Asl
O zatlar Rablerini Tanımada Meleklerden Öne Geçmişlerdir
Bu söylediklerimizden de anlaşıldığı üzere akıl âlemi, nurdan canlı ve bilgili varlıklardan ibarettir. Vücudun aslı ile kemalleri arasında da hiçbir fasıla karar kılınmamıştır. Kendileri için genel imkan ile mümkün olan her şey vücuda gelmektedir. Onların Allah’ı tanıma, tesbih ve tehlil hususunda meleklerden öne geçmesi vücudun aslında onlardan öncelikli olmaları hasebiyledir. Bu öncelik zaman ve mekân ile ilgili bir şey değildir. Bu yüce makama uygun olan dehri bir önceliktir. Zaman ve mekândan münezzehtir. Özetle bu öncelik, nedenin sonuçlara önceliği gibidir. Öncelik hakikatte gayb ve şuhud hakikatlerinin vücud mertebelerinde sabit olan ve tahakkuk etmiş bir vücuttur.
“Onu konuşturdu” ifadesi de onu yaratınca nutk sahibi olarak yarattı anlamındadır. Yani natıkın zatı tek bir yaratış ve icada özne olmuştur. Önce bir zat yaratılmış sonra nutk sahibi kılınmış anlamında değildir. Bu nutk da aklı bir nutktur; ses ve lafız ile ilgili bir nutk değildir. “Böylece onu konuşturdu” ifadesindeki “fa” (böylece) harfi ise her zatın zat cevheri makamında kemallerinden önceliği olduğu hasebiyledir. Önceki belirttiğimiz anlam ışığında anlaşılmış oldu ki onlar (a.s) aynı zamanda hem vücud aslı, hem de vücud kemalleri hasebiyle meleklerin yaratılışında da vasıta olmuşlardır.
Asl
Ey aziz! –Allah seni hidayet buyursun- bil ki tevhidin dört rüknü vardır. Her rüknün de üç derecesi vardır. Bir derecesi zahirdir, diğer dereceleri ise batın ve gizli. Her rükün, zahir olan o derecenin adıyla anılır. Nitekim ilahi isimler de üç kısımdır. Yani zat, sıfat ve fiiller isimleri de aynı böyledir.
Birinci rükün tahmid'den ibarettir. Bu zahiri derecesi olan tevhid-i ef’al makamıdır. Sıfatî ve zatî tevhid ise onun batınî derecesidir. Tahmid, bütün hamd ve senaların Allah’a dönmesinden ibarettir. O’ndan başkasından hamd ve sena liyakatini nefyetmektir. Bu da sadece bütün güzel işlerin, salih amellerin, bütün bağış ve ihsanların O’na ait olmasıyla tahakkuk eder. Böyle bir makamda olan kul, tafsilî kesret suretinde olan bağışları Hak Teala’nın mutlak ihsanının zuhuru olarak görmelidir. İlahi bağış, mutlak meşiyyetten ibarettir. Mutlak meşiyyet ise vech sahibinde fani olan vechullahtan ibarettir.
O halde vücud âleminde ne bir cemal sahibi vardır ve ne de bir cemil faili ki yapmış olduğu güzel işler sebebiyle övülsün. Var olan şey mutlak güzelliktir. Bunu teyid eden kelime ise “la havle ve la kuvvete illa billah” cümlesidir. Bu cümlede Allah’tan başkasından havl ve kuvvet nefyedilmektedir. Her ne kadar tafsil ve cüzî güçler suretinde olsa da cemil olan Allah vasıtasıyla bu havl ve kuvvet ispat edilmektedir.
Bu tevhidin batını ise sır ve işaret ehli kimseler nezdinde sıfat ve zat tevhididir.
İkinci rükün ise tehlildir. Bu da sıfat tevhidi ve bütün kemallerin izmihlale uğradığı, yok olduğu makamdır. Kul, bu makamda bütün cemal, kemal, güzellik ve cilveleri, Hak Teala’nın kemal cemalinin zuhuru ve Allah’ın cemal tecellilerinden bir cilve olarak görmesidir. Tehlilin bu makama özgü kılınması, la ilahe illallah kelimesinde O’nun gayrisinden uluhiyetin nefyedilmesi sebebiyledir. Bu makamda uluhiyet, fiili değil, sıfatî uluhiyet anlamındadır. Zevk ve gönül sahibi kimselere göre tevhid-i sıfatî perdesinin gerisinde zatî ve fiilî tevhid gizlidir.
Üçüncü rükün tekbirdir. Bu da zat tevhidi makamıdır. Bütün vücudların kendisinde yok olduğu bir makamdır. Zira tekbirin anlamı Allah’ın nitelendirilmekten çok daha yüce olduğudur.1 Allah-u Ekber, Allah’ın her şeyden daha büyük olduğu anlamında değildir. Zira o makamda Allah’tan başka bir şey yoktur ki Allah’ın o şeylerden daha büyük olduğu söylenebilsin. Güzel bir geçmişe sahib olan ve ezelde saadet ehli oldukları yazılan özgür insanlar bu tevhide diğer iki tevhidin de gizli olduğunu görürler.
Dördüncü rükün ise tesbihtir. Bu da yüce mebdein bu söylenilen üç tevhitten tenzih edilmesi makamıdır. Zira o tevhitlerde bir tür teksir ve telvin (renklilik) vardır. Ama bu makamda o teksir ve telvinden de tenzih edilmiştir. Bu makamda temkin hasıl olmaktadır. Bu makamda temkin sayesinde tevhid tamam ve kemale erişmektedir. Zira fiili tevhidte salik, bütün fiilleri O’nun fiilinin zuhuru olarak görür. Bu tevhidten tenzih ise O’ndan başkasında bir fiili görmemesidir. Sıfatî tevhide bütün sıfat ve isimleri Allah’ın sıfat ve isimlerinde fani ve müstahak görmektedir. Bu makamda tenzih ise bu tahakkuk diyarında Allah’ın sıfat ve isimleri dışında başka bir isim ve sıfat görmemesidir. Zatî tevhidte, bütün zatlar O’nun zatında izmihlale uğramıştır. Bu makamda tenzih ise ahadi hüviyet dışında bir hüviyet ve sübut görmemesidir. Hadis ve rivayetlerde şu dua yer almıştır: “Ey o kimse ki O’dur ve O’ndan başka kimse yoktur.”1 Burada “teveğğul” adında başka bir makam vardır ve bu makam bütün bu makamların ne tevhidlerin neticesi konumundadır. Bu makam Allah’tan bile olsa hiçbir fiili ve sıfatı görmemek makamıdır. Kesreti tümüyle nefyetmektir. Salt vahdeti ve salt hüviyeti şühud etmektir. Bu batın haliyle zahir ve zahir haliyle batın olan vahdettir. Her makamda tenzih diğer iki makamda gizlidir.
Asl
Ey aziz! Bil ki hadiste tesbihin diğer erkandan önce zikredilmesinin sebebi, tesbihin diğer mertebelerden daha şerafetli olması ve makamının yüce bulunmasıdır. Ayrıca bu makam meleklerin makamıyla da uyum içindedir.
Tekbirin, tehlil ve tahmidin arasında yer alması ise önceden de açıkladığımız gibi soyut hakikatlerde merkezin muhiti ihata etmesi sebebiyledir. Bu hissi dairelerin tam tersidir. Hissi dairelerde muhit, merkezi ihata etmektedir. Tekbirin ortada yer alması da Allah’ın sıfat ve isimlerle örtülü olduğuna delalet etmektedir. Zatı; esma, sıfat ve eserler perdesi gerisinden başka görmek mümkün değildir. Rivayette tahmid makamının “la havle vela kuvvete illa billah” kelimesiyle teyid edilmesi de saliklerin rüyetleri hasebiyle ef’ali rüyete daha çok daldıklarının delilidir.
Asl
Ey aziz! Bil ki melekler, kamil insan gibi her makamdan nasiplenir bir konumda değillerdir. Onların üç tevhidten nasipleri sınırlıdır. Her birinin aşamadıkları belli bir makamı vardır. O halde Nebiyy-i Ekrem bütün eşyayı ihata etmiştir. Bütün âlemlerin tekmil tertibini ilahi kaza esasınca bilmektedir. Sahip oldukları kabiliyetler hasebiyle melekut âleminde meleklerin talim ve eğitiminden de sorumludur.
Hadisin diğer bölümleri konumuz dışında olduğu için açıklamaktan sakınıyoruz. Elbette onların da detaylıca açıklanması gerekirdi. Allah izin verirse bu konuda ayrı bir çalışma yapmayı düşünüyoruz.
Son
Aynî emir âleminde nübüvvet ve imametin hakikati aklî âlemde Allah Resulü ve tertemiz evlatları vasıtasıyla vaki olan talimatlardan ibarettir. Önceki bölümlerde de bunu detaylı bir şekilde anlamış oldun. Dolayısıyla sözü burada kesiyoruz ve başka bir konuya geçiyoruz. Bu konu ise halkî zahir âlemde hilafet, nübüvvet ve velayetten ibarettir. Yüce Allah’tan bu konuda başarı diliyorum. O en iyi dosttur. Allah’ın selamı Resul-i Emin ve tertemiz evlatları üzerine olsun.
Dostları ilə paylaş: |