Mesut kaynak



Yüklə 0,5 Mb.
səhifə2/12
tarix06.03.2018
ölçüsü0,5 Mb.
#44998
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

KADININ TANIKLIĞI

Kişinin hakim önünde bir dava için bilgisini sunmasına tanıklık, bilgi veren kimseye de tanık denir. Kur'ân'ı Kerîm'de; bir ayrıcalık dışında, kadın-erkek ayrımı yapılmadan bütün insanların tanık olabileceği kuralı geneldir. Ancak Bakara 2/282 ayetinde yalnız ticaret ile ilgili vadeli borçlanmalarda, bir erkeğe karşılık iki kadının tanıklığı geçerli olmaktadır. Kur'ân'da buna gerekçe olarak; kadının şaşırma, unutma ve yanılması gösterilmiştir. O zamanlarda, kadınların okuma - yazma bilenleri çok az olduğu gibi, ticaret ile de ilgilenmedikleri bilinmektedir. Bu bakımdan hakkın ve adaletin tam işlemesi için bu ayrıcalıklı kural konmuştu.

Gücün egemen olduğu Cahiliye Devri'ndeki Arap toplumunda kadına hiç değer verilmezdi. Kur'ân'ın inişi ve Hz. Peygamberimizin gayreti ile kadın, hakkı olduğu değere kavuşmuştu. Ancak sonraları bu haklar geri alınarak zulüm devam etti. Kadının tanıklığı; bir çok alanlarda sınırlandığı gibi «Bir erkek tanığa karşı iki kadın tanık gerekir.» ayrıcalıklı hükmü, genelleştirilerek kurallaştırıldı.

Bugün değişen toplumumuzda kadın; erkek ile birlikte her alanda olduğu gibi ticari işlerde de çalışarak tecrübe kazanmış, böylece adaletin temini için gerekli tanıklık ehliyetine de sahip olmuştur. Kur'ân ; Tevbe 9/71: « Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Allah'a ve Resul'une itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. » Ayeti de kadın ile erkeğin Allah katında hakların ayni olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Eski bir dönem için konmuş olan ayrıcalıklı kuralın Din Şûrası (Danışma kurulu)na gidilerek çağdaş yorumlar ile yeniden düzenlenmesi Kur'ân'ın hükümlerindendir : Şûra 42/38: « ...(iman edenlerin) Yönetimleri aralarında bir Şura'dır... »


(Bkz. Bu Kitap, Anlaşmazlıklarınızı Allah'a Arzedin.)

TANIKLIKTA GENEL KURAL

24/8 : İftiraya uğrayan eşin, iftira atan kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür.


24/4 : Namuslu kadınları zina ile suçlayıp da sonra ( bu suçlarını ispat için ) dört tanık getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların tanıklığını asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir.
65/2 : ... ( Eşinizi yanınızda tutmak veya ondan ayrılmak için ) içinizden adaletli iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için yapın...

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi Kur'ân'da ; kadın-erkek ayırımı yapılmadan bütün insanların tanık olabileceği kuralı, bir ayrıcalık dışında geneldir. Ancak Peygamber Efendimizin bu dünyadan ayrılışı ile kadını küçümseyen eski Arap örf ve adetleri, Kur'ân' a rağmen İslâm Dünyası'nı etkileyerek kadının tanıklığını kısıtlamıştır.



KADININ KURAL DIŞI TANIKLIĞI

2/282 : ... Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın... Borç altına giren kişi de kayda geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan biri erkek ve iki kadın gerekir. Ta ki kadınlardan biri şaşırırsa veya unutursa diğeri ona hatırlatsın... Yalnız aranızda hemen alıp vereceğiniz peşin ticaret olursa onu yazamamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur.

Bakara 2/282 ayeti, tanıklıkta, kadın-erkek eşitliği kuralına ayrıcalık getirmiştir. Kur'ân'ın indiği dönemlerde ev işleri, yemek pişirme, çocuk yetiştirme ile meşgul olan kadın ; alış-veriş, ticaret gibi işlerle uğraşmadığı gibi, okuma-yazma bileni de çok azdı. Ticaret, borçlanma v.s. işler tamamen erkeğin görevi idi. Bu bakımdan vadeli borçlarda hak ve adaletin yerine getirilmesinde ; birinin şaşırıp unutması durumunda diğerinin devreye girmesi için : «Bir erkeğe karşı, iki kadın tanık kuralı gerekir.» hükmü konmuştur.

Bugün iş hayatında da çalışan kadın, ehliyet olarak erkek ile eşit duruma geldiğinden, gerekçe ortadan kalkmış, dolayısiyle bu Yasa da Din Şûrası'nca yeniden incelenerek çağdaş kararlar alınması, Kur'ân hükümlerindendir.



KURAL DIŞI TANIKLIKTA BAZI GÖRÜŞLER

«... Bakara 282'de hüküm, cinsiyet (kadınlık) üzerine değil, (İşin içinden çıkamama, unutkanlık) yani ehliyet üzerine kurulmuştur. Yetersizlik - ehliyetsizlik gerekçesi ortadan kalktığında iki kadın isteme ihtiyacı da ortadan kalkacaktır. Bugün kalktığı gibi... Kadın, ticari hayatın içine girer tıpkı erkekler gibi ticari olayların çözümünde bilgi ve deneyim sahibi olursa, artık ticari tanıklıkta iki kadına gerek yoktur. Çünkü artık birincisi işin içinden çıkamaz duruma düşmeyecektir. Yani borçlunun hukukunu güvence altına alan vesile hüküm, bir kadının tanıklığı ile de beklenen sonucu verecektir. Nitekim bugün durum budur. Kur'ân bunun dışında, kadınla erkeğin tanıklığı konusunda hiçbir ayırım getirmemiştir. Diğer tüm alanlarda erkek ne ise kadın da odur.»


(Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk - İslâm Nasıl Yozlaştırıldı. Say:377)

«Bakara 2/282 ayette kadın şahidin iki olmasının gerekçesi... İnsanlık değeri, üstünlük veya aşağılıkla ilgili olmayıp, tamamen (unutma, şaşırma, yanılma) ile ilgilidir ve hakkın, adaletin yerini bulması amacına yöneliktir... Kadının da tek başına şahitliğinin geçerli olmamasını gerektiren vasfı, özelliği geçici midir, devamlı mıdır? Modernist yorumcuya sorarsanız öyle fazla ince eleyip sık dokumaya gerek yoktur; bu hüküm mazide kalmış sosyo-ekonomik şartların ürünüdür ; bugün şartlar değişmiş, kadın değişmiştir; şahitliğin amacını gerçekleştirmek bakımından kadın ile erkek arasında fark kalmamıştır ; şu halde kadın da erkek gibi gerektiğinde şahit olur ve şahitliği geçerlidir... Kadının değişmesinin bir gelişme mahiyetinde olduğu hem ilmî, hem de İslâmî değer ölçülerine uygun olarak ortaya çıkarsa, ancak o zaman ayetin belli bir duruma ve şarta bağlı hüküm getirdiğinden, bu durum ve şartın değişmesi sebebiyle hüküm de değişebileceğinden, bahsedilebilir.»


(Bkz. Prof. Dr. Hayrettin Karaman - İslâm'da Kadın ve Aile. )

SONUÇ

Bakara 2/282 ayeti ile belirtilen ticaret ve borçlar hukuku alanında hakkın ve adaletin temini için, bir erkeğe karşı iki kadının tanık olması şaşırma, unutma ve yanılma gerekçesine dayanmaktadır. O dönemlerde; kadınlar iş hayatı ve ticaret ile ilgilenmedikleri, okuyup yazma bilenlerin sayısı da çok az olduğu gibi imza atma adeti de yaygın değildi.

Cenab-ı Allah ; erkek ve kadını birbirine karşı veli (Dost, arkadaş, yardımcı, koruyup gözetleyici) hakkı vermektedir. Tevbe 9/ 71 : Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir ... Bu ayet, kadın ile erkeğin haklarının Allah katında her hususta eşit olduğunu açık olarak ifade etmektedir.

Bugün Ülkemizde yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu gereğince kadının tanıklığı, her konuda erkek ile eşitlenmiştir. Şu halde gerekçe ortadan kalktığından hüküm de geçersiz olmaktadır. Kur'ân'ın mü'minlerden istediği gibi, zaman içinde oluşan yeni şartlara uygun çağdaş yorumlar getirmek için, Din Şûrası (Danışma Kurulu)na gidilmelidir. Şûra 42/38: «...(İman sahiplerinin) iş ve idareleri, kendi aralarında bir şûra iledir.» Alınacak içtihat (görüş) kararları ve fetvaları İlmihal Kitapları'na geçirilerek halk aydınlanmalıdır. Böylece İslâmiyetin karşısında olanların, çağımızda ona gösterilen büyük rağbeti engellemeye çalışanların İslâmiyet, kadını ikinci sınıf insan yaptı. iftirası da etkisiz kalacaktır. (Bkz. Bu Kitap, Anlaşmazlıklarınızı Allah'a Arzedin.)



KADININ MİRAS HUKUKU

Kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısı olarak var edilmişlerdir. Allah katında her ikisi de eşittir, sevap ve günah açısından da aynı sorumlulukları paylaşırlar. 14 asır evvel ki dönemlerde kadın, pekçok alanlarda sosyal haklarından mahrumdu. Batı toplumlarında bile kadının mülkiyet hakkı, ancak 19. asrın sonlarında kabul edilmişti.

Kur'ân; kadına her türlü hukuki hakkını vererek onu erkekle eşit duruma getirdi. Böylece kadın, hakkı olan cemiyetteki yerini kazanmıştı. İslâm hukuku, mirasın paylaşımını adalet ve ihtiyaç prensibine dayandırıyordu. Miras; vefat eden kimsenin bıraktığı mal ve haklarda sıra, usül ve ölçü dahilinde, belli şahısların hak sahibi olmasıdır. O devirde kadın, yalnızca çocuk yetiştirme ve ev işleriyle meşgul olduğundan, ailenin geçimini temin tamamile erkeğin görevi idi. Bu bakımdan mirasın taksiminde ihtiyaç ilkesi gereği yarım pay ayrılmasının ne kadar adil ve kadını koruduğu ortaya çıkar.

Bugün şartlar değişmiş, kadın da aile bütçesine katkıda bulunmak için dışarda çalışmak mecburiyetinde kalmıştır. Şu halde kadının da ihtiyacı arttığından eski gerekçe ortadan kalkmış hüküm de geçersiz olmuştur. Bu bakımdan yeni duruma göre çağdaş bir Din Şûrası ile uygun kararlar alınarak adaletin temin edilmesi Kur'ân'ın emri olmaktadır.


(Bkz. Bu Kitap - Anlaşmazlıklarınızı Allah'a Arzedin.)

KADINA YARIM PAY VERİLMESİNİN HİKMETİ

4/11 : Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe kadının payının iki katını tavsiye eder... Eğer çocuğu yok da ana-babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer...

Ayetten açıkça anlaşıldığı gibi ; ana-babadan, karı-kocadan gelen miraslarda bir erkeğin hissesi kadının payının iki katıdır. Ancak bu kural genel değildir. Bütün miras konularında uygulanmaz.İslâm Hukuk Sistemi'nde, mirasın üç temel unsuru vardır. Evlilik bağı, kan hısımlığı ve ihtiyaç. Kadın ile erkek arasındaki pay farkı, adalet ve ihtiyaç prensibine dayanmaktadır. Kur'ân, ailenin bütün mali sorumluluğunu erkeğe yüklemiş, o eşine çocuklarına bakacağı gibi muhtaç vaziyetteki anne-baba ve kızkardeşine de yardım ile vazifelendirilmiştir. İş hayatında çalışmadığı için ev işleriyle uğraşan, çocuk yetiştiren kadın ise ; mali gücü ne olursa olsun ancak ihtiyarî ve ahlakî bir sorumluluğun dışında, ailenin hiçbir masrafına iştirak etmeye mecbur olmadığı gibi, malını da dilediği gibi kullanma hakkına sahipti. Erkeğin malı devamlı tüketildiğinden azalacak, kadının malı ise harcanmadığından sabit kalacak, isterse işleterek de onu çoğaltabilecekti. Miras hukuku detayları ile incelendiğinde, Kur'ân'ın ikiye bir farkına rağmen kadını açıkça koruduğu ortaya çıkar.

Bugün toplumumuzda; şehirleşmenin ve medeniyetin getirdiği ekonomik şartlar çok ağırlaşmış, ailenin geçimi yalnız erkeğin kazancı ile sağlanamaz olmuştur. Bu şartlar altında kadın da çalışarak geçime katkıda bulunmak mecburiyetinde kalmıştır. Çağımızda yalnız eşler değil, ailenin yetişkin bütün fertleri de çalışarak geçime iştirak etmek durumundadırlar.

KADINLA ERKEĞİN PAYLARI EŞİT

4/11 : ... Eğer ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı malda, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır...


4/12 : ... Eğer miras bırakan erkek veya kadının çocukları ve ana babası olmayıp bir erkek veya bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer...

Ayetlerden anlaşıldığı gibi mirasta; biri kadın diğeri erkek olan anne ve baba ile kız ve erkek kardeşlerden, her biri eşit olarak aynı hisseyi almaktadır. İslâmiyetin karşısında olanların : Miras taksiminde her konuda kadın, erkeğin yarısı kadar pay alır. iddiasının ne kadar asılsız ve maksatlı olduğu açık olarak ortaya çıkmaktadır.

Evlilik bağı, kan hısımlığı ve ihtiyaç ilkesine oturan miras hukukunda, yukarıdaki ayetlerle açıklanan durumlarda kadın ile erkek, aynı ihtiyaç konumunda olmaları nedeni ile eşit pay almışlardır.

MİRASÇI YALNIZ KADIN OLURSA

4/11 : ... Eğer çocuklar ikiden fazla kadın iseler, (ölenin) geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer (çocuk) yalnız bir kadınsa (mirasın) yarısı onundur...

Kadının mirastaki hissesi, erkeğin yarısı değildir. Ölenin sadece kız çocukları varsa ve ikiden fazla ise, mirasın üçte iki payları onların olur. Mirasçı tek bir kız çocuğu ise, hissenin yarısını almaya hak kazanır.

KADININ BORÇ VE VASİYET HAKKI

4/12 : Eğer çocukları yoksa eşlerinizin (kadın veya erkek) yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra geriye bıraktıkları mirasın yarısı sizindir...

Ayette, erkek gibi kadına da borç ve vasiyet hakkının tanınması çok önemlidir ve bu kadına bütün medeni ve sosyal hakların verilmesi demektir. Kadın mülk sahibi olur, mirası bırakır, miras alır, vasiyet eder, vasiyeti yerine getirilir, borç alıp verebilir. Bu husus, kadın hakları bakımından çok büyük bir gelişmedir.

Kadının mülkiyet hakkı, batı toplumlarında bile, ancak ondokuzuncu asrın sonlarında tanınmaya başlamıştı. Kur'ân indiği za man kadın, birçok sosyal haklarından mahrum olduğu gibi adeta bir eşya gibi kabul ediliyordu. Kur'ân; kadını elinden tutmuş, erkekle eşit yaparak toplumun saygı değer insanı haline getirmiştir.


(Bkz. Prof. Dr. Süleyman Ateş - Yüce Kur'ân'ın Çağdaş Tefsiri - Say : 2 / 233)

MİRAS HUKUKUNDA İLMİHAL'İN GÖRÜŞÜ

«Çağımızda şehirleşmenin, ağırlaşan ekonomik şartların, dinî ve ahlakî eğitim yetersizliğinin de etkisiyle beşerî hatta aile içi ilişkilerde bencillik, ferdiyetçilik ve sorumsuzluğun egemen olmaya başladığı görülmektedir... Erkeklerin İslâm Miras Hukuku'nun ilke ve hükümlerine göre mirastan pay alıp, buna karşılık o fazla payın verilmesine sebep teşkil eden sorumluluk ve yükümlülükleri yerine getirmemesi... korunmaya çalışan dengeyi altüst ettiğinden, kadınların açık bir mağduriyetine yol açmaktadır... Böylece İslâm Hukuku'nun mirasla ilgili hükümlerini de töhmet ve tartışma ortamına itmektedir... Tek taraflı ve çıkarcı bir yaklaşımla mirastan pay almanın, fakat gereken yükümlülükten kaçınmanın bu dengeyi bozacağı, kul hakkı ihlâline yol açacağı... açıktır.»


(Bkz. Divan Taşİlmihal II. Say : 248)

SONUÇ

Kur'ân ; ailenin geçim sorumluluğu ile erkeği görevlendirdiğinden, ihtiyaç ilkesi gereği ona bazı durumlarda iki kat pay ayırmıştır. Nisa 4/34 : «... Mallarınızdan harcayıp kadınların geçimini sağladıkları için erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar...» Kur'ân'ın indiği dönemlerde iş hayatıyla yalnızca erkekler uğraşıyor, kendi geçimini sağlayan kadın ise yok gibiydi. Ailede eş ve çocuklardan başka anneye, kızkardeşlere de bakım mecburiyeti; koca, baba, oğul gibi erkeklerin görevi idi. Kadın ailenin geçim masraflarına iştirak etmediğinden, mirastaki yarım hissesinde dilediği gibi tasarruf hakkını da kullanabilirdi. Miras hukuku; o dönemin şartlarında mükemmel bir sistem ile erkek ve kadının haklarını birlikte korumuştur.

Çağımızda medeniyetin getirdiği ağır ekonomik şartlar, dinî ve ahlâkî eğitim eksiklikleri nedeniyle; mirasta fazla pay alıp, onun verilmesine sebep teşkil eden sorumluluk ve yükümlülüklerin erkekler tarafından yerine getirilmemesi mirastaki dengeyi bozmuş, kadınların haksızlığa uğramasına ve şikâyetine neden olmuştur. Ayrıca erkek çocukların alışma ve eğitim gibi sebeplerle aileyi terk ve ihmal ettiği; onların görevini kız çocukların üstlendiği, buna rağmen mirastan yarım pay almaları hak ve adalet ilkesine ters düşmekte, miras ile ilgili hükümlerin tartışılmasına sebep olmaktadır.

Bugün Ülkemizde; Türk Medeni Kanunu gereğince miras hukukunda kadın, erkek ile eşit pay almakta olduğundan kadının şikayeti kalmamıştır. Nisa 4/11 ayetiyle belirtildiği gibi bazı durumlarda erkeğe kadının payının iki katı pay tavsiye edilir hükmü emir değil bir öneri, bir tavsiyedir. Kur'ân'ın mü'minlerden istediği gibi zaman içinde oluşan yeni şartlara uygun ilmî araştırmalar yaparak çağdaş yorumlar getirmek için Din Şûrası (Danışma Kurulu) na gidilmelidir. Şûra 42/38 :« ... (İman sahiplerinin) İş ve idareleri, kendi aralarında bir şûra iledir. » Şûrada alınacak çağdaş içtihat (görüş) kararları ve fetvalar İlmihal Kitapları'na geçirilerek halkımız aydınlanmalıdır.


(Bkz. Bu Kitap - Anlaşmazlıklarınızı Allah'a arzedin.)

EŞ DÖVÜLÜR MÜ?

Kur'ân, yalnızca zina yapanlara kadın veya erkek olsun dövülme cezası vermiştir. Karı - koca arasındaki geçimsizliklerde, eşi eğitmek amacıyla kocanın dayak atması , Yüce Dinimizin adalet ilkeleri ve evrenselliği ile bağdaşması mümkün müdür? Asırlar boyu gücün egemen olduğu toplumlarda, kadının hakları çiğnenmiş ve kadın hor görülmüştü. Ayni zihniyet; Kur'ân'ın Nisa 34 ayetindeki birçok manaları bulunan, bir anlamı da uzaklaştırma olan darb sözcüğünü dövme olarak algılamış ve kadının geçimsizlik hallerinde dövülmesini kurallaştırmıştır.

Canlı Kur'ân olan Peygamber Efendimiz; ömrü boyunca kadınlara hep sevgi ve saygı göstermiş, zaman zaman geçimsizlikleri ayetlere de yansıyan hanımlarının verdiği sıkıntılara rağmen, kendilerine bir fiske bile vurmamıştır. Durum böyle iken cehalet, bilgisizlik ve kötü amaçla Yüce Dinimizi gözden düşürmeye ve bilhassa kadınları İslâm'dan soğutmaya çalışmaktadırlar. Oysa Kur'ân'da kocanın eşini dövme yetkisi yoktur ve Hz. Peygamberimiz de hiçbir zaman böyle bir uygulamada bulunmamıştır.

KOCA KARISINI DÖVEBİLİR Mİ?

4/34 : ... Sadakatsizlik ve iffetsizliklerden çekindiğiniz kadınlara önce öğüt verin, yataklarında yalnız bırakın, nihayet onları bulundukları yerden uzaklaştırın (dövün?)...

Ayette ; sadakatsizlik ve iffetsizlik yapmalarından korkulan kadınlar için, kocaya sıra ile tatbik edilmek üzere üç yaptırım önerilmektedir. 1) Eşinize önce öğüt verin 2) Eğer birincisi fayda vermiyorsa, yataklarında yalnız bırakın yani onlarla cinsel ilişkiye girmeyin. 3) Her iki uygulamadan da netice alınmıyorsa, daha etkili olarak onları bulundukları mahalden uzaklaştırıp başka bir yerde oturmaya mecbur edin. Kur'ân'ın gayesi; toplumun çekirdeğini teşkil eden aileyi sağlamlaştırmak, yuvanın bozulmasını önlemektir. İşte bu üçüncü yaptırımda müfessirler arasında fadribuhünne ifadesinin anlamında anlaşmazlıklar çıkmış, bazı müfessirler (bu kelime genel manası icabı dövün anlamındadır) tezini savunmuştur.

Ayetteki fadribuhünne ifadesi, Arapça'da yirmiye yakın manası bulunan darb kelimesinden türeyen bir emirdir. Kur'ân'da darb kelimesi aşağıdaki ayetlerde kullanılmıştır. Darb: Örnek verme, örneklerle anlatma. (Örnek olarak bk. İbrahim 24, Nahl 75 - 76, Rûm 28) Gezip dolaşma, seyahat etme (bk. Nisa 94, Maide 106). Yol açma (bk. Tâhâ 77). Uzaklaştırma, uzakta tutma (bk. Zühruf 5). Mühürleme, damgalama, tıkama (bk. Bakara 61, Kehf 11). Yüze ve sırta vurma(bk. Enfal 50, Muhammed 24). Elle vurma (bk. Saffat 93). Boyun ve parmakları vurup uçurma (bk. Enfal 12). Bir aletle (sopa v.s.) vurma (bk. Bakara 60, Araf 160, Şuara 63, Sad 44).

İşte görüldüğü gibi birçok manası bulunan darb kelimesi, bu ayette uzaklaştırma anlamında kullanılmıştır. Peygamber Efendimizin de uygulamaları aynı yöndedir. Eğer burada sözcük dövün olarak algılansa, o zaman eş iffetsizlik fiilini işlemeden şüphe üzerine kocadan dayak yemiş olacaktı ki, böyle bir yaptırım Kur'ân'ın evrenselliği ve adalet ilkeleri ile bağdaşamazdı. Kur'ân'da dövme cezası ( Nûr 24/2) ; ister kadın ve ister erkek olsun, ancak dört şahitle ispatlanarak kesinleşmiş zina suçuna verilmiştir.
(Bkz.Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk - İslâm Nasıl Yozlaştırıldı - Say: 341-348).

AYETİN SÜNNET'E GÖRE UYGULANMASI

Sünnet, Hz. Peygamberimizin söz ve fiilleridir. Cenâb-ı Allah'ın İlâhî Yasalarını bildirmek ve nasıl uygulandığını insanlara göstermekle görevlendirilen Hz. Peygamberimiz ; kadınlara her zaman sevgi ve saygıyla yaklaşmış, hanımları zaman zaman geçimsizlik göstermiş ve kendisini üzmüş olmalarına rağmen onlara çok iyi davranmıştır. Bu durum Kur'ân'da Ahzâb 33/28-34 ve Tahrîm 66/ 1-5 ayetlerine de yansımıştır. «Sizden hiç biriniz kölesi imiş gibi karısını dövmesin. Akşam bir yatağa yatacağınız eşinizi nasıl dövebilirsiniz.» gibi sözler söylemiş, hanımlarına hayatı boyunca bir fiske bile vurmamıştır.

Nisa 4/34 ayetinin uygulanması bakımından Peygamber Efendimizin eşlerinden, zina suçu isnat edilen Hz.Aişe ile ilgili ifk (iftira) olayı çok önemlidir. Hz. Aişe eşi Hz. Peygamber ile bereber gittiği bir seferden dönüşte, konaklanılan mahallin uzağına tuvalet ihtiyacı için ayrılmış ve bir müddet sonra geriye dönmüştür. Ancak gerdanlığının boynunda olmadığını farkedince tekrar aynı yere gidip onu aramaya başlar. Bu sırada Hz. Aişe'nin yokluğundan habersiz olan askeri kafile oradan hareket eder. Hz. Aişe gerdanlığını bulup geri döndüğünde, kafileden kimse kalmamıştır. Yokluğumu farkederler, geriye dönüp beni alırlar diye orada beklemeye başlar. Daha sonra askeri birliğin görevli artçılarından olan Safvân, orada Hz. Aişe'yi görerek devesine bindirir ve askeri birliğine ulaştırır. Fakat münafıklar Hz. Aişe'yi iffetsizlikle suçlamakta gecikmezler. Bu olaydan sonra Peygamber Efendimiz eşini dövmemiş, Hz. Aişe'de üzüntüden hastalanarak babası Hz. Ebubekir'in evine taşınmıştı. Bir müddet sonra Yüce Yaratıcı'dan beklenen vahiy Nûr 24/11-21 ayetleriyle gelmiş, mü' minlerin annesi Hz. Aişe temize çıkmıştı. Bu olay, ilâhî bir tatbikat ile bizzat Hz. Peygamberimizin ailesi içinde uygulanmış olmaktadır.


(Bkz. Öztürk-Asrı Saadetin Büyük Kadınları - Say:56)

SONUÇ

İslâmiyette kocanın eşini dövme yetkisi kanaatimizce yoktur. Darb kelimesinin manası yanlış anlaşılmasından kaynaklanan bir durum söz konusudur. Peygamber Efendimizin uygulamaları da bunu doğrulamaktadır. Çağdaş yorumlar için Din Şûrasına gidilerek halkımız aydınlanmalıdır.



ÇOK EVLİLİK

Kur'ân; kıyamete kadar geçecek bütün zaman dilimlerinde insanların sorunlarını çözecek ilâhî bir Kitap'tır. Erkeklerin birden fazla dört kadınla evlenebilmesi izni; savaş, hastalık gibi zorunluluk hallerinde onların azalıp, dolayısıyla kadın sayısının çoğaldığı durumlarda, kadınları korumak için konulmuş zorunlu bir uygulamadır. Yoksa kadınlar dışlanarak, erkeklere harem kurması için verilmiş bir ödül değildir. Ancak bu hüküm bir öğüt, bir tavsiye niteliği taşır. Çok evlilikte eşlere mutlaka eşit davranılması için adalet şartı konulmuş, bu uygulanamayacaksa tek evliliğin en uygun olduğu belirtilmiştir. Halen Ülkemizde yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu gereğince tek evliliğin esas alındığı gibi.

Çok evlilik; bilhassa Batı Toplumlarında tenkit edilmiş, ancak bu hükmün nedeni, ya maksatlı olarak veya bilinmediği için belirtilmemiştir. Bir toplumda kadın sayısının erkeğe göre fazla olduğunun tipik örneği, İkinci Dünya Savaşında Alman erkeklerinin azalması ile yaşanmış, yaklaşık on kadına karşılık bir erkeğin düşmesi kadınları fevkalade sıkıntıya sokmuş, bunun neticesinde de onların erkek ithalini bile düşünmelerine yol açmıştır.

Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice ile evlenerek tek evlilik yapmış, 25 yıllık bir beraberlikten sonra Sevgili Eşi'ni kaybetmiştir. 53 yaş sonrası gibi ileri bir çağda,Yüce Allah'ın isteği (vahyi) doğrultusunda Dini yayma nedeni ile başka evlilikler yapmıştır.



HZ. PEYGAMBER'İN ÇOK EVLİLİK SEBEPLERİ

Allah'ın Resul'ünün çok eşli olma nedenlerini anlamamız için, öncelikle eşlerini hangi sebeplerle aldığını bilmemiz gerekir.



Hz. Hatice.
Hz. Peygamber'in ilk ve en sevgili eşi. İlk iman eden, bütün malını İslâmiyet'in yayılmasına ayıran yüce insan. Allah'ın Elçisi'nin 25 yaşında iken evlendiği eşi, 40 yaşında dul ve iki çocuk sahibi bir hanımdı. 25 yıl mutlu bir evliliğin neticesinde 2 oğul ve 4 kızları olmuştu. Sağlığı ve gücü yerinde, mutlak seçme hakkı olduğu halde Allah'ın Resul'ü, Hz. Hatice'nin üzerine ikinci bir eşi hiçbir zaman almamıştır.

Sevgili Peygamber'imiz Hz. Hatice'yi kaybettikten sonra, ona olan sevgi ve hatırasına hürmeten 3 yıl evlenmeyerek, yalnız yaşamayı tercih etti. Ancak Arap Yarımadasının sıcak iklim şartlarına göre ileri bir çağ olan 53 yaşında İslâm Din'inin yayılmasına destek olacak eşlere ihtiyaç duydu. Bu ihtiyaç; kişisel arzu ve isteklerden tamamiyle uzak, vahyin doğrultusunda ilâhî görevinin gerektirdiği hizmetlerdi. Kur'ân; Hz. Peygamber'in eşlerine, öğretimle meşgul olma zorunluluğunu da yüklemişti. Ahzâb 33/34 :«Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti diğerlerine hatırlatın ve nakledin...»



Çok evliliği Hz. Peygamberimiz getirmemiştir. Kur'ân-ı Kerîm inmeye başladığı zaman, dünyanın birçok yerinde ve Arabistan'da da birden fazla evlilik, çok yayılmış normal bir adetti. Kişiler çok evli dahi olsa evlilik, o çağın insanları arasında en etkili dostluk ve akrabalık bağı olarak algılanıyordu. İslâmiyet'in yayılması için bütün bu desteklere ihtiyaç vardı. Bunun için Hz. Peygamber'in bu amaca uygun eşler alarak yaşamında fedakârlık yapması gerekiyordu. Toplumlarda nüfusun yarısı kadın olduğuna göre; İslâmiyet'i onlara anlatacak, öğretecek hanımlar seçilmeliydi. Bu evlilikler, Din'in yayılmasında çok etkili olmuş, birçok düşman kabile bu yöntemle İslâmlaştırılmıştır. Bugün elimizde bulunan hadislerin bir bölümü, Allah'ın Resul'ünün eşlerinden kaynaklanmaktadır.
Yüce Allah'ın isteği doğrultusunda Hz. Peygamberin yaptığı evliliklerinin yöntemi, 4 başlık altında toplanabilir.

Yüklə 0,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin