Konusu: İmam’ın (r a) Başlattığı Hareketin, Evrensel Düzlemde Bir Dine Dönüş Çağına Başlangıç Teşkil Ettiğinin Beyanında


- Dinin Varlık Alemi Hakkındaki Yorumunun Üstünlüğü



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə28/89
tarix17.11.2018
ölçüsü1,65 Mb.
#83124
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   89

8- Dinin Varlık Alemi Hakkındaki Yorumunun Üstünlüğü


Şu anda dünya şu gerçeğe şahittir ki beşerin hata edebilen akılları veya vehimlerinde kökü olan inkarcı ve maddi ekoller, hakikati arayan ve sorgulayan insanın fıtri ve zati ihtiyaçları ile savaşarak varlık aleminin sırları hakkında ister istemez yokoluş yolunu tutturmuşlardır.

Meşhur İngiliz düşünürü Arnold Toynbee2 şöyle diyor: “Bu Adem’in oğlu insan sadece toplum için yaşamamaktadır. Aksine insanın büyük hedefi “tanrı veya Allah” olarak adlandırdığımız yüce ruhsal ve manevi hakikatle, uyumlu ve sürekli bir ilişki kurmaktır. Toplum da böyle bir hedefe doğru yola koyulmalıdır. Aksi taktirde çeşitli sürçmelere ve sapıklıklara düçar olacaktır.”

Arnold Toynbee daha sonra şunu eklemektedir: “Semavi dinler bu hakikati insanlara öğretmişlerdir ve insanda olan aydınlanma ve aydınlatma kaynaklarını insana göstermişlerdir. Ama ideolojiler ve izmler insana dinin temiz kaynağını gösterememişlerdir.”1

Şüphesiz insanoğlu dini öğretiler, maneviyata yöneliş ve tevhide inanış sahası dışında bir yere adım attığı taktirde gelişim kaydedemeyecek ve kemale erişemeyecektir, kendi gerçeğini ve varlık sırlarını elde edemeyecektir ve asla hakikat kaynağına ulaşamayacaktır.



9- İslam Devrimi ve İnsanın Yüce Düşüncelere Erişmesi


İnsan sadece düzenli bir fikir sistemine ve tevhidi dünya görüşüne inandığı taktirde yaratılış sırlarını derk edebilir ve de ruhsal yüceliş ve huzurdan ibaret olan doğal sonuçlarından nasiplenebilir. Bu yüzden varlık alemindeki bilinmezleri keşfetmek için vahye dayalı bir dünya görüşüne sahip olabilme yönünde çalışmak, hiç şüphesiz çağdaş dünyada ve batıda din, maneviyat ve İslam’a yönelişin asıl etkeni konumundadır.

Esasen bütün dünya insanlarına yüceltici ve kurtarıcı bir düşünce sunma çabası, dünya sömürgecilerinin günümüz dünyasında İslam’ın ilham verici ocağından, yani İran İslam devriminden şiddetle korkmasının başlıca bir sebebi olarak, kendi yerinde derince bir incelenmelidir.

İslam devriminin bilgin önderi bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Batı dünyası hakimlerinin İslam devriminden korkmasının başlıca sebeplerinden biri de şu hakikatten kaynaklanmaktadır ki İslam devrimi, yaratılış alemi hakkında tanımı yapılmış, delile ve mantığa dayalı bir görüşe sırtını vermiş doğru bir düşünce sunmaktadır ve de her insanın, yolun nerede olduğunu ve hangi hedefe doğru hareket ettiğini bileceği bir ortam sağlamaktadır.”1

İslam dini delil ve mantık üzere insan hayatının farklı boyutlarına kapsamlı bir bakış açısına sahip olmakla birlikte, insanın itikadi ve fikirsel inançlarına da en güzel şekilde cevap vermekte ve de varlık alemindeki bilinmezlikleri ortadan kaldırmaktadır. Usulen İslam dini, aklı kullanmaya izin vererek ve de bu batıni elçiden istifade ederek cehalet, küfür ve hurafelere karşı savaş açmıştır. 2



10- İslam ve Varlık Hakikatlerinin Keşfinde Akli Mantık


Üstat Şehit Murtaza Mütahhari İslam kültüründe din ve akılcılığın yakın ilişkisine işaret ederek şöyle demektedir: “Biz, İslami metinlerde akıl hakkında fevkalade bir desteğe rastlamaktayız ki bu destek, diğer dinlerin hiç birinde göze çarpmamaktadır… Siz İslam’ı Hıristiyanlık ile bir mukayese ediniz. Hıristiyanlık, aklın iman sahasına müdahale etmesine izin vermemektedir ve şöyle demektedir: “İnsanın iman etmesi gereken bir şeye aklın müdahalede bulunma hakkı yoktur. Akıl, neden ve nasıl diye sorgulama hakkına sahip değildir. Bir papazın ve insanların imanını koruyanların görevi, iman sahasına müdahale etmek hususunda aklın fikir ve delil gösterme saldırısını önlemelidir ve usulen Hıristiyanlık öğretileri de bu esas üzeredir.”

Üstat Şehit Mutahhari daha sonra şu ilavede bulunmaktadır: “İslam’da ise olay bunun tam tersinedir. İslam’da ve İslami ilkeler ve öğretilerde akıl dışında hiçbir şey müdahale hakkına sahip değildir. Bu konuda İslami metinlerde söylenen sözler oldukça yüce ve ilginç sözlerdir.”1

Aslında içinde bulunduğumuz asırda, İslam’ın ruh verici ekolünün çekiciliğini arttıran ve de semavi hakikatlere susamış kimselerin dikkatini üzerinde toplayan şey, mantığa yöneliş özelliği ve de Hıristiyanlıktaki teslis gibi hurafe öğretilerden uzak oluşudur.

Fransız Katolik papazı Michel Lee Long, bu adı geçen hakikati açık bir şekilde dile getirerek şöyle demektedir: “Katolikler, ibadet etmek istediklerinde, sadece boş kavramlara ulaşmaktadırlar. Bir çok Katolikler, bağnazlıkları ve teslis gibi inançları kabul etmemektedirler. Bu kimseler, İslam’a da doğal bir din gözüyle bakmaktadırlar.”2

Oxford Üniversitesi İslami araştırmalar merkezi müdürlüğünü de yapan, İngiltere Veliahdı Prens Charles, yaptığı çok önemli bir konuşmasında, İslam dininin, varlık dünyasının mantıksal tefsiri hususundaki doğru metoda işaret ederek şöyle demiştir: “Bugün İslam, bizlere anlayışın doğru metodunu, dünya hakkındaki yorumunu ve dünyada yaşama şeklini öğretmektedir. Oysa Hıristiyanlar bu özelliği kaybettikleri için, bugün ona çok muhtaç durumdadırlar.”

Prens Charles, “Dünyanın manevi, mukaddes ve hayati kaderine inanmak, çok önemli bir olaydır ve de bunu İslam’dan almak gerekir.“

Daha sonra Prens Charles şu ilavede bulunmaktadır: “Hayatın derin anlamı (batının maddi kültürü dışında) başka bir yerde, İslami inançların özünde gizli bulunmaktadır.”1

Çağdaş İnsanın İslam’a Yöneliş Delillerinden Biri de Hakikati Aramaktır


Çağdaş asrın dine yöneliş hareketinin oluşumunda insanın hakikati arama hissinin konumunu daha fazla açıklamak için, bu akımın bazı reel örneklerini yeni Müslüman olan batılı kimselerin açıklamalarıyla biraz daha genişçe incelemeye çalışacağız.

1- İslam’ın dünya görüşü beni kendime getirdi: Almanya, Hamburg’dan yeni Müslüman olmuş İngride (Saide) hanım, İslam’a yöneliş sebebini açıklarken şöyle demiştir: “İnanç açısından mantıklı cevaplar bulamadığım için Protestanlardan ayrıldım ve de bizzat hayatın anlamını ve hedefini bulmaya çalıştım. Elbetteki benim bu şahsi araştırmamın hiçbir faydası yoktu.”

İngride hanım daha sonra Müslüman pedagoguyla tanışmasına ve onun kılavuzluklarından istifade etmesine işaret ederek konuşmasını şöyle sürdürmektedir: “Pedagogum bana, “İslam’da dünya görüşü ve hayat” kitabını hediye etti. Bu kitabı okurken çok etkilendim, kendimi bütünüyle kitaba kaptırdım, İslam’ın dünya görüşü beni kendime getirdi ve o an, adeta apaçık bir şekilde hayatın anlamını, varlık aleminin ve bütün varlıkların mantığını anlamış oldum. Adeta kendimi yeni doğmuş gibi hissediyordum. İslam’ın ilkelerini çok çabuk bir şekilde kabul ettim. Adeta bir nurun gözlerimi ve kalbimi aydınlattığını hissediyordum. Batılı insanın hakikatte hayatın yanından geçtiğini, sadece sürekli bir hırs ve çabayla para ve kudret peşinde koşturduğunu ve dolayısıyla da varlığın anlamını derk etmeye güç yetiremediğini daha yeni anlıyordum.”1



2- İslam’da düşünsel planda kaybettiğim şeyi buldum: Almanya’nın Bremen şehrinden daha yeni Müslüman olmuş olan Zehra hanım da, “Gençliğimin ilk yıllarında zihnimde ilk sorular belirmeye başladı. Örneğin Mesih’in Allah’ın oğlu olduğunu söyleyen görüşü sorguluyor ve Allah’ın nasıl evlat sahibi olabileceğini düşünüyordum. Hakeza insanın günahkar olarak dünyaya geldiği inancını kabul etmek de bana çok ağır geliyordu” hakikatini beyan ettikten sonra şöyle demektedir: “Hıristiyanlık öğretilerinden yeni şeyler öğrendikçe aynı oranda şek ve şüphem de artmaya başladı ve daha da hoşnutsuz oldum. Bu şüpheler sonunda bir takım sorular sorunca da sürekli olarak bana, “Bu şeyler açıklanacak şeyler değildir. Onu olduğu şekilde kabul etmek gerekir” cevabını işitiyordum. 18 yaşıma kadar geçirdiğim yıllarda derinden yıkılmış ve parçalanmış bir halde yaşadım. Sürekli olarak kaybettiğim ama ne olduğunu dahi bilmediğim bir şeyi aradım. Bu yüzden sürekli olarak kendi kendime neden dünyaya geldiğimi ve varlığımın nasıl bir etkisi olduğunu sormaya başladım.” Bu Avrupalı yeni Müslüman olmuş hanım, “Bu yüzden farklı dinleri araştırmaya koyuldum. Elbette daha işin başında bu dinlerden çoğunun boş ve batıl olduğunu anladım” hakikatine işaret ederek konuşmasını şöyle sürdürmektedir: “Sonunda yavaş yavaş, İslam dinini tanımaya ve bu dine meyletmeye başladım. Bu amaçla Almanca meali olan bir Kur’an buldum ve İslam hakkında diğer bir çok kaynakları da araştırdım. Okudukça batıni dağınıklık ve kopukluğum azalmaya başladı. Sonunda kaybettiğim şeyi bulduğumu hissettim. Yıllarca peşinde koştuğum şeyi sonunda bulmuştum. Oysa bulmak için her kapıyı çaldığım bu değerli şey, İslam’da idi. Allah-u Teala’nın vahdaniyet meselesi beni kendine cezp etmiştir.”1

3- İslam benim yıllarca sorduğum sorularıma cevap verdi: 1333 (1954) doğumlu olan Amerikalı Hıristiyan, Protestan ve gazeteci olan Barbara Braun da neden 1990’lı yıllarda Müslüman olduğu hususunda şu açıklamayı yapmıştır: “Ben Protestan olan Hıristiyan bir ailede dünyaya geldim. Islahatçı Hıristiyan inançlarını (christian reformed faith) kabul ettim. Pazar günleri, iki defa kiliseye gidiyordum, tatil günlerinde de kiliseye müracaat ediyordum ve Hıristiyan öğretilerini öğreniyordum. Yaz okullarına mukaddes kitabın öğretileriyle aşina olmak için gidiyor, dini kamplara katılıyordum. Hıristiyan gençlerle oturup kalkıyordum. Ama bütün bunlara rağmen inançlarım hakkında çeşitli sorularla karşı karşıya kaldım ve hiç kimse otuz yedi yıl boyunca bu sorularıma cevap veremedi.” Daha sonra şu açıklamada bulunmaktadır: “Ben, 1991 yılında İslamla tanışıncaya kadar Allah ve Allah’a doğru bir şekilde ibadet etme yolu hususunda büyük bir dalalet içindeydim. Bölgemizdeki bir kütüphanede “Understanding Islam” (İslam’ı anlamak) adında küçük bir kitap gözüme çarptı. Kitabın sayfalarına öylece bir baktım ve de orta doğunun en karmaşık dinlerinden birini tanımaya çalıştım. Kitabı okuduğum zaman İslam’ın yıllardır karşı karşıya kaldığım bir çok sorularıma cevap verdiğini anladım. Dolayısıyla vaktimi boşa harcamadım. Ben Müslüman oldum ve kendi hedefime ulaştım.”2

4- İslami inançlar tümüyle açık ve mantıklıdır: Amerikalı yeni Müslüman olmuş olan Cay Seblany 1970 doğumlu olup Amerika’nın Michigan eyaletindendir. Tarih dalında lisans sahibidir. Şu anda da insanların arasında İslami örtüye riayet ederek yaşamaktadır. Cay Seblany hanım, “Bir Hıristiyan olarak size daha çok ilginç ve cezzab gelen İslami özel kavramlar nelerdi?” sorusuna cevap olarak şöyle demişti: “Hıristiyan iken sürekli olarak bana şöyle deniyordu: “Biz dünyaya günahkar olarak gelmişiz, iyi olmak ve de kurtuluşa ermek amacıyla riyazet ve tasavvuf yolunu kat etmeniz gerekir” bu ‘günahkar doğmuş olmak’ meselesi benim için çok anlamsız bir şeydi…1 Ama ben sonunda İslam’ı araştırmaya koyuldum. İslam’ın bu konudaki sözleri oldukça açık ve mantıklıydı…”

Söz konusu hanım, “Batının, dünyanın yarısı sayıldığı halde, inandıkları dinin böylesine sufice ve duygusal inançları kapsaması, örneğin İsa’nın (Allah’ın selamı üzerine olsun) Allah’ın oğlu olduğuna inanmaları, bana hep çok ilginç gelmiştir” hakikatini beyan ederek şöyle demiştir: “İslam’ı kabul etmeden önce din hakkında öğrendiğim ve tahrif edilmiş Hıristiyanlıktan algıladığım şeyleri mantıksız buluyordum. Sonunda da tümüyle Allah’ın olmadığı inancına saplandım ve yıllar yılı inançsızlık içinde yaşadım. Bu benim için çok rahatsız edici bir durumdu.”

Söz konusu hanım şöyle devam etmektedir: “İslam’ı kabul ettikten ve Allah’ın varlığına inandıktan sonraki ilk gecemi hiçbir zaman unutamıyorum. O gece yatağıma girdiğimde bütün hayatımdaki en güzel uykuyu uyudum. Zira huzur dolu bir halet içindeydim.”2

5- Hıristiyanlıktan bir cevap alamadım: Romanyalı yeni Müslüman olan Zehra Ahsen hanım da Müslüman oluşunun delillerine işaret ederek şöyle demiştir: “12 yaşındayken ruhsal bir baskı altında kaldım. Allah hakkında bir şeyler bilmek istiyordum. Ama bana doğru dürüst cevap verebilecek birisi yoktu. Büluğa erme çağında bütün insanların kafasına takılan türden sorulara doğru dürüst bir cevap veremiyorlardı. Dolayısıyla Hıristiyanlıktan bir cevap bulamadım ve mecburen farklı kitaplara yöneldim. Yavaş yavaş büyüdükçe doğu dinlerine ilgi duymaya başladım. Ama üzüntüm asla ortadan kalkmıyordu. Ben üniversiteye girinceye kadar hep böyle okudum. Orada Müslümanlarla tanıştım. Böylece yepyeni bir dünyanın kapısı yüzüme açılmış oldu… Şimdi Allah’a şükrediyorum. Zira Müslüman olmakla yepyeni bir huzur buldum.”1

6- Hıristiyanlığın sözlerinin akılla uyuşmadığını gördüm: Amerikalı üniversite üstadı ve yeni Müslüman olmuş filozof Prof. Muhammed Legenhausen2 Müslüman oluş sebebi hakkında şöyle demiştir: “Ben, Katolik mezhebine bağlı bir ailede dünyaya geldim. Ama baştan beri Hıristiyanlığın bazı öğretilerinin problemleri olduğunu anladım. Örneğin Hz. İsa gibi bir insanın Allah olabileceğine asla inanamadım. Yaptığım bütün araştırmalarda İncil’de bu konuya delalet eden hiçbir bilgi bulamadım ve dolayısıyla da Hıristiyanlığın sözlerinin akılla uyuşmadığını anladım.” Prof. Legenhausen açıklamalarının devamında şöyle demektedir: “Benim öğrencilerimin çoğu yabancı idi. Onlardan bazısı da Müslüman idiler. Bu öğrencilerin fikirleriyle tanışmak, bende bu değişimin vücuda gelmesine ortam sağladı. Zira onların din hakkındaki bakış açısının bizim dini bakış açımızdan farklı olduğunu gördüm.

Benim için her şeyden önemlisi Allah kavramıydı. Müslümanların Allah hakkındaki düşünceleri benim için çok ilginçti. İşte bu yüzden eski inançlarımı bıraktım. Bu inançları bırakınca, daha önce ne tür hurafelere saplandığımı anladım. Yaklaşık üç yıl geçtikten sonra da Müslüman oldum…”1




Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin