İRİ M. Yaşar Kandemir
HAKÎM es-SEMERKANDÎ
Ebü'l-Kâsım îshâk
b. Muhammed b. İsmâîi
ei-Kâdî el-Hakîm es-Semerkandî
(ö. 342/953)
İlk dönem Mâtiirîdî âlimlerinden.
Hocası ünlü sûfî Ebû Bekir el-Verrâk'ın vefat tarihinden (280/893) hareketle 260 (874) yıllarında doğmuş olduğu söylenebilir. Doğum yerine nisbetle Semerkan-dî, hikmetli öğütleri ve uzun müddet yürüttüğü Semerkant kadılığı sırasında verdiği isabetli kararlarından dolayı "Hakim" olarak anılmıştır. Bu unvan zamanla kendisini diğer Semerkant ulemâsından ayıran bir alem haline gelmiştir.
Bibliyografik kaynaklar, Hakîm'in tahsil hayatının genellikle Belh şehrinde geçtiğini ve onun burada Hanefi âlimlerinden Muhammed b. Huzeyme el-Kal-lâs'tan ders aldığını kaydetmektedir. Tasavvuf! kaynaklarda ise en çok istifade ettiği hocasının Ebû Bekir el-Verrâk oi-duğu zikredilir (Câmî, s. 124). Ebü'l-Mu-în en-Nesefî'nin kendisine atfettiği bazı ifadelerden, Hakîm es-Semerkandî'nin ilk dönem Mâtürîdiyye âlimlerinden Ebû Ahmed el-İyâzî İle karşılaştığı ve bu âlimden faydalandığı anlaşılmaktadır (Tebş;-ratü't-edilte, I, 357). Abdülkerîm b. Muhammed es-Sem'ânî ise Hakîm'in hocaları arasında Abdullah b. Seni ez-Zâhid adlı bir kişiden söz eder [el-Ensâb, IV, 186). Hakkında fazla bilgi bulunmayan bu zat muhtemelen, ünlü sûfî Hatim el-Esamm'ın (ö. 237/851) râvilerinden biri olan Abdullah b. Sehl er-Râzî'dir. Bazı çağdaş yazarların verdiği bilgilere göre Hakîm es-Semerkandî, Dımaşkve çevresinde yaşamış olan İbrahim el-Kassâr ve Ebû Abdullah el-Cellâ gibi sûfîierin de öğrencisi olmuştur {Ek., I, 358). Klasik kaynaklarca teyit edilmeyen bu bilgi, Se-merkandî'nin hac yolculuğu sırasında bir müddet kaldığı Bağdat'tan sonra söz konusu bölgeye de uğrayarak bazı ilmî faaliyetlerde bulunduğunu düşündürmektedir.
Semerkandî'nin kelâm ve fıkıh alanındaki hocasının Ebû Mansûr el-Mâtürîdî olduğunu iddia edenler bulunduğu gibi. bu iddianın çağdaş olan iki âlimin görüşleri arasındaki paralellik sebebiyle ortaya çıktığını ve bunun bir yakıştırmadan ibaret olduğunu ileri sürenler de vardır. Aslında bu iki âlim arasında bir hoca-ta-lebe münasebetinden ziyade aynı dönem
HAKÎM es-SEMERKANDÎ
ve çevrede yetişmiş olmanın sağladığı bir benzerlik ve yakınlıktan söz etmek daha isabetli görünmektedir.
Başlangıç dönemlerinde oluşmuş bir Mâtürîdiyye kelâmından bahsetmenin mümkün olmadığı görüşünü benimseyerek İlk dönem müelliflerini "Hanefi âlimi", eserlerini de "Hanefi akaidi" olarak niteleme temayülünde olan bazı Batılı araştırmacılar Hakîm es-Semerkandî'yi de sadece "Hanefî âlimi, Semerkant kadısı ve sûfî" şeklinde tanıtır ve meşhur eseri es-Sevûdü'1-a'zam'ı da Hanefî akaidi şeklinde nitelendirirler [a.g.e., I, 358). Halbuki Mâtürîdî âlimi Ebü'l-Muîn en-Neseffnin Tebşnatü'l-edille'sınûe bu görüşün isabetsizliğini ortaya koyan önemli bilgiler bulunmaktadır. Nesefî bu eserinde kendi ekolünün ilk kelâmcılarını sayarken Hakîm es-Semerkandî'yi eş-Şeyh Ebü'l-Kâsım şeklinde anarak kendisinden övgüyle söz etmekte ve bu âlimin çağdaşı olan İmam Mâtürîdî'ye büyük bir hayranlık duyduğunu belirtmektedir. Ebü'l-Muîn en-Nesefî, Hakîm es-Semerkandî'nin İmam Mâtürîdrnin Semerkant Câkerdize Mezarlığı'ndaki kabrine yazılmasını istediği, "Burası bütün hayatını ilme adayan, bütün gücünü ilmin yaygınlaşması ve başkalarına intikal etmesi yolunda harcayan, ömrünün meyveleri olan ve hepsi de övgüyle anılmaya lâyık pek çok eserin müellifinin mezarıdır" şeklindeki ifadeleriyle de bu hayranlığını açık biçimde dile getirdiğini kaydetmektedir (Nesefî, i, 358)
Hakkında sûfıyyeye ait bazı tabakat kitaplarında bilgi bulunması (meselâ bk. Herevî, s. 320-323), Kelâbâzînin onu muamelât konusunda eser veren sûfiyye arasında sayması {et-Ta*arruf, s. 46), ayrıca tasavvufî hikmet ve irşadlannın mevcut olması (Sem'ânî, IV, 186) gibi sebeplerle onun kelâm, fıkıh ve tefsir yanında tasavvufla da uğraştığını ve zâhidâne bir hayat sürdüğünü söyiemek mümkündür (Câmî, s. 124). Hakîm es-Semerkandî, uzun süre kadılığını yaptığı Semerkant'-ta 10 Muharrem 342 (27 Mayıs 953) tarihinde vefat etti ve Câkerdize Mezarlı-ğı'nda İmam Mâtürîdî'nin kabrinin yakınına defnedildi.
Eserleri. 1. es-Sevâdü'l-aczam*. Mâtürîdiyye mezhebinin başlangıç devri eserlerinin Önemli örneklerinden biri olup kaynaklarda ittifakla Hakîm'e nisbet edilmiştir. Altmış iki ana başlıktan oluşan, birçok yazma nüshası yanında çeşitli baskıları bulunan eser (meselâ Bulak
193
HAKÎM es-SEMERKANDÎ
1253; İstanbul 1304) yazıldığı dönemde Sâmânîler'in resmî akidesi kabul edilmiş ve bölgedeki medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. 2. Risâİe fî beyanı enne'1-îmân cüz3ün mine'i-hmel em lû (ue mürekkebün em tâ). es-Sevâ-dü'1-cfzam'm İstanbul baskılarının sonunda yer alan küçük bir risaledir (meselâ bk. İstanbul 1304). Bu risalede çeşitli itikadî mezheplerin iman tarifleri yanında bu mezheplerin iman-amel ilişkisi ve imanın artıp eksilmesi gibi konulardaki farklı görüşleri incelenmektedir. 3. er-Risâle. Özel bir adı bulunmayan eser, meşhur yetmiş iki fırka hadisini konu edinmekte olup, Hâce Muhammed Pârsâ'nın aynı konudaki bir risâlesiyle birlikte Muhammed Taki Dânişpejûh tarafından "Dü Risale der Bâre-i Heftâd ü Dü Güruh" başlığı ile yayımlanmıştır (Neş-riyye-i Dânişkede-i Edebiyyât-ı Tebriz, sy. 79, s. 249-254).
Semerkandf nin tasavvufî hikmetlerinden bazı seçmeler. Mahmûd b. Osman'ın Firdevsü'l-mürşidiyye (nşr. F. Meir, Le-ipzig 1948) ve Ebû Nasr Tâhir b. Muhammed Hânkâhfnin Güzide der Ahlâk u Tasavvuf (nşr. İrec Efşâr, Tahran 1347/1968) adlı eserleri içinde günümüze ulaşmıştır.
Bazı bibliyografik kaynaklarda Hakîm es-Semerkandî'ye nisbet edilen (meselâ bk. Keşfü'z-zunün, 11, 1157), ancak kütüphanelerde herhangi bir nüshasına rastlanmayan cAkidetü'l-İmâm adlı Farsça risale, muhtemelen müellifin es-Sevö-dü'1-a'zam adlı eserinin Farsça'ya aktarılmış şeklidir. Nitekimes-Sevâdü'l-aczam'\n eski bir Farsça versiyonunun Hâce Muhammed Pârsâ tarafından 795 (1393) yılında yenileştirildiği şeklindeki bilgiler de (Elr, I, 359) bu ihtimali güçlendirmektedir.
Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlı bulunan el-İntihâb (Ayasofya, nr. 1663) ve Şer/ıu Fuşûli'n-Nesefî (Şehid Ali Paşa, nr. 2303) adlı eserlerle İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki Keşfü'i-fertâd (AY, nr. 8947) adlı risalenin müellifi olarak Hakîm es-Semerkandî gösterilmektedir. Ancak söz konusu nüshaların, müellife nisbetlerini doğrulayacak herhangi bir kayıt taşımadıkları ve bunun yanlış bir fişlemeden kaynaklandığı tesbit edilmiştir.
Hakîm es-Semerkandî ve es-Sevâ-dü 'l-aczam üzerinde Fârûk Ömer Abdullah el-Ömer tarafından The Doctrines ol Maturidite Schooî with Special Ref-erence to as-Sawöd al-A'zam of Ha-
194
kim as-Samarkandî adıyla bir doktora çalışması yapılmış (Edinburg University 1974), Mustafa Can da Hakîm es-Semerkandî ve es-Sevâdü'I-aczam başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü I986).
BİBLİYOGRAFYA :
Kelâbâzî. et-Ta^arruf {Nevâvî), s. 46; Herevî. Tabakât, s. 320-323; Nesefî, Tebştratü'l-ediile (Salame), I, 357-358; Necmeddin Menkübers, en-Nûrü't-Sâmf, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2311, vr. lb-2"; Sem'ânî, el-Ensâb, IV, 186; Kureşî. et-Cevâhirü'l-mudıyye, 1,371-372; Câ-mî. Mefehât, s. 124; Mahmûd el-Kefevî, Ketâ'i-bü a'lâmi'l-ahyâr min fukaha'i mezhebi'n-riuc-mâni'l-muhtâr, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 548, vr. 71b-72a; Keşfü'z-zunün, 11, 1008, 1157; Hediyyetü'l-Cârifin, 1, 199; Brockelmann, GAL, I, 182-183; SuppL, I, 295; Kehhâle. Muı-cemü'l-mü.3ettipn, il, 237; Sezgin. GAS, I, 606; Bekir Tbpaloğlu. Kelâm ilmi: Giriş, İstanbul 1981, s. 129; H. Ritter. "Philologika IH", Beitrâge Zur Erschliessung der arabîschen Handschriften in istanbul und Anatolien (nşr. F-'uat Sezgin], Frankfurt 1986, II, 27; Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Ankara 1990. s. 33; M. Şerefed-din, "Türk Kelâmcıları", D/FM,sy. 23(1932],s. 7; Muhammed b. Tavît et-Tancî. "Abû Mansûr al-Mâturîdî", AÖİFD, İV/1-2 (1955). s. 3-12; Ahmed Pâketçî. "Ebü'l-Kâsım Hakîm-i Se-merkandî", DMB'l, VI, 158-162; W. Madelung, "Abu'l-Qasem Eshâq Samarqandi", Ek, I, 358-
359- m
tffil Mustafa Can F HAKÎM ŞAH el-KAZVÎNÎ ~"
ı_
Hakîm Şâh Muhammed
b. Mübarek el-Kazvînî
(ö. 929/1523'ten sonra)
Tefsir, kelâm ve mantık âlîmi,
tabip
Hekim bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Bazı kaynaklar ismini Şah Muhammed el-Kazvînî şeklinde vermekle yetinir. Daha çok Hakîm (Hekîm) Şah lakabıyla meşhur olmuştur. Hakîm Şah, ilk tahsilini yaptıktan sonra ünlü âlim Devvânî'den istifade etmek üzere muhtemelen onun kâdılkudâtlık yaptığı 1478-1497 yılları arasında Şîraz'a gitti. Burada uzunca bir süre kaldığı ve tefsir, kelâm, mantık, nahiv, tıp gibi alanlarda kendini yetiştirdiği söylenebilir. Safevîler İran'a hâkim olunca Mekke'ye gidip bir müddet burada mücavir olarak kalan Hakîm Şah, Müeyyedzâde Abdurrahman Efen-di'nin tavsiyesiyle Osmanlı Padişahı II. Bayezid tarafından İstanbul'a davet edildi. Kınalızâde Hasan Çelebi, bu davete Hakîm Şah'ın padişaha gönderdiği tıbba dair bir risalenin vesile olduğunu söyler {Tezkire, I, 511). Hakîm Şah, İstanbul'da
120 akçe yevmiye ile saray hekimi olarak görevlendirildiyse de II. Bayezid ile oğlu Selim arasındaki taht kavgasında Selim'in tarafını tuttuğu söylentisi üzerine görevinden uzaklaştırıldı. Ancak 1. Selim'in tahta geçmesinden sonra (918/1512) görevine iade edildi ve sarayda seçkin bir yer elde etti.
Padişah hekimi sıfatıyla I. Selim'in birçok seferine katılan Hakîm Şah, Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanatının ilk yıllarında vefat etmiş olup bu tarih Mehmed Süreyya tarafından 928 (1522) olarak verilmektedir [Siciü-i Osmânî, IV, 109). Ancak Hakîm Şah'a ait Naşîhatnâmen'm Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki müellif hattı nüshasında (Şehid Ali Paşa, nr. 2799) eserin 929 (1523) yılında yazıldığı belirtilmekte, bu bilgi Kâtib Çelebi tarafından da kaydedilmektedir {Keşfü'z-zunün, II, 1958). Kâtib Çelebi ayrıca onun vefat tarihini iki yerde 920'li (1514) yıllar (a.g.e., II, 1144, 1146), bir yerde de 966 (1559) olarak {a.g.e., 1, 208) vermektedir ki son kayıt yanlış olmalıdır. Yine Hakîm Şah'a ait Terceme-i Mecâlisü'n-ne-/d'is'İn müellif hattı nüshasında (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3877) eserin 929(1523) yılında yazıldığı belirtilmiştir.
Son dönemlere ait bazı kaynaklarda Hakîm Şah ile Mîrek el-Buhârî olarak bilinen Muhammed b. Mübarek Şah (ö 740/ 1339 |?|) birbirine karıştırılmakta ve Mîrek el-Buhârî'ye ait bazı eserler Hakîm Şah'a nisbet edilmektedir (meselâ bk HediyyetüVarifin, II, 229; Kehhâle, XI, 170; Nüveyhiz, 11, 610; Ziriklî, VII, 17-18).
Eserleri. Telif, haşiye, şerh ve tercüme olarak Arapça ve Farsça çeşitli eserleri bulunan Hakîm Şah'ın belli başlı eserleri şu şekilde sıralanabilir: 1. Tefsîrü'l-Kur"an {Tefsîru. Hakim Şâh). Müellifin yazdığı en önemli eser olarak kabul edilir. Kaynakların çoğunda eserin Feth sûresinden Kur'an'ın sonuna kadar bir tefsir olduğu belirtilirken Bağdatlı İsmail Paşa tefsirin Nahl sûresinden itibaren başladığını söylemektedir [Hediyyetü't-câri/în, II, 229). Z. Kitâbü'r-Rabt beyne 's-süver ve'î-âyât (Rabtu's-süuer ve'l-ayât, Hûrü'l-*în fî tebyîni hüsni uec-hi nazmi süueri'l-Kur*ân ue'l-kitâbi'l-mü-bîn). Müellif hattıyla bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (Ayasofya, nr. 375)- Ferağ kaydında eserin II. Bayezid'e hediye edilmek üzere Mekke'de yazıldığı ifade edilmektedir. Eyyüp Sabri Fâni. adı geçen nüshayı esas alarak hazırladığı yüksek lisans tezinde eseri tahkik etmiştir (bk. bibi). 3.Hâşi-
ye hlâ Şerhi'l-'Akâ'idi'n-Nesefiyye li't-Teftâzânî. Süleymaniye Kütüphanesi'n-deki müellif hattı nüshasında (Ayasofya, nr. 2212) eserin 920'de (1514) yazıldığı ve Sultan I. Selim'e takdim edildiği kaydı yer almaktadır. Haşiyenin aynı kütüphanede iki nüshası daha vardır (Hacı Mah-mud Efendi, nr. 1419; Cârullah Efendi, nr. 1162). 4. Haşiye ıaîû Şerhi'i-^Akâ'i-di'l-'Adudiyye li'd-Devvönî. Eserde, Hakîm Şah'ın bazı konularda Devvânî'ye karşı Bâkıllânî ve İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî'yi desteklediği görülür. Haşiyenin Hacı Selim Ağa (nr. 605) ve Köprülü (nr. 224) kütüphanelerinde birer nüshası bulunmaktadır. S. Naşîhatnâme. Aristo'nun Büyük İskender için yazdığı nasi-hatnâmeyi andıran ve Kanunî Sultan Süleyman'a sunulmak üzere yazılan Farsça bir eserdir. Kitapta sağlığı korumaya yönelik tavsiyeler âyet ve hadislerle de teyit edilmiştir. Eserin Süleymaniye Kütüp-hanesi'nde (Şehid Ali Paşa, nr. 2799/3) 929 {1523} tarihli müellif hattı bir nüshası mevcuttur. 6. er-Risâle iî esbâbi's-
sitteti'z-zarûriyye. Yine Kanunî Sultan Süleyman'a takdim edilmek üzere kaleme alınan risale, sağlıkla İlgili tavsiyeleri İhtiva etmekte olup bir nüshası Nuruos-maniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (nr 3509). 7. Şerhu'l-Mûcez H't-tıb. İb-nü'n-Nefîs'in eJ-Mûcez {Mûcezü'l-Kânün) adlı eserinin şerhidir. Hastalıkları ve bunların tedavi yollarını anlatan ve bazı kaynaklarda Hakîm Şah'ın kendi telifi olduğu belirtilen eserin Süleymaniye (Beşir Ağa, nr. 509; Damad İbrahim Paşa, nr. 123) ve İstanbul Üniversitesi (AY, nr. 2326) kütüphanelerinde yazma nüshaları vardır. 8. Terceme-i Mecâlisü'n-nefâ'is. AlİŞîr Nevâfnin Çağatay Türkçesi ile yazdığı Me-câlisü'n-nefûis'm Farsça tercümesidir. Eserin sonuna mütercim tarafından kırk bir Türk şairinin biyografisi ilâve edilmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi'nde müellif hattı bir nüshası bulunan (Esad Efendi, nr. 3877) ve 929'da (1523) yazılıp Kanunî Sultan Süleyman'a takdim edildiği kaydedilen eser Hikmet Ali Asgar tarafından bir önsözle birlikte yayımlanmıştır (Mecâtisü'n-nefâ*is der Tezkire-i Şucarâ-i Karn-t Nühüm-i Hicri içinde. Tahran 1323 hş./1944, s. 180-409). Bunların dışında kaynaklarda Hakîm Şah'ın şu eserlerinden de söz edilmektedir: Şerh (Haşiye) calâ Şerhi'l-Mevâkıf (Adudüddin ei-îcî'nin et-Meuâktf adlı eserine Cürcânî'-nin yazdığı şerhin haşiyesi); Keşfii'l-ha-kayık (fi şerhi'l-Kâ fiye); Şerhu'1-îsâ-ğücî (fi't-mantık); Haşiye *alâ Tehâtüti Hocazâde (Hocazâde Muslihuddin Efen-di'nin Tehâfütü't-felâsife adlı eserinin haşiyesi); Terceme-i Hayâtü'l-hayevân (Demîrî'nin Hayâtü'l-hayevân adlı eserinin Farsça tercümesi olup Hakîm Şah'ın bu eseri Sultan I. Selim'in isteği üzerine Farsça'ya tercüme ettiği söylenir).
BİBLİYOGRAFYA :
■teşköprizâde.eş-Şefcâ'/ıics. 330-331; Mecdî. Şekâik Tercümesi, s. 341 -342; Hoca Sâdeddİn, Tâcü't-teuânh, II, 573; Kınalızâde. Tezkire, I, 511-513; Hafız Mustafa Vecdi, Târih, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4225,vr. 188^ Keşfü'z-zu-nün. I, 208, 446, 513, 685, 697, 832; II, 1144, 1146, 1371, 1591, 1825, 1893, 1958; Stctll-İ Osmânî, IV, 109; Serkîs, Mu'cem, III. 1632; Brockelmann, CAL Suppt., II, 292; Hedİyye-tü'l-'ârifin, II, 229; Kehhâle. Mu'cemü'l-mü'el-liftn, XI, 151, 170; Dânişmend, Kronoloji2, II, 54-55; Bilmen. Tefsir Tarihi, II, 624;Adıvar, Osman/t Türklerinde itim (Kazancıgil), s. 113; Ah-med îsâ. Mu.'cemü'1-etıbba1, Beyrut 1402/1982, s. 235; Nüveyhiz, Mu'cemü'l-müfessirîn, II, 610; Ziriklî, el-A'lâm (Fethullah], VII, 17-18; Ey-yüp Sabri Fâni, Hakîm Şah ei-Kazvıni ve Kitâ-bü'r-Rabt beyne's-süveri ue'l-âyât Adlı Eseri (yüksek lisans tezi, 1991), Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kâmûsü'I-a'lâm, III, 1970.
Mil Eyyüp Sabri Fâni
HÂKİM eş-SEHÎD HÂKİM eş-ŞEHÎD ~"
Ebü'1-Fazl Muhammed
b. Muhammed b. Ahmed el-Mervezî
el-Belhî el-Hâkim eş-Şehîd
(ö. 334/945)
Sâmânîler zamanında vezirlik yapan Hanefî fakihî.
Eski kaynaklarda ne zaman doğduğu belirtilmemektedir. Bazı çağdaş araştırmacılar. Ahmed b. Hanbel'den rivayette bulunduğunu ileri sürerek 241 (855) yılından önce doğduğunu kaydetmektey-sede (Sezgin. 1,443) onun Ahmed b. Hanbel'den doğrudan değil Ebû Recâ Muhammed b. Hamdûye vasıtasıyla rivayette bulunduğu dikkate alınırsa bunun doğru olmadığı anlaşılır. Üstlendiği devlet görevi dolayısıyla "Hâkim" (Gerdîzî, s. 154), bu görevi sırasında öldürülmesi sebebiyle de "Şehîd" lakabını almıştır.
Küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim gördü; ilmî şahsiyeti yanında şairliği ve münazaralardaki maharetiyle de dikkatleri üzerinde topladı. Kendi memleketi olan Merv'den başka Buhara, Nîşâbur, Rey, Bağdat, Küfe, Mekke ve Kahire gibi ilim merkezlerini dolaşarak Ebû Recâ Muhammed b. Hamdûye el-Hûrekânî, Yahya b. Sâsûye ez-Zühelî, Abdullah b. Şîrû-ye. Heysem b. Halef ed-Dûrî, Ali b. Abbas el-Becelî, Mufaddal b. Muhammed el-Ce-nedî. Muhammed b. Saîd en-Nevcâbâzî ve Hasan b. Süfyân en-Nesevî gibi âlimlerden hadis tahsil etti.
Döneminde Buhara ve civarının en meşhur âlimleri arasında yer alan Hâkim eş-Şehîd fıkıh yanında hadis alanındaki bilgisi sebebiyle de bir muhaddis olarak kabul edilmiştir. Hâkim en-Nîsâbûrî gibi bazı hadisçiler, özellikle metodoloji açısından onu kendi zamanlarındaki fakih-lere göre hadisçilere daha yakın görmüşlerdir. Yine Hâkim en-Nîsâbûrî, kendilerinden hadis yazdığı Hanefî âlimleri arasında ondan daha çok hadis bileni ve hadisi ondan iyi anlayanı görmediğini ifade eder. Sem'ânî de Hâkim'in 60.000 hadisi ezbere bildiğini söyler.
Uzun süre Buhara'da kadılık yapan ve bu görevi sırasında adaletiyle meşhur olan Hâkim eş-Şehîd, özel hayatındaki örnek şahsiyeti ile de halkın sevgisini kazanmıştır. Bu görevde iken, Sâmânîler'in Horasan Emîri Nasr b. Ahmed'in oğlu Ebû Muhammed Nûh (I. Nûh) başta olmak üzere birçok devlet adamı onun ders ve sohbetlerine devam ediyordu. Nasr b. Ahmed'-
195
HÂKİM e5-SEHÎD
den sonra emîr olan oğlu Nuh hocası Hâkim eş-Şehîd'i vezirliğe tayin etti ve bundan sonra âdeta bütün devlet işlerini ona bıraktı. Bu görevi esnasında da ilmî faaliyetlerinden geri kalmayan Hâkim eş-Şe-hîd, idarî açıdan zaman zaman bazı devlet adamlarının tenkitlerine mâruz kalmıştır.
İç isyanların ve devletin dağılma alâmetlerinin görülmeye başlandığı I. Nûh devrinde maaşların ödenmesinde ve erzak dağıtımındaki gecikmelerden veziri sorumlu tutan askerler bir gece ayaklandılar ve 334 yılı Rebîülâhir ayında (Kasım 945) Hâkim'İ Öldürdüler. Ölüm tarihi 335 (946) veya 344 (955) olarak da kaydedilmektedir. Bazı kaynaklarda, ayaklanma sırasında olaylardan sorumlu tutulan Hâkim eş-Şehîd'in idam edilmek üzere emîr tarafından askerlere teslim edildiği ileri sürülür.
Eserleri. Çokyönlü bir âlim olan Hâkim eş-Şehîd'in yazdığı nakledilen eserlerin büyük kısmı günümüze ulaşmamıştır. Bilinen eserleri şunlardır: 1. el-Kâfî. Müellif, en önemli eseri olan veel-Muhtaşa-rü'l-kâiî diye de anılan bu çalışmasında İmam Muhammed'in zahirü'r-rivâye* kitaplarını birleştirip tekrarlan çıkararak konulan fıkıh bablarına göre tanzim etmiştir. Hanefî mezhebindeki zâhirü'r-ri-vâye görüşlerin tesbiti konusunda güvenilir bir kitap olan el-Kûîî mezhepte İmam Muhammed'in eserlerinden sonra temel kaynaklardan biri sayılır (yazmaları için bk. Sezgin, I, 443). İmam Muhammed'in nevâdir* rivayete dayanan Kitâ-bü'ş-Şürût ve Kitâbü'l-Hİyel'\ ile Ebû Yûsuf'un İtıülâiü Ebî Hanîfe ve İbn Ebî Leylâ adlı eserinin de yer aldığı [el-Kâfi, vr. 653b vd.; Serahsî, XXX, 128-215) eİ-Ka/î'nin birkaç şerhi arasında en Önemlisi Şemsüleimme es-Serahsî tarafından kaleme alınan el-Mebsût'tur (I-XXX, Kahire 1324-1331). Z. eJ-Münfe~ kâ. Bir önceki eser gibi mezhep imamı ve talebelerinin görüşlerini toplayan önemli kitaplardan biri olup Takıyyüddin et-Temîmî ve Kâtib Çelebi'nin bazı nevâdir görüşleri de İhtiva ettiğini kaydetmelerine karşılık (et-Jabakâtü 's-seniyye, 1, 36; Keşfü'z-zunûn, il. 1851) Abdülhay el-Leknevî zâhirü'r-rivâye görüşleri topladığını belirtmektedir (en-Nâfı'-u't-kebîr, s. 17). Ancak eser el-Kâü kadar yaygınlaşmamış ve zamanla kaybolmuştur.
Hâkim eş-Şehîd'e nisbet edilen diğer eserler de şunlardır: el-Gurer {Keşfü'z-zunûn, 11, 1202), el-Müstahlaş mine'l-Câm? {Hediyyetü'l-'ârifın, 11, 37), Şer-hu'1-Câmi1- (SerrVânî, VII, 426), Uşûlü'l-
196
fıkh (a.g.e., Vll, 426), el-İşârât (İbn Âbi-dîn, I, 21), Muhtaşaru Kitâbi'l-Hiyel, el-Mufytaşar. Bunlardan bir kısmının yukarıdaki eserlerin değişik adları veya bazı bölümleri olması mümkündür. İmam Muhammed'in Kitâbü'l-Hiye Hnin talebesi Ebû Hafs el-Kebîr tarafından yapılan bir rivayetinin ihtisarı olduğu söylenen Muhtaşaru Kitâbi'l-Hiyel bazı araştırmacılara göre müstakil bir eser değildir. Hâkim eş-Şehîd, İmam Muhammed'in bu eserini el-Kâfî içerisinde özetlemiş olup Serahsî'nin el-Mebsûfunda-ki "Kitâbü'l-Hiyer bu ihtisarın şerhidir. Serahsî, el-Mebsûfun mukaddimesinde ve çeşitli yerlerde el-KâiYden söz etmeyip şerhettiği metni el-Muhtaşar adıyla anarken İbn Âbidîn ve Leknevî her ikisini ayrı eser olarak kaydetmekte, Leknevî ayrıca el-Muhtaşar\n Ebû Abdullah ed-Dâmegânî tarafından şerhedildiğini de belirtmektedir (Mecmû'atü'r-resâ'ı/, 1, 2 \; el-Fevâ'idü'l-behiyye, s. 182, 185). BİBLİYOGRAFYA :
Hâkim eş-Şehîd, el-Kâfl, Süleymaniye Ktp., Süleymaniye, nr. 580; Ahmed b. Muhammed el-Halîfe en-Nîşâbûrî, Tzlhîş-i Târihi Ntşâbûrî (nşr. Behmân Kerimî), Tahran, ts. (Kitâbhâne-i İbn Sînâl, s. 109; Nerşahî, Târihu Buhara (trc. Emîn Abdülmecîd Bedevî - Nasrullah Miibeşşir et-Tırâzî), Kahire, ts. (Dârii'l-Maârif), s. 18; Ger-dîzî, Zeynü'l-ahbâr (nşr. Abdülhay Habîbî], Tahran 1347 hş./1968, s. 154-155; Serahsî. d-Mebsüt, !, 3-4; XXX, 128-215; SenVânî, el-En-sâb, Vll, 424-426; İbnüVCevzî. el-Muntazam, VI, 346-347; İbnü'l-Esîr, zl-Kâmİt, V11I, 403-404, 458-459; a.mlf., el-Lübab, II, 217-218; Kureşî, el-Cevâhirü'l-mudtyue, III, 313-315; İbn Kesîr. et-Bidâye, XI, 215; İbn Kutluboğa. Tâcü'Merâcim (nşr İbrahim Salih). Beyrut 1412/ 1992, s. 231-232; Temîmî, et-Tabakatü's-se-niyye. I, 36; Keşfû'z-zunûn, II, 1202, 1378, 1851-1852; İbn Âbidîn, Mecmü'ata'r-nzsa'U, I, 20-21; Leknevî, el-Feuâ'idû't-behiyye, s. 182, 185-186; a.mlf., en-Nâfİcu'l-kebîr[Süyûtî,el-Çâmicu'$-şağir iç\nâç\, Beyrut 1406/1986, s. 17; Brockelmann, GAL, 1, 182; SuppL, I, 294; Hediyyetü'V arifin, II, 37; Ziriklî, eM'lâm, Vll, 242; Kehhâle, Mu'cemû'l-mü'ellirtn, XI, 185; Sezgin, GAS, I, 443; Bilmen. Kamus*, 1, 365; Ahmet özel. Hanefi Fıkıh Âlimleri, Ankara 1990, s. 32, 41, 43; Saffet Köse, telâm Hukukunda Kanuna Karşı Hile, İstanbul 1996, s. 41; Hayreddin Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, İstanbul, ts. (İrfan Yayınevi), s. 78, 98, 130; M. Ebû Zehre, Ebû Hanîfe, |baskı yeri ve yılı yokl (Dârü'l-Fikri'l-Arabî), s. 216-217, 418-419; M. İbrahim Ahmed, el-Mezheb Hnde'l-Hanefıyye (Dirâsat fı'l-fıkhi'l-İstâmı içinde), Mekke, ts. (Matâbiu's-Safâ), s. 74; Eyyüp Sait Kaya, Hanefi Mezhebinde Nevazil Literatürünün Doğuşu ve Ebü'l-Leys çs-Semerkandi'nin Kitabu'n-Neoazil'i (yüksek lisans tezi, 1996), Marmara üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 18-19, 22, 27; K. V. Zettersteen, "Nûh", İA, IX, 346-347. p-ı
Oü Beşir Gozübenli
HAKÎM et-TİRMİZÎ
Ebû Abdillâh Muhammed b. Alî
b. Hasen et-Tirmizî
(Ö. 320/932)
Vetîlİk konusundaki görüşleriyle tanınan sûfî.
Tirmiz'de muhtemelen III. (IX.) yüzyılın başlarında doğdu. Hayatını ve geçirdiği ruhî gelişmenin önemli bir kısmını anlattığı Büdüvvü şe'n adlı risalesinde, "kaderinin mutlu bir tecellisi ve iyi bir hoca" diye tanımladığı bir zatın kendisini ilme teşvik ettiğini söyler. Küçük yaşlardan itibaren kendisinden naklî ve aklî ilimleri Öğrendiği bu hocanın bir hadis âlimi olan babası olması çok muhtemeldir, Attâr, arkadaşları tahsil amacıyla seyahate çıktıkları zaman başka kimsesi bulunmayan annesini yalnız bırakıp onlara katılamadığı için çok üzülen Hakîm et-Tirmizî'nin Hızır'la karşılaştığını ve ondan tahsil gördüğünü yazar (Tezkire-tü'l-eullyâ'.l], 91-92). Hakîm. Tirmiz ve Belh'te birçok muhaddisten hadis dersleri aldı (Zehebî. A'/âmü'n-nübe/â', XIII, 439; Sübkî, 11. 245) ve seçkin bir Hanefî fakihinden fıkıh öğrendi (Hücvîrî, s. 178). Yirmi yedi yaşında İken hacca gitme arzusuyla yola çıktı. Bir süre Irak'ta kalıp hadis dinledikten sonra Basra yoluyla Mekke'ye ulaştı. Büdüvvü şeVde. her gece seher vakti Kabe civarında dua edip büyük günahlarından tövbe ettiğini, halini düzeltmeye, dünyaya ilgi duymamaya ve Kur'an'ı ezberlemeye muvaffak kılması için Allah'a yakardığını söyler. Hac dönüşü başladığı hafızlığı memleketinde tamamlayan Hakîm et-Tirmizî, Allah'ı tanımak ve âhirete yönelmek için kitap okumaya ve araştırmalar yapmaya, belde belde dolaşıp bir mürşid aramaya başladı. Bu arada sürekli olarak oruç tutmaya ve nafile namaz kılmaya devam etti. Ariflerin sözlerinden etkilendi. Ahmed b. Âsim el-Antâkî'nin bir eserinin tesiriyle riyazet hayatı yaşaması ve çile çekmesi gerektiğine kanaat getirerek bu yolu tuttu. Yalnızlıktan hoşlandığı, tek başına kırlarda gezdiği ve sık sık harabe ve mezarlıkları ziyaret ettiği bu dönemde kendisine yardım edecek samimi dostlar bulamadığını, ıssız yerlerde dolaşmaya devam ettiği sırada rüyasında Hz. Peygamber'i gördüğünü, nihayet Hak ile arasındaki perdenin kalktığını ve ilhama mazhar olduğunu, meclisine gelenlerle sabahlara kadar sohbet etmeye
Dostları ilə paylaş: |