Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali


ORGANİZASYON KOMİTESİ BAŞKANLIĞINA



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə51/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   97

ORGANİZASYON KOMİTESİ BAŞKANLIĞINA


Adana’mızda Cumhuriyet yayınlarını topluca satan, tanıtan sanırım bir merkez yok. Ege tatil köylerinde bile geniş ilgi gören açık hava sergilerini hep gıptayla izlerim. Adana bundan yoksun olmasın istedim. Emekli öğretmeniz. Ziyapaşa bulvarı üzerinde bir mekanımız var. Kira ödemeyeceksiniz, sadece satışlardan uygun göreceğiniz bir pirimle bize katkıda bulanacaksınız. Pazar dahil biz hep burada oluyoruz. Kitap satın alma gücümüz yok. Ancak, şimdilik konsinye olarak çalışabiliriz. Saygılar sunarız.

E. Aydın, 16Ekim1997



TRAFİK HAFTASINDA

2000 İNSANINA SESLENİŞ

SAĞLIKLI YAŞAMAK İSTİYORSANIZ EĞER

ÇIĞLIĞIM OKUMAYA, DÜŞÜNMEYE DEĞER

Uygarlık tek dişi kalmış canavar değil artık. Acımasız, ölüm saçan, silahlarıyla donanmış üzerimize koşuyor.

Bir yandan devlet çağdaş insan yetiştirmek, eğitmek için, rakamlara sığmayan paralar harcarken, herşey insan için derken, yayalar, yaşlılar, sakatlar için kaldırımlar düşlerken İnsanlarımız şehirlerde, yoğun trafikle çellik çomak oynuyor.

Devletin yüksek izni, sürücülerin ve araçların insafına sığınmış, "Kesimevlerindeki" sıra beleyen koyunlar gibi telaşlı, ürkek, çaresiz.!! karşıya geçmek için bekleşiyor!

Toplumun her türlü düzeni için, görev almış üst düzey yöneticiler; yaşanan, psikolojik bozulumlara güncel, tutarlı, kalıcı üst geçitler, alt geçitler, daha henüz akla gelmeyen yürüyen yollar üzerine, halkla paneller, sempozyumlar düzenlenmesi, hem demokratik hemde çağdaş bir gereksinimdir. Yapılmalıdır.

Yaşanan bu paradoksal, trajik oyuna, insanlığın umarı kadar dayanacaktır.!Bu dünya bizim.

İçimizdeki çocuğun, otantik çığlığı eğer uygarlık buysa, istemiyoruz, defol git dünyamızdan! diyesi..

Mor sümbüllü dağlarımızı, burcu burcu tüten kırlarımızı Ebu Kevser sularımızı, cıvıltılı kuşlarımızı, insanımızı, kurdumuzu, kuzumuzu bize geri ver.! diyesi.

Bizler, eskiden insandık, insanca yaşıyor, insan gibi ölüyorduk. Hayvan bile sayılmamaktan bıktık artık.!

İnsanca yaşamak istiyoruz.

Ülkemin ve dünyanın, "Şıvgarları" bu evrensel çığlığı duyunuz lütfen..!!

E. Aydın, 6Mayıs2000



ROMA ATEŞLER İÇİNDE YANARKEN

NERON KEMAN ÇALDI MI?

Ziraat fakülteleri, ülke tarımında öncü, çağdaş donanımı olan, bu gün kadar geleceği de gören ve kollayan, uzman ve deneyimli kişilerden oluşur. İletişim araçlarında halka seslenirken, ürün alındıktan sonra tarlalarda kalan ekin artıklarını yakmayınız derler. Gerekçe olarak da yangın çkma olasılığı vurgulanır.

Bu anız yakma sonucunda, ekolojinin bozulacağı, faydalı böceklerin, yabanıl ve gittikçe yok olan doğayı süsleyen bitkilerin de yanıp, soyunun tükendiği var sayılmalıdır.

Yetke sahiplerinin uyarılarına rağmen tarım alanlarında anız yakma, köylümüzün bilinçsiz ama kendince fayda umularak çıkardığı yangınlar sürmektedir.

Devlet demiryollarımız, rayları korumak için, traversler arası yeşilliği yakarak temizlemekte, kara yollarımız da kendi güzergahları boyunca otları temizlemek için yakmakta.

MersinAdana yolu öteden beri bana coşkulu bir oyunun sessiz, yalın, bitmeyen bir pasajını verir. Refüjlerdeki Kıbrıs akasyaları, beyaz, kırmızı zakkumları, palmiye ve okalüptüs ağaçları, bir araç geçiminde veya hafif bir esintide, öylesine görkemli, oylumlu sürprizli dalgalanmalar yaparlar ki, seyrine doyum olmaz.

Sarı bir akasya çotulu, görüntüsünden daha çok etkiyle zakkum çiçekleri arasından, oylumlu bir kadın kolu gibi uzanır, geniş palmiye yaprakları, sanki bu taşkınlığı sınırlamak için Japon yelpazesi örneği görüntüyü sınırlarken, yukarıdan binbir renk cümbüşü okalüptüs dalları yorgun ama dinamik, yumuşak hareketlerle ışığı beneklendirir. Süratli geçmekte olduğunuzdan her an yeni bir oyun görür beklentiye girersiniz. Herhele bu yol orta şeritlerini planlayan peyzaj mühendisi çok ince ruhlu birisi olsa gerek!

Bu estetik harikası doyumsuz ve sürükleyici seyirlik oyun alanı; senede birkaç kez, karayolları personelince ot temizlemek aşkıyla yakılır. Artık MersinAdana yolu bir hastane koridoru iniltisine ulaşır, ağlayanlar, sızlayanlar, yarım yanmış canlıların trajik iniltileri...

Adana’da her sabah yaptığım yürüyüşlerde yine bu dramayı yaşarım. Daha geçen baharda, etkili sloganlarla ağaç dikme kampanyaları başlatılmıştı, ırmak boyunca binlerce fidan merasimlerle dikilmişti. Şimdileri ot temizliği yangınları başlatıldı belediyelerimizce. Otlar yandılar, o zavallı yeni yetme fidanlar, yangından nasiplerini aldılar, yaralı, baygın, buraya neye dikildikleri ve neye yakıldıklarından şaşkın, gelip geçenlere birşeyler demek istiyorlar!...

Böylece farkında olmadan ekolojiyide bozuyoruz, daha üç yıl önce ırmak kenarlarında görmeye alıştığımız lale ve gelincik tarlaları, ballı babalar, akşam sefaları, daha bir çok yabanıl doğa süsleri soğanları yangınlarla pişti yok oldu.. Dinlendirici, umut verici günün doğuşunu daha bir etkili kılan yeşil alanlar yerine, yürüyüşümüzü yangın yerlerinin melankolik görüntüsü içinde yapıyoruz, bu da bir psikoloji sorunudur. Pekiyi, daha üç dört yıl önce cennet dekorlu, koyu gölgesine sığındığımız, Mersin ve Adana Atatürk Parklarına ne oldu dersiniz?!..

Kanun koyucularımız, yeşili korumak için ağır kanun hükümleri önerirken, kamu kuruluşlarımız pervasızca, yakmaya devam ediyorlar. Çevre korumacı dostlarım, olanaklarıızı birleştirip, yetke sahiplerine birer keman hediye edelim.

Böylece yazı başlığında okuduğumuz “Roma Ateşler İçinde Yanarken Neron Keman Çaldı mı?”, sorusu “Evet çaldı” şekliyle yüze gelsin.

E. Aydın, Kasım1995

SITMAAĞACI"OKALÜPTÜS"

Öğretmen okuluna geldiğimizde; Çukurova’yı sulama amaçlı baraj yeni yapılıyor, bataklıkları kurutmak için, sıtma ağaçları dikimi de hızlandırılmıştı. 1938.

Bahçemiz mentol kokulu, okalüptüs ağaçlarıyla, akasyalar ve mimozalarla görkemli koruluk ve ortasında bir şato, bizleri büyülemiş, binbir gece masallarına dekor olmuştu. Taşra çocuklarını, öylesine değiştirmişti ki, kendimizi tanıyamıyorduk. O güzel günleri dün gibi hatırlarım.

Geçenlerde bir televizyon programında, sıtma ağaçlarını Adana'lıya benzetmiştim. Telefon edip soranlar oldu.: Neden Adana'lı ?

Eskiden Adana'lı, lacivert yün kumaştan, usta bir terzide özel diktirilmiş geniş ceket ve pantolon veya şalvar giyerdi. İyi ütülenmiş, (sadakor) ipek gömlek; kırmızının tonlarında şanjan bir kıravat, rugan iskarpin, arkasına basarak, yavaş yavaş çalımlı yürüyüşü, sağlıklı, orta boylu tombulca görünüşü, geniş gölgeli, salam yapılı, çok renkli, dalları aşağıya sarkık, rüzgarlara direngen yorgun görünüşüyle, yaratıcı felsefesi; ağızını doldurarak genizden konuşması ve küfürleriyle özgür, açık fikirli, tutucu olmayan, gelenek ve göreneklerine saygısı, toplumda ayrıcalıklı kişiliğiyle farklı bir karekterdir.

OkalüptüsAdana benzetmesi bana göre örtüşüyor.

Saygı ve sevgiler

E. Aydın, 3Haziran1996



Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin