Mehmet Rıhtım:
Tasavvuf kelimesinin içinde de kalmıyor.
Kenan Gürsoy:
Evet, yani her şeyimiz buna bağlı. Eger bu ülke en önemli erdem olarak iki şeyi sayıyorsa, yani adalet erdemini ve edep erdemini sayıyorsa, adaletle siyasettir, ama edeple ahlaktır, o edep tasavvufidir. Bunu bir anlıyalım, burda çok önemli bir şey var. Şimdi, bunun bir karşı cephesi var, oraya geçmek istiyorum, asıl sizin sorunuz ona dayanıyor, Selaheddin bey. Bunun bir karşı cephesi var. Şimdi tasavvufla uğraşanlar felsefeye karşı bir tepki duyuyor ve bu osmanlı teffekür sistematiğinin içinde her halde 17. yüzyıldan beri böyle. Bunun bir uzlaştırma çabasını, çalıştırmasını sanki Katip Çelebi yapmış gibi. Katip Çelebi bir taraftan galiba bilgileri okumuş bir insan, bir diger taraftan da tasavvuftan haberdar olan bir insan, ve oturmuş Dekart gibi o da 21 madde filan metodoloji çalışmış mesela. Şaşıp kalıyorum Katip Çelebi`ye baktığım zaman, neydi “Fi ihtiyarül ehlak”, adam metodoloji yapmış, yani bu hiç tasavvuftan bir tarikat ehli gibi görünmüyor. Bir taraftan katı bir 17. yüzyıl islamcılığının, fıkıh islamcılığının temelinde olan o bilgililerle hemhal olmuş, diger taraftan da tasavvufu anlamaya çalışmış ve adam metodoloji yazmış. Aşağı yukarı Dekart`la aynı dönem Katip Çelebi. Enteresan bir şey var, şaşırıp kaldım ben bunları görünce, aşağı yukarı ikisinin de vefatı aynı, Dekartın vefatı 1650, o da 1655-mi, 57-mi, o civarda bir şey. Kusura bakmayın yanılıyor olabilirim. Tasavvuf yapanlar dışlamışlar felsefeyi ve tıpkı felsefe yapanlar da bugün tasavvufi tarzda bir irrasyonel anlamda kendisini bulan bir iklimi dışladıkları gibi. Ve kendini felsefileştirememiş tasavvuf. Mehmet Aydın beyin söylediği çok güzel bir şey vardı. Şimdi bakan olan Mehmet Aydın beyin. Ama tasavvuf da kendini felsefileştirememiş, yani bu önemli bir sözdür, çok hoşuma giden bir sözdür. Gerçekden tasavvuf da kendini felsefileşdirememiş. Şimdi felsefileşdirilemediği zaman ne oluyor tasavvuf? Yaşanması itibarı ile bakıldığında çok kötü bir şey oluyor.
Dostları ilə paylaş: |