Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə75/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   ...   83

TESBİH NE İÇİN ÇEKİLİR


Namazlardan sonra çektiğimiz tesbihlerin mânâsını açıklamaya bir Hadis-i Şerîf ile başlamak istiyorum. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz “Bir kimse namazdan sonra otuzüç defa Sübhânellah, otuzüç defa Elhamdülillah, otuzüç defa Allahüekber derse ormanlar kâlem, deryalar da mürekkep olsa ecrini yazmaktan deryalar biter, ecri bitmez.” buyurmuşlardır.

Otuzüç defa ‘Sübhânellah’ demenin mânâsı nedir. Neden otuziki veya otuzdört değil de otuzüç defa buyrulmuştur. Çünkü Allahü teâlâ, üç fenâda, üç bekâda bu tesbihlerin mânâlarını bizden zevk etmemizi istiyor. Üç fenâ ve üç bekâdaki iki üçün yan yana gelmesi rakamsal olarak 33 oluyor. ‘Sübhânellah’ Allah’ı tenzih etmek demektir. Allah Vahdâniyyetiyle bütün varlıklarda tecellî ettiği halde hiçbirine benzemez. İşte o bu yönüyle ‘Sübhanallah’tır. Sayıda eksiklik olduğunda tecellî de eksik olacağından Allah’a eksiklik isnâd edilmiş olunur. Hâşâ Allah eksiklikten münezzehtir.

O Vahdet olarak tecellî eden tek Allah bütün yarattıklarında mertebelerine göre sıfatlarıyla her an ayrı bir şe’nde tecellî ediyor olması nedeniyle bütün sıfatlarda dile gelerek tecellî eden Rablerine otüzüç defa “Elhamdülillah” diyerek teşekkür ederler. ‘Bütün sıfatlardan tecellî eden sensin. Seni tesbihâtınla zevk etmekteyiz’ diyerek ‘Elhamdülillah’ derler.

Tenzih, teşbih ve ikisinin birlenmesiyle Tevhîd yapılıp otuzüç defa “Allahü Ekber” yani “Allah uludur, yücedir" denilir. Çünkü Vahdet âlemine nazar ettiğinde tenzih ederek, kesret âlemine nazar ettiğinde teşbih ederek Hakk’tan gayrî varlık görmeyince O’nun ululuğunu ve yüceliğini zevk edenler elbette “Allahü Ekber” demekten başka bir söz söyleyemezler. İşte onun için Resûlullah (S.A.V.)Efendimiz Mi’ractan dönerken İbrahim (A.S.) ile altıncı kat semâda karşılaştığında Tevhîd babası olarak bilinen İbrahim (A.S.), kavseyn mertebesindeki Peygamber Efendimize “Cennet bomboş bir arazidir. Buranın nimetleri Sübhânellah, Elhamdülillah, Allahü Ekber’dir. Benden ümmetine selam söyle. Buna çokça devam etsinler. O zaman bütün Cennet’in nimetlerine nâil olurlar” buyurmuşlardır. Bu, tenzih, teşbih ve Tevhîd yapanların Allah’ın Cemâlini zerreden kürreye kadar şühûd etme zevkine lâyık oldukları anlamına gelir.

Bir kişinin Cehennem’i cehâletidir. Cennet’i de irfâniyet ve kemâlât zevkidir. İnsanlar kendilerindeki ten ve can esmâlarıyla Tevhîd ederek bu tecellî zevkine sahip olmuş olsalar dâimî Cennet’te olduklarını göreceklerdir. Zulmanî perdeler çoğu kişiye engel olmaktadır. Dolayısıyla esmâ ve adet olarak ömür boyu çekilen tesbihât onlara fazla fayda vermemektedir.

TEVHÎD NEDİR


Tevhîd birlemek demektir. Allah’tan başka ilâh olmadığına inanmak demektir. Bu da “Lâ ilâhe illâllah” sözleriyle ispat edilmiş olur. Bir kişi “Lâ ilâhe illâllah vahdehu lâ Şerike leh Lehül mülkü ve lehül hamdu vehuve âlâ külli şey’in kadir” “Allah’tan başka Mabud yoktur. O bir olan Allah’tır. Ortağı yoktur. Mülk ancak O’nundur. Hamd ancak O’na mahsustur. O her şeye hakkiyle kâdirdir” dese, diliyle Tevhîd etmiş olabilir. Fakat bu ifadeyi kullandığı halde kalbi bundan gâfilse, lafzî ve taklîdi bir Tevhîd olur. Allah’ın bu mukayyed olan âleme (hadisâta) tecellîsi üç yüzüyle olup ef’âl, sıfat ve Zât yüzlerini idrâk ederek zerreden kürreye her varlıkta fiil ve işlerin fâilinin Allah’ın olduğunu, bütün sıfatların mevsûfunun (sabit sıfatların) Allah’ın olduğunu, bütün Mevcûdun Allah’ın olduğunu (Allah Vâcib-ül Vücûd’dur) bilir ve şühûd ederse Tevhîd etmiş olur.

Bir sâlik hiçbir zaman Allah’ı kendi Tevhîd edemez. Zira “Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhilaliyyil azîm” yâni güç ve kudret Allah’ınsa nasıl olur da onu Tevhîd edebiliriz. Yalnız kendine nisbet ettiği bu ef’âlin, sıfatın ve zâtın yokluğunu, sağlayabilirse işte o zaman Allah’ın varlığı Tevhîd olarak ortaya çıkar. Siz yok olursanız, sizin varlığınız aradan çekilirse işte o zaman Yaradan kalır.

Şu halde biz, o zanlarımızdaki kendimize nisbet ettiğimiz varlıktan geçmeden, O’nu Tevhîd etmemiz mümkün değildir. Bizler Tevhîd etmiyoruz. Kendi varlığımız diye bildiğimiz varlığın yok olması ile O’nun varlığı ortaya çıkmış oluyor. Demek ki Tevhîdi de kendi yapmış oluyor.

“Lâ ilâhe” ‘zanlarımızdaki gibi hayâlimizde öyle bir ilâh yok, bizim kendimize nisbet ettiğimiz ef’âl, sıfat ve Zâtımız da yok’ demektir.”İllâllah” ise ‘illâ o görünen ve bilinen bütün varlıklarda, Zâtını zerreden küreye kadar ilân eden, Zâtını sıfatlarından tecellîsi ve fiilleriyle açığa çıkaran tek Allah vardır’ demektir. Hâdid Sûresi 3. âyetinde “Huvel'evvelu vel'ahıru vezzâhiru velbatınu ve huve bikulli şey'in 'aliymun”O, ilk ve sondur; görünen ve görünmeyendir. Hem O her şeyi bilendir!” Allah, “Ben zâhirim” buyurmaktadır. Zâhir olmak da açıkta, görünen demektir. Niyazi-i Mısrî Hazretleri bir ilâhisinde:

İşit Niyazi’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün

Hakk’tan âyân bir nesne yok gözsüzlere pünhan imiş” buyuruyor.

Zâten Allah’tan başka bir varlık yoktur ki O’nu örtücü olsun.”Vahdehu lâ şerikeleh” ‘Bütün varlıklarda tecellî eden senin tekliğindir, bu varlıklarda tecellînin senden başkasına nisbet ederek şirk eden (ortak koşan) hiçbir kimse de yoktur. ’ demektir.”Lehul mülkü” ‘Bu mülk de senindir. Yani senin tecellî mazharlarındır (âletlerindir)’, “Lehül hamdu” ‘Bütün hamd (övmek) sanadır. ’ “Vehuve alâ külli şey’in kâdir” ‘O her şeye muktedirdir, gücü yeter. ’ demektir. Böylece ister kendimizde, ister âfâkta (bizden gayri varlıklarda) bütün varlıkların Allah’la kâim olduğunu, bütün varlıklarda tecellî edenin Hakk olduğu bilinciyle şühûd edersek, Tevhîdi idrâk etmiş oluruz. Kur’ân-ı Kerîm’in Zariyat Sûresi 56. âyetinde “Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyrulmaktadır. Sahabeler Resûlullah efendimize “İbadetten kasıt nedir” diye sormuşlar. O da “Ehl-i ârifîn ve ehl-i muvahhidîn olmaktır” buyurmuşlar. Yani Allah’ı Tevhîd ederek bilmek demektir. Yunus Sûresi 105. âyetinde “Bir de Tevhîd inancı içinde hak dine yönel ve sakın müşriklerden olma!” buyrulmuştur. Bu ne demektir. İslâm dini Tevhîd dinidir. Bu kesret âleminde zerreden kürreye her şeyde Zâtını ilân eden Allah’tır. Bütün varlıklar O’nunla kâimdir. Yani her şeyin sîreti Hakk, sûreti mahlûktur. Şu halde her şey dediklerimiz Hakk değil bunların hakîkati Hakk olmuş oluyor. Eşyanın hakîkati ef’âl-i İlâhiyedir, ef’âlin hakîkati esmâ-i İlâhiyedir, esmânın hakîkati sıfat-ı İlâhiyedir, sıfatın hakîkati ise Zât-ı İlâhiyedir.

Cenâb-ı Allah’ın Zâtına hakîkat-ı İlâhiyye, sıfatına hakîkat-ı Muhammediyye, esmâsına hakîkat-ı insâniyye, ef’âline hakîkat-ı Âdemiyye, bunların kemâlâtıyla bir mazhardan tecellîsine de, cami’ül esmâ veya âlem- i kübrâ olan İnsan-ı Kâmil diyoruz.

İşte biz de kendimize ve bütün varlıklara, Allah’ın mukayyed olan bu âlemdeki bu üç tecellîsini nisbet etmekten, şirk etmekten kurtulabilirsek, o varlıkların yaratılma yerlerine göre fiillerini şühûd ederek ihtilâflardan kurtulmuş oluruz. Çünkü Allah Âlîm’dir, bizler ise ma’lûmuz. Allah bütün yarattıklarının ma’lûmiyetleri nisbetinde tecellîsini gösterir. Dolayısıyla da bütün fiillerin fâili (halk edicisi) Allah olduğu için hem kendimizle, hem bütün insanlarla, hem de bütün âlemle barışık oluruz. İşte böyle bir Tevhîd inancı İslâm dininde bölünmeleri yok eder, insanlarla olan münasebetler en üst düzeyde iyi ve güzel olur. Sahtekârlık, yalancılık, kıskançlık, dedikodu vb. gibi Kur’ân-ı Kerîm’de yasak edilen kötü hasletler de olmaz.

İnsanlar Tevhîd akîdeleriyle kucaklaşarak hem dünyalarını hem de Âhiretlerini mutluluk ve refah haline dönüştürmüş olurlar. Bu dünyaya kavga için değil, sevmek ve sevilmek için geldiğimize göre, huzur ve mutluluk bizlerin hakkı değil midir.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin