Mucİze
Mucize, "aceze" maddesinden türemiş olup acizlik, güçsüzlük anlamına gelir. Mucize, kimsenin yapamayacağı bir işe denir çünkü bu tür işler karşısında herkes aciz ve güçsüz kalır.
Bazen "mucize" yerine "harikulade" (normal üstü) kelimesi kullanılır. Aşariler de mucizeyi harikulade diye yorumluyorlardı ama bu iyi bir yorum değildir.
Kur'an'da ne mucize kelimesi ve ne de harikulade kelimesi kullanılmış değil. Bunlar İslam alimlerinin kullanmış oldukları terimlerdir. Mucize kelimesi Müslümanlar arasında yaygın olan bir kelimedir. Hatta bu kelime imamlarımızın döneminde de kullanılmıştır. Ama "harikulade" kelimesi böyle değildir, İslam kelamcıları arasında sadece Aşariler harikuladeyi mucize anlamında kullanmışlardır.
Kur'an, mucize ve harikulade kelimeleri yerine "ayet" kelimesini kullanmıştır; ayet kelimesi daha net ve daha iyi bir şekilde maksadı açıklamaktadır.
kur'an, mucİzeye neden ayet demİştİr?
"Ayet", nişane veya sağlam delil anlamındadır. Bizim mucize dediğimiz şeye Kur'an neden ayet demiştir?
Çünkü, birisi kalkıp da; “ben Allah tarafından gönderilmişim, beni Allah göndermiş, bana vahiy etmiştir, benim dediklerimi kabul edin, dediğim sözler kendi sözüm değil Allah'ın sözüdür”, derse, acaba halk delil sormadan onun sözlerini kabul etmek zorunda mıdır? Burada üç ihtimal söz konusudur:
1- Böyle biri gerçekten Allah tarafından gönderilmiş olabilir.
2- Yalancı da olabilir ve kendisi de bunu bilir.
3- Hata etmiş olabilir ve kendisi bunun farkında olmayabilir.
Üçüncü ihtimal bazı insanlar hakkında gerçekleşebilir. Gerçekten yalan konuşmayan ve konuşmak da istemeyen bazı kimseler bir takım kuruntu ve vehimlere kapılarak hata edebilirler.
Kureyş kafirlerinin Resulullah (s.a.a)'e mecnun ve deli demelerinin nedenlerinden biri de buydu. Çünkü, Hz. Peygamberin halk arasında öyle güzel ve temiz bir geçmişi vardı ki eğer onun hakkında yalancılıkla suçlamış olsalardı kimse bu söze inanmazdı; zira Peygamber emin olarak tanınmıştı. Bu yüzden Peygamberin davetini etkisiz hale getirmek için onun davetini kabul edenlere, bu adam ruhsal açıdan bir takım kuruntulara kapılmıştır, diyorlardı.
Buna göre, peygamberlik iddiasında bulunan kimse, iddiasının doğruluğunu ispat etmek için çok sağlam bir delil getirmek zorundadır. Halkın Peygamberden böyle sağlam bir delil istemesi çok mantıklı bir istektir; aksi halde, yani delil istemeden kabul etmek aptallık olurdu.
Peygamberlik iddiasının doğruluğunu ispat etmek için gösterilen sağlam delil mucizedir, işte bu münasebetle de ona "ayet" denilmiştir.
Bu konuyu iyice aydınlatmak için aşağıdaki konuları sırayla ele alacağız:
1- Mucize nedir?
2- Mucizenin gerçekleşmesi mümkün müdür?
3- Mucize gerçekleşmiş midir?
4- Mucize, onu getirenin doğruluğunu nasıl ispat eder?
5- İslam Peygamberinin mucizeleri.
6- Kur’an’ın mucize oluşu.
1- Mucize nedir?
Bazıları mucizenin önemli bir mesele olmadığını sanıp, “Asıl mesele Allah'ı kabul edip etmemektir.” görüşünü ileri sürüyorlar. Yani, diyorlar ki eğer Allah'ı kabul edersek, mucize hakkında bahsetmeye gerek kalmaz. Çünkü, kabul ettiğimiz Allah mutlak kadirdir ve mutlak kadir olduğu için de ölüyü diriltmeye, ağaçtan ejderha yaratmaya ve Resulullah (s.a.a)'i bir an içinde Mescid-ül Haram'dan Mescid-ül Aksa'ya götürmeye ve bütün gökyüzünü gezdirmeye gücü yeter.
Ancak bu, doğru değil; çünkü Allah'ı kabul etmekle akideyle ilgili bütün sorunlar çözümlenmez.
AÇIKLAMA :
1- Bazıları mucizeyi, sebepsiz ve nedensiz olarak gerçekleşen şey diye tanımlayabilirler. Ancak böyle bir tarif ve tanımlama tamamen yanlıştır. Bunu, materyalistler ve mucizeyi reddetmek isteyenler çıkarmış ve daha sonra da ağızlarda dolaşmış, olabilir.
Çünkü mucize taraftarları onun bir şeye delil olduğunu göstermeye çalışırlar, oysa ki; mucize nedensiz olarak gerçekleşmiş olsa hiçbir şeye delil olamaz.
Ayrıca; bir şeyin nedensiz olarak gerçekleştiğini farz edecek olursak artık alemde hiçbir şeyi ispat edemeyiz, ilmî ve tabiî kuralların hiçbiri yerinde kalmaz, felsefi ve kelamî kurallar özelliğini yitirir ve hatta Allah'ı ispat yöntemleri bile sarsılmış olur. Neden acaba?
Çünkü biz Allah'ı, alemin illet ve nedeni olarak tanıyoruz. Eğer varlık aleminde bir nizamın olmadığını ve bir şeyin sebepsiz var olabileceğini düşünürsek alemin tümünün nedensiz ve tesadüfi olarak var olduğu ihtimalini reddedemeyiz.113[113]
2- Bazıları da şöyle diyebilirler: Mucize, bir şeyin sebepsiz olarak varolması değil, sebep-sonuç kanununun istisnasıdır. Mucize, bir şeyde gerçek sebebi yerine başka bir sebebin etki etmesiyle gerçekleşir. Yani mucize, alışılmadık bir sebebin sıradan bir sebep yerine geçerli olmasıdır.
Mesela; insanın var olmasının gerçek ve hakiki sebebi iki insanın ilişkide bulunmasıdır. Şimdi eğer bu gerçek sebebin yerine başka bir sebep gelir ve döllenme olamadan bir insan dünyaya gelirse buna mucize denir.
Böyle bir söz, insanın felsefi ilimlerden haberdar olmayışından kaynaklanmıştır. Çünkü, sebep-sonuç nizamının alemde hüküm sürdüğünü kabul edersek, bu nizamın istisna taşımayacağını da kabul etmeliyiz. Çünkü sebep-sonuç arasındaki ilişki ve bağlılık gerçek ve hakiki bir ilişki olup asla değişmez.
Yani tabiatta, "a"nın "b"ye sebep olduğunu düşünsek "a ve b" arasında gerçek ve hakiki bir ilişki var demektir ve "a"nın "b"den başka hiçbir şeye o şekil bir bağlılığı olamaz. Aynı şekilde, "b'niı de "a'dan başka hiçbir şeye böyle bir bağlantısı olamaz. Yani "b", "a" olmadan vuku bulmaz, gerçekleşmez. Bir şeyin gerçek sebebi sadece bir şeydir. Bir şeyin iki şeyle sebep-sonuç bağlılığının olması kesinlikle düşünülemez.
O halde, üstteki misalde "c" "a"nın yerine konulamaz, bunun tersi de aynıdır; yani "d" "b"nin yerinde bırakılıp "a" sonucu alınamaz.114[114]
3- Bu iki tarifin karşısında üçüncü bir tarif daha vardır. Yukarıdaki iki tarife yöneltilen eleştiriler bu üçüncü tarif hakkında geçerli değildir.
Üçüncü tarif: Mucize, sebep- sonuç kuralını nefyetmek olmadığı gibi bu kuralın istisnası da değildir; mucize, sadece tabiata hüküm süren kanun ve nizamın üstü bir şeydir.
Sebep-sonuç kanununun üstü olmak ile tabiat kanunlarının üstü olmak farklı şeylerdir. Buna göre; mucize, tabii ve normal sebepler dışında meydana gelen şeye denir.
Daha açık ve net bir tabirle mucize, tabiat ötesi bir gücün işe karışması neticesinde bir şeyin tabii akışından çıkmasına denir.
Bu tarife göre mucizenin gerçekleşmesinde bir sebebin diğer bir sebebin yerinde geçmesi söz konusu değildir. Çünkü sebep-sonuç arasında kabul edilen hakiki bir bağlılık vardır ve bu bağlılık asla değişmez. Mucize şöyle yorumlanmalıdır:
İnsanın ilim ve tecrübeyle kavramak istediği fiillerin gerçek sebepleri daima meçhuldür, olayların gerçek sebeplerinden sadece Allah haberdardır. İnsan ise bir takım deney ve tecrübeler neticesinde bazı bağları keşfeder, ve, bunun sebep-sonuç arasındaki gerçek bağ olduğunu sanır.
Buna göre mucize, insanın gerçek sebebini bildiğini ve sadece bir yolla gerçekleşeceğine inandığı şeyin başka bir yoldan gerçekleşmesidir. Bu konuya yine değinecek ve geniş bir şekilde ele alacağız.
Dostları ilə paylaş: |