Kurs ve Ders Hedefleri) Prof. Dr. Feridun Yenisey (Örgütlü Suçlar ve Terör Suçlarının Muhakemesi) Yrd. Doç. Dr. Namık Kemal Topçu



Yüklə 3,66 Mb.
səhifə28/77
tarix16.01.2019
ölçüsü3,66 Mb.
#97569
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   77

12.8.3. Tutuklama kararının içeriği

Tutuklama kararında neler yazılacağı 2012 değişikliği öncesinde Kanunda açıkça belirtilmemişti. Arama veya iletişimin denetlenmesi kararlarında, kararların hangi unsurlardan oluşacağı açıkça yazıldığı hâlde, tutuklama kararı açısından Kanun suskun kalmıştı.

CMK 101/2 2012-6352 sayılı Kanun ile değiştirildi ve tutuklama kararının içeriği belirlendi:

"Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda; a) Kuvvetli suç şüphesini, b) Tutuklama nedenlerinin varlığını, c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir."



12.8.4. Tutuklanının Yakınlarına Haber Verme

Yakalanan kişinin yakınlarına haber verme kovuşturma makamları tarafından yapılır. Şüpheli kendisi konuşamaz.

Fakat kişi tutuklanırsa, "bizzat" haber verme hakkı gündeme gelir. Tutuklama kararı üzerinde, hâkimin ayrıca karar (izin) vermesi ile kişinin bizzat konuşarak tutuklandığını yakınlarına bildirmesi mümkündür (CMK 107/1 ve 2).

Sanığın tutuklandığını veya tutuklamanın uzatılmasına ilişkin karar verildiğini, Devletin tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bildirmesi hâkimin bu konuda vereceği bir kararla olur.

Şüpheli veya sanık "yabancı" olduğunda, tutuklanma durumu vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir. Sanık yazılı olarak karşı çıkarsa konsolosluğa bildirim yapılmaz.

12.9. Tutuklama Kararına İtiraz

Tutuklama kararı ve tutuklamaya ilişkin sair kararlar kişi hürriyetini esaslı surette sınırlandırdığından Ceza Muhakemesi Kanunu 100. madde uyarınca verilen kararlar ile 101 inci madde uyarınca kararlara itiraz edilebilmesini kabul etmiştir (CMK 101/5).

İtiraz üzerine verilen kararların "kesin" olmasına rağmen merci, sanığın tutuklanmasına karar verirse itiraz yoluna gitme hakkı vardır (CMK 271/4).

12.10. Tutuklama Kararının Yerine Getirilmesi

12.10.1. Tutukluluğun Azami Süresi

a. Süre

Tutuklama geçici bir tedbirdir. Amacı olan delil karartma ve kaçma şüphesi ortadan kalktığı zaman sona erebileceği gibi suç işleme şüphesi kuvvetlenir ve mahkûmiyet kararı verilirse, tutuklamanın amacı değişir ve önceleyici hâle gelir: hükmedilen cezanın çektirilmesi için uygulanmaya başlar. Her ne amaçla uygulanırsa uygulansın tutukluluğun üst süresi olmalıdır.



Ceza Muhakemesi Kanunu bu süreyi en çok bir yıl olarak belirlemiş, zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek altı ay uzatma kabul etmiştir (CMK 102/1).

Bu süre ağır cezalık en çok iki yıldır, ama zorunlu hâllerde üç yılı geçmeyecek şekilde uzatılabilir (CMK 102/2).

Böylece iki artı üç yıl olmak üzere beş sene tutukluluk süresi ortaya çıkmaktadır.

Ağır cezalık suçlardaki bu beş yıllık üst süre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin

5. maddesinde gösterilen makul süreyi aşar nitelikte olduğu için maddeyi maksada uygun bir şekilde yorumlamalı ve "sürenin uzatma ile birlikte üç yılı geçemeyeceği" anlamını maddeye vermeye çalışmalıdır.



Uzatma ile ilgili bu düzenlemenin terör suçlarında iki kat uygulanması, Anayasa Mahkemesinin kararı ile iptal edilmişti. İptal kararı 2014 Ağustosunda yürürlüğe girmeden önce, TMK10 Mart 2014 de yürürlükten kaldırıldı.

2012 yılında 6352 sayılı Kanun ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda gözaltı süresi 48 saat olarak düzenlenmiş (mülga TMK 10/3-ç), TMK 10/5'de sayılan suçlarda ise, CMK 102'de gösterilen üst sürenin iki kat olarak uygulanması emredilmişti.



b. Tutukluluk Süresinin Hesaplanması 

CMK 102'inci maddesinde "tutukluluktan" bahsetmektedir. Tutukluluk şüpheli ve sanık hakkında uygulanan bir tedbir olup, sanıklık statüsü hükmün kesinleşmesi ile sona erer (TCK 2). Bu konuda esas mahkemesinin hükmünü verinceye kadar olan tutuklama ile hükmün verilmesinden, hükmün kesinleşmesine kadar devam eden tutuklama olmak üzere iki ayrı bir süreç bulunduğu da bir gerçektir. Ancak bu gerçek CMK ile uyum hâlinde değildir.



Yargıtay Ceza Genel Kurulu 12.4.2011 tarih ve 2011/42 sayılı kararında, CMK'nın 102. maddesinde belirtilen azami tutukluluk sürelerinin ilk derece mahkemesi mahkûmiyet hükmü verinceye kadar uygulanabilir olduğunu, mahkûmiyet kararından sonraki tutukluluk hâlinin (hükümözlü tutuklu veya hükmen tutuklu) bu sürelere dâhil olmadığını, diğer bir ifade ile temyiz aşamasında geçen sürenin azami tutukluluk süresinin hesaplanmasında dikkate alınmayacağını kabul etmiştir.

Oysa CMK'nın 2. maddesi uyarınca kovuşturma evresi hükmün kesinleşmesine kadar devam eder. Bu hâlde 102. maddede belirtilen sürelere, tüm kovuşturma evresi, dolayısıyla temyiz aşaması da dâhildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun belirtilen karardaki yorumu kanuna dayanmayan, yasal dayanağı olmayan özgürlük kısıtlaması sonucu doğurmaktadır. Hükümözlü tutuklu kavramına yasal düzenlemelerde yer verilmemiştir. Kanunla yapılacak bir düzenleme ile bu ayrım hukuk hayatımıza dâhil edilebilir, ancak hâlen bunun uygulanması mümkün değildir.



12.10.2. Tutukluluk Durumunun İncelenmesi ve Verilen Karar

CMK 108'inci madde tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda kendiliğinden denetim yapılmasını emretmektedir. Savcı otuzar günlük süreler içinde sulh ceza hâkiminden inceleme talep eder.

Kovuşturma evresinde ise mahkeme her oturumda tutukluluk durumunun devamı gereğini kendiliğinden araştırır,

Tutuklama her koruma tedbiri gibi geçicidir. Haklı gösteren şartlar kalmayınca tutukluğun sona erebilmesi için şartların kalıp kalmadığını araştırmak gerekir.

Bu araştırma veya başka söyleyişle tutukluğun denetimi ya kendiliğinden ya istek üzerine (CMK 108/2) yapılır. İstek üzerine yapılış da ilgilinin ya karara itiraz etmesi veya kararın geri alınmasını istemesi üzerine olur.



Tutukluluğun devamına karar vermede en temel ölçüt tutukluluğun devamı için gerekli kuvvetli suç şüphesinin hâlen devam ediyor olmasıdır.

Ancak kuvvetli şüphenin sadece devam etmesi değil bu şüphenin artarak devam etmesi de aranacaktır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Labita-İtalya kararında tutukluluğun devamına karar verirken hâkimin sadece kuvvetli şüphenin devam ettiğini değil güçlendiğini de dikkate alması gerektiğini belirtmektedir. Çünkü yargısal makamların bu süreçte delil toplaması gerektiği ve şüphenin zayıflaması veya kuvvetlenmesi yönünde aşama kaydetmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu nedenle mahkeme, tutuklamanın devamına karar verirken önceki şüphe düzeyinden daha kuvvetli bir şüphenin varlığı yönünde delillerin varlığına işaret etmelidir. Devam kararı, tutuklama kararından daha kuvvetli gerekçelere dayanmalıdır. Tutuklama sebeplerinin hâlen devam etmekte olduğu inandırıcı bir biçimde açıklanmalıdır.

Tutukluğun kendiliğinden denetimini kanun mecburî kılmıştır (CMK 108/1). Bu araştırmalarda tutuklama şartlarının bulunup bulunmadığına bakılır. Tutukluğun devamına karar vermek için de hâkimin, tutuklama kararını haklı gösteren şartlara dayanarak bir karar vermesi gerekir (Any. 19/3).

12.10.3. Tutukluluk Durumunun Devamı Kararının Verilmesi

Uzatma kararları Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra ve gerekçeli olarak verilir (CMK 102/3).



Burada gösterilecek olan gerekçede "ilk tutuklama kararından daha kuvvetli suç isleme şüphesi" bulunduğunun ortaya konması gerekir.

Türkiye aleyhinde verilen 5. madde ihlâllerinde " durumunun uzatılması kararlarının rol oynadığı bilinmektedir.

Tutukluluk incelemelerinin sanığın savunmasının alınarak yapılması Ceza Muhakemesi Kanunun 102/3 ve 105'inci maddelerine göre bir gerekliliktir. Kanunda böyle bir değişikliğin yapılmasının amacı uluslararası kriterlere uygundur.

Nitekim İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinde pek çok içtihadında tutukluluk incelemesinin duruşmalı yapılması veya bu konuda yapılan oturumlarda sanığa veya sanığın yasal temsilcisine başvurma imkânı sağlanmasının gerekliliğinden bahsetmektedir.

Bu yönüyle ülkemizdeki mevcut yasal düzenlemenin hukuk hayatına da yansıtılması gerekmektedir. Uygulamada dosya üzerinden tutukluk durumunun uzatılması kararı verilmesi, hem iç hukukla hem de İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyum hâlinde değildir.



12.11. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Tutuklulukla İlgili Bazı Kararları

12.11.1. Uzun Süren Tutukluluk

Tutukluluk durumunun uzun sürmesi durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, 5/3 ve 5/4 ihlâli iddiası ile bireysel başvuru yapılabilir. Ancak bu başvurunun kişinin serbest kalmasından itibaren altı ay içinde yapılması gerekir; diğer bir ifade ile hükmün kesinleşmesi ve iç hukuk yollarının tüketilmesinin beklenmesi, bireysel başvuru süresinin kaçırılmasına neden olur ve başvuru red edilir (Şeyhmus Uğur - Türkiye 19.10.2010). '

Genel olarak Mahkeme hüküm öncesi tutukluluk için 5 yıllık bir azamî süre tespit etmiştir. Çok karmaşık terör davalarında bu sürenin uzatılmasına izin vermiş ancak ilgilinin ciddi örgütlü suçlar ve uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlandığı Adamiak davasında, 5 yıla varan tutukluluk süresinin Sözleşmeyi ihlâl ettiğine karar vermiştir (Adamiak - Polonya, 19.12.2006).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İHAS 6'yı uygulayarak, 1,5 yıl, 3,5 yıl süren tutukluluk durumlarını makul görmüştür. Herkesin makul süre içinde yargılanma hakkından (İHAS 6/1) başka, tutuğun makul süre içinde yargılanma hakkı vardır (İHAS 5/3; Any. 19/7).

Bu hak ilk mahkemenin son karar vermesine kadarki tutukluk süresinin, her dâvanın verilerine göre makul (haklı) sınırlar ötesinde devam ettirilmemesini gerektirir Keza tutuğun mahkemeye başvurularak kısa bir sürede tutukluğunun kanuna uygunluğu konusunda karar verilmesini ve kanunsuz ise salıverilmesini isteme hakkı vardır (İHAS 5/4). Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de tutukluk süresinin kanun veya hâkim tarafından tesbitini tavsiye etmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Wemhoff-Almanya Kararında tutukluk hâlinin devamına karar verilirken gözönünde tutulması gereken bazı kriterler belirlemiştir. Bunlardan biri tutukluluk süresinin gerçek uzunluğu kriteridir. Tutukluluk süresinin uzunluğu araştırılırken suçun niteliği, mahkûmiyet hâlinde hükmedilmesi beklenen ceza ve bu cezanın infazından tutukluluk süresinin mahsubunu sağlayan hükümler gözönünde bulundurulmalıdır.

Suçsuzluk karinesine aykırı düşmemek için tutukluluk süresi, mahkûmiyet hâlinde verilmesi beklenen ceza süresine çok yaklaşmamalıdır.

Tutuklunun güvence ile salıvermeyi talep edip etmediği, yargılamanın ecikmesinde etkili olup olmadığı bir başka kriterdir.

Tutukluluk süresinin hesabında yargılama konusu olayın özellikleri de dikkate alınmalıdır. Olayın karmaşıklığı, tanıkların ve suç ortaklarının sayısı, yurt dışından delil elde edilme ihtiyacı gibi soruşturma ve kovuşturmayı uzatan hususlar da gözönünde bulundurulmalıdır.

Bu sürenin makul olup olmadığı tespit edilirken soruşturma makamlarının davranış biçimleri, kovuşturma makamlarının salıverilme taleplerini değerlendirme biçimleri de gözönünde bulundurulmalıdır.

Meselâ Böke ve Kandemir, suç örgütü kurmak suçlaması ile 14.2.2001 tarihinde yakalanmış, haklarında mahkûmiyet kararı verilmiş ve tutuklu kaldıkları süre nazara alınarak, 14.5.2002 tarihinde serbest bırakılmışlardır. AİHM bu davada İzmir DGM nin her duruşmada tutukluluk durumunu değerlendirmiş olmasını, suçun ağırlığını ve davanın karmaşıklığını nazara alarak 15 ay süren tutukluluk durumunun uzun sayılmayacağına karar vermiştir (AİHM 10.3.2009, Böke ve Kandemir - Türkiye). AİHM tarafından yapılan değerlendirmede, tutukluluk durumunun devam etmesi kararı verilirken "etkin bir denetim" yapılması ve giderim sağlayan bir yol bulunmaması (lack of any compansatory remedy) Türkiye'nin karşılaştığı "sistematik bir problem" olarak nitelendirilmiştir.

Bu konuya ilişkin olarak mahkemenin önünde karar verilmesini bekleyen 300 kadar başvuru vardır.

Sorun sudur: yargılama makamları tutukluluk durumunun devam etmesine karar verirken yeterli gerekçe göstermemekte, kalıplaşmış ifadeler kullanmaktadırlar.

Diğer bir konu, tutukluluğun devamı konusunda savcının görüşü alınması, fakat bu görüşün müdafaaya bildirilmemesi noktasında toplanmaktadır. Tutukluluk durumunun devamı kararının verildiği oturum, vicahi olarak yapılmamakta, dosya üzerinden karar verilmektedir. Bu iki nokta (silahlarda eşitlik ve dosya üzerinden karar verilmesi), Sözleşmenin 5/4 maddesini ihlâli eder: itirazı düzenleyen CMK 270, itiraz konusunda C. savcısının görüşünün müdafie bildirilmesini öngören bir düzenleme içermemektedir. Yasanın bu noksanı 5/4 ihlâli olarak değerlendirilmiştir (Altınok - Türkiye, 29. 11. 2011).

Ancak CMK'nın 108. maddesinde 11.03.2013 tarih ve 6459 sayılı Kanunun 16. maddesi ile yapılan değişiklikle, tutukluluğun incelenmesinde 100. madde hükümlerinin göz önünde bulundurulacağı, şüpheli ve müdafi dinlenilmek suretiyle karar verileceği yönünde düzenleme yapılmıştır.

Tutukluluk durumunun devamına karar verildiği hâllerde, CMK "2014-6545" 141, etkin bir başvuru imkânı öngörmemekte, tazminat istemi için bir hak vermemektedir. 2014 değişikliği doğrultusunda hâkimkararları veya C. savcısı işlemleri nedeniyle tazminat davası Devlete karşı açılacak ve Devlet ilgiliye bir sene içinde rücu edecektir. Ayrıca tazminat davası ancak ilk derece mahkemesinin hükmü kesinleştikten sonra açılabildiği, dava görülmekte iken tazminat talep edilemeyeceği için CMK 141 de etkin bir başvuru yolu olarak kabul edilmemiş ve Türkiye'nin Sözleşmenin 5/5 maddesini ihlâl ettiğine karar verilmiştir (Altınok - Türkiye, 29.11.2011). 2014-6545 sayılı Kanun ile değişin madde uyarınca hâkim ve savcılar aleyhindeki tazminat davaları Devlete karşı açılmaktadır.



Sistemde; "ceza muhakemesinin veya tutukluluk durumunun uzunluğundan şikâyet etme yolunu açan" bir kanun yolu mevcut bulunmaması, Sözleşmenin 13 üncü maddesine de aykırı görülmüştür (Seyhmus - Türkiye, 19.10.2010).

Bu nedenle esas mahkemesinin verdiği mahkûmiyet hükmünden sonraki kanunyolu aşamasındaki tutukluluk Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Kudlu - Polonya (§ 156), Tendik - Türkiye (§ 34-39), Tunce - Türkiye (§ 33-38) kararlarındaki içtihadından da yararlanarak Kanun ile tekrar ve ayrıntılı olarak düzenlenmelidir.



12.11.2. Tutuklunun Dış Âlemle Temasının Kesilmesi Hakkında AİHM Kararları

Kişinin güvenlik, disiplin veya koruma amaçlı olarak tecrit edilmesi ve bu esnada diğer mahpuslarla irtibatının sınırlandırılması hatta tamamen kısıtlanması tek başına 3. Maddenin ihlâlini teşkil etmez. Somut bir olayda ihlâl olup olmadığı hususu, duyu organlarının tecrit seviyesine, sosyal tecridin seviyesine ve amaca bakılarak belirlenir. Her ikisi de ciddi mafya suçlarından hüküm giymiş olan Messina

ve Bastone davalarında, Mahkeme, bu kişilerin cezaevi dışındaki Mafya unsurlarıyla yeniden irtibat kurmalarının önüne geçmeyi hedefleyen güvenlik gerekçeleriyle sırasıyla 4,5 ve 6 sene tecritte tutulmalarını hukuka uygun bulmuştur.

12.11.3. Tutukluluk Rejimi İle İlgili AİHM Kararları

Sözleşmenin 8'inci maddesi, ulusal güvenlik, kamu emniyeti ile kargaşa ve suçun önlenmesi gibi sebeplerle müdahâlenin gerekli olduğu hâller dışında özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını korumaktadır. Kişinin hapsedilmesi ve ailesinden ayrılması kendi başına özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının bir ihlâlini teşkil etmemekle birlikte, mahpusların ziyaretlerine veya iletişimlerine getirilecek aşırı katı sınırlamalar ihlâl oluşturabilir.

Başvurucunun ciddi mafya suçlarından hapis yattığı Messina davasında , Mahkeme uygun bir dengenin kurulmuş olduğunu ortaya koymuştur: Bu değerlendirmeler ışığında Mahkemenin, Başvurucunun söz konusu sürenin tamamında özel bir infaz rejimine tabi tutulmasının gerekliliği konusunda şüphesi yoktur. Ayrıca Mahkeme, başvurucunun tabi tutulduğu özel infaz rejimi dönemi boyunca bütün aile ziyaretlerinin kısıtlanmadığını kaydetmiştir. Bu durum, İtalyan makamlarının mümkün olduğu kadar başvurucunun yakın aile bireyleriyle ilişkisini sürdürmesine yardımcı olmak istediklerini ve böylece başvurucunun hakları ile özel infaz rejimi arasında adil bir denge kurmaya çalıştıklarını göstermektedir. Bu değerlendirmeler ışığında Mahkeme, başvurucunun aile hayatına saygı hakkına getirilen kısıtlamaların, demokratik bir toplumda kamu düzeninin korunması ile kargaşa ve suçun önlenmesi için gerekli olandan daha fazla bir müdahâle oluşturmadığını kabul etmiştir. Bu sebeple, Sözleşme'nin 8'inci maddesinin 2'inci fıkrası ihlâl edilmemiştir.

12.12. Tutuklunun Salıverilmesi

12.12.1. Tutuklunun Adli Kontrol Altına Alınarak Serbest Bırakılması

Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan "sanığın" adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını Cumhuriyet savcısı sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Aynı hak şüpheli veya müdafiine de verilmiştir.

Adli kontrol evvelce üst sınırı üç yıl ve daha az hapis cezasını (CMK 109/1) gerektiren suçlarda uygulanabildiği için, üç senenin üstünde hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı tutuklanan kişinin adli kontrol altına alınmasını sonradan istemesi artık söz konusu olamıyordu. 2012 değişikliği ile adli kontrol genelleştirildiği için artık bütün suçlarda adli kontrol yolu açılmıştır.

Sulh ceza hâkimi Cumhuriyet savcısı ile şüpheli ve müdafii dinledikten sonra üç gün içinde karar verebiliyordu (CMK 103/1, mülga üçüncü cümle). 2005-5353 sayılı Kanun ile bu kararın dosya üzerinden verilmesi düzenlendi. CMK 105 ile CMK 103 ve 104 uyarınca yapılan istemlerde tarafların görüşlerinin alınması kuralı kabul edildi ise de, bunun sözlü değil, yazılı görüş olduğu anlaşılmaktadır. Vicahi oturumların kaldırılması yerinde değil ise de, burada sanığın serbest kalmasını sağlayan bir karar söz konusudur. Ancak müdafi tarafından talep edildiği hâllerde, sözle durum daha iyi açıklanabileceği için değişikliği yerinde bulmuyoruz.



12.12.2. Cumhuriyet savcısının tutukluyu kendiliğinden serbest bırakması.

Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı tutukluyu veya adli kontrol altına alınmış olan kişiyi re'sen serbest bırakmak yetkisi ile de donatılmıştır (CMK 103/2). Tutuklamaya artık luzüm görmeyen savcıya, kamu dâvası henüz açılmamış olmak şartıya sanığı derhâl salıverme yetkisi tanınmıştır (CMK 103/2, cümle 1).

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde de, şüphe ortadan kalktığı için tutukluk sona erer, tutuklu kendiliğinden serbest kalır (CMK 103/2).

Savcıların bu yetkilerini kullanırken hasis davranmalarının sebebi, belki de bazı savcılar hakkında açılan ceza davalarıdır (CGK 27.5.2008, K. 145).



12.12.3. Tutuklunun Salıverilme İstemi (CMK 104/1)

Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında salıverilmesini isteyebilir. Bu istem hâkim veya mahkemece incelenerek tutukluluk hâlinin devamına veya sanığın salıverilmesine karar verilir (CMK 104/2). Red kararına itiraz edilebilir.

Sanığın salıverilme istemi üzerine CMK 109'a göre adli kontrol uygulanması kararı da verilebilir (CMK 105). Burada da cezanın sınırının üç yıl altında olması gerektiği unutulmamalıdır.

Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde delil karartma şüphesi kalktıktan sonra, güvence ile adli kontrol uygulanabileceği için tutuklu şüpheli veya sanık salıverilmeyi isteyebilir. Adli kontrol uygulanabilecek olan durumlarda tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi Sözleşmenin 5/3 maddesini ihlâl eder (AİHM Stögmüller - Avusturya, 10.11.1989).

Salıverilme isteği için bir zaman sınırlaması yoktur. Sanık veya müdafiin salıverilme isteği için duruşma günün beklemelerine gerek olmadığı gibi, belirli aralıklarla yapılması da gerekli değildir. Mahkeme salıverilme konusunda istek olmasa da re'sen salıverilme kararı verebilir.

12.12.4. Yargıtay Tarafından Salıverilme

Bölge Adliye Mahkemesi veya Yargıtay"ın ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu, salıverilme istemi hakkındaki kararı dosya üzerindeki incelemeden sonra verir. Bu karar resen de verilebilir (CMK 104/3).

Hükmün Yargıtayda bozulması durumunda mahkûmiyet kararı ile birlikte tutuklama kararı verilmesine, verilen cezanın süresine ve bozma sebeplerinin suçun sübutuna ilişkin bulunmamasına rağmen Yargıtay tutuklama kararının kaldırılmasına ve tahliyeye karar verebilir (8. CD 10.3.2011, K. 1823).

12.12.5. Sağlık Nedenleri İle Salıverme

Kural hakkında tutuklama kararı verilen şüpheli veya sanığın derhâl tutukevine gönderilmesidir. Ancak Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında

Kanunun 116. maddesinde bazı hükümlerin tutuklular hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir. Tutuklular hakkında da uygulanacak olan bu infaz hükümleri arasında 'hastalık sebebyle infazın ertelenmesi' de (m. 81) bulunmaktadır. Bu hâlde tutuklunun, tutukevine gönderilmesi 'hastalık sebebiyle' ertelenebilecektir

Ulusal mahkemelerde tutuklu veya hükümlü bulunan kişilerin, beden bütünlüklerini sağlayıcı gerekli tedaviyi sağladığı durumlarda, AİHM hasta olan kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanmasında ihlâl nedeni görmemektedir (Sakkıpoulos- Yunanistan 15.1.2004, n. 44, 45).



12.12.6. Salıverme Usulü

Maddede salıverme usulü düzenlenmiştir. Geri alma veya salıverme istemleri hakkındaki kararlar Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra verilmelidir. Şüpheli veya sanığın müdafii varsa müdafiin görüşünün alınması yeterlidir. Bu görüşler alındıktan sonra karar dosya üzerinden verilir. İstem üzerine hâkimin sadece dosya üzerinden belge inceleyerek karar vermesi önlenmek istenmiştir. Kararlar tutuklunun salıverilmesine, salıverilme isteğinin reddine veya adli kontrol uygulamasına karar verme şeklinde olabilir ve üç gün içinde verilmelidir. Kararlar soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilmelidir. Verilen kararlara karşı itiraz yolu açıktır.

Maddedeki düzenleme ile adli kontrol tutuklamaya seçenek bir tedbir olarak getirilmiştir. 105. madde uyarınca adli kontrol kararı verilirken 109. maddede belirtilen süre sınırı dikkate alınmalıdır. Zîra burada 109. maddeye göre adli kontrol kararı verileceği belirtilmektedir. Bu hâlde 109. maddenin bütün uygulanma koşulları gerçekleşmiş olmalıdır. Diğer bir ifade ile suçun üç yıl ve daha az hapis cezasını gerektiren bir suç olması gerekmektedir.

İtiraz tutuklama kararını veren mercie, yani sulh ceza hâkimine yapılır. Fakat itirazın yapılacağı sırada nöbetçi hâkim asliye ceza hâkimi ise, itiraz dilekçesi asliye ceza hâkimine verilmiş olsa dahi, asliye ceza hâkiminin düzeltme yetkisini kullanması için dosyayı sulh ceza hâkimine göndermesi gerekir. İtiraz dilekçesi sulh ceza hâkimine verilmişse, sulh ceza hâkiminin düzeltme yetkisini kullanması, kullanmazsa dosyayı asliye ceza hâkimine göndermesi gerekir. Olması gereken hukuk açısından tutuklamaya itirazı, tutuklama kararını veren hâkimin incelemesi gerekir. İtiraz edildiğinde tutuklama kararını veren hâkim nöbetçi değilse de adliyeye gelerek itirazı incelemelidir.



12.12.7. Salıverilenin Yükümlülükleri

CMK 106 ile getirilen düzenlemenin amacı şüpheli veya sanığın adresinin araştırılması için harcanan zaman kaybını önlemek, yargılamayı hızlandırmaktır. Tutuklu iken salıverilen sanığın muhakemesi devam etmektedir. Bu nedenle usulü işlemlere ve duruşmaya gelmek mecburiyeti vardır.

Şüphelinin sağlıklı bir şekilde çağırılmasını temin etmek için, Kanun salıverilmeden önce şüpheli veya sanığı, yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlü kılmıştır (CMK 106/1).

Her türlü adres değişikliklerini bildirmek mecburiyeti de vardır. Adres değişikliğini bildirmediği takdirde bilinen adrese yapılan bildirimler geçerli olur. Ancak bunun için şüpheli veya sanığa, salıverilirken verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri bizzat gelerek veya iadeli taahhütlü mektupla bildirmesi için uyarıda bulunulması gerekir. Adres bilgilerindeki değişiklikleri bildirmeyen şüpheli veya sanığın eski hâle getirme talebi kabul edilmeyecektir. Meğerki adres bildirmemesi kusursuz olsun.



Yüklə 3,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin