Kıskandığı zaman hasetçinin kötülüğünden Allah'a sığınırım. Haset; başkasının iyi hallerinin veya zenginliğinin yok olmasını şiddetle isteyerek, her türlü kötü yollara başvurmak suretiyle, bu olanaklara kendisinin kavuşmasını arzulamasıdır. Hasetçinin içindeki kıskançlık coştuğu zaman, onun yapamayacağı kötülük yoktur. İnsanlara, mala, mülke zarar veren bakışların fırlattığı kıvılcımlar, çarpıcı ve yıkıcı bir güç oluşturur ki, halk dilinde buna nazar veya göz değmesi denir. Güçlü bir irade kuvvetine sahip olanların etkili bakışları, her şeyi bozarak zarar verebilir. Ayrıca haset edilene söz veya fiili olarak türlü fenalıkları yapmakta tereddüt etmezler. Ayet, inananları uyararak şer güçlerin sahibi hasetçilerin kötülüğünden de korunulması için yalnız ve yalnız Allah'a sığınılmasını emretmektedir.
Hz. Peygamber'e BÜYÜ yapıldı mı? Sığındırıcı Sureler olan Felâk ve Nas'ın Hz. Peygamber'in büyülenmesi üzerine, onu tedavi için indiği iddiaları olmuştur. Rivayete göre Yahudiler Allah'ın Resul'ünü büyülemişler, aklî dengesini bozarak, vahyi alamaz hale getirmişlerdir. Yapılan büyü ve nazar o kadar kuvvetli olmuş ki, Hz. Peygamber'e bile tesir etmişti. Mutlak ve tek Kudret'in var ettiği yaratılan varlıklar arasında Allah'ın Resul'üne O'nun izni olmadan etki yapacak güç var mıdır? Böyle bir iddianın varlığından Allah'a sığınırız. Yüce Allah; kendi Peygamber'ini insanların zararlarından, kötülüklerinden koruyacağını şöyle vurgulamıştır. Maide 5/67 : «...Allah seni (Hz. Muhammed) insanlardan korur...» İsra 17/47 ayeti ile de şöyle buyrulmuştur : «İman etmeyenlerin seni (Hz. Muhammed) dinlerlerken, neye kulak verdiklerini Biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler : Büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!» Büyücüler, Yüce Allah'ın izni olmadan hiçbir başarıya ulaşamazlar. Tâhâ 20/69: «...Büyücü nereye gitse kötü bir durumdan kurtulamaz. »Tüm bu ayetlerden sonra, yaratılmış bir varlığın onu var eden Mutlak Kudret'in isteği dışında, Hz. Peygamber'e büyü yaptığına inanmak, akıl ve mantık ile bağdaşamaz.
Sığındırıcı Sureler olan Felâk ve Nas'ın hikmeti. Tek ve Mutlak Kudret Sahibinin Yüce Allah olduğu, yaratılana değil yalnızca Yaratan'a sığındıktan sonra da o insana hiçbir kimsenin ve hiçbir şeyin zarar veremeyeceği vurgulanmaktadır. Sevgili Peygamberimiz; sıkıntı, hastalık, göz değmesi v.s. gibi hususlarda, Kur'ân-ı Kerîm'in son üç suresi olan Nas, Felâk ve İhlâs'ı birkaç defa okuyup dua ederek Yüce Allah'tan şifa (iyilik) dilemiş olduğu hususu, İslâm bilginlerince de onaylanmıştır. Bizler de ayni şekilde üç sureyi Türkçe veya orjinali gibi Arapça okuyarak dua etmeliyiz. Yalnız Allah'a sığınılarak sıkıntı ve hastalıkların giderilmesi için dua etmek, yardım dilemek Kur'ân'ın öngördüğü tavsiye ve emirlerdir.
BÜYÜ ÇEŞİTLERİ
Gildânî Büyüsü ( Yıldız Büyüsü ). Eski bir kavim olan Gildânî'ler büyücülük ve kâhinlik (Doğa üstü yollardan bilinmeyen şeyleri ve geleceği bilme iddiasında olanlar) ile uğraşıyorlardı. Gök ile alâkalı kuvvetler (melekler) ile yer ile alâkalı kuvvetleri (cinleri) birbirine karıştırarak meydana getirildiği söylenen ve tılsım ismi verilen büyüler yapılıyordu. Tılsım; tabiat üstü işler yapabileceğine inanılan güç, büyülü şey, muska demektir. Gildânîler eski bir millet idi; yıldızlara tapıyorlar, iyilik ve kötülüğün yıldızlardan kaynaklandığına inanıyorlardı. Hz. İbrahim, bu tür büyü ile uğraşan, tılsım denen garip şeyleri yapan, Gildânî'leri uyarmak için gönderilmişti. Onlar, yıldızlar topluluğu olan burçlardan büyük kuvvetlerin çıktığına inanarak, bazı rakamların özelliklerinden ve tılsımlardan yararlanmak suretiyle insanları etkilemeye çalışıyorlardı.
Güçlü Ruh Sahiplerinin Büyüsü. Bu tip büyüler; insan ruhunun terbiye ve temizlenmesi ile bazı güçler kazanacağına, kendi bedeninde olduğu gibi başka bedenler üzerinde de kuvvet ve etkisini arttıracağına inanılması esasına dayanır. Amaç, başka varlıkları buyruk altına almaktır. İrade gücünü kuvvetlendirmek için, dış dünya ile bütün bağlarını kesip kendi içine çekilir; nefsin isteklerini kırma, manevî yükseliş sağlama, yenilenme gibi çeşitli çalışmalarda bulunulur. Manyetizma (telkin ve ipnozla bir kimseyi etkileme), ipnotizma (sözle, bakışla, telkin yoluyla sağlanan bir tür uyku), fakirizm (Hint felsefesinde insan vücudu bütün kötülüklerin kaynağı sayıldığından, bedene eziyeti ruhun kurtuluşu ve mutluluğu için gerekli gören çilekeşlik, Hint dervişliği) v.s. gibi uğraşılardır ki en aldatıcı ve tehlikeli olanı da bu tür büyülerdir.
Cincilik. Cinler ile iletişim kurularak yapılan büyüdür. Bir insanın cini çağırıp konuşarak onunla ilişki kurup kuramayacağı ilmî olarak izah edilemez. Ancak cinler vasıtasıyla büyü yapıldığı iddia edilmektedir. Ölülerin ruhlarıyla temas kurarak, insan ruhunun çağırılabileceğini iddia eden ispirtizmacıları da bu cincilerden sayabiliriz.
Büyünün en ünlü olanları; yukarıda açıklanan Gildânî Büyüsü, Güçlü Ruh Sahiplerinin Büyüsü ve Cincilik'tir.
Sanayi Aldatmaları. Bazı yöntem ve araçları kullanmak suretiyle yapılan hünerler, el çabukluğu türünden şeylerdir. Günümüzde de süper teknolojiden istifade ederek yapılan sihir gösterileri, büyük gelir getiren bir sektör olmuştur. Kur'ân- Kerîm'de açıklanan Mısır Kıralı Firavun'un büyücüleri de bu tür büyü yapmışlardı. Rivayete göre büyücüler; özel surette yaptırdıkları değneklerin ve iplerin içine civa koymuşlar, hünerlerini gösterecek alanı da daha önceden alttan ateş yakarak ısıtmışlardı. İpleri ve değnekleri halkın gözü önünde toprağın üzerine atınca, alttan ateşin, üstten güneşin tesiriyle civa genişlemiş, bu sebeple değnekler ve ipler kımıldadığından, halk bunları hareket ediyor sanmışlardı. Tâhâ 20/66,69 :« Musa sihirbazlara dedi: Önce siz hünerlerinizi gösterin. Bir de ne görsünler! Onların ipleri, sopaları yaptıkları büyüler yüzünden kendilerine gerçekten koşuyorlarmış hayalini verdi... Allah Musa'ya sağ elindekini (bir tür ejderha haline gelen değnek) yere bırak, dedi. Onların sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse kötü bir durumdan kurtulamaz.» Hz. Musa'nın asası, büyücülerin tüm araçlarını yutmuştu.
Hayali Hakikat Göstermek. El çabukluğu denilen sihirlerdir ki, bunlara sihirden ziyade hokkabazlık adı verilir ki duyuları aldatma esasına dayanır. Tıpkı vapurda giderken sahili hareket ediyormuş gibi görmeye benzemektedir. Buna gözbağcılığı da denir.
Bazı İlaçlarla Yapılan Büyü. Büyü yapılacak kimseye esrar, morfin, alkol gibi şeyler içirmek suretiyle aklı çelinir. Dışkılar, kadavra parçaları, kan ve cinsiyetle ilgili her çeşit nesne, büyücünün kullandığı ilaçlardandır. Bunların bir özelliği de dinen pis sayılan şeyler olmasıdır. Örneğin mundar olan pisliği, büyücü ilâç olarak kullanır. Ayrıca büyülenecek olan kimsenin vücudundan alınacak herhangi bir madde, örneğin (saç teli, tırnak v.s.) büyü yapımında kullanılır.
Kalbi bağlamak suretiyle yapılan büyüdür. İnsanları cin çağırırım, manevî güce, kehanete sahibim gibi yaldızlı sözlerle cezbedip kandırarak dolandıran ahlâksızlardır.
Söz götürüp getirerek insanları birbirine düşürmek, böylece kendi hesabına çıkar sağlamak da bir nevi büyücülüktür.
( Bkz. Elmalı'lı M. Hamdi Yazır, cilt 2/120-131 - Prof. Dr. Süleyman Ateş, cilt 1/203-211 )
CİN-CİNCİLİK
Cin; gözle görülmeyen, ışın gibi özel bir enerji biriminden yaratılmış, akıl ve bilinç sahibi bir varlıktır. Onlar da Allah'a kulluk için var edilmişler, insanlar gibi toplulukları ve muhtemel olarak milletleri vardır. Cinlere de kendi içlerinden peygamberler gönderilerek ilâhî yasalar bildirilmiştir. İman etmiş Allah yolunda cinler olduğu gibi; iman etmemiş, isyankâr, insanlara vesvese veren şeytanî düşünceliler de vardır. Şeytanî cinler, kötülüğün temsilcisi olarak gönüllere şüphe, tereddüt, kuruntu, aslı olmayan kuşku vererek etki yaparlar. Ancak Cenâb-ı Allah'a sığınıldığı zaman bu etki hemen kaybolur. Cinler, insanlara hiçbir zaman musallat olamazlar.
Cincilik, cinlerle iletişim kurma ve onlarla konuşma gibi bir iddia ile geçim sağlama uğraşısıdır. Dini bilgisi olmayan saf halkı etkileyerek onlardan çıkar sağlarlar. İslâmiyet, şeytan işi bir pislik olan her türlü büyücülüğü, cinciliği ve falcılığı yasaklamıştır.
CİNLERİ ATEŞTEN YARATTIK
15/27 : Cinleri de (insandan) daha evvel kavurucu (dumansız) ateşten yarattık.
Cinler, ışın gibi, mikro dalga gibi görünmeyen madde ötesi canlı varlıklardır. İnsanlar gibi akıl, şuur ve iradeye sahiptir.
ALLAH'A KULLUK İÇİN VAR EDİLMİŞTİR
51/56 : Ben cinleri ve insanları sadece Bana ibadet etsinler diye yarattım.
Cinlerde tıpkı insanlarda olduğu gibi Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır ve onlar da Allah'ın yasalarına uymakla yükümlüdür. İyi işler yapanlar cennete, kötülük yapanlar da cehenneme gidecektir.
CİNLER TOPLULUĞU
6/130: Ey cinler ve insanlar topluluğu...
72/6: Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınıyorlardı da onların kibir ve azgınlıklarını arttırıyorlardı.
Cinlerin de insanlar da olduğu gibi; bizim bilmediğimiz ve göremediğimiz ayrı bir boyutta, yeryüzünde ve gökte toplu halde yaşadıklarını dişili erkekli aileler oluşturduğunu, ailenin de ötesinde toplulukları ve büyük ihtimalle de ayrı milletleri olduğunu Kur'ân ayetlerinden öğreniyoruz.
CİNLERE DE PEYGAMBERLER GÖNDERİLMİŞTİR
6/130: Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerini anlatan ve şu gününüzle (Kıyamet Günü) yüzyüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi?...
Ayetten; insanlarda olduğu gibi cinlere de kendi aralarından peygamberler gönderildiğini, ilâhî yasalar açıklanarak anlatıldığını öğreniyoruz. Kur'ân, cin toplulukları tarafından dinlenmiş ve izlenmiştir. Ahkâf 46/29-31: «Bir zamanlar cinlerden bir gurubu, Kur'ân'ı dinlemeleri için sana (Hz. Muhammed'e) yöneltmiştik. Ona geldikle rinde birbirlerine: Susun dinleyin, dediler. Kur'ân'ın okunması bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler ve şöyle dediler : Ey kavmimiz! Biz Mûsa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola götüren bir Kitap dinledik. Allah'ın davetçisine uyun ve ona inanın ki Allah günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi azaptan korusun.»
Hz. Peygamber cinleri gözleri ile görmemiş, onların Kur'ân-ı dinledikleri Cenâb-ı Allah tarafından ona vahiy ile bildirilmiştir. Cin 72/1 : «De ki : Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu : Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'ân dinledik.»
ŞEYTANÎ CİNLER - İYİ CİNLER
72/11: Doğrusu bizlerden (cinlerden) iyi olanlar var, olmayanlar da var, çeşit çeşit yollara ayrılmışızdır.
72/14: Bizden (cinlerden) Allah'a teslim olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Allah'a teslim olanlar doğruyu ve hayrı aramışlardır.
Kur'ân'ın açıkladığı gibi cinler iki kısımdır. Bir bölümü iyi, ahlâklı, hayırlıdır ki onlar Cenâb-ı Allah'a iman etmişlerdir. Bir kısmı da isyankâr, kötülüğün ve fenalığın kaynağıdır ki; insanları saptıran, aldatan, vesvese veren iman etmemiş şeytan denilen asi kullardır.
CİNLER GAYBI BİLMEZLER
34/14: ...Eğer cinler gaybı bilselerdi, o alçaltıcı azap içinde bekleyip durmazlardı.
Gayb; gizli olan, görünmeyen, belirsiz demektir. His ve akıl ile bilinmeyen şeydir. Yüce Allah, mutlak gayb olan Kıyamet zamanı, insanın nerede öleceği, insanın geleceği bilgisini, değil cinlere sevgili peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)e bile bildirmemiştir. Enam 6/59: «Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez.» Geleceği bildiğini iddia eden cincilerin, büyücülerin, falcıların insanları nasıl sömürdükleri ve çıkar sağladıkları böylece daha iyi anlaşılmaktadır. Kur'ân, insanlara yapılacak yardım ve hizmetlerin temel prensibini şöyle vermektedir: Hiçbir ücret almadan Allah rızası için olmalıdır. Enam 6 / 90:« ...Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum...»
ŞEYTANLARIN İNSANLARA YAPTIĞI ETKİ
114/5-6 : Şeytan insanların göğüslerine vesvese verendir. Cinlerden de olur, insanlardan da.
26/221-223 : Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. Onlar şeytanlara kulak verirler ve çoğu da yalan söylerler.
Cin ve insan şeytanlarının insanlara yaptığı etkiye vesvesedenir. Vesvese; şüphe, tereddüt, kuruntu, aslı olmayan kuşkulardır. Kötülüğün temsilcisi cin şeytanları; iman etmemiş günahkâr yalancıların gönüllerine inerek onlara sinsice türlü vesveseler fısıldar. Genellikle aldatarak, çarpık gösterici telkin ile gayelerine ulaşırlar. İnançsız asi cinler insanları tereddüte düşürüp etkilerken; melekler de iman sahiplerinin gönüllerine inerek, ilham denilen mutluluk verici duygu ve düşünceler ile, onlara manevî bir güç katarlar. Yaratılış yasası gereği olan bu iki zıt kuvvet ile insanlar olgunlaşıp kemale ermektedir. Şeytanlar; Allah'a, ahirete, meleklere, kadere inanç konusunda kararsızlık doğurur; namaz, zekât, oruç ibadetlerinde kuşkuya düşürür, fakirleşeceksiniz diye korkutarak hırsa hırs katarlar. Böylece akıl ve duyuları çelişkiye düşürerek, her türlü kötülüğe yöneltirler. Artık o kimse Allah'ın doğru yolundan, kendisine ve insanlara faydalı olmaktan uzaklaşarak felâkete doğru sürüklenir. Nefsinin kötü sıfatlarına esir olan insanlarda bu fısıltılar, ta ki gerçekleri fark edip insanların Rabbi, insanların Yaratıcı'sı Yüce Allah'a sığınıp teslim olana kadar devam eder.
CİNCİLİK
37/6-10: Biz en yakın gökleri yıldızlarla süsledik. Onu asi bir şeytandan koruduk. Onlar en yüksekteki melekler topluluğunu dinleyemezler, her yandan kovulup uzaklaştırılırlar. Onlar için sürekli azab vardır. Ancak melekler topluluğundan bir söz kapan olursa, onu da delici bir alev (ışın) izler.
Gökler meleklerin bulundukları yerlerdir. Onlar buralarda kendilerine verilen İlâhî Emirler'i aralarında konuşurlar. Eğer bir cin şeytanı buralara kadar çıkar ve meleklerin haberi olmadan kulak hırsızlığı yapar ve yakalanmadan dünya'ya dönerse, bu bilgilere bir takım yalanlar da katarak Yeryüzü'ndeki cincilere, büyücülere, üfürükçülere ulaştırır. Onlar da kendilerine vahiy geldiğini zannederek, hem kendileri sapıtır ve hem de saptırırlar. Bunun için gökler, şeytanlardan korunmuştur.
(Bkz. Elmalı M. Hamdi Yazır. 8/301)
« Bu ve benzeri bilgilerden anlaşıldığına göre, insanların duyular ötesiyle irtibat vasıtalarından birisi cinlerdir. Onların bilgileri sınırlı, gayb onlar için de kapalı olmakla birlikte, cinlerin insanlar için yarım gayb (bilinmeyen) saydığı bazı olayları bildiği veya gözlemleyebildiği sanılmaktadır. Fakat onlar bildikleri olayları yalanlarla karıştırıp insanlara aktarırlar. Bu yüzden insanlara aktardıkları bazen doğru, bazen de yanlış çıkar. Cinler insanları etkilemek için bazı büyücü ve kâhinleri (geleceği bilme iddiasında olan) seçtikleri gibi, spiristleri yani ruh çağırıcıları da seçerler. İşte ruhçuların ruh çağırma seanslarında kendilerine geldiklerini söyledikleri varlıkların bu cinler olması kuvvetle muhtemeldir. Bunlar kendilerini medyumlara ruh diye tanıtıp, geçmişe ait söylediklerinin doğru çıkmasıyla da onları kendilerine bağlarlar.»
( Bkz. Divan Taş - İlmihal II. say:156 )
Kur'ân-ı Kerîm'de cinler hakkında daha ayrıntılı bir açıklama olmamasının sebeb olduğu bilgi eksikliği; insanlardaki bilinmeyen, çözülemeyen sırlara olan aşırı merakı kötüye kullanılarak, cinler ile iletişim sağladığını iddia eden bir takım kimselerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Cinler ile bağlantı kurarak büyü yapmak, bilinmeyeni ve geleceği haber vermek iddiası ile oluşan cincilik, günümüzde de çok kazanç sağlayan bir sektör haline gelmiştir.
Duyular üstü bir varlık olan cinlerin, insanların geçmişindeki bazı olayları bildiği sanılmaktadır. Ancak geleceği değil cinler, peygamberler de dahil Allah'tan başka kimse bilemez. Yüce Yaratıcı' nın müsaadesi olmadan, hiçbir varlık diğer bir varlığa zarar veremez. Kötülüğün temsilcisi cin şeytanları, iman etmemiş günahkârların gönüllerine inerek, onlara sinsice türlü vesveseler (kuruntu) fısıldar. Bunun dışında hiç kimseye, hiç bir zaman musallat olamazlar. Tasalluk; ancak cinlerden değil, şeytanî düşünceli insanlardan gelebilir. Cinler vasıtasıyla bilinmeyenden ve gelecekten haber verme gibi iddialar ile mesleklerini yürüten cinciler, türlü hile ve hokkabazlıklar ile halkı etkileyerek onlardan çıkar sağlamaktadır. Eğer onlar geleceği bilselerdi Milli Piyango, Spor Toto v.s. gibi kuruluşlar vasıtasıyla süper zengin olurlardı.
Sıkıntısı ve sorunları olan bazı kimselerin; kendisine bile hayırı olmayan cincilere sığınarak yardım istemeleri, kurulan tuzaklara düşülmesine, ceplerinin boşalmasına, ve sıkıntılarının artmasına sebep olur. Yaratılmış bir varlıktan medet ummak, inanç yönünden önemli sakıncaları doğurur. Kur'ân bunu Allah'a şirk(ortak) koşma diye vasıflandırır ki, çok büyük bir günahtır. Her türlü yardım Yüce Allah'tan istenir. Fatiha 1/5 :« Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım dilerim. » Nisa 4/116-117 de şöyle buyrulmaktadır : «Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez...Allah'a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir... Böyle yapanlar Allah'ı bırakıp kendine de hiçbir hayrı olmayan ŞEYTANA tapmış olurlar. »
ŞEYTANIN KÖTÜLÜĞÜNDEN ALLAH'A SIĞINIRIM
Nas Sûresi 114/1-6 : De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine. İnsanların İlâhına. O sinsi, aldatıcı şeytanın kötülüğünden. O ki insanların göğüslerine vesvese verendir. Cinlerden de olur, insanlardan da.
Kur'ân-ı Kerîm'in en sonunda yer alan Nas (insanlar) Suresi ile bir evvelki Felâk Suresi birlikte inmiş ve ikisine birden Sığınıcı Sureler denmiştir. Hz. Peygamberimiz; bir rahatsızlık duyduğunda, her gece yatacağı zaman bu sûreleri üçer defa okuduğu bilinmektedir.
Ayette; cin ve insan şeytanları tarafından kulağa üflenen her türlü vesvese denilen kötü düşünce ve kuruntulardan korunmak için Allah'a sığınılması emredilmektedir. Cincilere umut bağlamak gafleti; ancak azabı, parasal kaybı ve mutsuzluğu getirir. İnsanların gönlü rahatlatılarak, sıkıntıları giderilerek, doğru yola iletecek yegane kudret Yüce Allah'tır. Rad 13/28 : «...Allah'ı anmakla gönüller huzura erer. »
YILDIZ VE BURÇ FALI
Yıldız ve burç falı uğraşısı olan astroloji; insanlardaki dini bilgi eksikliği, bilinmeyene ve geleceğe olan derin merakı nedeniyle, basında magazin haberleri olarak güncelliğini korumaktadır. Sayısını günümüzün teknolojisi ile bilmemizin mümkün olamayacağı kadar gök cisimlerinden oluşan gök, her devirde gizemini korumuş, Gildânîler gibi bazı eski toplumlarda da yıldızlara tapma şekline dönüşmüştür.
Yıldız ve burç falı inanışına göre; burçlardan (yıldız kümelerinden) ışın şeklinde çıkan kuvvetler, Yeryüzündeki insanların ve varlıkların tabiatını düzenlemekte, hayır ve şer onlardan kaynaklanmakta, bilinmeyen ve gelecekten haber alma da ancak yıldız falcılığı ile mümkün olmaktadır.
Astrolojiye (yıldız falına) inanılarak ona ümit bağlanmasını, dünya'daki olayların ve insanların geleceği ile ilgili netice çıkarılmasını, İslâmiyet kesin olarak onaylamaz. Astrolojinin varlığı ile ilgili hiçbir ayet de Kur'ân- Kerîm'de bulunmamaktadır. Evreni ve bütün varlıkları var eden, yöneten ve geleceği de bilen yalnız Yüce Allah'tır, yarattığı hiçbir varlığa da bu görevleri vermemiştir, yıldız falcılığı aldatmacadan başka birşey değildir.
GÖĞÜ BURÇLAR İLE SÜSLEDİK
15/16: Andolsun ki Biz, gökte burçlar (yıldız kümeleri) yaptık. Ve onu, bakıp görenler için süsledik.
71/15-16: Görmediniz mi Allah yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı? Ay'ı bunlar içinde bir ışık yaptı ve Güneş'i de kandil haline getirdi.
16/16 : Ve nice işaretler! Yıldızlarla da onlar (insanlar), yön ve yol doğrulturlar.
Yukardaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi Kur'ân-ı Kerîm'de, pozitif bir ilim olan astronomi (gök bilimi) hakkında birçok bilgiler bulunmakta; yıldızlar, yıldız kümeleri (burçlar), Güneş, Ay gibi gök cisimlerinin özellikleri anlatılmakta, astronominin araştırılıp öğrenilmesi teşvik edilmektedir. Astroloji hakkında ise tek bir ayet bile bulunmamaktadır. Yıldız falı, burç falı gibi inanışları, vasıtasız bilgileri, bilinmeyeni ve geleceği konu alan astroloji, İslâmiyet ile bağdaşamaz. Bilinmeyen ve gelecekten haber verme insan tabiatının gök cisimlerinin etkisi ile oluştuğu iddiasında bulunma, Allah'a ortak koşma (şirk) tir.
İNSAN TABİATINI BURÇLAR MI OLUŞTURUR?
Burç; yıldızlar kümesi, topluluğu demektir. Gök yüzünü süsleyen yıldızlar, bir sistem içersinde birbirine yakın toplanarak burçları meydana getirmiştir. Güneş, bizim gök adamız Samanyolu'nu oluşturan yaklaşık 200 milyar yıldızdan biridir. Evrende 200 milyar bulunduğu tahmin edilen gök adaları da milyarlarca burç (yıldız kümeleri) ve yıldızdan teşekkül eder.
Yıldız ve burç falı (astroloji) ile uğraşanların konusu olan ve 12 burçtan meydana gelen Zodyak Takım Yıldızları, 360°lik bir kuşak üzerinde eşit aralıklarla serpiştirilmiştir. Her takım yıldız (burç) 30°lik bir kuşak parçasını doldurur. Burçlara sırasıyla : Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, ve Balık isimleri verilmiştir. Astronomik olarak, ilkbaharın başlangıcını teşkil eden 21 Mart tarihinde Güneş, Koç burcunun başında bulunur. Bu durumda Güneş'in Koç burcuna gireceği söylenir. Bundan bir ay sonra Güneş, Boğa burcuna geçer ve böylece 12 burcu dolaşır.
Batı Ülkelerinde astroloji ile uğraşanların temel görüşlerini, Batlamyus'un düşünceleri teşkil eder. Onlara göre gök cisimleri; dünya'daki insanların ve diğer varlıkların tabiat ve huylarını düzenlemektedir. Ayrı karakter ve özellikler ile yüklü her bir burçtan ışın şeklinde yayılan güçler, Yeryüzü'nde ki varlıkları etkisi altına alarak, kendi özelliklerini onlara yansıtır. Dünya Güneş ile birlikte akışı esnasında burçlardan çıkan kuvvetler, yeni doğmuş çocukları etkileyerek tabiatlarının oluşmasını sağlar. Artık o insan hayatı boyunca burçtan aldığı bu özellikleri taşır, bu nedenle ayni burçta doğan kimselerin huy ve karakterleri birbirine benzer.
Eski bir topluluk olan Kildânîler'e göre, evreni idare edenlerin yıldızlar olduğunu, hayır ve şer in de onlardan geldiğine inanıyorlardı. Kildânîler'in bir kolu olan Sabiîler'e göre ise, tanrıdan çıktığını kabul ettikleri gök cisimlerin canlı varlıklar olduğunu, tıpkı insanlar gibi nefis ve akıl sahibi bulunduklarını, Tanrının alt alemler (insanlar) üzerindeki yönetimini, bu gök cisimleri (felekler) aracılığı ile yaptığını kabul etmekteydiler. Hint astronomi bilginlerine göre yıldızların asıl niteliğinden değil, özelliklerinden hükümler çıkarmışlardı. Hacminin büyüklüğü ve mekânın yüksekliğinden dolayı Zühal (Satürn) yıldızını saadetin kaynağı saymışlar ve her türlü mutluluğun buradan geldiğini iddia etmişlerdi. ( Bkz. Divantaş İlmihal II. Say: 150 )
EVRENİ YARATAN VE YÖNETEN ALLAH'TIR
2/117 : Gökleri ve yeri güzelliklerle donatarak yaratan Allah'tır. Bir şeyi yaratmak istedi mi, ona sadece OL der, o da hemen oluverir.
2/107 : Bilmedin mi ki göklerin hükümranlığı, mülkiyeti ve yönetimi yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir koruyucu, ne de yardımcı vardır.
Yüce Allah; ilâhî kudreti, sonsuz ilmi ile evreni ve varlıkları yaratmış, yaşam öykülerini de ilâhî yasalara bağlayarak, olağanüstü bir düzen ile onları yönetmektedir. Tevbe 9/116: «Göklerin ve yerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Yaşatan da, öldüren de O'dur... » Yıldızlar, Güneş, Ay ve Yeryüzü'ndeki bütün varlıkların, yaratılışı ve yönetimi yalnız ve yalnız Allah'a aittir. Yaratılmış ve insanlar gibi sonlu olan yıldızların etkileyici, yönlendirici bir güçleri yoktur. Gök cisimlerinden ışın şeklinde gelen kuvvetlerin; insanların tabiatını oluşturacağına, hayır ve şer in onlardan kaynaklandığına inanmak, akıl ve mantık ile bağdaşamaz.
Cenâb-ı Allah, insanları dilediği şekilde yaratarak oluşturmakta, her benliğe doğuştan ve anne babanın genlerinden de kaynaklanan ayrı bir tabiat vermektedir. İnsanın bu özellikleri hayat boyu devam eder ki, bu da o insanın kaderidir. Yıldız falcılarının iddia ettikleri gibi, ayni burçta doğan insanların huy ve tabiatlarının birbirine benzemesi gerekirken, pek çoğunun ayrı ve zıt karakterde oldukları test edilmiştir. İnfitar 82/8: «Seni dileğince oluşturan Allah' tır.» Ayetten açık olarak anlaşıldığı gibi, insanları yaratan, tabiat ve huylarını düzenleyen Yüce Allah'tır. Yıldızlar dahil hiçbir varlığa yaratma, yönlendirme, etkileme görevi verilmemiştir. Cenâb-ı Allah'tan başkalarının insanları oluşturduğunu düşünmek şirk olur ki, bu da Allah katında çok büyük bir günahtır. İsra 17/22: «Allah'ın yanısıra ortak (şirk) oluşturma!...»
Dostları ilə paylaş: |