Ruhban Mektebi'nin Kütüphanesi
Büyük Fransız Müsteşriki (Doğubilimcisi) Antoine Galland, İstanbul'a Ait Günlük Anılar 1672-1673 adlı kitabında (Ankara: T. Tarih Kurumu Yay., 1973; cilt II, s. 152) şunları yazıyor:
"İstanbul'un karşısında, 18 mil mesafede ve İzmit Körfezi ağzında bulunan adalar arasında Rumların, Halki (Heybeli) dedikleri bir tanesi vardır ki, Teslis (Üçleme) ismi altında tanınmış bir manastır ihtiva eder. Burada kilise babalarına ait olmak üzere büyük sayıda yazma gördüm. Vakıa bunlardan bir miktarına satın alma teklifi yapılınca, Calocer(keşiş)ler böyle bir sözü dinlemeye bile yanaşmadılar. Fakat para ile Rumlara karşı zaferine erişilmeyecek bir dava yoktur. Kendileri de istenildiği zaman bu yazmaların tetkik edilmesine müsaade etmeyi reddetmediler."
Şimdi bile, manastırın alt katında önemli bir kütüphane var. Aya Triada'nın İngiliz papazı, tsaias Simonopetrisis Peder bize en eski kitaplarını gösterdi: 1599 basımı bir polyglot (çok-dilli) Kitab-ı Mukaddes. Her sayfada dört sütun halinde, metinlerin İbranice asılları, Yunanca (Septuagint), Klasik Latince ve Vulgata (o zaman için avam Latincesi) çevirileri. Sayfa altlarında da dipnotları.
207
Mele Tuncay
Ayrıca, yüzlerce cilt, Kilise babalarının ve daha sonraki ilahiyatçıların Yunanca-Latince kitapları. Profan (dın-dışı) klâsikler de eksik değil. Örneğin, Harvard yayını, çift numaralı sayfaları Özgün dilde, tek numaralı sayfaları İngilizce basılı Loeb dizisi var. Bunlardan başka, 19'uncu yüzyılda yayımlanmış eski seyahatnameler, süregelen Hıristiyan dergiler vb.
A. Galland'ın sözünü ettiği yazmaların bugüne kadar gelebilenleri İse, bir süre önce, güvenlik gerekçesiyle, Fener Patrikhanesi'nin kütüphanesine aktarılmış.
208
Yahudiler Üstüne Bir Söyleşi*
Mete Tuncay ile bir Nisan günü Büyükada'daki evinde söyleşmek üzere randevulaştık.
- Sizi vapur iskelesinde karşılamaya gelirim, hemen tanırsınız, sakallı ve ilerlemiş yaşıma rağmen bisikletliyim.
Sakallı, bisikletli, 'ilerlemiş yaşta' Mete Tuncay ile hemen birbirimizi tanıyoruz. Mete evinin kapısının önünde telaşla duruyor. Kızım nerede? Kızımı içeri almazsam çok üzülür! Gözlerim bahçede oynayan bir kız çocuğu ararken karşımıza pamuk tüylü bir kedi çıkı veri yor... Mete, kızı ve ben, elektrikli sobanın ısıttığı, duvarları boydan boya kitapla kaplı bir eve giriyoruz... Kılı kırk yardığını bildiğim bu tarihçinin yazılarındaki üslubu, beni zaten söyleşi boyunca vereceği bilgi yüküne hazırlamıştı; hazırlıklı olmadığım açıksözlülüğü ve nüktedanlığıydı.
Tarihçi Mete Tuncay ile Yahudilerden söz etmek, önce geçmişe, ta 1492'den öncelerine gitmekle başladı. Bana, Romalılardan beri Anadolu topraklarında Yahudi toplumlarının yaşadığını hatırlattı. Daha sonra Bizans Yahudilerinin de önemli bir topluluk oluşturduğunu belirtti. 1492 tarihi bir 'sembol'dü. Elbette büyük sayıda Yahudi o yıl Osmanlı topraklarına sığınmıştı, fakat engizisyonlardan kaçanların Kuzey Afrika'dan, İtalya'dan, Portekiz'den de geçerek bir süre orada kaldıkları göze alınırsa, Osmanlı'ya, Yahudi göçünün 1492 ve sonrasında dalgalar şeklinde gerçekleştiğini söylemek daha doğru olurdu.
"1492'den biraz önce ya da sonra olsun, Osmanlı Devleti Yahudilere kucak açtığı bir gerçek..."
Tabii bir gerçek, ama ortaya başka bir soru çıkıyor: Aynı tarihlerde Yahudiler gibi Hıristiyan zulmünden kaçan Müslümanlar niye davet edilmediler acaba? ve Mete Tuncay gülerek kendi sorusunu kendi yanıtlıyor:
Lizi Behmoaras, Türkiye'de Aydınların Gözüyle Yahudiler (İstanbul: Gözlem Vay., 1993), s. 239-248.
209
Mete Tuncay
- Yahudiler belli becerilere sahiptiler. Tıpta bilimde, zenaatta çok ileriydiler; bundan dolayı tercih edildiler. Ama kimse fukara Araplara yardım eli uzatmadı ve nedense şimdiye kadar hiç kimse bu soruyu ortaya atmadı....
Sorum yine tarihçiye:
"Yahudiler Osmanlı İmparatorluğu 'nda nasıl bir konumdaydılar?"
- Bakın, bir hiyerarşi söz konusuydu. Hiyerarşi tabii ki ırkî değildi çünkü yöneticiler sınıfında gayrimüslimler de yer alıyorlardı. Geri kalan reaya (sığır sürüsü anlamına gelir) idi. Bunlardan Müslümanlar yine de daha üstün tutulurlardı. Gayrimüslimler "zımmî" statüsündeydiler. Askere gitmemek için belli bir haraç öderlerdi ve onlara tahammül edilirdi. Şunu da belirteyim ki, Yahudiler Hıristiyanlardan daha aşağı görülürdü.
"Neden? İslâm 'da Yahudi düşmanlığı var mı? "
- Var. İslâmiyetin yayılma döneminde, Yahudi kabilelenyle çatışmalar oluyor ve bundan dolayı dine de yansıyan bir kızgınlık doğuyor. Türkler Müslüman olunca bunu devralıyorlar.
"Mete Tuncay, Osmanlı İmparatorluğu 'nda Yahudilerin konumlarını kısaca nasıl özetlersiniz? "
Osmanlılarda "pogrom" olmadı ama Yahudiler en son dönemlere kadar, hiçbir zaman eşit yurttaş olmadılar diyor açık seçik Mete Tuncay ve şöyle sürdürüyor:
- Osmanlı'da Müslüman olmayanın ikinci sınıf teba olduğunu göze alarak geçmişi idealize etmemek lazım. Ama Osmanlı idaresinin iyi yanları da olduğunu, hiç değilse, dünyanın bu köşesinde uzunca bir süre adaleti gerçekleştirdiğini, zulüm yapmadığını da gözden uzak tutmamalı.
"Gayrimüslim, Ermeni, Rum, Yahudi'ydi... Bunların arasında Yahudiler nasıl bir özellik taşıyorlardı? "
- Ermenilerin adı nasıl olduysa 'sadık millete' çıkmıştı ama as-lın-da sadık millet Yahudilerdi. Osmanlı'nın çöküş döneminde
210
Eleştirel Tarih Yazıları
sadece Yahudilerin ciddi bir ayrılıkçı hareketi olmadığı söylenebilir.
"Herzl'in Abdülhamit'ten bir toprak talebinde bulunduğundan söz edilir. Bu konuda çeşitli versiyonlar var. Sizin görüşünüz nedir?"
- Benim inandığım versiyon şu: Talep toprak talebi değil. Avrupa'da bazı Yahudi topluluklarıyla Osmanlı Yahudilerinin Filistine yerleşmeleri için izin ve buna karşılık Düyûn-u Umumı-ye'yi idare, yani İmparatorluğun maliyesini halletme teklifi. Abdülhamit'in benim gördüğüm anılarında, bazı şartlar ileri sürdüğünü ama bunların kabul edilmediklerini belirtiliyor. Abdülha-mit gibi akıllı bir adamın bu tür bir teklifi romantik bir Türkçülükte geri çevirmesi bana pek inandırıcı gelmiyor doğrusu. Koymuş olduğu şartlar nelerdi, bu pek açıklığa kavuşmuş bir nokta da değil...
"Türk Yahudilerinin diğer ülkelerdekine oranla bilimde, sanatta, edebiyatta vs... pek parlamamış olduklarına ilişkin yaygın bir görüş var. Buna katılıyor musunuz? "
- Maalesef bu görüşün doğru olduğu söylenebilir. Ünlü bir laf vardır, 'her ülkenin Yahudisi kendine benzer' diye. Bu bir neden teşkil edebilir. Bir başka neden de muhtemelen, Türk Yahudisinin diğer dünya Yahudilerine oranla daha az sıkıntı çekmiş olması.... Bakın, ben Yahudi olmadığım için, bu halkın 'Tanrı'nın seçilmiş halkı' olduğu inancına katılmak zorunda değilim. İnandığım şu ki, bütün insanlarda belli bir potansiyel vardır. Bu potansiyeli, genellikle sıkıştırıldıkları zaman, toplumun kendilerine tanıdığı kısıtlı yeri yırtmak için fazlasıyla kullanırlar, olağanüstü şeyler geliştirirler... Belki Osmanlı'da sonra da Türkiye Cumhuriyeti'nde Yahudiler çok sıkıntı çekmedikleri için daha az aktif olmuşlardır.
"Yani huzurdan kaynaklanan bir tembellik mi? "
- Değil. Değil de entellektüel ve sanatsal konularda daha az verimli olma... Yine de haksızlık etmeyeyim. Alaturka müzikte çok büyük Yahudi üstatlar yetişmiştir.
211
Mete Tuncay
"Edebiyatta ürün verecek kadar da dile hakim değillerdi belki... Dili öğrenmede biraz geciktiklerini gözlemlemişsinizdir"
- Belki. Ama şimdi artık çok güzel konuşuyorlar. En son benim kuşağım aksanda kendini biraz ele veriyor. Bu apartmanda bir sürü Yahudi çocuğu var. (Mete Tuncay yaz kış Büyükada'da yaşamayı seçmiş; yazın, komşularının hepsi Yahudi...) Yahudi asıllı olduklarını anlayamazsınız. Ben komşularıma çatıyorum, çocuklarınızı İspanyolca gibi bir Batı dilinden yoksun bırakıyorsunuz diye.
"Şimdi öyle ama yakın bir tarihe kadar değildi"
- Bakın size bu konuyla ilgili ilginç bir bir olay anlatayım. Morit'in 1991'de düzenlediği seminere katılmak üzere İsrail'e gittiğimde Bat Yam'daki bütün Yahudiler aralarında Türkçe konuşuyorlardı. Bunu bize özellikle duyurmak için yapmadıkları, onlarda yer etmiş bir alışkanlık olduğu belliydi. Şaşırdım. Cum-huriyet'in ilk yıllarında "vatandaş Türkçe konuş" diye bir kampanya başlatılmasına rağmen, Yahudiler ısrarla "Alliance [sraelite Okulu"nda öğrendikleri Fransızca'yı ve tabii İspanyolca'yı konuşmayı sürdürüyorlardı. Orada ise İbranice yerine Türkçe konuşuyorlar. Düşündüm, kendimce bir neden buldum: Bu toplumda da kendilerini farklı göstermek istiyor olmalarından kaynaklanmalı.
"Bu Yahudiliğe özgü bir şey mi? "
- Hayır azınlığa Özgü bir tutum.
Ve Türkçe'nin geç öğrenilmiş olmasına bir açıklama daha getiryor Tuncay:
- Yahudilerin entellektüel uğraşlardan çok, özellikle Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1930-40 yılları arasında küçük ticaret işlerine yönelmeleri de çok önemli bir neden. Muhatap oldukları kişiler de zaten Türkçe'ye doğru dürüst hakim değildi... Ama, daha önceki dönemlerde, bir Tekinalp misali entellektüel Yahudiler (sayıları az. da olsa) Osmanlıcayı mükemmel bir biçimde yazarlardı.
212
Eleştirel Tarih Yazıları
"İttihat ve Terakki'de yer alan Selanikli Yahudileri saymazsak, tarih içinde ülke sorunlarıyla çok uğraştıkları söylenebilir mi? "
- Genel olarak azınlıklar hakkında söylenmesi gereken çok önemli bir şey var sanıyorum. Osmanlı'nın Batılılaşması doğrudan doğruya Fransız ya da İngilizle temas sayesinde olmadı. Buna azınlık ama özellikle Yahudiler köprü olmuştur. Türkçe'ye giren Batılı sözcüklere bakılırsa, hemen hepsinin İspanyol kökenli olduğu anlaşılır. Ülke adlarından başlayarak... Biz bir Fransızı, bir İngilizi, bir İtalyan'ı, Yahudi, Rum, Ermeni azınlık sayesinde tanıdık.
"Yani bu ülkede eğreti mi yaşıyorlardı Yahudiler? "
- Eğretilik Yahudilikle doğrudan doğruya ilgili değil. Yahudiler belki bu ülkenin diğer azınlıklara duyduğu kızgınlığın kurbanı oldular. Daha önce belirttiğim gibi gayrimüslimler ikinci sınıf teba olarak yaşıyordu... Kendilerine tahammül ediliyordu yalnızca. Ama sistemli bir zulüm de yoktu. Övünebileceğimiz bir bu var!
Özellikle Fransız Devrimı'nden sonra milliyetçilik fikirleri, Rumlara, Ermenilere aşılandı... Bunun yanı sıra, bu gayrimüslim toplumlara bazı büyük devletler sahip çıktı; Ruslar önce Ortodokslara sonra bütün Hıristiyanlara, Fransızlar Katoliklere, İngilizler Protestanlara... Gayrı müslimler de sırtlarını yabancı güçlere dayayıp ülke aleyhinde politikalar beslemek gibi bir tavır aldılar; bunların en masumları da Yahudilerdi. Sırtlarını dayayacak kimseleri yoktu; ayrıca ayrılıkçı fikirler beslemiyorlardı. Fakat diğer azınlık toplumlarının tavrının yarattığı güvensizlik onlara da yansıdı.
Şimdi tarihçi Mete Tuncay'a değil, aydın Mete Tuncay'a Türkiye'de Yahudi topluluğuyla ilk kez ne zaman karşılaştığı sorusunu yöneltiyorum:
- Ata ocağım Hasköy. Çocukluğumda, hatırlarım, babam Yahudilere duyduğu kızgınlığı sıkça dile getirirdi.
"Niçin kızgınlık duyuyordu? "
213
Mete Tuncay
-1940'ların edebiyatı işte: "Bu Yahudiler sömürüyorlar, kendileri de çok iyi yaşıyorlar falan..." Oysa Yahudi cemaatinin büyük çoğunluğu Galata Kulesi'nin etrafında gettolarda yaşıyordu. Bu 1940'lardaki söylem muhtemelen Naziler tarafından körükleniyor ve Türk basınına da yansıyordu. (Cumhuriyet Gazetesi örneğin...) Kanımca Yahudi düşmanlığı Alman parasıyla alevlendiriliyordu.
"Şimdiki Yahudilerin çoğunun hali vakti yerinde ama... Bu duruma nasıl bakıyorsunuz? "
- Bir solcu olarak, zengin bir Yahudi'nin zengin bir Müslüman'dan çok sömürücü olduğunu düşünmüyorum. Bir Yahudi'nin yapacağı şeyi bir Müslüman'ın vicdanı itirazıyla yapmayacağına kesinlikle inanmıyorum. Evet doğrudur şimdiki Yahudilerin çoğu çok rahat yaşıyor ama bu söylemin uydurulduğu dönemde gerçekten doğru değildi; belki apartmanda yaşıyorlardı ama öylesine sefalet içindeydiler ki o apartman gecekondudan farksızdı.
"Nazi propagandasından başka nedenler var mıydı o dönemin anti-semitizminde? "
- Cumhuriyet çok 'Türkçü'ydü. Bu tutum terminolojiye bile yansıdı; Osmanlı, sadece Tanzimat'tan itibaren değil, daha önce bile 'azınlık'tan hiç söz etmezdi. 'Anasır' (unsurlar) denirdi. Azınlık sözcüğü Cumhuriyetle geldi.
"Lozan Antlaşması'nda Yahudiler azınlık statüsünü sizce neden kabul etmediler? "
- Benim izlenimim şu ki, azınlık olmaya el altından ikna edildiler.
"Hangi hesapla? "
' Muhtemelen, "en kolay bunlar vazgeçerler" hesabıyla. Yahudiler I. Dünya Savaşı'nda taraf olmamışlardı, durumları ne Ermenilerin ne de Rumların durumlarının aynıydı... Atatürk'ün en yakın çevresinde de etkin dönmeler ve Yahudiler vardı. Diş tabibinden tutun da baş mason Mim Kemal Öke'ye kadar. Ata-
214
Eleştirel Tarih Yazıları
türk'ün de Selanikli oluşu ve ileri gelen Yahudilerin pek çoğunu şahsen tanıması (Hayim Nahum Efendi gibi) buna uygun bir ortam yaratıyordu. Fakat daha sonra Cumhuriyet'te Türkçülük baskın ideoloji olunca ve buna Nazi etkisi eklenince durum değişti,
"O dönemde sol kesim antisemit miydi? "
- Türkiye'de sol (bu benim araştırma alanımdır) fazlasıyla milliyetçiydi ama Nazi değildi -sol derken komünistleri kastediyorum-...
"Sol edebiyatında Yahudi 'ye pek sıcak bakılmadı gibi geliyor bana ".
- Ciddi sol edebiyatında insanların doğrudan doğruya Yahudilikle suçlandığı göremezsiniz ama banker, sarraf, tefeci Yahudi tipi ile örtüştüğü ölçüde Yahudidir diye kimse esirgememiştir.
"Kapital 'in simgesi olarak görülmedi mi Yahudi? "
- Bir ölçüde haksız ve ithal bir fikirdi.
Ve Mete Tuncay 'in deyimiyle Cumhuriyet döneminde en çok utanılacak olay Varlık Vergisine geliyoruz:
- Şunu belirtmekte yarar vardır: Varlık Vergisi haksız, ırkçı bir uygulamaydı ama sadece Yahudilere değil bütün azınlıklara yönelikti.
"Bir de 'Trakya olayı' var. Bu konuda okurları aydınlatır mısınız? "
- Ben bundan İsrail'de de söz ettim. Olayı şöyle özetleyebiliriz: 1933'te Edirne'de mahalli memurlar Yahudileri oradan göç ettirmeye kalkıyorlar ve yok pahasını adamların evlerini barklarını alıyorlar. Bu tavırlarına da, hükümet karar aldı biz uyguluyoruz havasını veriyorlar. Yahudiler panik halinde elde ne varsa satıyor ve can korkusuyla Çanakkale'ye göç ediyorlar; olay basına yansıyor ve hükümet tavır alıyor. Kesinlikle öyle bir karar verilmediğini, Yahudilerin göçü istenmediği, herkesin geri dönebileceğini bildiriyor. Ama geçmiş ola!.. Her ne olduysa, o za-
215
Mete Tuncay
manki gazetelerde, hükümetin ortaya koyduğu tavrın açık seçik olduğu görülebilir. Olayın nedeni muhtemelen kişisel kıskançlıklar, adamın evini alma, arabasına konma gibi çirkin amaçlardır... Ama şerefli bir şekilde sona erdirilmiştir. Her ne kadar cemaat Edirne'ye dönemediyse de.
"Bu söz ettiğiniz dönem (ıı Dünya Savaşı 'ndan biraz önce ve II Dünya Savaşı süresi) Türkiye 'nin en antisemit dönemi olarak nitelendirilebilir mi? "
- Evet. Varlık Vergisi olayında Türkçülük tam dişlerini gösterdi. Ondan sonra Yahudiler herhangi bir şeyden doğrudan doğruya etkilenmediler.
"Varlık Vergisini ödemeyenlerin kampa yollanmasından sonra söylentiler dolaşmıştı..."
- Evet, Yahudilerin çalışma kampından temerküz kamplarına yollanacaklarına dair. Bir de şu Balat'taki ünlü gaz fırınları hikayesi var. Bakın bunların efsane olduklarına kesinlikle inanıyorum. Türkiye, Almanya istilasına uğramaksızın, tek başına anti-semıt devlet politikası benimsememiştir. Fakat Alman istilasına uğrasaydı ne olurdu bunu bilemem. Zaten yanıtsız kalmaya mahkum bir soru bu.
"//. Dünya Savaşı 'ndan sonra, çok sayıda Yahudinin İsrail 'e göçü var... Belli başlı nedenleri nedir sizce bu göçün?"
- Varlık Vergisi'ndan sonra, 'biz bu ülkenin öz çocuğu değiliz' duygusuna kapıldılar. Peşinden İsrail kurulunca oraya bir akın oldu. İsrail'e göçle ilgili ilginç bir istatistik var. 1948'lerde çok büyük bir kitle gitmiş, özellikle İzmir'den. Sonra Türkiye'de 6-7 Eylül, askerî darbeler vs... gibi dramatik olaylar yaşandıkça bunlarla eş zamanlı göçler olmuş.
"Peki bu istatistikler karşısında aklınızdan hiç, bunlar durum kritik olunca kalkıp gidiyorlar, burada kalıp bu ülkeye sahip çıksalar, mücadele verseler ne olur sanki! gibi bir düşünce geçmedi
mi?
216
E/eşiirel Tarih Yazılan
- Şimdi bunu söylemek biraz zor ama azınlık olma psikolojik açıdan birtakım problemler getirir. Bakın bir örnek vereyim. Gece yarısı yatmışım, telefon çalıyor. Baktım alıcının öbür ucunda ses yok, küfreder yatağıma döner uyurum. Yahudiyse kurmaya başlar: 'Beni acaba kim aradı? Yarın çocuğuma bir şey olabilir mi?' diye. Bu tür irrasyonel düşünceler herkeste vardır kuşkusuz ama onlara azınlıklarda daha sık rastlanır.
"Bu, azınlıklara has ruhsal durum tam bîr entegrasyona engel
mi:
:?■■
- Sadece bu değil! Saptadığım şu ta, laik Yahudiler çok az sayıdalar. Bir gün sinagoga gittim, baktım, adada kimi tanıyorsam orada. Merak ediyorum,Yahudi toplumu gerçekten çok mu tutucu yoksa bireyler topluma uyum sağlamak için mi dinsel ritüel'i eksiksiz uyguluyorlar?
"Kanımca Türk Yahudileri pek tutucu değiller... Peki, bunca Yahudi arasında yaşadığınıza göre, tarihçi olarak değil de, salt birey olarak bazı izlenimler edinmişsinizdir. Örneğin, komşuluk ilişkileriniz nasıl? "
Mete Tuncay bu noktada çok ama çok içten! (Umarım komşuları Şalom okuyorlar).
- Yahudi komşularımdan çok memnunum. Nazik, iyilik sever, komşuluk kültürünü besleyen insanlar. Onlarla kendimi çok rahat hissediyorum.
"Başka gözlemleriniz var mı? "
- Evet. Hep aralarında olmaları ve belirli yerlerin dışına çıkmamaları. Belirli yerlerle, mahalleler ve tatil beldelerini kastediyorum. Örneğin yazın mutlaka adaya geliyorlar, bir değişiklik yapmayı düşünmüyorlar genellikle. Ben de onlar açısından düşünüyorum, niye bunlar böyle hep birlikte ve hep aynı yerlerde... diye. Cevabım sanırım, çocuklarının cemaat dışında insanlarla ilişki kurmamaları için.
"Bütün nezaket ve iyilikseverliklerine rağmen belli bir mesafe var mı aranızda, Müslümanlarla hissetmediğiniz? "
217
Mete Tuncay
- Beni rahatsız edecek biçimde değil.
"Yahudilik ve Yahudilere özel bir ilgi besliyorsunuz gibi geliyor bana. Yanılıyor muyum? "
- Bakın ben bir Ermeniyle konuşsam, o da 'senin soyunda Ermenilik mî var yoksa?' diye soracak bana. Ben Rum, Yahudi, Ermeni, Bulgar, Arnavut... her kültürle ilgilenirim. Biraz tarihçi oluşumdan biraz da ilgili bir insan oluşumdan. Yahudilik çok Önemli, mutlaka öğrenilmesi gereken bir şey; Batı'yı anlamak için Hıristiyanlığı anlamak lazım, Hıristiyanlık ise 'Elenize' olmuş Yahudiliktir. Her iki unsur da Batı'ya bir pencere açma bakımından önemlidir. İslâm'ı anlamak için de Yahudiliği iyice anlamak gerek...
Besbelli din konusu Mete Tuncay 'ı çok heyecanlandırıyor. Büyük bir coşkuyla sürdürüyor:
- Ayrıca heterodoks akımlara, mistik akımlar, tasavvufa eğildikçe, tasavvufla Kabala'nın, Yahudi mistiğiyle Müslüman mistiğinin birbirine girdiğini fark ettiğimi hemen belirteyim. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Mistik akımların birbirleriyle birleşmeleri bana çok keyif veriyor agnostik olmama rağmen. Ayrıca Türkiye'de din dersleri verilmesine taraftarım ama bunlar dinler tarihi şeklinde verilmesi şartıyla. Bu verilmezse insanlar sanat tarihini anlayamazlar, sanatı hatta insanı anlayamazlar. Hem sonra diğer uydurma şeyler değil, insanlar binlerce yıl uğraşmışlar; değerli fikirler geliştirmişler; bunları tanımak lazım. Yahudiliğe Özel bir ilgim olduğunu sanmıyorum. İlgimin bir parçası...
"Sonuçta Yahudi kültürünün Türk kültüründe önemli bîr payı var diyorsunuz."
- Bakın milliyetçilik pek çok şeyi saptırıyor Osmanlı kültürü denen şey salt bir Türk kültürü değildir, içine Ermeni'nin, Rum'un, Yahudi'nin, Dürzi'nin çeşitli milletlerin katkıları vardır. Bunların hepsini Türk'e mal etmek büyük bir yanılgı olur. Türk lafı yeni bir uydurma.
"Ama Cumhuriyet kurulduğu zaman gerekliydi. "
218
Eleştirel Tarih Yazıları
- 20. yüzyıl sonuna geldiğimiz bu yıllarda artık gerekli değil. Daha önce gerekli miydi onu da bilmiyorum. Çünkü milliyetçiliğin dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman faydalı bir işlevi olduğunu düşünmüyorum.
"Ortadoğu sorununa nasıl bakıyorsunuz? "
- Ütopik bir hayalim var. Yakındoğu'da demokratik bir federasyon oluşması ümidindeyim. Bakın, Osmanlı toprakları binlerce yıl, halklar tarafından birlikte yönetildi. Balkanlardan Kafkaslara, Filistin'den Arabistan'a... Bunu sadece Bizans İmparatoru kılıcını çekmek ya da Osmanlı sultanı baskı yapmakla gerçek-leştirmediler. Bu insanların birbirlerine yakın oldukları bir gerçek.
"Ortadoğu derken Özellikle İsrail ve Filistin sorununu kastediyorum; örneğin İsrail 'in güttüğü politikaya olumsuz tepki gösteriyor musunuz? Bu tepkinin buradaki Yahudilere yansıdığı oluyor mu? "
- Bu tepkiyi diaspora Yahudilerine yansıdığını sanmıyorum. Ayrıca İsrail'de ben sadece hükümet ve siyasi partileri görmüyorum. Birkaç sene önce İsrailliler tanıdım. İsrail'e karşı Filistin'i savunuyorlardı. İsrail'de sadece aşırı dinciler ve hükümet temsilcileri yok, böyle insanlar da var.
"Daha somut bir soru sorayım. 67 Savaşından sonra Türk Yahudisinin tavrında bir değişiklik gördünüz mü? "
- Ben 67'de askerdeydim, Türk subayları İsrail ordusunun teknolojisine hayrandı ve zaferine çok seviniyorlardı. Ben de çok kızıyordum.
"Neye kızıyordunuz? "
- Arap düşmanlığına! Türk Yahudisinin tepkisine gelince şimdi bir olay anımsıyorum: Ankara'daki Yahudi komşumda (nedense hep Yahudilerle komşuluk ediyorum) kıyamet kopmuştu. 'Nasıl! Nasıl!' diye çocuklarını dövüyordu, meğerse çocuklar okulda "korkak Yahudi!' lafını Öğrenmişler babalarına söylüyorlarmış. Babaları da o gün bunun acısını çıkarıyormuş. Bu sahne bana iki olguyu anımsatıyor: Bir ezilmişliğin acısı ve Türk okullarındaki beyin yıkama!
219
Mete Tuncay
"Niçin korkak Yahudi? "
- Bakın bu dile o kadar girmiştir ki insan düşünmez bile... Eşimin bazen şu kedimize 'haydi oradan korkak Yahudi!' diye seslendiği olur... Ayrıca (düşünceli düşünceli ekliyor) 'sahralara' kadar korkaktılar. Keşke korkak kalsalardı.
"Niye?"
- Ya mazlum ya zalim olmak gerekiyorsa, mazlum kalınmasını ben tercih ederdim.
Türk Yahudilerine geri dönüyoruz:
"Türkiye'de birtakım görevler hâlen Yahudilere... kapalı diyelim. Bu konuda ilerisi için iyimser misiniz? "
- Askerlikte yakın bir gelecekte önemli bir görev 'visible' değil. Ama bakan olması bugünkü sistem içinde, çalışan iyi bir partili olan Yahudi için elbette mümkün.
500. Yıl Vakfı?
- Bir şamata oldu, bir 'show'... "Sizce işlevi var mıydı? "
- İşlevi Türkiye açısından dışarıya doğru "biz ne kadar iyiydik"i kanıtlamaya çalışmak.
"Yanlış değildi."
- Yanlıştı. Önemli olan "biz o kadar kötü değildik", "biz iyiydik" demek değil. Bundan sonra iyi olmak için ben geleceğe bakmak istiyorum. Bundan sonra Yahudilerin bu toprakta ben ve benim çocuklarımla eşit yurttaşlar olarak yaşamaları için belli şeyler yapmak lazım. Oturup bir mazi uydurmaya ne gerek var! Söyleşi Mete Tuncay 'in 0 sözleriyle noktalanıyor:
- Türk Yahudisi bugün artık olumlu ve olumsuz yönüyle Türktür. Bizi biz yapan unsurlardan biri odur. Çağdaş Türk kimliği diye bir şey varsa bunda onun da tuzu var.
Mete Tuncay 'in Yahudiler, Yahudilerin Mete Tuncay ile komşuluk etmeleri salt bir rastlantı mıdır, diye geçiriyorum aklımdan.
Ermeni Sorunuyla İlgili Bir Söyleşi*
Ermeni sorunuyla ilgili tarihçi Halil Berktay'ın açıklamalarından sonra yeni bir sorunla yüz yüze geldik. Profesör Berktay medyada saldırılarla karşılaştı ve milli çıkarlarla bilimsel gerçekler çatıştığında bir bilim adamı ne yapmalıdır sorusu ortaya çıktı. Bir bilim adamı ne yapmalıdır bu durumda, hangisini seçmelidir? Milli çıkarları mı, bilimsel gerçekleri mi?
• Sokrates "Sorgulanmayan yaşam, yaşanmaya değmez" demiş. Üniversiteler de bilgi edindiğimiz bir yer olmaktan öte, "düşünmeyi" öğrendiğimiz yerdir. Orada, genel geçer fikirlere kuşkuyla yaklaşırsınız, onları sorgularsınız. Üniversitenin aşıîaması gereken bu "eleştiri duygusudur" işte. Hem millî çıkarlar işini de kurcalamak lazım.
Dostları ilə paylaş: |