2. Gayrimüslimler
Hz. Peygamber, Müslümanların oluşturduğu toplumda bu inancı paylaşmayanların inanç hürriyetine, can ve mal güvenliğine sahip olarak yaşamalarına imkân tanınmıştır. Peygamberimiz antlaşmalarla zımmîlerin canlarını, mallarını, dinlerini, ayin ve ibadetlerini, mabetlerini ve din adamlarını hukuken himaye altına almıştır. Müslümanlar dışında kalan Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiîler ve Mecusiler cizye vergisi ödeyen hür tebaa statüsünde yaşamışlar ve zımmî diye adlandırılmışlar.
Müslümanlar tarihî süreçte Hz. Peygamberin gayrimüslimler ile ilişkilerindeki temel ilkeleri korumuşlardır. İslamiyet’in doğuşundan XX. yy.ın ortalarına kadar Yahudiler, Hıristiyan dünyası tarafından şiddet ve baskıya maruz bırakılmışlar; buna karşılık Müslümanlara tarafından müsamaha görmüşlerdir.18
Peygamberimiz döneminde Hıristiyanlarla ilişkiler, daha çok Hıristiyanların uluslar arası hukuka riayet etmemesinden dolayı sıcak çatışmaya dönüşmüştür. Hz. Peygamber’in bundaki amacı uluslar arası hukuk ihlalinin cezalandırılması ve Hıristiyan dünyasından gelecek saldırıları önlemeye yöneliktir ve hedefleri açıktır. Bu doğrultuda yapılan Mute ve Tebük seferlerinde kuzeydeki Hıristiyan yerleşim merkezlerine gelişigüzel saldırılarda asla bulunulmamıştır. Hz. Peygamber’in Necran Hıristiyanlarına yaptığı gibi Hıristiyanlarla ilişkilerinde barışın ön plan olduğu görülmektedir.
Dört halife devrinden itibaren gerçekleşen fetihlerle birlikte İslam, Hıristiyanların hâkim olduğu topraklarda büyük ölçüde yayılmaya başlamıştır. İslam orduları karşısındaki bu mağlubiyetleri sonucunda Hıristiyanların, ileriki yy.larda Haçlı seferleri gibi askerî saldırıya geçtikleri görülmüştür.19 Müslümanlar tarih boyunca hâkimiyetleri altındaki Hıristiyanlara Hz. Peygamber’in tatbik ettiği ilkeler doğrultusunda yaklaşmışlardır.
İslam medeniyeti, başlangıçtan itibaren bir arada yaşama ilkesini hayata geçirmeye çalışmış, bu hususta önemli tecrübeler ortaya koymuştur. Dört halife döneminde hâkimiyet altına alınan geniş coğrafyada haklar ve hürriyetler konusunda dünya tarihinin en güzel örnekleri sunulmuş, kısa sürede büyük kitleler İslam’ı kabul etmiştir. Eski dininde kalmak isteyenlere baskı uygulanmadığı gibi dinlerinin gereğini yerine getirmelerini sağlayacak sosyal, idarî ve hukukî düzenlemeler yapılmıştır. Hıristiyanların yaşadığı topraklarda daha önceden teşkilatlanmış Nestûrî, Yakûbî ve Melkî kiliseleri İslam hâkimiyetine girmiş oldu.
Diğer medeniyetlerde bu uygulamaları görmek için insanlık uzunca bir süre beklemek zorunda kalmıştır. Avrupa’da XIX. yy.a kadar yabancılar hukuk dışı sayılırdı. Avrupa’da dönem ve ülkelerde siyasî birlik için ırk, renk, dil ve coğrafya, bugün için de ulus devletlerde kan ve toprak birliği esastır. İslam medeniyetinde, vatandaşlık konusunda irade ve tercih esas alınmıştır. Çoğulcu bir yapıda insanlara, tercih ettikleri hayat tarzına göre yaşama hakkı ve imkânı verilmiştir. Gayrimüslimlere inanç ve ibadet özgürlüğü tanınmıştır. Ayinler, ibadetler, dinî eğitim ve öğretim, mabetler hukukun koruması altına çalmışlardır. Gayrimüslimler ikamet ve seyahat hürriyeti konusunda Hicaz bölgesinde ve kutsal mekânlara girememe gibi bazı sınırlamalar dışında, Müslümanlarla eşit bir seyahat ve ikamet özgürlüğüne sahip idiler.
Gayrimüslimlerin eğitimi: Hıristiyanların din eğitimi ve okuma yazma eğitimi din adamları tarafından verilirdi. Din adamları, daha çok şehir dışında bulunan ve birer yatılı kurum olan manastırlarda yetiştiriliyordu.
B. AİLE
İslam’a göre toplumun temeli ailedir; millet de ailelerden oluşur. Bu bakımdan Müslümanlara aileyi küçük bir millet, milleti de büyük bir aile kabul ederler. Aile ne kadar sağlam ve sağlıklı olursa onun oluşturduğu toplum ve millet de o derece sağlam olur. İslamî ilkelere göne aile “en az evli iki yetişkin insan ve çocuklardan meydana gelen kurumlaşmış biyolojik-toplumsal bir grup” şeklinde tarif edilir.
Dostları ilə paylaş: |