Konusu: İmam’ın (r a) Başlattığı Hareketin, Evrensel Düzlemde Bir Dine Dönüş Çağına Başlangıç Teşkil Ettiğinin Beyanında



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə30/89
tarix17.11.2018
ölçüsü1,65 Mb.
#83124
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   89

Istırap Çağı


Modern çağın şaşırtıcı teknolojik gelişmesine rağmen insan, dünya sağlık örgütü (W.H.O.) açısından esenliğin temel bir unsuru olarak kabul edilen ve de mutlu bir hayatın temeli sayılan ruhsal huzura erişememiştir.”Günümüz insanı, asla huzur ve mutluluğu tadamamıştır. Gün gittikçe daha fazla ezilmişliğe ve içine kapanmışlığa düçar olmuştur. Zira insan yaptığı çalışmalar karşısında anlamsızlık ve nihilist duygulara kapılmaktadır.”3

Bundan daha da üzüntü verici bir gerçek de şudur ki, “Istırap çağı, psikologların bu çağ için seçtiği bir isimdir. Ultra Modern olduğu söylenen çağımızdaki bir takım istatistikler esasınca da Amerika Birleşik Devletleri hastanelerinde yatan hastaların çoğu, ruhsal hastalardır.”1

Bu problem ve bunalımın köklerini şu gerçekte aramak gerekir ki, “bugün bizim dünyamız varlık ve evren hakkında manevi bir yorum kıtlığına maruz kalmıştır.”2

İslam devrimi önderi Ayetullah Hamenei, söz konusu denklemi izah ederken şöyle buyurmuştur: “Allah’a karşı duyulan aşk ve teveccüh, hayata bir anlam kazandırmaktadır, beşerin hayatını ve ruhsal boşluklarını doldurmaktadır. İnsan hayatının bütün alanlarında, bir başarı yaratmaktadır. Amerika gibi bazı ülkelerde hiçbir şeyin, hatta para, askeri güç ve ilmin dahi insan için ruhsal mutluluk sağlayamamasının tek sebebi de Allah ve maneviyata yabancılaşmadır.”3



Batılılar ve Ruhsal İhtiyaçları Temin Eden Tekniğin Yokluğu


Batı medeniyetinin maddi görüntülerine, şaşırtıcı ilmi gelişmelerine ve de fevkalade teknik getirilerine vurulan bir çok kimseler için belki de şu görüşü kabul etmek oldukça zordur: “Para, askeri güç ve ilim batıda mutluluk ve ruhsal huzur sağlayamamıştır.”4 Ama mevcut gerçeklerin tümü bu görüşü teyit etmektedir.

Kırk yıldan fazla bir zaman Almanya’da ikamet eden İranlı doktorlardan biri bu konuda şöyle diyor: “Batıda maddi açıdan durumu iyi olan kimseler, hiçbir zaman tam anlamıyla mutluluğu derk edememişlerdir. Bu tür kimseler, sadece zahirde mutludurlar.”

İnsanı Mercedes marka bir araba ve güzel bir evle mutlu etmek mümkün değildir. Amerika ve Avrupa’da insanlar arasında büyük bir manevi boşluk göze çarpmaktadır. Avrupa’da diğer şehirlerden çok daha fazla milyonerin yaşadığı Hamburg şehrinde, manevi yokluk problemi insanların hayatının tüm alanlarında çok olumsuz etkiler yaratmıştır. Batılı toplumlarda insanlar, refah açısından belli bir doyuma ulaşmış haldedir. Ama bu insanlar manevi boşluğa düşmüşlerdir. Bu durum da batılı ülkelere gittikleri taktirde mutlu olacaklarını düşünen kimseler için çok büyük bir mesajdır.”1

Batıda ikamet etmekte olan bir başka İranlı doktor ise bu gerçeği teyit ederek şöyle demektedir: “Kesin bilindiği gibi teknolojinin insanın maddi ihtiyaçlarını karşılaması, olayın sadece bir boyutunu teşkil etmektedir. Bu boyut batıda hızlı bir gelişim sürecine girmiştir. Ama ne yazık ki batılılıarın sahip olmadığı şey, bizim sahip olduğumuz ruhi ihtiyaçları temin etme teknolojisidir. Dolayısıyla akıllı olan, kültür ve dini maneviyatını koruyabilen ve batının kültürsüz teknolojisini ithal eden veya elde edebilen kimseler, bu meydanın galibi olacaktır.2


3- Salt Siyantizm Çağının Sonu


Çağdaş dünyada, özellikle de batıda ilim ve teknolojiye mutlak güven ve itimadın yıkıcı etkilerinin gün gittikçe daha da çok ortaya çıkmasıyla, Siyantizmin saadetin özüne ulaşan yegane yol olduğu görüşü yenilgiye uğramış ve bilginler arasında yeni bir akım vücuda getirmiştir ki bu akım, büyük bir açıklıkla Salt İlimcilik (Siyantizm) akımının büyük bir yenilgiye uğradığını ifade etmektedir.

Üstat Şehit Murtaza Mutahhari, bu konuda şöyle diyor: “Bugün insanların çoğu, Salt İlimcilik (Siyantizm) ile halis ilmi terbiyenin kamil bir insan yaratmaktan aciz kaldığını anlamış bulunmaktadır. Zira salt ilmi terbiye, tek boyutlu insan yaratmaktadır, birkaç boyutlu insan değil! Bugün herkesin de anladığı gibi Salt Siyantizm çağı sona ermiş bulunmaktadır. Toplumları ülkü ve ideal boşluğu tehdit etmektedir. Nitekim Will Durant şöyle itiraf etmektedir: “Mevcut boşluk, ilk etapta bir ülkü ve ideal boşluğudur. Hedefler, idealler ve ülküler boşluğudur ve bu boşluk, insanı sonunda Nihilizme düşüren bir boşluktur.”1



Batılıların Siyantizm’in Acizliğini İtiraf Edişleri


Bugün ilim ve bilgi alanında görüş sahibi olanların bir çoğu batının, tecrübi ilimlere aldanmasının tehlikeli sonuçlarına işaret ederek, beşeri toplumların hayatındaki sorunları, tümüyle halletmede akademik beyinlerin aciz ve güçsüz kaldığını ifade etmektedir.

Avrupa ve Amerika üniversitelerinde nükleer fizik dalında üstat olan ve de Fizik Taosu adlı en çok satan kitabın yazarı Fritiof Capra, “Turning Point” (Dönüş Noktası) adlı kitabında dünya toplumlarının sorunlarını kapsamlı bir şekilde halletmede tecrübi ilimlerin işlevi hakkındaki yaygın görüşlerin değişimini beyan ederken, “Amerika Birleşik Devletlerinde Beyaz Saray bir metot olarak sürekli seçkin üniversite üstatlarından cumhurbaşkanının ilmi müşaviri olarak istifade etmektedir” hakikatini beyan ederek şöyle yazmaktadır: “Mevcut gerçeklerden şu sonuç ortaya çıkmaktadır ki günümüz şartlarında bu üniversite beyinleri artık karmaşık problem ve sorunları halletmede bir etkinliğe sahip değillerdir.” Bir müddet önce Washington Post gazetesi Beyaz Sarayın ilmi müşavirlerinin ve akademik beyinlerinin acizliği konusunda çok detaylı bir rapor yayımladı. Bu gazetenin muhatap aldığı bilginlerden biri de New York Üniversitesi üstatlarından Prof. Henry Luke idi. Prof. Henry Luke, bilginlerin mevcut problemleri çözmedeki rolü hakkında bir cevap isteyen raportörün soruları karşısında verecek cevap bulamamış ve şöyle demişti: “Ben sahip olduğum makamlardan istifa ediyorum, çünkü söyleyecek bir sözüm yoktur. Bana kalırsa artık hiç kimsenin söyleyeceği bir söz yoktur.”

Fritiof Capra daha sonra şöyle demektedir: “Gerçekte akademisyenler yaygın ilmi görüşlere inançları sebebiyle, hakikat hakkında eksik bilgiler ile sınırlı kalmaktadırlar ve bu sınırlı bilgi, asla günümüzün sorunlarına karşı koyabilecek bir güce sahip değildir.”1

Son on yıllarda bir çok batılı arasında “tecrübi ilimlerin, beşeri bilinmezlikleri yegane keşif yolu olarak tanıtılması” hakikate aykırı olarak düşünülmüştür. Nitekim Stanford’da elektrik mühendisliği bölümünde üstad olan Richard H. Bob şöyle diyor: “Şimdiye kadar yaklaşık olarak bütün dünyada kabul edilmiş en kötü yalanlardan biri de ilmi metodun hakikate doğru giden yegane yol olarak kabul edilmesidir.”2

Bazı batılı bilginler ise şu itirafta bulunmuşlardır: “Yeni ilimler, insan hayatının hedeflerini ve mutlak anlamda insanlık yolunu göstermekten acizdirler. Hayat hakkında doğru ve değerli bir anlam gösterememektedirler ve yeni ilimler hayatın yeni değerlerini tanıyamamaktadırlar.”3

Yeni dönemde batılı bilginler açık bir şekilde şöyle demektedirler: “İlmi ve teknolojik ilerlemenin insanın saadetine sebep olduğu hakkındaki sade düşünce ortadan kalkmak üzeredir. O halde, sadece şu hakikati derk etmek gerekir ki salt maddi gelişim, insanın sorunlarını halletmemektedir.”4

Vahyin insan yetiştiren ve hidayet eden öğretilerinden ve ahlaki ve manevi değerlerinden faydalanmadan gerçekleşen bir ilmi ilerleme, uzun dönemde beşer hayatında oldukça tehlikeli ve yıkıcı bir rol oynamaktadır.

Batılı seçkin bilgin Jullian Hacksally, “İlim ve Sentez” adlı kitabında şöyle yazmaktadır: “Günümüzde ilim, sonsuz bilinmezlikler yığınını bizlere armağan etmiştir. Ama bizlere, bundan nasıl istifade etmemiz gerektiğini söylememiştir. Hakikatte ilim, bir sihirbaz rolünü üstlenmiştir. Teknoloji adındaki tehlikeli zekayı zincirden kopmuş bir deli gibi insanların canına salmıştır.”1

Bu esas üzere batılı diğer bilginler de şu gerçeğe inanmışlardır: “İlmin mukaddesattan ayrılması, toplumda bir çok mutsuzlukların ve olumsuz oluşumların vücuda gelmesine sebep olmaktadır. Batıda ilim, düşünce ve anlayışımıza bir tür tekel uygulanmış, hatta zulüm etmeye çalışılmıştır.”2

Söz konusu bilgin önemle şu gerçeği vurgulamaktadır: “Biz ilmin, ahlak ve ahlaki mülahazalardan ayrılmasının facia dolu akıbetlerini ve sonuçlarını yavaş yavaş anlamaktayız.”3

Bu bilginler şu gerçeğe inanmaktadırlar ki: “Bir yüzyıllık ilmin semeresi, şu olmuştur; biz, kendi inançlarımıza, hatta kendimize olan inancımıza inanmaktan mahrum bir hale gelmişiz… Bu sistemde eğer birine ahlaka bağlılık sıfatı verilecek olursa, hakaret olarak düşünülmektedir.”4

Beşeri toplumlarda ortaya çıkan değişimler, siyantizm ve ilmin din, vahiy, ahlak ve maneviyattan ayrılışının yıkıcı etkilerini öylesine bir ortaya çıkarmıştır ki, bugün batılı bir çok bilginler ve görüş sahipleri, beşerin Mutlak İlimcilik (Salt Siyantizm) vesilesiyle çıkmaza sürüklendiğini ifade etmektedirler. İngiltere Veliahdı Prens Charles, İngiltere dışişleri bakanlığında yaptığı bir konuşmada şu konuyu açıkça itiraf etmiştir: “20. yüzyılda ilim, insanlığı tümüyle çıkmaza sürüklemiştir.”1

Bu söz konusu gerçek zihinlerde öylesine bir kökleşmiştir ki Fransız sosyolog Jill Couple, tecrübi bilginlerin, dini inançlara yönelişinin sebeplerini açıklarken şu açıklamada bulunmaktadır: “Eğitim görmüş dinsiz kimseler, artık dinsizlik kültürünün kendilerini çıkmaza sürüklediğine inanmaktadırlar.”2

Meşhur Fransız insan bilimci Claude Levi Strausse, siyantizm döneminin uğursuz sonuçlarına işaret ederek ve batılı insanın iç güdülerden oluştuğunu açıklayarak, Rönesans’ın Avrupalı insanı kendine tapan ve kendinden hoşnut olan bir varlık haline getirdiğini tespit ettikten sonra şöyle yazmaktadır: “Biz şimdi ruhsal bir devrime muhtacız, tıpkı Hıristiyanlığın zuhuruyla sonuçlanan devrim gibi bir devrime gereksinim duymaktayız.”3




Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin