Misbah’ul Hidaye



Yüklə 0,93 Mb.
səhifə28/36
tarix29.10.2017
ölçüsü0,93 Mb.
#19556
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   36
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Matlâ

Matlâ


Şimdi bu temel ilkeleri bildikten ve bunların aydınlığında hakikati keşfettikten sonra basiret gözlerini açabilir ve marifet adımıyla hakikatin zirvesine yükselebilirsin. Böylece Kafi’de bir hadiste şifreli olarak nakledilen bazı hakikatleri derk edebilirsin. Bu rivayete göre İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah, aklı yaratınca onu konuşturdu ve şöyle dedi: “Dön!” O da geri döndü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “İzzet ve celalime andolsun ki ben kendi katımda senden daha sevimli bir şey yaratmadım. Seni sadece sevdiğim kimselerde kemale eriştirdim Ben sadece sana emreder ve sadece sana nehyederim. Sadece sana sevab verir ve sadece seni cezalandırırım.”1

Gerçekten de Allah velisi doğru buyurmuştur. Kamil araştırmacı bilginler (r.a) bu hadisi şerh etmişlerdir. Ama onlar (k.s) bazı gizli sırlarına işaret etmedikleri için nakıs ilmimle bu gizli sırlara kısaca bir işaret etmeye çalışacağım. Onların bağışlarının ağır yükünü kendi taşıyıcıları dışında hiç kimse çekemez. Böylesine yüce bir makama sahip değilim.

O halde şöyle diyorum: Hadiste “Allah onu ilk yaratışta nutk ve idrak üzere yarattı” diye buyrulmuştur. Zira yüce temellerde özellikle de ilk taayyün olan akılda ilim ve idrak onların zatının aynısıdır. Bu anlam bir görüşe göre, “Allah Adem’e isimleri öğretti”2 ayetinin bir benzeridir. Zira o makamda talim, esma ve sıfatların suretlerinin icmali, karmaşık ve ahadiyet-i cem şeklinde onda karar kılınmasıdır. Yoksa onu önce isimler hakkında bilgisiz olarak yaratmış değildir.

İsimleri daha sonra ona öğretmiş değildir. Bu da şu sebeplerdir ki insan en büyük “Allah” isminin mazharıdır. İsimlerin bütün mertebelerine ahadiyet-i cem suretinde sahiptir. Akıl da Allah’ın ilminin mazharıdır. Hüviyet ve zat hakikati mertebesinde ilim sahibidir. Akıla, “gel” denilmesi cem makamından ilk mazhara verilmiş bir emirdir. Mülk ve melekut âleminin taayyünlerinin tüm mertebelerinde zuhur etmesi istenmiştir.

Böylece akıl, yaratıcısının emriyle bütün âlemlere nüfuz etti. Böylece esma ve sıfat âleminde sahip olduğu kemallerini ve kemaller mertebelerindeki hayırlarını yaydı. Onları doğru ve sağlam yola hidayet buyurdu. “Dön” kelimesi ile bütün mazharlarıyla tafsil âleminden cem makamına dönmesi ifade edilmiştir. Yani o makamda senin ve mazharlarının makamıyla uyum içinde olan isme geri dön. Veya Rahman ismine dön ki iyi mükafatlar elde edesin. Veya Muntakim ismine dön ki ceza göresin. O halde alt âlemlerde zuhur eden akıl, zahir ve mazhar, bir olduğu itibariyle ceza ve mükafat görmektedir. Her şeyin meadı ve dönüşü de onun vasıtasıyladır. Hatta onun mead ve dönüşüyle her şeyin meadı tahakkuk edecektir. Zira kevni eşyalar akli âleme ulaşmadıkça veya onda fani olmadıkça Hakk’a geri dönemezler. Nitekim her şeyin meadı ve dönüşü de kamil insan vasıtasıyladır ki aklın bizzat kendisi, onun akli mertebesidir. “Ben seni sadece sevdiklerimde kemale eriştirdim” ifadesi ise aklın varlıklar mertebesindeki zuhurunun kendileri için ilmi makamda hubb-i zatî vasıtasıyla takdir edilen kabiliyetleri ölçüsünce olduğuna işarettir. Eğer bu hubb olmasaydı varlıklardan hiç biri zuhur makamına erişemez ve hiç kimse kemallerden birine ulaşamazdı. Gökler aşk üzere bina edilmiştir.1

“(Ey akıl) Seni mükafatlandıracağım, seni cezalandıracağım, sana emrediyorum ve seni nehyediyorum” denilmiş olması da zevk ehli nezdinde bizim dediklerimize işaret etmektedir. “Senin vasıtanla mükafatlandıracak, cezalandıracak, emredecek ve nehyedeceğim” dememiştir.

Daha önce de dediğimiz gibi zahir ve batın olan akıldır. Mülk ve melekut âleminde etkisi olan da akıldır. Kendi yüce makamından, hiçbir şey kaybetmeden ve geride bırakmadan alt âleme inmiştir. Son olarak demek gerekir ki dünya ve ahirette başarı ve tevfik veren sadece Allah’tır.

Matlâ


Şimdi de külli aklın yaratılış âlemindeki hilafetini anlamanın zamanı geldi. Bu hilafet kevni hakikatlerde zuhur etmekten ibarettir. Külli aklın nübüvveti ise yüce mebdein kemallerini izhar etmek ve Hz. Cem-i Zül Celal’in isim ve sıfatlarını açığa çıkarmaktadır. Külli aklın velayeti ise bütün gayb ve şühud mertebelerinde tam tasarruftan ibarettir. Tıpkı insan nefsinin beden eczasındaki tasarrufu gibi bir tasarrufa sahiptir. Hatta aklın vücud mertebelerindeki tasarrufu nefsin bedenin eczasındaki tasarruf ile kıyas edilemez. Zira akıl tümüyle fiiliyet olduğundan her türlü kuvve ve kabiliyetten münezzehtir. Yokluk ve noksanlıktan uzaktır. Bu yüzden vücud, icad tasarruf ve varlık mertebelerine yardım etme hususunda nefisten daha güçlüdür. O halde zahir olan odur. Hakk Teala onun vasıtasıyla zuhur etmektedir. O batındır ve Allah onun vasıtasıyla batındır.

Bu ifadelerden Allah’ın zahir ve batınının aklın zahir ve batınına tabi olduğunu sanma. Bu batıl bir hayaldir. Yakin ve marifet pazarında müşterisi olmayan bir zandır. Zuhur ve izharda asıl olan şüphesiz Hak Teala’dır. Allah dışında hiçbir şeyin ne bir zuhuru ve ne de bir vücudu vardır. Özgür insanlara göre âlem hayal içinde hayaldir.



Matlâ


Şeyh Seduk’un (r.a) Uyun-u Ahbar’ir Rıza kitabında kendi senediyle Ali b. Musa’r Rıza’dan (a.s) naklettiği hadis bizim bu dediklerimiz hususunda senin için en iyi kılavuz, en kâmil örnektir. İmam Rıza babalarından, onlar ise Ali b. Ebi Talib’den Allah Resulü’nün şöyle buyurduğunu nakletmiştir. “Allah Teala benden daha üstün birisini yaratmamış ve hiçbir yaratığına da benden daha çok ikramda bulunmamıştır. Ali (a.s) şöyle diyor: “Resulullah’a (s.a.a) şöyle dedim: “Siz mi daha üstünsünüz yoksa Cebrail mi?” şöyle buyurdular: “Ey Ali! Allah Teala peygamberlerini mukarreb (yakın) meleklerinden daha üstün kılmıştır. Beni ise bütün peygamberlerine üstün kılmıştır. Ey Ali! Üstünlük benden sonra sende ve senin soyundan gelen imamlardandır. Ey Ali! Melekler bizim ve bizi sevenlerin hizmetçileridirler. Ey Ali! Allah’ın arşını taşıyan ve arşın etrafında rablerini tesbih eden meleklerin hepsi bizim velayetimize iman edenler için istiğfar ederler. Ey Ali! Eğer biz olmasaydık Allah Teala, Âdem’i, Havva’yı, cenneti, cehennemi, gökleri ve yeri yaratmazdı. Nasıl olur da biz meleklerden daha üstün olmayız. Biz Allah’ı tanıma, tesbih etme, kendisinden başka ilahın olmadığını ikrar etme ve takdis etme faziletlerine onlardan önce sahiptik. Çünkü Allah Teala’nın ilk yarattığı varlık bizim ruhlarımızdır. Allah Teala ruhlarımızı yarattıktan sonra onları kendi birlik ve hamdına ikrar ettirdi ve daha sonra melekleri yarattı. Melekler bizim nurlarımızı bir tek nur halinde görünce bize tazim ettiler. Daha sonra bizler, melekler bizlerin mahlûk olduğumuzu ve Allah Teala’nın bizim sıfatlarımızdan münezzeh olduğunu bilsinler diye Allah Teala’yı tesbih ettik. Bunun üzerine melekler de Allah Teala’yı tesbih ettiler ve onu bizim sıfatlarımızdan tenzih ettiler. Melekler bizim şanımızın yüceliğini görünce bizler, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ettik ki melekler Allah’tan başka ilah olmadığını, bizlerin onun kulları olduğunu, onunla birlikte veya onsuz kendisine ibadet edilen varlıklar olmadığımızı anlasınlar. Bunun üzerine melekler “la ilahe illallah” dediler. Melekler bizim makamımızın büyüklüğünü gördüklerinde bizler, Allah’ın büyüklüğünü ikrar ettik ki melekler büyüklüğün ancak Allah vasıtasıyla başka varlıklara ulaştığını anlasınlar. Melekler Allah Teala’nın bize verdiği izzet ve kudreti görünce, bizler: “la havle ve la kuvve illa billâh” (bütün güç ve kuvvetler Allah’tandır) dedik ki melekler bizlerin Allah Teala’nın verdiği kudret ve kuvvetten başka bir şeye sahip olmadığımızı anlasınlar. Melekler Allah Teala’nın bize verdiği nimetler ve itaatimizi vacip ettiğini görünce, bizler: “Elhamdülillah” dedik ki Melekler Allah Teala’nın nimetleri karşısında bizim görevimizin O’nu hamd etmek olduğunu anlasınlar. Bunun üzerine melekler: “Elhamdülillah” dediler.

Biliniz ki melekler bizim vasıtamızla, Allah Teala’nın birliğini, tesbih edilmesi gerektiğini, kendisinden başka ilahın olmadığını, hamd ve övgüye sadece O’nun layık olduğunu öğrendiler. Daha sonra Allah Teala Âdem’i yaratarak bizi onun sülbüne yerleştirdi ve meleklere bizim büyüklüğümüze saygıda bulunsunlar diye Âdem’e secde etmelerini emretti. Meleklerin Allah Teala için secdeleri kulluktur, Âdem’e secdeleriyse Âdem’in sülbünde olan bizlere itaat ve büyüklüğümüze ihtiram göstermeleri içindi. Öyleyse nasıl olurda bizler meleklerden üstün olmayız? Onların hepsi Âdem’e secde ettiler. Ben miraca götürüldüğümde Cebrail her cümleyi iki kere tekrar ederek ezan ve ikame okudu. Daha sonra bana “öne geç Ey Muhammed”, dedi. Ben ona: Ey Cebrail, senin önüne mi geçeyim? deyince Cebrail: “Evet, çünkü Allah Teala peygamberlerinin hepsini meleklere üstün kılmıştır. Özellikle de seni” dedi. Resulullah (s.a.a.) şöyle devam ediyor: Ben öne geçerek onlara namaz kıldırdım. Ama bundan dolayı kibirlenmiyorum. Daha sonra yükselişimize devam ettik ve nur hicaplarına ulaştık. Oraya ulaşınca Cebrail bana “Ey Muhammed! Öne geç ve benden uzaklaş”, dedi. Ben ona: “Ey Cebrail böyle bir mekânda benden ayrılıyor musun?” dedim. O: “Ey Muhammed (s.a.a.)! Allah azze ve celle’nin bana belirlemiş olduğu son had bu mekândır. Eğer bu haddi aşarsam rabbimin belirlediği haddi aştığımdan dolayı kanatlarım yanar.” Bu sırada o nurlu alana doğru fırlatıldım ve Allah Teala’nın razı olduğu mekâna kadar yükseldim. Orada bana nida edildi ve ben: Lebbeyk ey rabbim, sen Tebarek ve Teala’sın dedim. Sonra bana şöyle nida edildi. “Ey Muhammed! Sen benim kulum ve ben de senin rabbinim. Öyleyse bana ibadet et ve bana tevekkül et; Doğrusu sen benim kullarım arasında nurumu, mahlûkatıma gönderdiğim resulüm ve insanlara delilimsin. Sen ve seni takip edenler için cennetimi yarattım ve sana karşı gelenler için cehennemimi yarattım. Kerametimi senin vasilerine ve sevabımıysa onların şialarına vacip ettim.” Ben: Ey Rabbim! Benim vasilerim kimlerdir? Dedim. Bana şöyle nida edildi: “Ey Muhammed! Senin vasilerinin ismi arşımın alt kısmına yazılmıştır. Ben rabbimin huzurunda olduğum bir halde arşın alt tarafına baktım ve oniki tane nur gördüm. Her nurun üzerine yeşil bir hatla vasilerimden birisinin adı yazılıydı. Onların ilki Ali b. Ebi Talip ve sonuncusuysa ümmetimin Mehdi’siydi. Ben Ey Rabbim! Bunlar benim benden sonraki vasiler mi?” dedim. Şöyle nida edildim: “Ey Muhammed! Bunlar benim senden sonra kullarıma olan, velilerim, sevgili kullarım, seçilmişlerim ve delillerimdirler. Bunlar senin vasilerin, halifelerin ve senden sonraki en hayırlı varlıklardır. İzzetime ve celalime andolsun ki onlar vasıtasıyla dinimi aşikâr edecek ve onlar vasıtasıyla kelime-i hakkı yükselteceğim. Onların sonuncusu vasıtasıyla yeryüzünü düşmanlarımdan arındıracak ve onu dünyanın doğu ve batısına hâkim kılacağım. Rüzgârları ve ağır bulutları onun emrine vererek ve onu gökyüzüne yücelteceğim. Ordularımla ona yardım edecek ve meleklerimi onun yaveri yapacağım ki davetimi yüceltsin ve insanları tevhit inancı altında toplasın. Daha sonra onun mülkünü devam ettirecek ve kıyamet gününe kadar hâkimiyeti evliyalarıma tahsis edeceğim.”1

Bu kitapta konuları özetleme niyetinde olduğumuz halde; teberrük, uğur, fazla istifade ve basiret elde etmek amacıyla bu hadisi uzun olmasına rağmen nakletmek zorunda kaldım. Şimdi de bu hadisin konumuzla ilgili cümlelerini kısaca açıklamaya çalışacağız. Hak Teala’dan bu konuda başarı taleb ediyorum.




Yüklə 0,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin