Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
caristan imparatorlukları ile Üçlü İttifak antlaşmasının imzalanması ve 14 Kasım' da da Cihad-ı Ekber ilanından sonra, V. Mehmed'in son 4 yıllık saltanatı boyunca süren I. Dünya Savaşı'na girildi (bak. Birinci Dünya Savaşı'nda İstanbul).
Bu dönemde, İstanbul hem işgal korkusu, hem açlık ve sefalet çekti. Bu sıkıntı sa-
V. Mehmed'in
Çanakkale
savaşları için
yazdığı şiir ve
üzerindeki
portresi.
Galeri Alfa
MEHMEDV
348
349
MEHMED VI
rayı da etkiledi. Gerçi V. Mehmed'in sağlığına uygun bir beslenme rejimi aksatılmadı ama, harem daireleri ve saray personeli, pirinç bulunmadığı zamanlarda bulgurla yetinmek zorunda kaldılar. Kendisine ulaşan yakınmalardan dolayı V. Meh-med arada bir "Biz de fukara olduk, bulgur yiyoruz" demekteydi. İstanbul'un zengin evlerinde bile bulunabildiği zaman pirinçle pişirilen pilav, çocuklara, hastalara yediriliyordu. Memurlar ise vesika ile "iaşe" alma ayrıcalığına sahiptiler. Kentte yiyecek fiyatları alabildiğine yükseldi. Yiyecek nakli, dışarıya yiyecek ve manifatura çıkarmak yasaklandığından yeni yolsuzluk ve vurgun yöntemleri ortaya çıktı. Vagon ticareti, koli ticareti bunlardandır. Kimi subaylar vagon kiralayıp istanbul'a zahire getirmeye ve elaltından tüccarlara devretmeye başladılar. Geziler, hattâ kentin bir semtinden uzak bir başka semtine gitmek bile izne bağlandığından ittihatçı yakınları aracılığı ile izin koparabilen-ler Bandırma'dan, Bursa'dan yiyecek maddeleri getirip vurgun vurmaktaydılar. Kısa zamanda, şekerin okkası 12 kuruştan 300 kuruşa çıktı. Bir teneke gazyağı 30 lira gibi inanılmaz bir fiyata alıcı bulmaktaydı. Mebuslardan, yüksek kamu görevlilerinden, subaylardan vurgun yöntemiyle "harp zengini" olanlar çoktu. Yeni zenginler İstanbul'a ilk özel otomobilleri getirdiler. Yürürlüğe giren Tekalif-i Harbiye Kanunu ise öylesine maddeler içermekteydi ki bir mülazim (teğmen) peşine taktığı birkaç askerle dilediği mağazayı basabilir, her şeyi alır, karşılığında bir tutanak vermek gereğini bile duymazdı. İstanbullular, harp vergisi olarak havyarın, kadın çamaşırlarının, bebe zıbınlarının, mutfak ve sofra takımlarının, şampanya ve konyakların da alındığına tanık oldular. Yokluk ve kıtlık, istanbul'da ilginç pazarların kurulmasına da neden olmuştu. Galata'da Wie-ner Bank Fere'in arkasındaki sokakta, Köprü'nün istanbul cihetindeki girişinde gümrük binaları önünde kadınlar, eski giysilere sarıp sakladıkları, şuradan buradan getirtilmiş kaçak yiyecekleri satmaktaydılar. Esnaf ise daha farklı bir yöntem bulmuştu. Bir malı getirten veya başkasından alan tüccar, bunu müşteriye değil belli bir kârla başka bir tüccara, o ötekisine devretmekte, böylece tüccar malı, gerçek değerinin birkaç katı fiyatla satmaktaydı. Bazen bu zincir öylesine uzamaktaydı ki bir malın, aynı tüccarın elinden ikinci kez geçtiği olmaktaydı. Tüm bu yolsuzluklar ve vurgunlar, basını, kamuoyunu ayağa kaldırdığı için Dahiliye Nazırı Talat Bey'in başkanlığında, yolsuzlukların önlenmesine dönük bir komisyon kurulmuştu.
Sosyal yaşam ise olanca sıkıntılara, hattâ İtilaf donanma ve ordularının İstanbul'u işgal edeceği olasılığına karşın gelişmeye devam ediyordu. İstanbullular, Kalamış'a, Fenerbahçe'ye akşam yürüyüşlerine çıkmayı, sinema matinelerine, pastaneye gitmeyi, Kuşdili Çayırı'nda kadınlı erkekli ortaoyunu ve tuluat seyretmeyi, folklorik gösterilerin yanısıra kantoya da yer veren sünnet düğünlerini bu karabasanda gele-
V. Mehmed'in tahta çıkması nedeniyle Şehbal mecmuasının yayımladığı kapak. Cengiz Kahraman arşivi
nekleştirdiler. Rum halk ise geleceğe dönük gizli umutlarla apukuryalar, karnavallar, paskalyalar düzenlemekte, laternalar çalıp şarkılar söylemekteydiler. Hora tepen palikaryalar ise "Yaşa Venizelos" diye bağırmaktaydılar.
Kentte Alman hayranlığı, Alman dostluğu yayıldı. Alman modası, V. Mehmed' in bıyıklarını bile etkiledi ve "Wilherm-kâ-ri" bıyık, erkeklerin simgesi oldu. Yerli gayrimüslimler ise birer-ikişer fesleri atıp şapka giymeye başladılar. Şapkayı sevimli bulan Müslümanlar da vardı. İstanbul'a gelen, İstanbul'dan cephelere sevk edilen binlerle asker, her gün yollan, köprüleri, iskele ve garları doldurmaktaydı. Bunlar, kara vagonlarla "Kafkasya dağlarında çiçekler açar" veya "Sancağımız şanımız", "Çanakkale içinde aynalı çarşı" havalarını söyleyerek giderlerken, Filistin'i, İzmit'in yanında sanan İstanbullu yaşlı kadınlar, arkalarından dualar etmekteydiler. Çanakkale savaşları sürerken gündemdeki en ö-nemli konu İstanbul'un boşaltılmasıydı. Halk ise basının bu konuya abartılı ve çok ciddi bir yaklaşımla yer vermesi yüzünden tedirgindi. En önemli sorun da saraylara, kasır, köşk ve konaklara yerleşmiş hanedan mensuplarının nereye ve nasıl taşınacaklarıydı. Yetişkin şehzadelerden çoğu, bir işgal olsa bile istanbul'dan ayrılmayacaklarını söylüyorlardı. Mecliste ise hanedan mensuplarının kaçmaya hazırlandıklarım ileri sürenler vardı.
l Şubat 19l6'da veliaht Yusuf İzzeddin Efendi'nin intihar etmesi, babası Abdüla-ziz'in ölümüne benzerliği nedeniyle heyecan uyandırdı ve söylentilere neden oldu. Kimilerine göre, kanser olduğuna ya da tahta çıkartılmayıp tutuklanacağına inandırıldığı için intiharı seçmişti. Şehzade Va-hideddin, ağabeyi Reşad'ın veliahtı oldu. Aynı yıl V. Mehmed, onarttığı Yenikapı
Mevlevîhanesi'ninO-O Miraciye okunarak açılmasını istedi ve heyet-i vükelâ ile buradaki törende bulundu. Edirnekapı Şehit-liği'ne girerek Çanakkale savaşlarında ö-len İstanbullu gençlerin mezarlarını ziyaret etti. Yüzlerle mezarın üzerinde henüz ot bitmemişti. Şehitlik girişinde seccade üzerinde Kuran okuyan hafız, padişahı ve kalabalığı ağlattı.
1917'nin sonlarından başlayarak istanbul'a Beyaz Rus göçmenleri gelmeye başladı. Dekolte kıyafetleriyle herkesin ilgisini çeken Rus kadınlarının başlarına sardıkları veya saçlarını örttükleri torbamsı e-şarp İstanbul'da moda oldu ve örme saç torbalan satılmaya başlandı. Ruslar, İstanbul'a, kumar oyunlarım, tombalayı da getirdiler (bak. Beyaz Ruslar).
V. Mehmed döneminin bir yeniliği "iyd-i milli" denen bayramlar oldu. Bayramlarda bando çalınması da bir başka yenilikti. Okullar ise "mektep seyirlerine"(->) çıkmaya başladılar. Almanya'dan gelen o-pera ve operet grupları da kente farklı bir sanat zevkini aşıladı. "Çardaş Fürstin" öylesine tuttu ki genç kızlar bu operetten parçalar çalmaya başladılar.
10 Şubat 1918'de eski padişah II. Ab-dülhamid öldü. Ailesi Fatih Türbesi'ne gömülmesini istediği halde Sultan Mahmud Türbesi'ne gömülmesi uygun görüldü. V. Mehmed, padişahlara mahsus cenaze ala-yı(-0 düzenlenmesini irade etti. Devlet erkânının, şehzadelerin ve halkın katıldığı törenin bitiminde hünkâr imamı Suzî Efendi'nin, dili sürçüp "Sultan Mehmed Reşad Han hazretlerinin ruh-ı şeriflerine fatiha" demesi kadar, buna kahkaha ile gülen Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi'nin hafifliği de herkesi şaşırttı.
II. Meşrutiyet'in İstanbul'a getirdiği u-ğursuzluklardan sayılan ve sık sık yinelenen yangınlar, kenti harabeye çevirdi ve geniş yangın alanları ortaya çıktı. Harikze-degân denen yangın yoksulları için kampanyalar açıldı, yardım cemiyetleri kuruldu. Yangınların çoğalmasında ve söndü-rülmemesinde başlıca neden ise "hürriyet" ile birlikte gelen sorumsuzluktu. Yönetim, basının yangınları ayrıntılı yazmasına izin vermediğinden, bir semti kül eden bir yangın, gazetelerde "birkaç evin yandığı" biçiminde yer alıyordu. Çırçır, Aksaray, Mercan, Tophane yangınları, dönemin en korkunç felaketlerinden oldu. 10 Haziran 1918'deki Fatih yangını, Küçükmus-tafapaşa'dan Samatya'ya kadar suriçini silip süpürdü. Bu yangında 7.500 yapı, içlerindeki tüm eşya ve aile birikimleri ile kül oldu. Yetimlerin barınıp okuduğu Darüş-şafaka'nın zarar görmemesini ise halk, Tan-rı'nın bir mucizesi saymıştır.
V. Mehmed döneminin bir başka olgusu halkın "iştial" (parlama) dediği infi-laklerdi. Hasköy'deki bir infilakte 600 kişinin öldüğü konuşuldu. En büyük infilak ise 6 Eylül 1917'deki, dumanı ve gürültüsü Kartal'da bile izlenen Haydarpaşa Garı(->) infilaki oldu. Bunun da cephane yüklü bir vagona yapılan sabotajdan meydana geldiği, gardaki lokomotif ve vagonların yanması yanında bir tabur askerin ve banliyö yol-
cularının can verdiği halk arasında konuşuldu, fakat resmi bir açıklama yapılmadı.
V. Mehmed zamanında istanbul'da 1913-19l4'te Bulgaristan ve Sırbistan ile antlaşmalar imzalandığı gibi, Bulgaristan Kralı L Ferdinand ve Sırbistan Prensi Pierre Kara-georgevitch, ayrı ayrı istanbul'a geldiler ve padişah tarafından ağırlandılar. Ferdi-nand'a Yıldız Sarayı'nda verilen ziyafete, padişahın yanında yer alan Meclis-i Mebu-san Reisi Ahmed Rıza Bey, usulen kadeh kaldırdığını fakat saygı nedeniyle içmediğini, bunu fark eden V. Mehmed'in "Yu-varlayıver!" dediğini anılarında anlatır. 1917-1918'de ise İstanbul'a resmi ziyaret i-çin Avusturya, Almanya, Bulgaristan prensleri, Alman Mareşali Meckensen, Eylül 1917'de Almanya imparatoru II. Wilhelm, Mayıs 1918'de de Avusturya-Macaristan İmparatoru Kari ve eşleri geldiler. Almanya imparatorunun gelişinde ilk kez kız mektepleri talebeleri bir örnek formalarla Köprü üzerinde dizilip konuğu alkışladılar. Son olarak Mayıs 1918'de gelen Avusturya imparatoru ve imparatoriçesi onuruna ise Dolmabahçe Sarayı'nın elektrikleri yakıldığı gibi, Boğaziçi'nde de aydınlatma yapılmıştı.
Yaşlı, hasta ve yorgun V. Mehmed, It-tihad ve Terakki yöneticilerinin her törene katılmasını istemelerinden sağlığını büsbütün yitirdi. 3 Şubat 1917'de Said Halim Paşa'nın istifası ve Talat Paşa'nın vezirlikle sadrazamlığa atanmasının ardından, çoğu siyasi gelişmelerden ve kararlardan haberi dahi olmadı. Son kez katıldığı Topkapı Sarayı'ndaki hırka-i saadet ziyaretinde fenalaşan V. Mehmed, 9 gün sonra 3 Temmuz 1918'de Yıldız Sarayı'nda öldü. Cenazesi Çırağan İskelesi'ne indirilip istimbotla Topkapı Sarayı'na götürüldü. Cenaze namazını Bâbüssaade önünde Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi kıldırdı. Buradan görkemli bir alayla Sirkeci İskelesi'ne indirilen cenaze, istimbotla Eyüp'e götürüldü ve sağlığında yaptırttığı türbesine gömüldü. İstanbul'da padişah cenaze alayı son kez V. Mehmed Reşad için yapılmıştır.
Hasisliğiyle tanınan V. Mehmed, Eyüp' teki türbesinin yanına bir mektep yaptırt-mış, Donanma Cemiyeti'ne, hayır kurumlarına yardımlarda bulunmuş, yangınlarda iane dağıtmıştır. Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi ile Enderun koğuşlarının bir bölümü de döneminde onarılmıştır. Fazla bir kültürü bulunmamakla birlikte boş zamanlarında Mir'at-ı Hakikat, Maruzat ve Netayicü'l-Vukuatgibi eserlerden bölümler okutturup dinlemesi ve çevresindekilerden yorumlar alması, tarihe olan ilgisini gösterir. Başmabeyinci Lûtfî Simavî, mabeyin başkâtipleri Halid Ziya (Uşaklıgil) ve Ali Fuad (Türkgeldi) beylerin kaleme aldıkları anılar, V. Mehmed dönemi saray yaşamını, padişahın kişiliğini ayrıntılarıyla veren önemli eserlerdir. Halid Ziya, Saray ve Öfesz'nde, hanedan mensuplarının yaşam tarzlarını, bunların kalabalık ailelerinin neden olduğu sorunları ve olayları ilginç a-nekdotlarla aktarır. Şehzadelerin bilgi ve kültür noksanlıklarına örnekler verir. V. Mehmed'in Edime gezisine katılan bir şeh-
zadenin, kendisine "Başkâtip Beyefendi, Meriç Fırat'a karışır, değil mi?" diye sorduğunu, Rumeli gezisine gidilirken de bir başka şehzadenin, Çanakkale Boğazı'ndan çıkışta "Şimdi Marmara'ya giriyoruz, öyle mi?" dediğini, genç şehzadeyi bozmamak için "Selanik'ten döndüğümüzde Çanakkale'yi geçip Marmara'ya gireceğiz" cevabını verdiğini anlatır. V. Mehmed'in yetişkin şehzadeleri Ziyaeddin ve Necmeddin efendilerin, İstanbul'da birer kabadayı gibi hareket etmeleri her gün bir başka rezalet çıkartmaları, hovardalıkları, kayıkta içki içmeleri, saz çalmaları, Meclis-i Mebu-san'da bile ağır eleştirilere sebebiyet vermiş, V. Mehmed, şehzadelerinin uyarılmalarını Mahmud Şevket Paşa ile Ali Rıza Bey'den rica etmiştir.
İslami kurallara uyarak 4 kadın efendi ile yetinen, ikballeri (gözde) bulunmayan V. Mehmed'in kızı da yoktur. Şehzadeleri Mehmed Ziyaeddin (1873-1938), Mahmud Necmeddin (1878-1913) ve Ömer Hilmi (1886-1935) efendilerdir. Bibi. E. Z. Karal, "Mehmed V", lA, VII, 557-562; A. F. Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara, 1987; H. Z. Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, îst, 1965; Lutfî Simavî, Sultan Mehmed Reşad Ha-nm ve Halefinin Sarayında Gördüklerim, I-II, ist., 1340; Sadrazam ve Harbiye Nazın Mahmud Şevket Paşa'nın Günlüğü, ist., 1988; H. C. Yalçın, Siyasi Anılar, ist., 1976, s. 119 vd; Ruşen Eşref (Onaydın), iki Saltanat Arasında, ist., 1334; C. Topuzlu, 80 Yıllık Hatıralarım, İst., 1982, s. 66-153; Mehmet TevfikBey'in (Biren) II. Abdülhamid, Meşrutiyet ve Mütareke Devri Hatıraları, II, İst., 1993, s. 59-128; Ahmed Rıza Bey'in Anıları, ist., 1988; İ. H. Da-nişmend, Kronoloji, IV, 380-440, G. Oransay, Osmanlı Devleti'nde Kim Kimdi, I, Osmano-ğulları, Ankara, 1969, s. 112-113, 216-217.
NECDET SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: |