narelerin yaklaşık üçte iki yüksekliğindeki kısımları. Eski Mısır tapınaklarının kapı kuleleri biçiminde iki katlı birer köşe kulesiyle kapatılmış durumdadır. XV. yüzyıl tarihçisi Makrîzî, minarelerin süslü kısımlarını kılıf gibi saran bu kulelerin 1010 yılında Hâkim-Biemriliâh'ın emriyle yapıldığını yazmaktadır. Bu değişikliğin sebebi, mimarın. Kahire minareleri arasında bir eşi bulunmayan ve herhangi bir biçimde Hâkim-Biemrillâh'in artık görmek istemediği anlaşılan bu iki taş işçiliği şaheserini yıkmaya kıyamayarak gözlerden ve dış etkilerden gizlemesi olsa gerektir. Minareler birbirinden farklıdır. Batıdakinin koruyucu kulesi caminin çatı seviyesinde İbn Tolun Camii'ndekileri hatırlatan mazgallarla çevrelenmiştir. Yukarı katın üst kısmı ise Fatımî mihrap nişlerini taçlandıran geçmeli geometrik alçılara benzer dekoratif bir şeritle bezelidir. Kuzeydeki minareyi koruyan kulenin aşağı kısmı camiye bitişik olan Bedr el-Cemâirnİn inşa ettirdiği surun içine girmiştir. Üst katın doğu tarafı, 1303 depreminden sonraki onanma mal edilen Memlüklü tipi nesihle yazılı âyetlerden oluşmuş bir kitabeye sahiptir. Kuleler içinde korunan orijinal minareler günümüze gayet İyi durumda intikal etmiştir. İki minare biçim ve süsleme bakımından birbirinden farklıdır. Batıdakinin gövdesi kare prizma şeklinde başlayıp caminin çatı seviyesinin üstünde sekizgen prizmaya dönerken kuzeydeki minare kare bir kaide üzerinde yukarı doğru incelerek yükselen bir silindir şeklindedir. Her iki minare de çok çeşitli bitkisel ve geometrik motiflerden oluşan kabartma kuşaklarıyla süslenmiştir; aydınlatma pencerelerinin çerçeveleri de oymalarla bezelidir. Tezyinatı batı minare-sinin kinden tamamen farklı olan kuzey minaresinde ayrıca Hâkim-Biemrillâh'ın
HÂKİM el-CÜSEMÎ
adını ve Receb 393 (Mayıs-Haziran 1003) tarihini taşıyan geniş bir kûfî kitabe şeridi bulunmaktadır. Batı minaresinin içinde, binanın çatı seviyesine gelen yerde oyma nişlere sahip ve tavanı, kapı söve-leri oymalarla süslenmiş mihraplı küçük bir oda (itikâf hücresi ?) bulunmaktadır. Her iki minarenin de tepe kısımlarının 1303 depreminde yıkıldığı ve Emîr Bay-bars tarafından tamir ettirildiği sanılmaktadır.
Kahire'deki camiler arasında Arap cami mimarisinin estetik ve tezyinat bakımından en değerli ilk örnekleri arasında yer alan mâbed, XIX. yüzyılın sonunda bazı bölümlerinde açılan İlk İslâm müzesini de barındırmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
Makrîzî, el-Hıtat, II, 277-282, 286; S. Flury, "Die Ornamente der Hakim und Ashar Mo-schee", Materialen zur Geschlchte der aelter-en Kunst des islam, Heidelberg 1912; K. A. C. Cresvrell. The Müslim Architecture of Egypt, Oxford 1952-New York 1978, s. 65-106, iv. 15-32; a.mlf.. "The Great Salients of the Mosque of al-Hakİm", JRAS (1923). s. 573-584; Suâd Mahir Muhammed, Mesâcldü Mışr ve euli-yâ'ühe'ş-şâlihûn. Kahire 1391/1971, I, 228-239; J. M. Bloom. "The Mosque of al-Hakim in Cairo", Muqarnas,\, New Haven-London 1983, s. 15-36. r-,
İRİ Dorıs Behrens Abouseıf
r HÂKİM el-CÜŞEMÎ ~"
Ebû Sa'd el-Muhassin b. Muhammed
b. Kerrâme el-Hâkîm el-Cüşemî
(ö. 494/1101)
Zeydî müfcssir,
fakih ve kelâma.
L J
Ramazan 413'te (Aralık 1022) Bey-hak'a bağlı Cüşem (Cişüm) köyünde doğdu. Buraya gelip yerleşen ve aynı adla anılan bir Arap kabilesine mensuptur;
HÂKİM el-CÜSEMÎ
nesebi Muhammed b. Hanefiyye vasıtasına Hz. Ali'ye ulaşır {İbn Funduk, s. 213). Brockelmann onun künyesini Ebû Saîd, adını Muhsin, dedesinin adını Kerâme ve doğum tarihini 431 (1040) olarak kaydediyorsa da [GAL, 1, 524; SuppL, 1, 731) doğrusu yukarıda belirtildiği gibidir (İbn Funduk, s. 212; Ziriklî, VI, 177). Dedesine nisbetle İbn Kerrâme ve Ebû Sa'd künye-leriyle anılır. Cüşemfye "Hâkim" lakabının niçin verildiği hususunda kaynaklarda bir açıklama bulunmamakta, bunun hadis terimlerinden "hâkinTle bir ilgisinin olup olmadığı bilinmemektedir. Ancak bazı Zeydî âlimleri, onun hadis ilminde hâkim seviyesinde bulunmadığı görüşündedir (Adnan Zerzûr, s. 66).
Cüşemfnin öğrenimini dönemin meşhur âlim. fakih ve ediplerinin yetiştiği Beyhakve Nîşâbur'da tamamladığı bilinmektedir. Kâdî Abdülcebbâr'm öğrencilerinden Ebû Hâmid Ahmed b. Muhammed b. İshak en-Nîsâbûrfden Mu'tezile kelâmı, usûl-i fıkıh ve hadis okudu. Onun Ölümünden sonra Beyhak'taki Zeydiyye imamlarından Nâtık-Bilhakk'm öğrencisi, İbn Ebüt-Tayyib diye anılan Ebü'I-Ha-san Ali b. Abdullah en-Nîsâbûrfnİn derslerine devam etti. Nîşâbur'a gidince de ilmî çalışmalarını sürdüren Cüşemî. Buhara Kâdılkudâtı Ebû Muhammed Abdullah b. Hüseyin en-Nâsihî'den Hanefî fıkhı okudu. Ebü'l-Kâsım Muhammed b. Ahmed b. Mehdî el-Hasenî, Ebü'1-Bere-kât Hibetullah b. Muhammed el-Hasenî, Ebü'l-Fazl el-Mîkâlî, Ebû Muhammed Abdullah b. Hâmid ei-İsfahânî ve Abdül-gâfır el-Fârisî de onun çeşitli ilimlerdeki hocalanndandır. Ahmed b. Muhammed b. İshak el-Hârizmî, Ali b. Zeyd er-Rûka-nî, kendi oğlu Muhammed ve meşhur müfessir Zemahşerî gibi âlimler de Cü-şemfnin talebeleri arasında yer alır.
Tahsil hayatının ilk yıllarında Mu'tezile akaidi yanında Hanefî fukahasından ders aldığı için Hanefî fıkhına yönelen Cüşemî, yetiştiği bölgede hâkim olan düşüncenin tesiriyle daha sonra Zeydî fıkhını benimsedi. İtikadı konularda ise Zeydiyye ve Mu'tezile'nin içinde yer alarak eserlerinde bu mezheplerin görüşlerini ele aldı ve en iyi şekilde savunmaya çalıştı (Ahmed MahmÛd Subhî, s. 230-250).
Cüşemî, hayatının sonlarına doğru yaşadığı bölgede Sünnîler'le Şîa arasında Çıkan olaylar yüzünden Cüveynî ve Ku-şeyri'nin de aralarında bulunduğu pek çok Sünnî âlimle birlikte memleketinden
186
ayrılmak zorunda kalıp çok sayıda Zeydî âlimin bulunduğu Mekke'ye gittiyse de fitnelerin baskısından burada da kurtulamadı. Cebriyye fırkası hakkında yazdığı Risâletü'ş-Şeyh Ebî Mürre ilâ ihvâni-hi'1-Mücbire adlı eserinden dolayı bu fırkanın mensupları tarafından 3 Receb 494 (4 Mayıs 1101) tarihinde Mekke'de öldürüldü.
Eserleri. Kaynaklarda Cüşemfnin tefsir, hadis, kelâm, fıkıh ve tarih konularında çoğu Arapça, bir kısmı Farsça olmak üzere kırkın üzerinde eser telif ettiği, ancak bunlardan çok azının günümüze ulaştığı belirtilir. Belli başlı eserleri şunlardır: i. et-Tehzîb {fi tefsîri'l-Kufân). Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını tefsir ettiği en meşhur eseridir. Eserde âyetlerin tefsiri sırasında önce kırâat-i seb'adaki farklı okuyuşlara işaret edilmiş ve kelimelerin sözlük anlamlan verilmiş, daha sonra âyetlerin tefsirine geçilerek Mu'teziie'nin görüşlerini teyit eden açıklamalar yapılmıştır. Mu'tezilî müfessirlerin eserleri kaynak olarak kullanılmakla birlikte başta İbn Abbas, Mücâhid b. Cebr, Katâde b. Diâme ve Hasan-ı Basrî olmak üzere seleften gelen tefsir rivayetlerine ve nüzul sebeplerine de geniş ölçüde yer verilmiş, bu özelliğinden dolayı eserin Taberî tefsirinin bir muhtasarı sayılabileceği ileri sürülmüştür. Bilgilerin kesbî oluşunun ispatı ve Cebriyye'nin tenkidi eserin önemli özelliğini oluşturmaktadır. Bu arada nübüvvet, mucize, nzık ve ecel, kabir azabı, hayat, ölüm, fena ve beka gibi kelâmî ve felsefî konulara da temas edilmiştir. Zemahşerî'nin tefsiri dahil ZeydMtizâlî tefsirlerin ana kaynağı olan kitabın tamamı on cilttir. Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan (Sü-leymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 101 [İH. ciltl; Brockelmann, GAL, 1, 524; SuppL, 1, 732; Adnan Zerzûr, s. 491; Hâkim el-Cü-şemî, Risâletü Iblîs, naşirin mukaddimesi, s. 11) eser üzerinde Adnan Zerzûr ef-tfâkim el-Cüşemî ve menhecühû fi't-tefsîr adıyla bir doktora çalışması yap-mıştr (bk. bibi.). 2. Risâletü İblîs ilâ ibvânihî mine'l-Mücbte ve'1-Müşeb-bihe İi'Ş'Şİkâyeti 'anİ'l-Mu'teziie {Risâletü'ş-Şeyh Ebî Mürre iiâ ihuânihi'l-Mücbire). Cebriyye ile Müşebbihe fırkalarının görüşlerini çürütmek amacıyla kaleme alınan eser Hüseyin el-Müder-risî tarafından tahkik edilmiş ve Risâletü İblîs ilâ ihvânihi'l-menâhîs adıyla yayımlanmıştır (Beyrut 1415/1995). 3. Tenbîhü'l-ğâfilîn bn îezâ\li'\-Tâlibiy-
yîn. Müellif bu eserinde, Hz. Ali ve Ehl-i beyt hakkında nâzii olduğu kanaatini taşıdığı âyetleri mushaftaki tertibe göre ele alarak tefsir etmiş, daha sonra bu âyetlerin onlar hakkında indiği yolunda gelen rivayetlere yer vermiştir. Cüşemî1-ye göre övgü ifade eden, dünyada zafer, âhirette rahmet vaad eden âyetler Ehl-i beyt hakkında nazil olmuştur. Eserin bilinen iki nüshası San'a'da el-Câmiu'l-ke-bîr'de (el-Mektebetü'1-Garblyye, nr. 32, 287) bulunmaktadır (a.g.e., s. II)- Adnan Zerzûr bu nüshalardan söz etmeden San'a Kütüphanesi'nde bir yazmasına işaret etmekte (nr 159) ve bundan çekilmiş bir mikrofilmin de Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye'de bulunduğunu (nr. 27.622 b| söylemektedir (el-Hâkim el-Cüşemî, s. 96). 4. et-Te*şîr ve'1-mü'eşşir. Eşyanın yaratılışı ve icadı, âlemin kıdemi ve hu-dûsü gibi çeşitli kelâmî meselelerin ele alındığı eserin yazma bir nüshası San'a'da el-Câmiu'1-kebîr Kütüphanesi'nde mevcut olup muhtemelen bu nüshadan çekilmiş mikrofilmi de Dârü'1-kütübi'l-Mıs-riyye'de bulunmaktadır {nr. 2119). 5. Şer-hu 'L/yûni'1-mesâîJ. Kendi eseri *Uyû-nü'1-mesâHr'm şerhidir. İslâm dışı fırkalar, ehl-i kıble olan fırkalar, Mu'tezile ve meşhur âlimleri, tevhid, ta'dîl ve tecvîr, nübüvvet konuları ve şer*î deliller olmak üzere yedi bölümden oluşan kitabın yazma nüshaları San'a'da el-Câmiu'1-kebîr Kütüphanesi'nde (nr. 212) ve Dârü'1-kü-tübi'l-Mısriyye'de (nr. 169, 306) kayıtlıdır. Eserin bir bölümü. "et-Tabakatâni'1-hâ-diyete caşerete ve'ş-şâniyete caşerete min kitabi ŞerhiVUyûn" başlığı İle Fuâd Seyyid tarafından Fazîü'l-ftizûl ve Ta-bakâtü'l-Mu'tezile adlı mecmuanın içinde neşredilmiştir (|Tunus 1393/1974], s. 359-393). 6. Cilâ'ü'i-ebşâr fî mütûni'l-afybâr. İman, ilim ve âlimlerin fazileti, Hz. Ali ve Ehl-i beytin üstünlüğü, namaz, oruç, hac, cihad gibi çeşitli konulardaki hadislerin şerhedildiği yirmi altı bablık bu eserden seçilmiş bazı kısımları VVilferd Madelung yayımlamıştır {Ahbâ-ru e'immeti'z-Zeydiyye, s. 121-133; yazma nüshası için bk. San'a, el-Câmiu'l-kebîr Ktp., nr. 137 |Hadis[). 7. er-Risöle-tü't-tâmme fî naşîhati'l-'âmme (Sü-leymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 810, 7 varak) (eserler hakkında geniş bilgi için bk. Brockelmann, GAL, I, 524; SuppL, I, 731-732; Adnan Zerzûr, s. 93-113, 490-492; Ahmed Mahmûd Subhî. s. 228-229, 251-254; Hâkim el-Cüşemî, Risâletü Iblîs, naşirin mukaddimesi, s. 9-15).
BİBLİYOGRAFYA :
Hâkim el-Cüşemî. Risâletü İblis ilâ ihuâni-hi'l-menâhîs (nşr. Hüseyin el-Müderrisî), Beyrut 1415/1995, naşirin mukaddimesi, s. 9-15; Ibn Funduk, Târîfy-i Beyhak {nşr. A. Behmen-yâr). Tahran 1317 hş./1938, s. 212-213; Keş-f(i'?-zunûn, I, 517; Brockelmann, CAL, I, 524; SuppL, 1, 731-732; Ziriklî. el-Aclâm. VI, 176-177; Adnan Zerzûr. el-Hâkim et-Cüşemt ue menfıecühû fi't-tefsîr, Dımaşk 1971; Fuâd Sey-yid, "Tercemetü'l-Hâkim el-Cüşemf", Fazlü'l-ftizâl ve Tabakâtü'l-Mu'teztie, Tunus 1393/ 1974, s. 353-358; Ahmed Mahmûd Subhî, ez-Zeydiyye, Kahire 1404/1984, s. 228-254; W. Madelung, Ahbâru efimmeti'z-Zeydiyye, Beyrut 1987, s. 119-133; a.mrf.. "al-Hâkim al-Ejushami", EP SuppL (İng), s. 343; Mustafa Bilgin, Tefsirde Mutezile Ekolü (doktora tezi. 1991), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 207-213; Mes*ûd-i Celâli Mukaddem. "Ibn Kerrâme", DMS/.IV, 515-518.
Mİ MüHAMMED EROĞLU
HAKÎM b. HİZAM
Ebû Hâlid Hakîm b. Hizam
b. Huveylid el-Esedî
(ö. 54/674 [?D
Sahâbî.
L -J
Doğum tarihi hakkında farklı görüşler mevcuttur; genellikle kabul edilen rivayete göre Fil Vak'ası'ndan on üç yıl önce (556,557. 558) dünyaya geldi. Fil Vak'a-sı'nı çok iyi hatırladığını söylediği nakledilir. Kureyş'in Benî Esed kolundan olan Hakîm, Hz. Hatice'nin yeğeni ve Zübeyr b. Avvâm'ın amcasının oğludur. Ficâr savaşlarına katılmış ve babası bu savaşlardan birinde ölmüştür. Hakîm bi'setten önce Hz. Muhammed'in yakın arkadaşı idi. Zeyd b. Hârise'yi henüz küçük yaşta bir köle iken satın alıp halası Hz. Hatice'ye hediye etmiş, Hz. Hatice de onu Re-sûl-i Ekrem'e vermişti. Haşimoğullan Şi'bü Ebî Tâlib'de sosyal ve ekonomik muhasara altında iken Hakîm onlara yiyecek taşıyordu. Bir defasında halasına buğday götürürken Ebû Cehil yolunu kesmiş, aralarında tartışma çıkmış ve Hakîm'i destekleyen Ebü'l-Bahterî ile Ebû Cehil arasında kanlı bir kavga olmuştu. Hakîm, Mekke devrinde Kureyş kabilesinin İslâm aleyhine gerçekleştirdiği bazı faaliyetlere katılmıştır. Nitekim Hicret gecesi Hz. Peygamberi Öldürmek amacıyla Dârünnedve'de toplanan Ku-reyşliler arasında Hakîm de vardı.
İslâm'ın doğuşu esnasında rifâde* görevinin Hakîm b. Hizam tarafından yü-
rütüldüğüne dair rivayetler varsa da bu görevin o sırada Ebû Tâlib'in uhdesinde olduğu bilinmektedir. Yine bazı rivayetlerde Dârünnedve'nin Hakîm'in mülkiyetinde bulunduğu ve onu Muâviye b. Ebû Süfyân'a sattığı kaydedilmekteyse de bu doğru değildir. Çünkü Dârünnedve'nin idaresi Abdüddâroğulları'nın elinde nesilden nesile intikal etmiş, İkrime b. Âmir bu binayı Muâviye b. Ebû Süfyân'a satmıştır. Dârünnedve'ye kırk yaşından önce hiç kimse üye olamadığı halde Hakîm kabiliyeti sayesinde on beş veya yirmi yaşında üyeliğe kabul edilmiştir.
Hakîm b. Hizam Bedir Savaşı'nda müşriklerin safında yer aldı. Orduya katılmakta gönülsüz davrandığı için Ukbe b. Ebû Muayt Ebû Cehil ve Nadr b. Haris kendisini korkaklıkla suçladılar. Bunun üzerine harekete geçen Hakîm ordunun yiyecek ihtiyacını karşılayanlar arasında yer aldı. Ordu Bedir mevkiine ulaştığında savaşa girilmeden geri dönülmesi fikrini ileri sürdü. Bu konuda Utbe b. Rebîa'yı İkna ettiyse de Ebû Cehil'e söz geçiremedi. AncaK fiilen savaşmadı ve mağlûp Kureyş ordusuyla birlikte Mekke'ye döndü. Kureyş ordusunun yenileceğini Önceden sezdiğini söyleyen Hakîm bu savaştan sağ salim kurtulduğuna çok sevinir ve bundan dolayı yeminlerine, "Bedir günü beni ölümden kurtaran Allah'a andol-sun ki" diye başlardı.
Hakîm Mekke'nin fethinde Hâlid, Hi-şâm ve Abdullah adlı oğullan ile birlikte müslüman oldu (8/630). İslâm ordusu Mekke yakınlarına gelince yanında Ebû Süfyân ve Büdeyl b. Verkâ olduğu halde ordu hakkında bilgi toplamak üzere şehirden çıkmıştı. Bu sırada İslâm ordusunun öncü birlikleri tarafından yakalanıp Resûl-i Ekrem'in huzuruna getirildi ve İslâmiyet'i kabul etti. Hz. Peygamber Ebû Süfyân, Hakîm ve Büdeyl'i Mekke halkını İslâm'a davet etmek ve kendilerine karşı mukavemetten vazgeçirmek için şehre gönderdi; aynı zamanda onların evine girenlerin emniyette olacağını bildirdi. Daha sonra Huneyn ve Tâif gazvelerine katılan Hakîm'i Hz. Peygamber müellefe-i kulûb*dan sayarak kendisine Huneyn ganimetlerinden 100 deve verdi. Cömertliğiyle meşhur olan Hakîm b. Hizam Câhiliye devrinde ticaretle meşgul oluyor ve Kureyş kabilesinin ticaret kervanlarına katılıyordu. Bu dönemde 100 köle azat etmiş ve fakirlere 100 deve bağışlamıştı. Hakîm müslüman olduk-
HAKÎM b. HİZAM
tan sonra da hayır işlerine devam etmiştir. Onun bir hac mevsiminde 100 köle azat ettiği ve kurbanlık olarak 100 deve kestirdiği rivayet edilir. Ticaretinin bereketli olması hususunda Resûl-i Ekrem'in hayır duasına mazhar olan Hakîm, Hz. Ömer'in divandan kendisine tahsis ettiği atıyyeyi kabul etmemiş, Cemel Vak'ası'n-da öldürülen amcasının oğlu Zübeyr b. Avvâm'ın borçlarının yarısını Ödemeyi üzerine almıştır.
Hakîm b. Hizam, Medine dışında toplanarak şehre baskın yapmak isteyen Mısırlılar'la görüşüp onları geri çevirmek için Hz. Osman tarafından görevlendirilen Ali b. Ebû Tâlib'in maiyetindeki otuz kişi arasında yer aldı. Hz. Osman'ın cenaze namazını kılan ve onu defnedenlerden biri de Hakîm'dir. Çok uzun yaşamış olan Hakîm (Buhârî, et-Târîhu'l-kebîr, m, II; İbn Kuteybe, s. 311) yaklaşık 54'te (674) 115-120 yaşlarında Medine'de Ölmüştür. Hz. Peygamber'den kırk hadis rivayet etmiş, bunlardan dördü Şahîh-i Buhârî ve Şahîh-i Müslim'de yer almıştır. Hakîm aynı zamanda meşhur bir nesep âlimidir.
BİBLİYOGRAFYA :
Müsned, III, 402-404; Buhârî. "Zekât", 50, "Veşâyâ", 9, "tfumus", 13, 19, "Meğazî", 48, "Rikâk", 11, "Büyü1", 100, "Edeb", 16; a.mlf., et-Târîhu't-kebtr, III, 11; Müslim. "Zekât", 95, 96, "îmân", 194, 195, 196; İbn ishak, es-Sîre, s. 142; İbnü'l-Kelbî, Cemhere (Abdüssettâr). I, 220, 231; Vâkıdî. et-Meğâzî, I, 34, 37, 61, 63, 66, 67; II, 815, 817, 826; III, 945; İbn Hişâm. es-Sîre2, I, 132, 247-248, 353-354, 617, 665; II, 400, 493; İbn Sa'd, et-Tabakât, I, 78; II, 135, 152; İbn Habîb. el-Münemmak, s. 19-21; a.mlf.. et-Muhabber, s. 176, 473; EzrakI, Ahbâru Mekke (Melhas). I, 109, 112, 174; II, 109-110; Zübeyr b. Bekkâr, Cemheretü nesebi Kureyş ue ahbâruhâ (nşr. Mahmûd M. Şâkir), Kahire 1381, I, 353-377; İbn Kuteybe. el-Ma'ârif (Uk-kâşe). s. 154, 219, 311; Belâzürî. Ensâb, 1, 99, 235, 292; Teberi, Târih (Ebü'1-Fazl). II, 251, 336, 370,440-444; III, 50, 52, 55; IV, 359, 412-413; Mes'ûdî, Mürûcü'z-zeheb (Abdülhamîd). III, 355; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, Kahire 1923-35, IV, 21; VI, 94; XIII, 65; İbn Abdülber. el-lstfâb (Bicâvîl, I, 362-363; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, 87, 88, 102, 119, 123-124,245,270; III, 180. 362; IV, 44; a.mlf., Ösdû'l-ğâbe (Ben-nâ), II, 45-46; Zehebî, eZ-'/ber, I, 43; a.mlf., A'/â-mü'n-nübelâ1, III, 44-51; İbn Hacer, eUşâbe, \, 349-350; a.mif.. Tehztbü't-Tehzîb, II, 447-448; Tecrid Tercemesi, V, 145-146, 178-179, 166-188; Ziriklî, el-AHâm, II, 298; F. VVüstenfeld. Geneologische tabeüen der Arabischen stâm-me und familien, Osnabrück 1966; Hamîdul-lah. İslâm Peygamberi (Tuğ). II, 897.
Kİ İbrahim Sarıçam 187
HÂKİM el-KEBÎR
HÂKİM el-KEBÎR
Ebü Ahmed
Muhammed b. Muhammed
b. Ahmed en-Nîsâbûrî
(ö. 378/988)
Horasanlı muhaddis,
Tûs ve Şâş kadısı. L J
285 (898) yılında Nîşâbur'da doğdu. "Kirbâs" (çoğulu kerâbîs) denilen bir çeşit pamuk bezin alım satımıyla uğraştığı için Kerâbîsî nisbesiyle de anılır. Muhad-disler arasında en üst dereceye ulaştığı için "Hâkim" unvanını almıştır. Kendisini talebesi ve el-Müstedrek müellifi Hâkim en-Nîsâbûrî'den ayırmak için unvanının sonuna "kebîr" (büyük) sıfatı eklenmiştir. Hadis tahsiline yirmi yaşından sonra başlayan Hâkim el-Kebîr on yedi yıl içerisinde Horasan. Taberistan, Rey, Şam. İrak, el-Cezîre. Hicaz, Taberiye, Humus, Harran, Halep gibi iiim merkezlerine giderek birçok âlimin hadis derslerine katıldı. Hocaları arasında Ahmed b. Muhammed el-Mâsercisî, Muhammed b. Şâdel, İbn Huzeyme, İbnü'İ-Bâgandî, Ebü'l-Kâ-sım el-Begavî, Ebû Arûbe el-Harrânî yer alır. Kendisinden Hâkim en-Nîsâbûrî. Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî, Muhammed b. Ahmed el-Cârûdî ve İbn Mencûye gibi âlimler rivayette bulunmuşlardır.
Hadislerin sıhhatini gerektiren şartlar, râvi adları ve hadislerin illeti başta olmak üzere hadis ilimleri alanındaki geniş bilgisiyle Horasan bölgesinin imamı ve hadis hafızı olarak tanınan Hâkim el-Ke-bîr'in hadis rivayetindeki güvenilirliği "sika", "sebt" ve "me'mûn" gibi terimlerle ifade edilmiştir. Kaynaklarda belirtildiğine göre ölümünden iki yıl önce gözlerini kaybetmiş, hafızasında zayıflama meydana gelmiş, fakat rivayetlerinde herhangi bir yanlışlık yaptığı görülmemiştir.
333 (944) yılında Nîşâbur'dan ayrılan Hâkim Horasan'ın birçok şehrinde kadılık yaptı. Hadise dayalı fıkıh bilgisini takdir eden Horasan Emîri Nûh b. Nasr kendisini Şâş kadılığına tayin etti, dört yıl kadar sonra da Tûs kadılığına getirildi. Hâkim daha sonra bu görevinden ayrılarak 345'te (956) Nîşâbur'a döndü ve burada zamanını eserlerini tamamlamak ve mescidinde ibadet etmekle geçirdi. Bu dönemde kendisine kadılık ve tezkiye görevleri teklif edilmişse de kabul etmemiştir. 378 yılının Rebîülevvel ayında (Temmuz 988) Nîşâbur'da vefat eden Hâkim el-Kebîr evinde defnedildi.
188
Hâkim en-Nîsâbûrî hocasının Selef yolunu takip eden. Ehl-i beyt ve ashap hakkında insaflı bir tutum içerisinde bulunan sâlih bir kişiliğe sahip olduğunu söylemektedir. Mezhebi konusunda açık bilgi bulunmamakla beraber biyografisine tabakâtü'ş-Şâfiiyye kitaplarında yer verilmesi, onun Şafiî mezhebinin görüşlerini benimsediği kanaatini uyandırmaktadır.
Eserleri. 1. el-Esâmî ve'1-künâ (el-Es-mâ' ue'l-künâ, et-Esmâ* ve'l-künâ'ü'l-mücerrede). Adı bilinip künyesiyle veya künyesi bilinip adıyla meşhur olan râvile-ri tanıtan bir eser olup Müslim'in ve Ne-sâfnin aynı konudaki kitaplarından daha faydalı kabul edilmiştir. Zira bu iki müellif sadece adı bilinen râvilerin künyelerini vermişlerdir. Eserin baş tarafı kaybolduğu için bir mukaddimesinin bulunup bulunmadığı bilinmemekte, dolayısıyla müellifin bu eserde takip ettiği metodu tes-bit etmek mümkün olmamaktadır. Hâkim, her künyeyi yarı alfabetik olarak ayrı bir bab başlığı altında toplamış, ardından künyeleri ilk isme göre yine yarı alfabetik bir sistemle sıralamıştır. Daha sonra her künyenin bitiminde ismi bilinme-yip sadece künyesiyle tanınan kişileri kaydetmiştir. Künye sahipleri hakkında bilgi verirken genellikle isim ve nisbelerini, memleketlerini, görevlerini, meşhur bazı hocalarını ve öğrencilerini zikretmekte, zaman zaman bunları cerh ve ta'dîle tâbi tutarak rivayet ettikleri hadislerden örnekler vermektedir. Bu arada bazı hadislerin sahih veya zayıf olduğunu belirtmekte ve incelediği kişinin bir sözünü senediyle birlikte nakletmektedir. 2096 şahsın yer aldığı eser el-Esâmî ve'l-künâ adıyla Yûsuf b. Muhammed ed-Du-hayl tarafından neşredilmiştir (1-IV, Medine 1994). Cemmâîlî diye tanınan Ab-dülganî el-Makdisî eseri Telhîşü '1-Künâ adıyla ihtisar etmiş, Zehebî de kitaptaki isim ve künyeleri alfabetik şekilde tertip ederek çalışmasına el-Mukte-nâ ü serdi'1-künâ adını vermiştir (Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 1531; Halep, el-Mektebetü'1-Ahmediyye, nr. 328). Zehebfnin bu eserinin Câmiatü'1-İmâm Muhammed b. Suûd'da tahrîcinin yapıldığı ve Medine'de Câmiatü'i-İslâmiyye'ye bağlı Meclisü'1-bahsi'l-ilmî tarafından yayımlanacağı belirtilmektedir (Hâkim el-Kebîr, el-Esâmî ve'l-künâ, naşirin mukaddimesi, I, 82). 2. Şi'dru aşhâbi'i-ha-dîs. Ehl-i hadîsin namaz konusundaki tutumunu, özellikle amelin imandan cüz olduğu ve imanın artıp eksilebileceği gö-
rüşünü ortaya koymak amacıyla kaleme alınan ve seksen altı rivayete yer verilen bu eser küçük çaplı bir çalışma olup Sub-hî es-Sâmerrâî (Kuveyt, ts.) ve Abdüla-zîz b. Muhammed es-Sedhân (Beyrut 1405) tarafından yayımlanmıştır. 3. 'Avâ-li'1-İmâm Mâlik. İmam Mâiik'in müker-rerleriyle birlikte 215 âlî isnadlı rivayetini ihtiva etmektedir (nşr. Muhammed Şâzelî, Tunus 1406). 4. ei-Fevâîd. Eserin sadece on ve on birinci cüzleri günümüze ulaşmıştır (Dârü'l-kütübi'z-Zâhiriy-ye, Mecmua, nr. 55, vr 58-73).
Hâkim el-Kebîr'in kaynaklarda zikredilen diğer eserleri de şunlardır: el-'İlel, ei-Muharrec hlâ Muhtaşari'1-Müze-nî, eş-Şürût, Tesmiyetü duWdî'/-mu-haddişîn, eş-Şüyûh ve'1-ebvâb, el-Emâlî, el-Eş'ârü'1'muhtâretü'ş-şahîha minhâ ve'1-mu'âre. Hâkİm'in Buhârî, Müslim ve TirmizTnin el-Câmfu'ş-şa-hîh'leri üzerindeki çalışmalarının{Hediy-yetaV'ârifm, II. 50-51; Kehhâle, XI. 180; Sandıkçı, s. 23, 158) müstahrec türü birer çalışma olduğu anlaşılmaktadır (Zehebî, Tezkiretü'l-haffâz, III, 977; a.mlf., et-'lber, II, 153; Kettânî |Özbeki, s. 22-23).
BİBLİYOGRAFYA :
Hâkim el-Kebîr, el-Esâmî ve'l-künâ (nşr. Yûsuf b. Muhammed ed-Duhayl), I-IV, Medine 1994, ayrıca bk. naşirin mukaddimesi, 1, 1-152; a.mlf., ŞFâru aşhâbi'l-hadîş (nşr. Subhî es-Sâ-merrâî). Kuveyt, ts. (Dârü'l-Hulefâ); Ebû Ya'lâ el-Halîlî, çt-lrşâd fi ma'rifetl 'ulemâ'i'l-hadîş (nşr. M. Saîd b. Ömer İdrîs), Riyad 1409/1989,
I, 459; HI, 847, 962; Sem'ânî, et-Tahbîr, II, 358, 431; İbn Asâkir, Târihu Dımaşk, XV, 893-896; İbnü'l-Cevzî. et-Munta?am, VII, 146; İbn Nukta, et-Takyîd li-ma'rifeti ruvâti's-sünen oe'l-me-sânîd {nşr Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1408/ 1988, s. 103-104; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IX, 60; Zehebî. A'lâmü 'n-nübelâ', XVI, 370-376; a.mlf., Tezkiretü'l-huffaz, III, 976-979; a.mlf., el-'lber,
II, 153; a.mlf., Târihu'l-Isiâm: sene 351-380, s. 637-638; Safedî. el-V&ft, I, 115; Yâfiî. Mir'âtü't-cenân, II, 408; İsnevî, Tabakâtü'ş-Şâffiyye, 1, 420-421; İbn Hacer. Lisanü'l-Mİzan, VII, 5-6; İbn "fağrlberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, IV, 154; Süyûti, Tabakâtü't-huffâz (Lecne), s. 388-389; İbnü'1-İmâd, Şezerât, III, 93; Flûgel. KeşfÜ'z-zunûn İndeks, V, 42, 141; Hediyyetü'l-1 arifin, II, 50-51; Ziriklî, eM'/âm.VIl, 244; M. Muhammed Ebû Zehv. el-fjadiş ue'1-muh.addişûn. Kahire 1378/1958, s. 468; Kehhâle, Mıfcemû'l-mü'ellifîn, XI, 180; Kettânî. er-Rİsâletü'l-müs-tetrafe, s. 121; a.e. (Özbek), s. 22-23; Sezgin, GAS, I, 203-204; M. Nâsırûddin el-Elbânî. Fihristi ma/jfüfâti Dâri'l-kütûbİ'Z'Zâhirİyye, Dımaşk 1390/1973, s. 252; Bedrân. Tehzîbü Târihi Dımaşk, II, 436; Ekrem Ziya el-ömerî, Bu-hûş fi târîhi's-sünneti'l-müşerrefe, Medine 1984; Kemal Sandıkçı, Sahth-İ Buhâri üzerine Yapt-lan Çalışmalar, Ankara 1991, s. 23, 158.
Dostları ilə paylaş: |