4- Batıdaki Manevi Boşluk, Dine Sırt Çevirişin Neticesidir
Batılı toplumların kültürel ve fikri atmosferine Siyantizm akımının galebe çalması, beşerin kendi ürettiği şeyleri dayatması ve dinin hakikatinin gerçekte modernizmin rasyonelliğinin temelsiz vaatleri ile çatışması batılıları büyük yıkımları olan manevi boşluk uçurumuna yuvarladı. Batılı insanın kendine dayanarak ortaya koyduğu akımın bir ürünü olan modern çağın insanı, vahiy ve Allah’a tapma ortamından koparak ruhsal bir şaşkınlığa ve Nihilizme yuvarlanmıştır. İslam devrimi önderi Ayetullah Hamenei, Batılı çağdaş insanın ruhsal mutsuzluğunun Allah ve maneviyata yabancılaşmasının bir ürünü olduğunu kabul etmektedir. Nitekim büyük düşünürlerden Ayetullah Muhammed Bakır Sadr da batıda materyalizmin yorumu hakkında batı topraklarının ruhsal ve manevi boşluğa düşüşünün en büyük sebebinin yeryüzünün gökyüzünden, yani tevhit ve Allah’a ibadetten kopması olduğunu ifade etmektedir.”1
Bugün batılı yayın organları ve bu topraklardaki toplumsal, ilmi, siyasi ve kültürel şahsiyetler, çeşitli şekillerde batılı vatandaşların büyük bir manevi boşluk ve ruhsal şaşkınlık içinde yaşadığını önemle ifade etmektedirler.
Haftalık Fransız dergisi Nowel Observator, sanayi toplumlarının içinde bulundukları durumu yorumlarken şöyle yazmaktadır: “Bugün artık dünyanın tüketici, ilerlemiş ve sanayi toplumlarındaki milyonlarca insan bir boşluk duygusuna kapılmaktadırlar.”2
İngiltere Veliahdı Prens Charles ise, ülkedeki dini önderler ve üniversite kökenli kimseler topluluğunda yaptığı bir konuşmada şunu ifade etmiştir: “Bugün batılı toplumlar bir hedefsizlik ve başı boşluktan büyük sıkıntı çekmektedirler.”1
Amerikan eski siyasetçilerinden ve batılı meşhur teorisyenlerden biri olan Berjisnki ise sözünü ettiğimiz bu gerçeği ifade ederek şöyle demiştir: “Manevi boşluk, manevi başıboşluktan çok daha ince bir ifadedir ve bu manevi başıboşluk, batı medeniyetinin büyük bir kısmını kaplamıştır.”2
Meşhur Amerikalı bilgin Prof. Robert H. Burk da Amerika toplumunun, özellikle de genç neslinin karşı karşıya olduğu sıkıntıların büyük bir bölümünün köklerini izah edip yorumlarken şöyle yazmıştır: “Manevi ve dini açıdan zayıf olan ve de kalbinde iman ve dinin kök salmadığı gençler için iman yokluğu, öldürücü ve korkunç bir tehlikedir. Çünkü iman yokluğu toplumda ve gençlerin ruhunda bir boşluk ortaya çıkarmaktadır ve ne yazık ki bunun yerini de fanatik siyaset almaktadır. Yani onların hayatına artık Fanatizm anlam kazandırmaktadır.”3
Batı Toplumunun Yetimlik Duygusuna Kapılması
Amerikalı bilgin ve de felsefe, hikmet, Farsça ve Arapça dili ve edebiyatı araştırmacılarından Dr. James Morris de batılı insanın manevi yoksulluğu hakkında, daha ince bir ifade kullanmaktadır. Dr. Morris, “Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.”4 ayeti şerifesine işarette bulunarak şu izharda bulunmaktadır: “Zahirde yetim, anne ve babası olmayan kimseye denmektedir. Ama gerçekte yetim, dayanağı olmayan kimse anlamındadır. Bu yüzden de batı dünyasında insanların çoğu yetimlik duygusuna kapılmaktadır.”1
İngiliz meşhur film yapımcısı Mike Lee de batıda çağdaş insanın içine düşüp bocaladığı şaşkınlığa işaret ederek bunu bir tür, “kimlik buhranı ve kendini unutmuşluk” diye adlandırmakta ve şöyle demektedir: “Batıda ortaya çıkan sorunlar kimlik buhranı ile ilgilidir. Etrafımızda gördüğümüz insanların çoğu kendini kaybetmiş durumdadır ve hiçbir hedefi olmayan insanlar haline gelmişlerdir. Onlar nereden geldiklerini, ne iş yaptıklarını ve nereye gitmek istediklerini asla bilmemektedirler.
Adı geçen meşhur İngiliz film yapımcısı, sözünün devamında şöyle demektedir: “Batı sanayi toplumu, insanlardan, mekanik makinalar üretmiştir.”2
Hakikatte sanayi toplumlarında ve modern toplumlarda insan, gelişmiş bir makine haline dönüşmüştür. Zira batıda insanın fıtratı gereği Allah’a ve maneviyata olan ihtiyacı görmezlikten gelinerek, ruh ve maneviyatı ortadan kaldırılmıştır.
Meşhur Fransız filozofu Luke Ferry de Haziran 1995 tarihinde yaptığı bir söyleşide bu konuya işaret ederek şöyle demiştir: “Laik dünya maneviyat hususunda söyleyecek hiçbir şeye sahip değildir ve en büyük sorun da zaten budur.”3
Hatta, Francis Fukuyama4 gibi Liberalizm’in şiddetli bir savunucusu dahi komünizmin çöküşünden sonra yayımlanan ve büyük bir ses getiren “acaba tarih sona mı ermişitr?” adlı makalesinde ruhsal boşluk ve manevi hedefsizliğin, liberalist ideolojinin inkar edilemez en temel za’fı olduğunu söz konusu etmiştir.
Amerikan eski Cumhurbaşkanı Nixon zamanında müşavir olan Dr. Robert Carin de Amerikan toplumunda dine karşı koyma ve dini ortadan kaldırma akımına ve de bunun kötü sonuçlarına işaret ederek şu açıklamada bulunmuştur: “Bu mücadele ve karşı koymanın neticesi, Amerikan toplumunun sosyal hayatında ortaya çıkan manevi bir boşluk olmuştur.”1
Bu yüzden meşhur Amerikalı psikolog Benjamin Spack da Amerikan toplumunun sosyal durumunu yorumlayarak şu sonucu ortaya koymaktadır: “Bizim toplumumuz, manevi değerlerin yokluğundan, şiddetli bir sıkıntı içinde bocalamaktadır.”2
Batılı ülkelerdeki insanların manevi boşluk olgusuyla daha reel biçimde tanışmak için, bunun en açık örneklerinden birine işaret etmek istiyoruz. Fransız senaristi ve meşhur sanatçısı Eugene Unesco ölmeden önce yaptığı son söyleşisinde, “Dünya insanlarına ne gibi bir mesajınız vardır?” sorusuna cevap olarak şu açıklamada bulunmuştur: “Diyecek hiçbir şeyim yoktur. Ben yıllarca yaşadım, yıllarca yazdım, ama henüz de neden dünyaya geldiğimi anlayamadım. Bütün bu çabaları neden yaptım? Şimdi de dünya ile vedalaşmanın eşiğindeyim. Oysa canım hiç, kendimden geriye bir mesaj ve vasiyet bırakmayı arzulamıyor.”3
5- Dini İnançların Yokluğunun ve Manevi Boşluğun Kötü Etkileri
Ruhsal ve manevi boşluk, sürekli olarak insani toplumlarda bir çok zararların ve rahatsızlıkların kökeni olmuştur. Ama bunun kökleri, batıda daha çok hissedilmektedir ve gün gittikçe de daha fazla yayılmakta, daha yıkıcı olmaktadır.”Bir çok kanıtlar esasınca da sinirsel hastalıklara, ruhsal dengesizliklere ve çeşitli uyuşturucu maddelere bağımlı olan insanların sayısı, batıda ve çağdaş dünyada ve genel anlamda batılı tarzda yaşayan ülkelerde gün gittikçe artış kaydetmektedir.”1
Günümüzde görüş sahiplerinin çoğu, batılı ülkelerdeki manevi boşluğun; her gün gençler arasında artmakta olan intiharın, yayılmakta olan depresyon, sinirsel ve ruhsal hastalıkların, büyük boyutlarda uyuşturucu, sakinleştirici ve uyku verici maddelerden istifade etmenin en büyük etkeni olduğu görüşündedirler.
Nitekim, üstat Allame Merhum Muhammed Taki Caferi bu konuda şöyle demektedir: “Tarafsız ve dikkatli araştırmalar, açık bir şekilde dünyanın en gelişmiş ve en yüksek refah düzeyine sahip ülkelerdeki nihilist düşüncelerin ve intihar sebeplerinin diğer ülkelerden daha çok olduğunu göstermektedir. Bu da apaçık bir şekilde ruhsal dengesizliklerin en temel sebebinin, insanların din ve maneviyattan uzaklaşması olduğunu ispat etmektedir.”2
Pensilvania Üniversitesi üstatlarından Amerikalı psikolog Martin Sigmen ise Amerikan toplumunda depresyon ve yılgınlık haletinin artış kaydettiğine işaret ederek, bu toplumsal zararın dini inançların yoksunluğu ile ilişkisi hakkında şöyle demektedir: “Dini inançların zayıflaması, yarın musibetler ve yenilgiler karşısında insanı koruyabilecek olan yegane dayanağı kaybetme anlamındadır.”3
Amerikalı meşhur psikolog Benjamin Spack ise Amerika’da intihar olaylarının korkunç bir şekilde artış kaydetmesinin topumda manevi bir boşluğun nişanesi olduğuna işaret ederek şöyle yazmaktadır: “Amerikalı gençler arasında geçen yirmi yıl zarfında intihar olaylarının dört kat artması, bu toplumun hasta olduğunu göstermektedir ve bu intiharların yegane sebebi, şüphesiz toplumun manevi inançlardan yoksun olmasıdır.”1
Velhasıl manevi boşluktan kaynaklanan sıkıntılar, gittikçe artış kaydetmektedir ve kontrolden çıkmaktadır. Dünyada, özellikle de batıda bu olay, geniş boyutlarda panik ve endişeye sebep olmuştur.
Arjantinli seçkin yazar ve düşünür, Ernesto Sabutu ise, “Beni gerçekten endişeye düşüren şey, çağımızdaki ruhsal faciadır ve bu da toplumda bilinçli güçlerin ezilmesinin üzücü bir sonucudur” gerçeğini izhar ederek şöyle demektedir: “Biz ıstırap dolu, ruh hastası, değişken, sonuç olarak ruhsal problemlerin çok olduğu, şiddet olaylarının doruk noktasına ulaştığı ve uyuşturucu maddelerin kullanımının yaygınlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Batılı teknolojinin ve değerlerin kontrolden çıkmış ve ani gelişimi neticesinde çok geniş boyutlarda sayısız zararlar vücuda gelmiştir.”2
Dostları ilə paylaş: |