KirkçEŞme tesisleri


MEVLEVÎLİK 424 425 MEVLEVÎLİK



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə671/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   667   668   669   670   671   672   673   674   ...   889
MEVLEVÎLİK

424

425

MEVLEVÎLİK

dırmaya çalıştığı iktidar mekanizmasına karşı potansiyel bir tehlike şeklinde görmesidir. Devletin düşünsel temellerini tarikat ideolojilerine değil, medrese öğretisine ve dolayısıyla ulema zümresine dayandırması bu tavrının tipik bir göstergesidir, ikinci neden ise, tarikatların bu dönemde henüz tam anlamıyla geleneksel teşkilatlarını kuramamış olmaları, daha çok mistik etkiler altında şekillenen ve belli bir organizasyona sahip bulunmayan toplumsal zümreler niteliğini taşımalarıdır.

Mevlevîliğin İstanbul'daki ilk merkezi, Bizans dönemine ait Akataleptos Manastın Kilisesi'dir. Yapının adı hakkında henüz tam bir görüş birliğine varılamamıştır. Fetihten hemen sonra Mevlevi dervişlerine tahsis edilen bu kilise, daha sonra camiye çevrilerek Kalenderhane Camii(->) olarak da tanınmıştır. Mevlevî kaynaklarında Kalenderhane Zaviyesi şeklinde geçen bu merkezin, Fatih Mehmed II Vakfiyele-n'hdeki kayda göre kısa bir süre tarikat tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır. Vakfiye kayıtlarının verdiği bilgiler doğrultusunda Kalenderhane Zaviyesi'nde bir şeyhin idaresi altında cuma namazlarından sonra dört kişilik mutrıp heyetinin eşliğinde Mevlevî semai yapıldığı ve ardından Mesnevi okutulduğu bugün bilinmektedir. Ancak tam anlamıyla kesinlik kazanmayan nokta aynı zaviyenin adından ötürü başka kaynaklarda bir Kalenden merkezi sa-.yılmasıdır. Kalenderîlik ile Mevlevîliğin özellikle Ulu Arif Çelebi'nin kişiliğinde bütünleşen iki ayrı tasavvuf öğretisi olduğu dikkate alınırsa, İstanbul'daki erken dönem Mevlevîliğin Kalenden meşrep bir mistik akım olarak bu zaviyede temsil edildiğim kabul etmek gerekir. Nitekim bu tasavvuf sentezi, daha sonra Divâne Mehmed Çelebi aracılığıyla Galata Mevlevîha-nesi'nin ilk kuruluş yıllarında tekrar gündeme gelecektir. Kalenderhane Zaviye-si'ndeki Mevlevî faaliyetlerinin ne kadar süre devam ettiği ve kimler tarafından idare edildiği bilinmemektedir. Ancak bu merkezin tam teşekküllü bir mevlevîhane olmadığı ve geçici bir süre Mevlevîliğe hizmet ettiği kesindir.

II. Bayezid dönemi (1481-1512), diğer tarikatlar gibi Mevlevîliğin de İstanbul'un gündelik hayatında tam anlamıyla kurumlaştığı ve ilk tekkesi sayılan Galata Mevle-vîhanesi'ni faaliyete geçirdiği bir zaman dilimidir. Tarikatın Galata Mevlevîhane-si'ndeki ilk örgütlenme faaliyetlerine geçmeden önce, yine aynı dönemde Mevlevî kültürünü yaşatan Âb id Çelebi Tekke-si'ne(->) değinmek gerekmektedir. Kurulduğu semtten dolayı Fatih Mevlevîhane-si olarak da tanınan bu tekkenin temelleri, Mevlâna soyundan olup Nakşibendîliğe intisap ederek Abdullah İlahî'den(->) hilafet olan Âbid Çelebi (ö. 1497) tarafından atılmıştır. Tekkenin inşa tarihi belli değildir. Ancak vakfiyesinin 1494 tarihini taşıması, bu Mevlevî-NaKşî rnerkezinin Galata Mevlevîhanesi ile aynı yıllarda faaliyete geçtiği ihtimalini güçlendirmektedir. Âbid Çelebi'nin, aslen Mevlevî kültürü içinde yetişmekle birlikte Nakşibendîliği

İstanbul'a sokan Abdullah İlahî'ye intisap etmek suretiyle İstanbul'un gündelik hayatında her iki tarikatın tasavvuf kültürünü birleştiren bir merkez oluşturmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Nitekim Âbid Çelebi Tekkesi'ne ait vakfiyede bu özellikle belirtilmiş ve burada perşembe günleri Mevlevî ayini, cuma geceleri de Nakşî "hatm-i hâcegân"ı icra edilmiştir. 15. yy'ın sonlarında her iki tarikat arasında başlayan bu kültürel alışveriş, daha sonraki yüzyıllarda da devam etmiş, özellikle Nakşibendîler içinden Murad Molla ve Hoca Hüsameddin Efendi gibi tanınmış mes-nevihanlar yetişmiş ve Mesnevîhane adıyla Mesnevi okutan Nakşî tekkeleri kurulmuştur.

II. Bayezid dönemine kadar İstanbul'daki faaliyetlerini belli bir merkezde yoğunlaştırmayan Mevlevîlik, 15. yy'ın sonlarında tam teşekküllü ilk tekkesi sayılan Galata Mevlevîhanesi'nin temellerini atar. 1491'de İskender Paşa'nın Galata sırt-larındaki av çiftliğinde kurulan mevlevîha-nenin ilk postnişini Divanî ya da Divâne lakabıyla anılan Mehmed Dede'dir (ö. 1529). Divanî Mehmed Dede, Konya dışında tarikatın yayılmasını sağlayan inas'çelebilerinden olup Mutahhara Hatun'un torunu Bâlî Mehmed Çelebi'nin oğludur. Kalen-derî meşrep Mevlevîliğin Ulu Arif Çele-bi'den sonra en önemli temsilcisi sayılmaktadır. Sakıb Dede ve Şahidî gibi Mevlevî-lerin eserlerinde Mehmed Dede'nin portresi tam bir Kalenderi dervişi gibi çizilmiştir. Şarap içip esrar çekmekte, sırtında Kalenden abası ile şehir şehir dolaşmaktadır. Saçlarını, kaşlarını, sakal ve bıyıklarım Kalenden usulünce "çihar-darp" ettiren Mehmed Dede, İran'da Meşhed'e kadar giderek buradaki heterodoks zümrelerle yakın ilişki kurmuştur.'Babası Bâlî Mehmed Çelebi tarafından Karahisar Mev-levîhanesi'ne şeyh tayin edilen Mehmed Dede'nin tam olarak hangi tarihte İstanbul'a geldiği bilinmemektedir. Ancak geliş nedeni, Sakıb Dede'nin üstü örtük bir biçimde kaydettiği gibi, saray tarafından kuşkulu görülen faaliyetlerinin araştırılması amacıyladır. Nitekim bu dönemde II. Bayezid'e bir Kalenderi dervişi tarafından düzenlenen bir suikast son anda önlenmiş ve bunun sonucunda söz konusu zümre, siyasi otoritenin sürekli izlediği dini gruplardan olmuştur. Divanî Mehmed Dede'nin saray tarafından İstanbul'a sorgulanmak üzere getirilmesinde ise onun bu zümreyle olan ilişkisinin birinci derecede rol oynadığı açıktır: Ancak Mehmed Dede' nin Mevlâna soyuna mensup bulunması ve İskender Paşa gibi döneminin nüfuzlu bir devlet adamı tarafından himaye edilmesi, hakkındaki kuşkuların yersiz olduğu inancını doğurmuştur.

Divanî Mehmed Dede'nin temsil ettiği Batınî eğilimli tasavvuf anlayışı, İstanbul öncesi dönemde Ulu Arif Çelebi ile başlamış, Kalenderhane Zaviyesi'nde bir süre devam etmiş ve Galata Mevlevîhanesi'nin kuruluşuyla birlikte burada odaklanan heterodoks karakterli Mevlevî kültürünü şekillendirmiştir. İstanbul Mevlevîli-

ğinin daha başlangıçta bu tür bir özellik taşıması, şehir hayatındaki yaygınlığını belli ölçüde kısıtlayan nedenlerdendir. Kalen-derîliğin 16. yy'ın sonlarından itibaren etkinliğini kaybetmesi ve Bektaşîliğin mistik öğretiyle bütünleşmesi, Mevlevîlik içindeki şekillendirici rolünün azalmasına fakat 17. yy'ın başlarında bu defa Bekta-şî-Melamî kültürü olarak tekrar İstanbul Mevlevîliğine katılmasına neden olmuştur. Bu yeniden yapılanmanın izleri daha sonra Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Sabuhî Ahmed Dede'nin Mevlevîlik anlayışında çok net bir şekilde görülecektir.

Galata Mevlevîhanesi'nde çok kısa bir süre postnişinlik yapan Divanî Mehmed Dede, yerine halifesi Safaî Dede'yi (ö. 1533) bırakarak İstanbul'dan ayrılır. Gerek Safaî Dede, gerekse onun yerine geçen Mesnevîhan Mahmud Dede'nin (ö. 1548) ne ölçüde Divanî Mehmed Dede'nin tasavvuf anlayışını sürdürdükleri bilinmemektedir. Ancak Mevlevîliğin İstanbul'da Safaî Dede ile gerçek anlamda kurumlaşmaya başladığı açıktır. 16. yy'ın başlarındaki bu kurumlaşma faaliyetlerinin daha sonra Mahmud Dede ile Aşçıbaşı Velî Dede'nin çabalarına rağmen geçici bir dönem de olsa kesintiye uğradığı ve Galata Mevlevîhanesi'nin II. Bayezid'in siyasi desteğini kazanan Halvetîler tarafından denetim altına alındığı bilinmektedir. Tekkeyi yeniden Mevlevî meşihatına bağlayan Sırrı Abdî Dede (ö. 1631) ise İstanbul Mevlevîliğinde sosyokültürel açıdan önemli bir dönüm noktası kabul'edilen ve şeyh ailelerinin tarikat yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlayan sürecin başlatıcısıdır. Ancak bu sürecin Mevlevîlik içindeki kültürel ve siyasi boyutlarını incelemeden önce, 16. yy'ın sonlarında faaliyete geçen Yenikapı Mevlevîhanesi'nin kuruluş yıllarına dönmek ve buradaki tarikat faaliyetlerini Galata Mevlevîhanesi'yle birlikte paralel bir şekilde incelemek gerekmektedir.

İstanbul Mevlevîliğinin kurduğu ikinci merkez, Yenikapı Mevlevîhanesi'dir(->). 1597'de faaliyete geçen bu tekke, tıpkı Galata Mevlevîhanesi'nin kuruluşunda olduğu gibi, Mevlevîliğin bürokrasi içindeki etkinliğini doğrulayacak bir şekilde, devlet ricalinin önde gelen isimlerinden yeniçeri başhalifesi Malkoç Mehmed Efendi tarafından Kemal Ahmed Dede (ö. 1601) için yaptırılmıştır. Taşıdığı "Malkoç" lakabından ötürü İstanbullu olmadığı ileri sürülen Mehmed Efendi'nin ayrıca Yeniçeri Ocağı'nda başhalifelik görevim yürütmesi ve bu nedenle kendisine "Kocabek-taş" denilmesi, onun Bektaşîlikle ilgisini kurmaya çalışan bir izlenim doğurmuştur. Oysa başhalifelik, Yeniçeri Ocağı'ndan yetişmeyen ve sadrazam tarafından bu askeri zümreyi kontrol etmek amacıyla saraya yakın kişiler arasından seçilerek atanan kişilerin üstlendikleri bir görevdir. Nitekim Kemal Ahmed Dede'ye intisap ederek Mevlevîliğe girmesi ve Yenikapı Mev-levîhanesi'ni kara surları dışındaki kendi arazisi üzerinde inşa ettirmesi, Bektaşîlikle bir ilgisinin bulunmadığını yeterince kanıtlamaktadır.

Mevlevîliğin İstanbul'daki ikinci merkezi Yenikapı Mevlevîhanesi'nin ilk postnişini, Eflakî'nin ünlü eseti'Menaktbü'l-Âri-fîn'den yaptığı manzum çeviriyle tanınan Kemal Ahmed Dede'dir. Konya'daki Mevlâna Âsitanesi Postnişini Ferruh Çelebi tarafından atanmış ve Yenikapı Mevlevîhanesi, 18. yy'ın ortalarına kadar merkezden yapılan bu atamalarla yönetilmiştir. İstanbul'daki diğer mevlevîhanelerde 17. yy'dan itibaren başlayan şeyh ailelerinin yönetim üzerindeki denetimleri bu tekkede daha geç bir dönemde ortaya çıkmakla birlikte, 18. yy'da bu köklü değişime Yenikapı Mevlevîhanesi'nin de ayak uydurduğu görülmektedir. Bu dönemde Ebubekir Dede ailesine mensup şeyhler meşihat görevini üstlenerek 1925'e kadar hem İstanbul Mevlevî kültürüne hem de Osmanlı siyasi hayatına damgalarını vurmuşlardır.

Yenikapı Mevlevîhanesi, tıpkı Galata Mevlevîhanesi g'ibi kuruluşundan itibaren Konya'daki çelebilik makamına bağlı bir merkez halinde gelişmiştir. Tarikatın bu merkeziyetçi niteliği, bir bakıma Osmanlı saray yönetiminin basit bir modeline benzemektedir. Bu model, çelebilik makamı dışında kan bağına dayalı şeyh ailelerinin oluşmasını önlemek ve böylece merkeziyetçi yapıyı zayıflatabilecek güç odaklarının ortaya çıkmasını engeleyebilecek bir programa dayanmakta, imparatorluktaki mevlevîhaneler arasında atama yöntemini esas kabul ederek idari tasarrufu kendi elinde tutmayı amaçlamaktadır. Bu yönetim modelinin erken dönem İstanbul Mevlevîliği üzerinde hiç değilse kültürel açıdan olumlu bir etki yarattığını belirtmek gerekir. İmparatorluğun birbirinden farklı kültür coğrafyalarında kurulan mevlevî-hanelerden İstanbul'a yapılan şeyh atamaları, aynı zamanda bu bölgelerin tasavvuf kültürlerini de şehir hayatına taşımış ve Mevlevîlik diğer mistik kurumlara oranla daha erken bir dönemde imparatorluk tarikatı olma özelliğini kazanmıştır. Ancak 17. yy'dan itibaren bu özellik, şeyh ailelerinin tekke yönetimlerinde söz sahibi olmalarıyla değişime uğramış, şehrin kendi kültürel oluşumları bu aile örgütlenmeleri tarafından temsil edilen mistisizmle karışarak İstanbul Mevlevîliğinin toplumsal hayatta hissedilen belirgin çizgileri ortaya çıkmaya başlamıştır.

löOl'de vefat eden Kemal Ahmed Dede'nin yerine Yenikapı Mevlevîhanesi meşihatına geçen Doğanî Ahmed Dede (ö. ,. 1630), Sabuhî Ahmed Dede (ö. 1644), Camî Ahmed Dede (ö. 1667) ve Kaarî Ahmed Dede (ö. 1679), hep atama suretiyle bu makama oturmuşlar ve doğrudan çelebilik makamına bağlı birer temsilci olarak görev yapmışlardır. Bu dönemde Galata Mevlevîhanesi'nde ise Mesnevîhan Mahmud Dede'nin meşihat yıllarında tekkenin bir süre Halveti denetimine geçtiği ve tekrar Sırrî Abdî Dede tarafından Mevlevîliğe bağlandığı kritik bir süreç yaşanmaktadır. Sırrî Abdî Dede'nin bu başarısına rağmen meşihatının çelebilik makamı tarafından kaldırılması ve yerine İsmail Rü-suhî Dede'nin (ö. 1631) getirilmesi bugün

Destarlı sikke içine istiflenmiş "Ya Hazret-i

Mevlâna" yazısı.

M. Aksel, ReligiousPicturesin Turkish Art, ist., 1967

için karanlıkta kalan bir konudur. Diğer yandan Abdî Dede'nin Galata Mevlevî-hanesi'nden kaldırılan meşihatı, tarikatın İstanbul'daki tarihinde son derece önemli bir oluşuma zemin hazırlar. Sırrî Abdî Dede, Galata Mevlevîhanesi'nden ayırıldıktan sonra İstanbul'daki üçüncü Mevlevî tekkesi sayılan Kasımpaşa Mevlevîhane-' si'ni(->) kurmuştur. Bu tekkenin İstanbul Mevlevîliğine getirdiği iki temel özellikten ilki, devlet yöneticileri tarafından değil, tarikatın kendi üyelerince inşa ettirilmesi ve ikincisi de bu merkezde, atanmış şeyhlerin yerine tarihi boyunca meşihat makamını birbirinden devralan üç ayrı şeyh ailesinin yönetimi üstlenerek İstanbul Mevlevîliğine özgü bir kültürel yapılanmayı gerçekleştirmiş olmalarıdır. Nitekim Sırrî Abdî Dede'den.sonra Kasımpaşa Mevlevîhanesi postuna oturan İbrahim Dede (ö. 1638) ve onu izleyen Kasım Dede (ö. 1641) hariç tutulursa, 1641-1722 arasında Sırrî Abdî Dede ailesine mensup Halil Fazıl Dede (ö. 1677), Mehmed Dede (ö. 1717) ve Halil Salih Dede (ö. 1722), bu tekkede meşihat makamını üstlenerek İstanbul'da kan bağına dayalı hilafet modelini ilk uygulayan Mevleviler olma özelliğini kazanmışlardır. Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nde başlayan bu aile kökenli meşihat geleneği daha sonra Musa Safî Dede (ö. 1744) ve Mevlanazade Mehmed Dede'ye mensup şeyhler tarafından da sürdürülecektir.

Kasımpaşa Mevlevîhanesi ile aynı dönemde kurulan Beşiktaş Mevlevîhanesi(->) ise, tarikatın İstanbul'daki yaygınlığını sağlayan diğer bir merkez olarak 17. yy'ın başlarında Mevlevî organizasyonuna dahil olur. Gerek kuruluş mantığı, gerekse yönetim modeli bakımından kendisinden önceki Galata ve Yenikapı mevlevîhanelerini

izleyen Beşiktaş Mevlevîhanesi, 1622' de Sadrazam Ohrili Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. İlk postnişini Ağazade Mehmed Hakikî Dede (ö. 1652), aynı zamanda Gelibolu Mevlevîhanesi Şeyhi olup tıpkı Divanî Mehmed Dede..ye Kemal Ahmed Dede gibi, Mevlevîliğin nüfuzunu Osmanlı bürokrasisi içinde kullanmayı bilmiş, Sadrazam Hüseyin Paşa'yı kendisine bağlamak suretiyle tarikata ayrıca siyasi açıdan güçlü bir destek de sağlamıştır. Ancak bu destek Sadrazam Hüseyin Paşa'nın II. Osman'a (hd 1618-1622) karşı düzenlenen yeniçeri ayaklanmasında katledilmesiyle son bulmuş ise de sonraki yıllarda meşihata geçen postnişinler saray çevresiyle kurdukları yakın ilişkiler sayesinde siyasi gücü tekrar Mevlevîliğe kazandırmışlardır. Mehmed Hakikî Dede'nin postnişinliği, Hüseyin Paşa'nın katledilmesi üzerine kısa sürmüş ve kendisi İstanbul' dan ayrılarak Gelibolu Mevlevîhanesi'ne dönmüştür. Yerine geçen Süleyman Dede (ö. 1654) ve Hüseyin Dede (ö. 1660), çelebilik makamının uyguladığı geleneksel politika gereğince tekke meşihatına atanmışlardır. Ancak Hüseyin Dede'nin vefatıyla posta geçen Naci Ahmed Dede'nin (ö. 1711), İstanbul Mevlevîlîğirlde ayrı bir önemi.yar-dır. Pendarî lakabıyla tanınan Naci Ahmed Dede, İstanbul mevlevîhaneleri arasında ilk defa dönüşümlü meşihat modelini uygulayan kişidir. Bursa Mevlevîhanesi Şeyhi Zihnî Salih Dede'ye intisap ederek çile çıkartmış ve 1660'ta Beşiktaş Mevlevîhanesi meşihatına atanmıştır. l663'e kadar kısa bir süre postnişinlik yapan Naci Ahmed Dede'nin meşihatı aynı yıl Kıratı seferine katılması nedeniyle Mevlâna Âsitanesi Şeyhi Hüseyin Çelebi tarafından kaldırılmış, yerine Galata Mevlevîhanesi ney-zenbaşısı Yusuf Dede (ö. 1669) getirilmiştir. Naci Ahmed Dede ise Kırım seferi dönüşü, bu defa Galata Mevlevîhanesi'ne a-tanmış ancak buradaki meşihatı l671'de kaldırılarak l679'da Karî Ahmed Dede'den boşalan Yenikapı Mevlevîhanesi posmişinliğine getirilmiştir. Böylece İstanbul'un üç mevlevîhanesinde birden şeyhlik yapan Naci Ahmed Dede, çelebilik makamının idari tasarrufuna uygun bir şekilde ilk dönüşümlü meşihat modelini gerçekleştirerek Mevlevîlik bünyesindeki kültürel dolaşımı kendi kişiliğinde temsil etmiştir.

17. yy boyunca İstanbul Mevlevîliği çift yönlü bir kültürel yapılanma süreci yaşar. Bir yandan erken dönem Mevlevî kültürü bünyesindeki Batınî kalıntılar tasviye edilmekte, diğer yandan da bu eğilimler Bektaşîlik çerçevesi içinde yeniden şekillenerek Mevlevîliğe katılmaktadır. Galata Mevlevîhanesi bu dönemde söz konusu kültürel arınmanın merkezi iken Yenikapı Mevlevîhanesi de tarikatın Bektaşîlikle ilişki kurduğu başlıca mekânlardan birisi durumuna gelmiştir. İstanbul Mevlevîliğin-deki erken döneme ait Batınî kalıntıları bilinçli şekilde tasfiye eden ilk kişi, Bostan Çelebi tarafından Sırrî Abdi Dede'nin yerine Galata Mevlevîhanesi posmişinliğine atanan İsmail Rüsuhî Dede'dir (1631). "Şâ-




Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   667   668   669   670   671   672   673   674   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin