet görüşlerini benimsediği de belirtilmektedir. Zira ona göre insanın fiillerinin yaratıcısı Allah'tır. Hayır ve şer, Allah'ın ezeli takdirine bağlı olup insanın kudreti fiille birliktedir, bu kudret bir fiil için yeterlidir.
Bişr'e göre Allah'ın iradesi zati ve fiili olarak ikiye ayrılır.
İman, Bişr'e göre hem dil hem de kalp ile tasdikten ibarettir. Ona göre Ehl-i Kible'den büyük günah işleyenler ebedi cehennemde kalmazlar. Esas küfür, lafzi bir hükmün inkarı ve reddidir. Allah,
"Kim zerre miktarı hayır işlerse karşılığını kim zerre miktarı şer işlerse karşılığını görür. "(Zilzal, 99/7-8), buyurmaktadır.
Bişr, günahları büyük ve küçük diye ayırmamış, Allah'a isyan olan her tavrın büyük günah olduğunu belirtmiştir.
Bişr'in görüşleri tetkik edildiğinde onun bir tek mezhebe bağlı kalmayan hareketli bir tip olduğu anlaşılıyor. Onun fıkıhta rey taraftarı Hanefi, itikatta ise sünni, Cehmi, Mutezilli ve Mürcii değişik görüşler sergileyen bir Kelâmcı olduğu ortaya çıkıyor.141
Eserleri
Bişr'in gerek Kelâm, gerekse Mezhepler Tarihi ile ilgili eserlerde ismi sık sık geçer. Onun bugüne kadar ulaşmış eseri yok gibidir.
Zehebi (748/1341) onun bazı eserlerinin isimlerini verir. Bunlar arasında Kitabu't-Tevhid, Kitabu'1-Irca, Kitabu'r-Redd ala'l-Havaric, Kitabu'l-Istıtaa, Kitabu'r-Redd ala'r-Rafızati'l-İmame, Kitabu'l-Marife bulunur. Katip Çelebi (1067/1657) onun "el-Hucec" isimli bir eserinden bahseder.
Darimi'nin (282/895) "er-Redd ala'l-Merisi" diye bilinen risalesi mevcuttur ve basılmıştır. Akaidü's-Selef (İskenderiye 1971) içinde yer alan bu risaleden Bişr el-Merisi'nin görüşleri hakkında bilgi sahibi oluyoruz.
Bişr ile ilgili diğer reddiye Abdülaziz b. Yahya b. Müslim el-Kinani'ye (235/ 849) ait olduğu söylenen Kitabu'l-Hayde'dir. Bu eserde mevcut olup Kahire'de basılmıştır.142
2- SÜNNET VE CEMAAT EHLİ
Sünnet; Hz. Peygamber'in (s.a.v.) fiil söz ve davranışlarını içine alan bütün hareket tarzlarına ıtlak olunur. Cemaat; Hz. Rasûl-i ekremin bütün hareket tarzlarını benimseyen topluluktur. Bu topluluk, en başta Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sahabesidir ve daha sonra onların hareket tarzlarını, inançlarını benimseyenlerdir. Buna göre Sünnet ve Cemaat Ehli deyimi bütün müslümanları içine alan bir genişlik arzeder. Zaten başlangıçta müslümanlar bir tek topluluktan ibaretti. İç ve dış etmenlerin tesiriyle kopmalar ve aynlmalar vuku buldu, bir takım fırkalar teşekkül etti. Daha yukarıda bu fırkaların fikirlerinden kısaca bahsedildi. Şimdi ise Hz. Rasûl'un (s.a.v.) sünnetinden ve o sünnete başlangıçtan itibaren bağlı kalan büyük İslam toplumunun teşekkül tarzından, bu topluluğa yön veren büyük imamlardan, topluluğu birbirine bağlayan inanç esaslarından ve bu inanç esaslarını kendilerine özgü üslup ve eserleriyle açıklık kazandıran kişilerden bahsedeceğiz.
Sünnet ve Cemaat Ehlinin oluşumu bir zorunululuk sonucu olmuştur. Eğer bir takım sebepler, Şia, Havaric ve Mu'tezile gibi, türememiş olsaydı, Sünnet ve Cemaat Ehli adıyla bir topluluğun oluşmasına belki ihtiyaç olmayabilirdi. Ama zaruretler ve ihtiyaçlar bu tür bir topluluğun oluşmasını gerektirmiş, müslümanlar, Sünnet ve Cemaat Ehli adı altında biraraya gelerek sağlam, sarsılmaz, kopmaz bir kitle meydana getirerek İslam'ı bu güne kadar yaşamışlar ve topluluğun 9/10 dan fazlasını teşkil ederek Hz. Rasûlün (s.a.v.) izinden yürümüşler ve yürümeye devam etmektedirler.
Biz bu sayfalarda Sünnet ve Cemaat Ehlinin oluşumunu, önce Hicri 300 tarihine kadarki zaman dilimi içinde, Selefiyye, Sıfatiyye, Eş'ariyye ve Matüridiyye mekteplerini incelemekle açıklamaya çalışacağız. Müteakiben, hicri 300 den sonraki imam Gazali'ye kadar olan iki asır içindeki gelişmeleri, yani Metekaddim’un devrini ki, H. 300 den önceyi de kapsar, ele alacağız.143
Dostları ilə paylaş: |