10. Sinif dil ve anlatim ders notlari I. ÜNİte sunum-tartişma-panel


Not: Bazı bağlaçlar cümlenin başında bulunabilir. Bu bağlaçlar, kendinden önceki cümleyi anlamca kendinden sonraki cümleye bağlar



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə16/21
tarix26.07.2018
ölçüsü2,29 Mb.
#58597
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   21

Not: Bazı bağlaçlar cümlenin başında bulunabilir. Bu bağlaçlar, kendinden önceki cümleyi anlamca kendinden sonraki cümleye bağlar.

Oysa ne umutlarla gelmiştik bu şehre!


Bu cümlede “oysa” bağlacı, öncesinde, “Bu şehirde umduğumuz hiçbir şeyi bulamadık.” anlamında bir cümlenin söylendiğini göstermekte ve iki cümleyi birbirine bağlamaktadır.

KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR:

Ancak kelimesi “sadece” anlamında kullanılırsa edat, “olsa olsa, en çok, daha çok, güçlükle” anlamlarında kullanılırsa zarf, “ama, fakat” anlamlarında kullanılırsa bağlaç olur. Ancak kelimesinin yerine bu anlamlardan hangisi getirilebiliyorsa sözcük türü de o olur.


Ancak kendisi bu işi başarabilirdi. (Sadece = Edat)

Yollar buzlu olduğundan eve ancak gelebildi. (Güçlükle = Zarf)

Çok istedi ancak elde edemedi. (Fakat = Bağlaç)

Yalnız kelimesi bir ismi nitelerse niteleme sıfatı, bir fiili veya fiilimsiyi nitelerse durum zarfı, “ama, fakat” anlamlarında kullanılırsa bağlaç, ya da bir isim olarak kullanılabilir. Yalnız kelimesinin cümle içindeki anlamlarına göre sözcük türü belirlenir.

Kırşehir’e kadar yalnız onun için gittim. (Sadece = Edat)

Kırşehir’e kadar gittim; yalnız Boztepe’ye uğramadım. (Ama, fakat = Bağlaç)

Kırşehir’e kadar yalnız gittim. (Yalnız = Zarf)

Ankara, yalnız bir hayat sürmek için ideal yerdir . (Sıfat)



Kİ BAĞLACI

Bağlaç olan “ki” çoğunlukla cümleleri bağlama görevi ile kullanılır.

Kimi zaman da cümlelere çeşitli anlamlar katarlar.
Diğer sözcüklerden daima ayrı yazılır.

Bu bağlacın sesli ve sessiz harflerinde değişiklik olmaz (kı, ku, kü şekilleri yoktur.)

Canı sıkılmış ki bizimle gelmedi. (Neden-sonuç)

Artık erken yatmalı ki okula geç kalmasın. (Koşul-Şart)

Yakışıklı ki yakışıklı bir sevgilisi var. (Pekiştirme)

Nietzsche der ki: “En büyük delilik, denize tuz atmaktır.”

Sen ki beni çok iyi tanırsın. (Özneyi pekiştirme)

Yarın buraya döner mi ki? (Kuşku, kaygı)

Beni anlamıyor ki… (Yakınma)

Dışarı çıktım ki ortalığı sel götürüyor. (Şaşma)



KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR: İlgi zamiri olan “ki”, sıfat yapan “ki” eki ve bağlaç olan “ki” karıştırılmamalıdır. İlgi zamiri (eki) ek olduğu için birleşik yazılır. Bir ismin yerini tutar. Sıfat yapan ki de birleşik yazılır; ancak bağlaç olan “ki” başlı başına bir sözcüktür ve ayrı yazılır.
Odanınki salonun perdesinden daha gösterişliydi. (İlgi zamiri)

Odanın perdesi yıkanmadı ki takayım. (Bağlaç)

Odadaki eşyaları topladım. (Sıfat yapan ki)

DE BAĞLACI

Bağlaç olan “de” her zaman kendinden önceki sözcükten ayrı yazılır.
Ünsüz benzeşmesine göre çeşitleri yoktur. Yani “d” sesi sertleşerek “t” olmaz. Sadece de, da şekilleri vardır.
Bulunduğu cümlede çeşitli anlam ilgileri kurabilir. Cümlede var olan anlam ilgilerini (eşitlik, gibilik, katılma vb) pekiştirir.

O dergiyi ben de okudum. (Eşitlik, gibilik)

Size de bir tablo yapabilirim. (Başkasına yaptığım gibi-gibilik)

Burayı da görmemiştim. (Başka bir yeri görmediğim gibi-gibilik)

Önce kendin çalış da sonra benden çalışmamı iste. (Kızgınlık)

Size ne oluyor da işimize karışıyorsunuz.(Azarlama)

Okula bir gel de oradan çarşıya gidersin. (İstek)

Ne iyi ettiniz de yemek getirdiniz. (Memnuniyet)

Okuyacak da bana yardım edecekmiş. (Alay)

Buraya gelmişsin de bize uğramamışsın. (Yakınma)

Oyuncak da oyuncak diye tutturdu. (İnat)

Bu sınavı kazanacak da ben göreceğim. (Küçümseme)



KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR:
Bağlaç olan de ile bulunma hal eki olan “de” ve yapım eki olan “de”yi karıştırmamak gerekir.
De bağlacı ayrı yazılır ve cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulmaz.
Bugün sabah bahçe de temizlendi. (Bağlaç)

Bugün sabah bahçe temizlendi. (Cümlenin anlamı bozulmaz ancak daralma meydana gelebilir.)


Hal eki olan ve yapım eki olan “de” hem birleşik yazılır hem de çıkarıldığında cümlenin anlamında bozulma olur.
Bugün bahçede mangal yakacağız. (Hal eki)

Bugün bahçe mangal yakacağız. (Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulur.)

Sözde bize gelecektin. (Yapım Eki)

Okulun gözde öğrencilerinden biriydi.( Yapım eki)


Bağlaç olan “de”nin sadece “da, de” şekilleri varken diğerlerinin “da, de, ta, te” şekilleri mevcuttur.
Sokak da iyice sessizleşmişti. (Bağlaç)

Son günlerde hep sokakta karşılaşıyorduk. (Hal eki)



BİLE, DAHİ BAĞLACI
O gün, beni sen bile dinlememiştin. (de)

Benimle bir kelime konuşmadı bile. (üstelik)

En yakın arkadaşlarım dahi beni unuttu. (de)
ÇÜNKÜ, ZİRA BAĞLACI

Bu bağlaçlar başına geldikleri cümleyi kendisinden önceki cümlelere bağlarlar.
Düğününüze gelemedim; çünkü hastalandım.

Bu soruyu çözemedim; çünkü konuyu kavrayamamışım.

İpleri sıkıca bağlamalısın zira yıkılacak gibi duruyor.

Bu yıl ürünler iyi çıktı zira yağmurlar boldu.



MADEM, MADEMKİ BAĞLACI

Bu bağlaçlar başına geldikleri cümleyi daha sonrakilere bağlarlar.
Mademki buraya geldiniz, bir çayımızı için.

Kitabı okumayacaktın madem, neden satın aldın?



VEYAHUT, YAHUT, VEYA, YA DA BAĞLACI

Bunlar birbirine denk olan, birbirinin yerini tutabilecek olan iki unsuru birbirine bağlayan, birbiriyle karşılaştıran bağlaçlardır. Bağladıkları iki unsurun, iki kelime, kelime gurubu veya cümlenin arasına girerler.
Roman veya öykü ikisini de okumayı çok severim.

Annen yahut baban okula gelsin.

Müzik ya da resim dersini seçebilirsin.

Akşam veyahut gece yarısı yola çıkarız.



ŞAYET, EĞER, İSE BAĞLACI

Şayet, eğer bağlaçları koşul-şart ifade eder veya şart anlamını kuvvetlendirirler.
Başına geldikleri cümleyi daha sonraki cümle veya cümlelere bağlarlar.
İse bağlacı kendinden önceki sözcükle birleşik yazılabilir. Eklendiği sözcüğe göre “se, sa” şeklinde değişiklik gösterebilir.
Eğer son soruyu bilseydik, yarışmayı kazanacaktık.

Şayet paranız biterse beni arayın.

Bugün güzel yemekler olduğu için yemekhaneye gittik, Ahmet ise bizle gelmedi.

Ben hızlı hızlı yürüdüm annemse arkamdan ağır adımlarla geliyordu.

KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR:

Not: “ise” sözcüğü ek-fiil olarak da kullanılabilir. Ek fiiller isim soylu sözcükleri yüklem yaparken, basit zamanlı fiilleri de bileşik zamanlı yapar. Cümlede koşul-şart anlamı sağlar. Baglaç ile farkı ek fiilin olumsuzu yapılabilirken bağlaç olan “ise” nin olumsuzu yapılamaz ve şart anlamı da sağlamaz.


Yola erken çıkarsa yetişebilir. (çıkmazsa-ek fiil)

Böyle konuşmaya devam ederse kendi kaybeder.(etmezse-ek fiil)

Tansiyonu yüksek, ateşi ise normalin üstünde. (Bağlaç)

ÖYLEYSE, O HALDE, KISACASI, DEMEK Kİ, NİTEKİM BAĞLACI

Özet anlamı kazandıran bağlaçlardır. Kendinden önceki cümle veya cümleleri özet veya sonuç cümlesine bağlarlar.
Sınıfta çok ses var; o halde dersi burada bitiyorum arkadaşlar.

O halde bu konuyu anlamadığını düşünüyorum.

Öyleyse bu işten vazgeçelim artık.

Kısaca seninle aynı ortamda bulunmaktan çok memnunum.

Demek ki onu bugüne kadar kimse anlayamamış.

Nitekim yapayalnız kaldığını kendisi de anlamıştı. (Sonuç olarak)



YOKSA, ANLAŞILAN BAĞLACI

Çoğunlukla olasılık anlamı kazandıran bağlaçlardır.
Yoksa bu akşam bana sürpriz mi yapacak.

Siz karışmayın yoksa bu sorun çözülmez.

Anlaşılan yemeği hemen yapamayacak.

NE……….NE (DE), BİR… BİR, YA……..YA (DA), GEREK…GEREK(SE), İSTER……..İSTER(SE), , DE…….DE BAĞLACI
Çoğunlukla karşılaştırma anlamı sağlayan bağlaçlar olmakla birlikte cümlede değişik anlam ilgileri oluştururlar.
Memlekete ne seni ne de annemi götürüyor. (Nesneleri bağlamıştır. Cümleye olumsuzluk anlamı katar. İkinizi de götürmüyor.)

Ne adımızı anan var ne de halimizi soran. (olumsuzluk -adımızı anan ve halimizi soran yok)

Ne kış ne yaz, ille de güz ille de güz. (olumsuzluk - kış ve yaz değil)

Ne küserim ne incinirim. (olumsuzluk - küsmem de incinmem de)


Not: “Ne… ne” bağlacı, sıfatları ve belirteçleri derecelendiren “ne” belirteci ile karıştırılmamalıdır. Aşağıdaki cümlelerde “ne” sözcüğü belirteç görevindedir
Ne şirin, ne güzel bir köydü burası.

Ne bitkin, ne suskun duruyor bugün herkes.


BİR… BİR

Bir sen varsın kalbimde bir de o hatıralar.

Çiçeklerden bir kardeleni bir nilüferi severdi.
Not: “Bir… bir” bağlacı, sıfat ve belirteç olan “bir” ile karıştırılmamalıdır.
Çarşıdan bir kitap, bir defter aldım. (sıfat)

Yaşadıklarını bana bir bir anlattı. (belirteç)



HEM… HEM(DE), YA… YA(DA), HA… HA, GEREK… GEREK(SE), İSTER… İSTER(SE), KÂH……..KÂH,

DE… DE
Evimiz hem okula hem yurda çok yakındı.

Ya evde derslerine çalış ya bizimle sahile gel.

Ya bu odayı temizlersin ya da bir daha buraya gelmezsin.

Ha o gelmiş ha sen gelmişsin, bizim için aynı.

Gerek sen gerek o, yarın izin kullanabilirsiniz.

İster kitap oku ister müzik dinle.

Kâh ağlıyor kâh gülüyor, kimseyi umursamıyordu.

Evini de arabasını da çok ucuza satmış.


EDATLAR İLE BAĞLAÇLAR ARASINDAKİ EN ÖNEMLİ FARKLAR:
1) Bir edatın ilk görevi kelimelere kelime öbeklerine ya da cümlelere şu ya da bu anlam ilgisini kazandırmaktır. Hiç kuşkusuz bu anlam ilgisini kurarken edatın bağlayıcılık görevi de sezilir; ama bu görev ikinci planda kalır.
Bir bağlacın ilk görevi ise cümleleri kelimeleri ya da kelime öbeklerini bağlayıcılıktır. Hiç kuşkusuz bu bağlayıcılığı yaparken bir takım anlam ilgileri de sezilir; ancak bu ilgiler ikinci planda kalır.
2) Edatlar cümlenin bir öğesi olurken bağlaçlar bir öğe özelliği göstermez. (Öğe içinde yer alabilirler). 

Sabaha karşı eve gelmişlerdi. (Edat-Zarf Tümleci)


Kitapları ve defterleri çantasına koydu. (Nesne) (“Ve” bağlacı nesneleri birbirine bağlamıştır.)
3) Edatlar cümleden çıkartılamaz. Aksi takdirde cümle anlamsızlaşır. Bağlaçlar cümleden çıkartılınca cümlenin anlamı daralsa da cümle anlamsızlaşmaz.
Senin gibisini görmedim. / Senin görmedim. (Cümle anlamsızlaştı. Bu nedenle “gibi” edattır.)
Koştum ama yetişemedim. / Koştum yetişemedim.

(Cümle anlamını pek kaybetmedi. Bu nedenle “ama” bağlaçtır.)


DİKKAT! Bu özellik her zaman için geçerli olmayabilir...

SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM

İki veya daha fazla kişinin, bir konu üzerinde, karşılıklı konuşturulmasına söyleşmeye bağlı (diyalog) anlatım denir.

Söyleşmeye bağlı anlatımda iki kişinin karşılıklı konuşmasına “diyalog”, kişinin kendi kendine yaptığı konuşmaya ise “monolog” denir.
Söyleşmeye bağlı anlatım bulunulan mevki, bağlam ve konuşulan kişiye göre değişebilir. Çünkü kişi, yakınlarıyla daha rahat ve içten konuşabilirken resmî bir kurumda ciddi bir üslupla konuşmak zorunda kalır. Televizyonlardaki söyleşmeye dayalı programlar tartışma sanat ve spor programlarıdır. Bu programların her birinde farklı söyleşme şekli olabilir. Birisinde bir yönetici eşliğinde ve masa etrafında 3-5 kişinin bir konu hakkında doğaçlama yoluyla söyleşmesi olabilirken diğerinde iki kişi sırayla bir konu hakkında önceden yaptıkları hazırlıklar doğrultusunda konuşabilirler.
Söyleşmeye Bağlı Anlatımın Kullanıldığı Metin Türleri:
Sohbet, diyalog, panel, forum, açık oturum, münazara, mülâkat, röportaj, roman, hikâye, tiyatro, manzum hikâye…” gibi türler söyleşmeye bağlı anlatım çevresinde oluşur. Bu metinler daha çok. “diyaloglardan’’ oluşur. Ancak edebi eserlerdeki kahramanların iç konuşmaları “monologlara’’ dayanır.
Tartışma türlerinin bütününde söyleşmeye bağlı anlatım kullanılırken roman, hikaye, masal, fabl, mesnevi.. gibi edebi metinlerin bazı bölümlerinde kullanılır.
Bir mülâkatta, röportajda ya da sohbette yalnızca konuşma varken tiyatroda ise hem konuşma hem de konuşmanın bağlamı vardır. Söyleşmenin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş – çıkış gibi unsurlar belirtilir. Tiyatronun en belirgin yönlerinden biri de göstermeye dayalı olmasıdır. Tiyatro, olayı anlatmaz; gösterir.

Söyleşmeye Bağlı Anlatımın Özellikleri


  • Jestler, mimikler ve bedensel davranışlar anlatımı destekler.

  • Karşılıklı konuşmaların seviyesi, bağlama ve konuşan kişilere göre değişir.

  • Görme ve işitme duyularıyla ilgili ayrıntılardan yararlanılır.

  • Vurgu ve tonlama anlatımın etkisini artırır.

  • Söyleşmenin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş, sahneden çıkış gibi unsurlar söz konusudur.

  • Tekrarlar ifadeyi kuvvetlendirir.

  • Dil, çoğunlukla göndergesel, heyecana bağlı veya sanatsal işlevde kullanılır.



Örnek Metin:

Tekrar sordu:

Söyle yavrum, o roman ne diyor?



Genç kız büyük gözlerini kaldırdı. Kitabı dizlerine indirdi. Nazik bir şive ile, “Büyükanneciğim, Fransızca bir roman işte…” dedi. Lakin büyük nine merak ediyordu, mutlaka anlamak istiyordu:

Adı ne?

Desenchant…

Ne demek?

Sevinçten, saadetten mahrum kadınlar demek.

Onlar kimmiş?

Biz… Türk kadınları…

(Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler)

Örnek Metin:

Satıcı 1: Gel, gel. Malın iyisi burada; gel vatandaş hormonlu değil tamamen organik; gel vatandaş. Şifalı bu elmalar gel vatandaş!..

Satıcı 2: Yerli malı bunlar. Almadan geçme, vitamin yükü kabağa gel dolmasını yap türlüsünü yap gel vatandaş!..

Köylü Satıcı: (Hiç bağırmaz. Sadece kasanın önünde oturmaktadır gelene gidene bakar.)

(ilk iki satıcı köylü satıcıyı işaret ederek aralarında konuşur.)

Satıcı 1: Kardeş bu ne ayak tanıyo musun?

Satıcı 2: Bilmem ilk defa gördüm ördeği, iyi valla oturduğu yerden… Ne koymuş sepete görüyor musun?

Satıcı 1: Ne olacak be birader! Bi kasa kurtlu elma

Satıcı 2: (Diğer satıcıya köylüyü işaret ederek) Bak şimdi. Hop birader hayırlı işler. Ne satıyosun kardeş; elma mı onlar?

Köylü Satıcı: (Sesin geldiği tarafa bakar; ama cevap vermez…)

 

Örnek Metin:


Şu kış günleri yok mu sevemiyorum bir türlü… Kendi kendime : “İnsanların çalışırken en çok düşündükleri, en çok eğlendikleri mevsim kıştır. Uzun gecelerde ocak başına büzülüp ne yapacağına şaşırıp kişioğlu aklını işletmiş; hakikatleri, sırları araştırmış; masallar uydurmuş; insanlar, yasalar koymuş. Medeniyeti kışın getirdiği ihtiyaçlar yaratmış değil mi?” derim ama olmuyor işte, boşuna. Ta gençliğimde Remy de Gourmont’un bilmem hangi kitabında okuduklarımdan kalma bu yankı kandıramıyor beni. Doğru sözler, doğru ya, beni avutmaya, güz sonu içimi sarmaya başlayan o korkuyu andırır perişanlığı gidermeye yetmiyor… (Nurullah Ataç)

Örnek Metin:

……..



Şimdi biraz şiire dönelim. Siz edebiyat literatüründe şair sınıfından mısınız, yoksa yazar mı?

- Pek çoğu beni şair sınıfına sokar. Fakat ben kendimi şair olduğu kadar yazar ve gazeteci olarak da görüyorum. Senaryo da yazıyorum. Yani ben edebiyatın, yazım dünyasının içindeyim.

- Son bir sorumuz var Sayın İlhan. Edebiyatımız, hangi işlevi yüklenmesi gerektiğinin bilincine sizce vardı mı?

- Tam anlamıyla varmış diyemem. Henüz modalardan kurtulamadılar. Yine de birkaç önemli yazarımızın olduğunu kabul etmek gerekir. Şu andaki durumumuz, cumhuriyet sonrası Türk edebiyatı çizgisine girmiştir. Bu durum Tanzimat sonrası olan Batı etkileriyle eşdeğerdedir. Taklit edebiyatı gelişmiştir. Artık Türk edebiyatının ulusal bilincine varması lazım. Şu an var olan kozmopolitliği de ilericilik sayıyor bazı yazarlarımız. İşin en komik ve acı olan yanı da bu. Aynı durum Türk edebiyatında olduğu gibi, sanatın her dalında, Türk sinemasında bile var. Estetik düzeyde ulusal özellikleri kavramak ve öncelikle ulusal bir bileşime ulaşmak gerekir.

(Attila İlhan'la Mülakat -Tüles HASDEMİR)

ÜNLEM

Birine seslenmek için veya çeşitli duygularımızı (şaşkınlık, korku, sevinç, şaşma, beğenme, acıma, üzüntü...) anlatmak için yararlandığımız sözcük türüdür.


Bu kelimelerin yanında dilek, emir, tehdit gibi anlamlar taşıyan kelimeler, cümleler ve yansıma sözcükler de ünlem değeri kazanabilir.
Bu bakımdan ünlemler ikiye ayrılabilir:
A. Asıl Ünlemler

B. Ünlem Değeri Kazanmış Kelime ve Sözler


A.ASIL ÜNLEMLER
Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde kullanılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar.
1.Seslenme Ünlemleri

Ey Türk Gençliği!

Hey! Biraz bakar mısın?

Bre! Ne yaptın sen?

Hişt! Buraya gel!

Şşt! Sus bakayım!
Bunların yanında adlar ve özel adlar da seslenme ünlemi olarak kullanılabilir.
Anne! Hemşehrilerim! Tanrım! Mehmet!... gibi.

2.Duygu Ünlemleri

Ee, yeter artık!        

Aa! Bu da ne?            

Eh! Fena değil.               

Ay, elim!                    

Hah, şimdi oldu!            

Hay Allah!                 

Vah zavallı!


Vay sersem!                           

Aman dikkat!             

Eyvah! Geç kaldım!
İmdat! Boğuluyorum!
B. ÜNLEM DEĞERİ KAZANMIŞ KELİME ve SÖZLER

Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama yoluyla ünlem değeri kazandırılabilir. Bunlar da duygu ya da seslenme anlatır.


Komşular!

Babacığım!

Simitçi!

Çok ilginç!

Ne kadar güzel!

Çabuk eve git!

Ne olur yardım et!

Çık dışarı!



ÜNLEMLERİN ÖZELLİKLERİ:
1. Yansıma kelimelerin hemen hemen tümü ünlem olarak kullanılabilir.

Çat! Güm! Hav! Miyav! Tıs!




  1. Ünlemlerin bulunduğu cümleye ünlem cümlesi denir.




  1. Ünlem işareti, ünlem ifadesinden hemen sonra kullanılabileceği gibi cümlenin sonunda da kullanılabilir:

Eyvah, geç kaldım!

Eyvah! Geç kaldım!



4. Ünlem olan sözcük, cümlenin her yerinde kullanılabilir.
5. Ünlemler, isim soylu sözcük oldukları için isimlere gelen çekim eklerini de alabilir; ancak bu ekleri aldıklarında isim görevi yaparlar.

Ahı, ahını, ahından, ahlar...

"Ahı gitmiş vahı kalmış."
6. Ünlemler ikileme biçiminde kullanılabilir.

aman aman!, vah vah!, pisi pisi!


7. Ünlemlerin gerçek değeri söyleyişte belirginleştiği için ünlemler, vurgu ve tonlama ile ilgilidir.
8. Hayvanları korkutmak amacıyla kullanılan sözcükler de ünlemdir.

Hoşt!, pist!, kışt!, deh!


9. Dua ve yemin sözcükleri de ünlemdir.

amin!, inşallah!, vallahi!...


Başlıca ünlemler ve kurdukları anlam ilgileri:

Of, bu kadar çalışma yeter! (bıkkınlık)

Vah vah, yazık oldu çocuğa! (acıma, üzülme)

Eyvah, çocuk düştü. (şaşırma,korku)

Ah! Elime iğne battı, (acı duyma)

Ah, nerede gençliğim! (özlem)

Üf! Arabaya bak. (beğenme, şaşırma)

Hey, baksanıza bir dakika! (seslenme)

Eh, yetiyor çok şükür! (haline razı olma)

Alo, sesim geliyor mu? (seslenme)

Hey, orada biri var mı? (seslenme)

Arkadaş, bakar mısın? (seslenme)

Tanrım, bana yardım et! (seslenme)

Zavallı, çok acı çekiyor! (acıma)

Yazık, çok çalışkan bir çocuktu! (üzülme)

Aferin size! (beğenme)

Hadi, öyle olsun! (onaylama)

Hay hay, geliriz! (kabul etme)

Kızarım ha! (korkutma)



Çantamı kurcalama e mi! (tembih)

Ee! Artık diyecek bir şey yok. (beğenme)

Öff! Bu ne biçim çorba!(tiksinme)
 NOT:"E!" ünlemi fiillerin sonuna geldiğinde fiille kaynaşabilir: Okula gitseniz e! Okula gitsenize! Sen buraya baksan a! Sen buraya baksana! Söylediklerimi yazsan a! Söylediklerimi yazsana!

MİZAHİ ANLATIM
Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanları düşündürmeyi, eğlendirmeyi ya da güldürmeyi amaçlayan anlatım türüdür
Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.
Mizahi anlatımın okuyucuyu düşündürmenin ve eğlendirmenin yanında diğer bir amacı da eleştiridir. Kişilerin, kurumların, toplumların eksik, kusurlu, hatalı söz ve davranışları mizahi anlatımla eleştirilir. Bu eleştiriyle eksikliklerin, hataların, kusurların ortadan kaldırılması amaçlanır.
Mizahi anlatımda kusurlara, eksikliklere, hatalara dikkati yoğunlaştırabilmek için abartmalardan yararlanılır. Abartma yönüyle kişilerin, kurumların, toplumların eksilikleri gözler önüne serilir. Bu bakımdan mizahi anlatımda gerçeklerden sapma söz konusu olabilir. Mizahi anlatımda dilin kullanımı çoğunlukla değiştirilerek gülünç durumlar ortaya çıkarılır. Bazen de argo yoğun şekilde kullanılabilir. Mizahi anlatımlarda günlük konuşmaya ait unsurlardan sıkça yararlanılır.
Mizahi Anlatımın Kullanıldığı Metin Türleri:
Karagöz, orta oyunu, meddah, köy seyirlik oyunu” gibi geleneksel tiyatro türlerinde mizahi anlatımdan bolca yararlanılır. Bu türlerin ortak yönü gülmecenin şive taklitlerine ve dil oyunlarına dayanmasıdır. Bu türler doğaçlamayla gelişir. Önceden belirlenen yazılı bir metne bağlı kalınmaz. “Komedi” türü tiyatrolar, “taşlama” ve “hiciv” türündeki şiirler, “fıkralar” mizahi anlatıma ait unsurları içerir. “Roman, hikâye, tiyatro, sohbet, deneme” gibi türlerde yer yer mizahi anlatıma başvurulur. Bu türlerde kalem oynatan sanatçılar anlatımı etkili kılmak için mizah unsurundan yararlanabilir. “Karikatürler” de mizahi anlatımın içinde yer alır.
Mizahi Anlatımın Özellikleri


  • Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönleri yansıtılır.

  • Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.

  • Kahramanlar genellikle soylu kişilerden seçilmez, sıradan kişilerdir. Bu nedenle günlük konuşmaya ait unsurlar sıkça kullanılır.

  • Ses, hareket, konuşma ve görünüş taklitleri mizah unsuru olarak kullanılır.

  • Mizahi unsurlarda abartı ve gerçekten sapma vardır.

  • Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.

  • Dil daha çok, sanatsal (şiirsel) işlevde kullanılır.


Mizahi Anlatımla İlgili Kavramlar

İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme.
Humor: Ciddi bir tavırla söylendiği hâlde alay olduğu belli olan ince, hoş nükte.
Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri.
Komik: Gülme duygusu uyandıran, güldürücü, gülünç.
Kara mizah: Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi de amaçlayan mizah türü.
Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin