MEVLEVÎLİK
426
427
MEVLEVÎLİK
Yüzyıl başında bir grup Mevlevî şeyhi. Galata Mevlevîhanesi Postnişini Ahmed Celaleddin Dede (solda oturan) ve Bahariye Mevlevîhanesi Postnişini Hüseyin Fahreddin Dede (ortada oturan).
İstanbul için Şebr-Engiz, ist., 1991
Yesarîzade Mustafa îzzet talik celisi ile "Ya Hazret-i Mevlana" yazılı levha, 1834. C. Kerametli, Galata Mevlevîhanesi, îst-, 1977
rih-i Mesnevî" olarak tanınan Rüsuhî Dede, güçlü tasavvuf kültüm ve karizmatik kişili-gi sayesinde İstanbul Mevlevîliğinin Divanî Mehmed Dede aracılığıyla Galata Mev-levîhanesi'nde odaklanan Batınî karakterini büyük ölçüde ortadan kaldırmış ve tarikatı Osmanlı üst tabakasında hızla yay-gınlaştırırken postnişinliğini yaptığı bu tekkeyi de şehrin başlıca ilgi merkezlerinden birisi durumuna getirmiştir. Fakat diğer yandan Rüsuhî Dede, Mevlevîlik bünyesinde Ibnü'l-Arabî etkisini sürdüren tasavvuf anlaşıyının da temsilcisidir. Bu özelliğinden dolayı istanbul'un medrese çevrelerinde odaklanan zahir ulemasının da şimşeklerini üzerine çekmiştir. Vl_. yy'da İstanbul Mevlevîliğinin diğer gelişim Boyutu ise, Yenikapı Mevlevîhanesi'nde ortaya çıkar. Bu gelişimi siyasi ve kültürel olmak üzere ikiye ayırmak gerekmektedir. Siyasi boyut, mevlevîhanenin ikinci post-nişini Doğanî Ahmed Dede'nin 1601-1630 arasındaki meşihat döneminde tam anlamıyla şekillenmiş ve Mevlevîlik ile Osmanlı yönetici kadrosu, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda ortak bir zemin üzerinde birlikte hareket etmeye başlamışlardır.
Doğanî Ahmed Dede'nin meşihat dönemi, IV. Murad'm şehir hayatına getirdiği çeşitli sınırlamalar nedeniyle bir bakıma Mevlevîliğin temkinli hareket etmesini zorunlu kılmıştır. Bu dönem, Mevlevîlik kadar diğer tarikatların da İstanbul'da son derece güçlü mutasavvıflar tarafından temsil edildiği bir zaman kesiti olarak dikkati çekmektedir.
Doğanî Ahmed Dede'nin çağdaşı olan şeyhler arasında Celvetîliğin kumcusu Aziz Mahmud Hüdaî(->), Halvetîliğin önde gelen temsilcilerinden Abdülmecid Siyasî(->) ve Abdülahad Nurî(->), Kadirîliği İstanbul'a sokan İsmail Rumî, Melamî örgütlenmesini ilk defa şehir hayatında merkezden yöneten İdris-i Muhtefî(->) ile Hüseyin Lâmekânî de vardır. Tarikatlara birbirleriyle rekabet ortamı hazırlayan böyle bir dönemde Doğanî Ahmed Dede'nin faaliyetleri IV. Murad üzerinde büyük bir etki bırakmış ve Kadızadeliler olarak bilinen tasavvuf aleyhtarı medrese mensuplarının baskılarına rağmen saray halkını Yenikapı Mevlevîhanesi'ne bağlamıştır. Fakat bu başarının beraberinde getirdiği bazı olumsuzluklar da 17. yy'dan itibaren Mevlevîlik bünyesinde hissedilmeye başlanır. Bunlardan en önemlisi, bürokrasi içinde sivrilmeye çalışan devlet adamlarının Mevlevîliğe sığınarak tarikatın giderek artan nüfuzunu kendi kişisel çıkarları doğrultusunda kullanmalarıdır. Doğanî Ahmed Dede'ye intisap eden ve zamanım Yenikapı Mevlevîhanesi'nde geçirdiği için "Sûfî" lakabıyla anılan Sadrazam Mehmed Paşa, bu tür yönetici tipinin güzel bir örneği olup halka karşı son derece acımasız davranışları yüzünden hem Mevlevîliği hem de mensubu bulunduğu tekke çevresini büyük ölçüde rahatsız etmiştir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Mevlevîliğin siya-sileşmesi Yenikapı Mevlevîhanesi'nde başlamış ve bir miras olarak sürdürülmüştür. Nitekim bu mirası en iyi temsil edecek olan Halet Efendi bu tekkeden yetişmiş, 19. yy'da Yeni Osmanlılar hareketini de.stek-leyen Osman Salaheddin Dede, burada postnişinlik yapmıştır.
Mustafa Rakım'ın celi sülüs ile "Ya Hazret-i Mevlana Muhammed Celaleddin-i Rumi" yazılı levhası, 1843. C. Kerametli, Galata Mevlevîhanesi, ist.. 1977
Mevlevîliğin 17. yy'da Yenikapı Mevlevîhanesi'nde siyasi bir odak haline gelmesi ile Batınî tasavvuf anlayışlarını tekrar bünyesinde barındırmaya başlaması bu tekkenin İstanbul Mevlevîliği içindeki çok yönlü rolünü bütün açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Doğanî Ahmed Dede'den sonra meşihat görevini üstlenen Sabuhî Ahmed Dede aslen Bektaşî olup Eyüplü
Kasım Baha'dan icazet almıştır. Konya'da-ki Mevlana Âsitanesi'nde çile çıkartan ve ardından Şam Mevlevîhanesi şeyhliği yaptıktan sonra Bostan Çelebi tarafından Yenikapı Mevlevîhanesi'ne atanan Sabuhî Ahmed D,ede, tam anlamıyla Bektaşî-Mela-mî meşrep bir Mevlevî şeyhidir. Sâkıb De-, de, onun kimliğini çizerken bu özelliğini de önemle vurgulamıştır. İstanbul Mevlevîliğinin Galata Mevlevîhanesi'nde İsmail Rüsuhî Dede ile başlayan Batınî eğilimleri tasfiye hareketi, Yenikapı Mevlevîhanesi'nde ilgi görmemiş ve tarikat gündelik hayat içinde çift kutuplu bir kültürel yapılanmayı bu dönemde gerçekleşmiştir. Nitekim Camî Ahmed Dede'nin (ö. 1667) Yenikapı Mevlevîhanesi'ne postnişin olmasıyla bu kutuplaşma giderek daha da kes-kinleşmiştir. Sabuhî Ahmed Dede ile başlayan Bektaşî-Melamî meşrep Mevlevîlik anlayışı, onun meşihat döneminde giderek yoğunlaşan bir şekilde sürer. Diğer yandan bu dönem, Kadızadeliler zümresinin tarikatlar üzerindeki baskılarını artırdıkları kritik yıllardır. Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa'dan aldığı destekle hünkâr şeyhliğine kadar yükselen Vânî Mehmed Efen-di'nin kışkırtmalarıyla tekkeler basılmakta, dervişler katledilmektedir. Bu baskılar sonucu l666'da Mevlevîlerin sema yapmaları yasaklanır. Camî Ahmed Dede'nin tam bu sırada İstanbul'dan ayrılarak hacca gitmesi düşündürücüdür. Ayrıldığı Yenikapı Mevlevîhanesi'ne bir daha döne-memiş ve Medine'de -vefat ederek oraya, defnedilmiştir. İstanbul Mevlevîliği bu baskı döneminde Türk musikisinin ünlü ismi Buhûrîzade Mustafa Itrî Efendi'yi yetiştirir. Camî Ahmed Dede'nin dervişlerinden olan Itrî, Yenikapı Mevlevîhanesi'ne devam ederek tasavvuf musikisini öğrenmiş ve bütün mevlevîhanelerde mukabe-
Bir Mevlevî şeyhi.
Dostları ilə paylaş: |