Hazırlayanlar: Av. Gülden SÖnmez



Yüklə 0,76 Mb.
səhifə9/11
tarix07.01.2019
ölçüsü0,76 Mb.
#91258
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

MADDE 77. - (1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:

a) Kasten öldürme.

b) Kasten yaralama.

c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.

d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.

e) Bilimsel deneylere tâbi kılma.

f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.

g) Zorla hamile bırakma.

h) Zorla fuhşa sevketme.

(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

İşbu rapor içerisinde sunulan tüm veriler Türki hukukunda tanımlanan gerek soykırım suçu açısından gerek se insanlığa karşı suçlar açısından delillendirilen birçok vakayı içermektedir.

b) Evrensel Yargı Yetkisi: Evrensel Yetki (Universal Jurisdiction) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Türkiye hukuk sistemine girmiş olup, aralarında İsrail ‘in de bulunduğu 15 farklı ülkede uygulama alanı bulmaktadır. Evrensel Yetki ile insan hakları ihlallerinin, ağır suçların failleri veya azmettiricisi konumunda olan devlet ve hükümet başkanları da  dâhil olmak üzere  pek çok ülkenin askeri ve sivil üst düzey yöneticilerinin yargılanması yolunu açabilmektedir. Özellikle İkinci Dünya savaşını takip eden yıllarda devlet otoriteleri giderek artan bir biçimde, uluslararası hukuk tarafından aşındırılmış ve sınırlandırılmıştır. Bunun sonucu olarak Uluslararası Ceza Hukukuna “Ülke Dışı Yargılama Yetkisi” (Extraterritoriality) kavramını kazandırılmıştır. Böylelikle, Ülke Dışı Yargılama Yetkisi, 21.Yüzyılın Modern Devlet’ini artık sadece kendi vatandaşlarından değil, bütün insan ırkından sorumlu bir aygıt haline getirmiştir.12

İSRAİL ÖRNEĞİ: Evrensel yetki kuralını uygulayan ülkelerin başında -şüphelilerin de uyruğunda bulunduğu- İsrail gelmektedir. Evrensel yetki kuralına dayanan en meşhur dava örneklerinden biri, 1961 yılında, İsrail’de’ki, Eichmann Davasıdır. II. Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında Yahudilerin yok edilmesindeki önemli rolü olan Nazi Subayı  Adolf Eichmann, savaştan sonra Arjantin’e kaçmış ve orada kendisine verilen yeni bir kimlik ile uzun yıllar hayat sürmüştür. İsrail Gizli Servisi (Mossad) yerini ancak tespit ettiği bu eski Nazi subayını  bir şekilde kaçırmış  ve  1961 senesinde Kudüs Bölge Mahkemesinde “Savaş Suçları, İnsanlığa Karşı Suçlar, Almanya ve Alman işgal bölgelerinde Soykırımla sonuçlanan Eylemler” suçlamaları ile yargılayarak idama mahkûm etmiştir. Mahkeme gerekçesinde aşağıdaki hususu belirtmiştir. “İsrail Devleti’nin suçluyu yargılama hakkı, görüşümüze göre iki ana kaynaktan çıkmaktadır: Bu tipten bütün suçları cezai kovuşturma, yargılama ve cezalandırma hakkını milletler ailesi içinde her devlete veren bütün insanlığa ait olan evrensel bir kaynak ve varlığına saldırılan mağdur millete veren özel veya milli bir kaynak.” Gerekçeli hükmünde İsrail Bölge Mahkemesi, Uluslararası Hukuk’un babası kabul edilen Hugo Grotius’a atıf yaparak şuna hükmetmiştir: “Bu yüzden her egemen devletin Tabii Hukuku ve Milletler Hukuku’nu ihlal edenleri cezalandırmak ahlaki görevi ve doğal hakkıdır (Krallar ve krallara denk güçlerle…). Bu beyanıyla uluslararası hukukun babası “İnsanlığa Karşı Suçların” gelecek tanımını “ Milletler Hukukunun Yargılaması Altındaki Suçlar” olarak yapmakta ve bu tip suçların üzerindeki Evrensel Yetki’nin temellerini ortaya koymaktadır.13

İsrail Yüksek Mahkemesi temyiz safhasında yerel mahkemenin kararındaki gibi uzun sayfalar boyunca evrensel yetkiyi değişik doktrinsel yaklaşımlarla, Grotius’a ve ius gentium’a yaptığı atıflarla aşağıdaki paragraftaki gibi yorumlayarak  alt derece mahkemesince verilen idam kararını onamıştır. “12.(b).[…] kavram geniş manasında kullanıldığında insanlığa karşı suçların uluslararası karakteri, bu davada bütün şüphelerden uzak biçimde ortaya çıkmıştır; emsalsiz zararlı ve öldürücü etkisi ile günümüzde tartışmaya dahi gerek yoktur ve evrensel yetkinin burada uygulanması için mahkememizde tam bir kanaat oluşmuştur.”14

12.f. Bu konu hakkındaki düşüncelerimizi aşağıdaki gibi toparlıyoruz: Temyiz edene atfedilen bütün suçlar uluslararası karaktere sahip oldukları kadar şeytani ve cinai etkileri nedeniyle uluslararası toplumun istikrarını en derin temellerine kadar sarsacak içeriktedirler. İsrail Devleti, bu yüzden evrensel yetki ilkesine uygun olarak; uluslararası hukukun koruyucusu ve uygulanmasının vasıtası olarak temyiz edeni yargılama hakkına sahiptir. Davanın bu niteliğinin olması nedeniyle, İsrail Devleti’nin suçların işlenme zamanda varolmaması önemsizdir.15

BELÇİKA ÖRNEĞİ: Evrensel yetki en geniş uygulama sahasını Belçika Hukuk Sistemi’nde bulmaktadır. Belçika Mahkemeleri savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi Belçika vatandaşı olmayan kişilerin Belçika dışında yine Belçika vatandaşı olmayan şahıslara karşı, sanığın Belçika topraklarında  varlığını bile gerektirmeden 1993 Uluslararası İnsancıl Hukukun Ağır İhlallerinin Cezalandırılması Yasası gereğince ince uzunca bir süre evrensel yetki yargılamaları  yapmıştır. Bu yasaya ek olarak İnsan Kaçakçılığının ve Çocuk Pornografisinin Bastırılması Yasası ile Ceza Usul Kanununun Başlangıç Bölümü Belçika yargısına çocuk fahişeliği, çocuk pornosu, insan kaçakçılığı gibi sayılı çeşitli fiillere karşı suçun işlendiği yer, failin ve mağdurun milliyetleri gibi öğeler hiç dikkate alınmadan yargılama yapma yetkisi vermektedir.

İNGİLTERE’de de İsrail ordu görevlileri hakkında açılan davalar ve tutuklama kararları nedeniyle, İngiltere’ye girmemektedirler. “İngiltere’de Filistinliler tarafından İsrail ordusunun üst düzey komutanları aleyhine açılan davalar ve şikâyetler nedeniyle İsrailli komutanlar İngiltere ziyaretlerinden vazgeçiyor. KUDÜS - Geçen Pazar günü eski Gazze komutanı Doron Almog’un, tutuklanma endişesi nedeniyle Londra’da Heathrow Havalimanı’ndan uçaktan inmeden geri dönmesi üzerine, eski Genelkurmay Başkanı Moşe Ya’alon’un da Londra’da katılacağı toplantıya gitmekten vazgeçtiği bildirildi. 2000-2003 yılları arasında İsrail ordusunun, Gazze’yi de içeren Güney Bölgesi’nin eski komutanı olan Doron Almog, Filistinliler tarafından hakkında açılan davalar ve şikayetlerin savaş suçu kapsamında değerlendirilmesi ve İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın tutuklanabileceği uyarısı üzerine geldiği uçaktan inmemiş ve ülkesine dönmüştü. İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz ve selefi Moşe Ya’alon hakkında da İngiltere’de benzer dosyalar bulunduğu belirtiliyor.”16

İSPANYA’da, Gazze'de hava saldırısıyla 16 Filistinli'nin öldürülmesi sonucu, İspanyol Mahkemesi, İsrailli üst düzey yetkililer için tutuklama kararı çıkartmıştır. “Üst düzey Hamas üyesi Salah Şehid'in öldürülmesine karıştıkları ile ilgili haklarında çıkarılan uluslararası tutuklama emri sebebiyle bazı İsrailli yetkililerin İspanya'yı ziyaret etmeleri halinde tutuklanabilecekleri uyarısı yapıldı. Savaş suçları işledikleri ile ilgili haklarında uluslararası tutuklama emri çıkartılması üzerine İsrail dışişleri bakanlığı, bir kısım İsrailli yetkilinin İspanya'ya gitmemesini istedi. Filistinli bir grubu temsil ettiği, İsrail medyası tarafından iddia edilen bir İspanyol insan hakları örgütü, 6 yıl önce Hamas üyesi Salah Shehade'nin öldürülmesine karıştıkları iddiası ile İsrailli yetkililer aleyhine dava açtı. Gazze'nin merkezinde yapılan hava saldırısında 16 Filistinli ölmüştü. Davada, saldırının gerçekleştiği tarihteki neredeyse bütün İsrail savunma bakanlığı en üst düzey yetkilileri suikastte sanık listesinde yer aldı. Bunlar –bu şikâyet dilekçesinde adı geçen şüphelilerden bir kısmı- Savunma eski Bakanı Benyamin Ben-Eliezer, , Elizer’in askeri danışmanı Michael Herzog, İsrail eski Genelkurmay Başkanı Moshe Yaalon, eski Shin Bet Direktörü Avi Dichter, eski İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Dan Halutz, İsrail ordusu Operasyonlar komutanı emekli General Giora Eiland, eski Güney Komutanlığı Komutanı Doron Almog. Eski Başbakan Ariel Şaron da sanık listesinde bulunuyor.”

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ, 1988’de Miami federal jürisi Panama lideri General Manuel Noriega’yı uyuşturucu kaçakçılığına karışmak, bu husustaki uluslararası anlaşmaları ihlal etmek, kara para aklamak gibi birçok suçtan yargıladı ve mahkûmiyetine karar verdi. Yargılama sırasında Noriega hem Panama ordusunun komutanı hem de ülkenin fiili lideriydi. İki yıl sonra, ülkesini işgal eden ABD askerlerince esir alındı ve mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme, Noriega’nın ortaya attığı bir dizi sorunsalı (devlet başkanı dokunulmazlığı, ülkesinin illegal işgali vs.) cevapsız bırakmakla birlikte lider dokunulmazlığından istifade edemeyeceğini net bir dille ifade etti. Florida mahkemesi liderlerin dokunulmazlık haklarının ancak ‘devlet başkanlığı faaliyetlerini’ kapsadığını ve suç işlemenin (uyuşturucu kaçakçılığının) bir başkanlık faaliyeti olarak algılanamayacağını vurguladı. Noriega’nın 40 yıla mahkûm edilmesiyle uluslararası hukuk, lider dokunulmazlığı kavramına yeni bir tanım getirmiş oldu. Bir süre sonra İngiliz Lordlar Kamarası, Şili’nin devrik lideri Pinochet’nin İspanya’ya iadesini tartışırken bu yeni tanımı kullanacaktı.17

İNGİLTERE’de Londra Polisi, Şili’yi 1973–1990 yılları arasında yöneten General Augusto Pinochet’yi, Ekim 1998’de tutukladı. Tutuklamak için gerekli ‘arama’ duyurusu İspanya’dan gelmişti. İngiliz mahkemeleri eski diktatörün yargılanmak üzere İspanya’ya ‘iade’ edilebileceğine karar verdi. Pinochet 17 yıllık dikta yönetimi sırasında yaşanan 2 bin ortadan kaybolma ve öldürme olayıyla ilgili olarak yargılanacaktı. Söz konusu suçların çoğu Arjantin ve Şili’de işlenmesine rağmen, İspanyol Mahkemesi, evrensel yargı hakkını ve bu ülkelerdeki yargı yollarının kapalı olduğu gerekçesini kullanarak yargılamanın İspanya’da yapılabileceğine karar verdi. Bunun üzerine Pinochet tutuklandı; ancak yargılanamadı. Mart 2000’de, akli kapasitesinin (akıl zayıflığı) yargılanmayı kaldıramayacağına karar verilerek serbest bırakıldı ve ülkesine gönderildi. Pinochet’nin 3 yıl tutuklu kaldıktan –yaşlı olması ve akıl zayıflığı nedeniyle- yargılanmaksızın Şili’ye dönmesi bir başarısızlık olsa da insanlığa karşı işlenen suçlar konusunda yapılan şikayetler için bir başka ülkede dava açılması önemli bir örnek olmuştur. (“Bir gün Diktatörler de Yargılanır”18





    1. Uluslararsı Hukuk Açısından Değerlendirme

    1. Uluslararsı Ceza Mahkemesi, Roma Statüsü Açısından

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin amaçları

Uluslararası Ceza Mahkemesi 17 Temmuz 1998 tarihli ve 1 Temmuz 2002’de yürürlüğe giren Roma Anlaşması tarafından belirlenen statülerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu statüye taraf ülkeler için, bu yargı kurumunun hedefleri anlaşmanın başında şöyle belirtilmektedir:

Bütün İnsanların ortak bağlarla birleştiği, ortak bir miras dâhilinde kültürlerinin bir araya geldiği ve bu hassas mozaiğin her an dağılabileceğinden endişe duyulduğunun bilincinde olarak,

Bu yüzyıl süresince milyonlarca çocuk, kadın ve erkeğin, İnsanlık vicdanını derinden etkilemiş, hayal edilemeyen katliamların kurbanı olduğunu akılda tutarak,

Bu tür ağır suçların, dünyadaki barış, güvenlik ve esenliği tehdit ettiğini kabul ederek,

Uluslararası toplumu bir bütün olarak yakından ilgilendiren, en ciddi suçların cezasız kalmaması ve ulusal düzeyde ve uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi suretiyle, bu suçların etkin bir şekilde kovuşturulmasının, güvence altına alınması gerektiğini teyit ederek,

Bu suçların faillerinin, cezasız kalmasına son verme ve böylece bu tür suçları önleme konusunda kararlı olarak, 

Uluslararası suçların sorumluları üzerinde yargı yetkisinin kullanılmasının her devletin görevi olduğunu anımsayarak,

Savaş süresince temel hakların korunmasının öneminin altını çizen bu Anlaşma, hiçbir formel engel olmaksızın buna aykırı davranışı tespit edilenlerin yargılanmasını öngömektedir.

Anlaşmaya taraf kuruluşlar şu iki paragrafa dikkat çekmektedir:



- “Bütün İnsanların ortak bağlarla birleştiği, ortak bir miras dâhilinde kültürlerinin bir araya geldiği ve bu hassas mozaiğin her an dağılabileceğinden endişe duyulduğunun bilincinde olarak,

Bu anlaşma İnsanları ve herhangi bir devletin idaresi altında bulunmayan yani hususi bir korunmaya ihtiyaç duyan halkın haklarını da korumaktadır;



-“ Bu tür ağır suçların, dünyadaki barış, güvenlik ve esenliği tehdit ettiğini kabul ederek ”

Böylece, savaşlarda mağdur edilenlere dikkat çekildiği gibi şiddet döngüsüne de karşı konulmaktadır.



Mahkemenin yetkisi

Yapılanlar karşısında maddi bir yetki

Madde 1’e göre, Mahkeme, daimi bir kurumdur ve bu Statüde sözü edilen, uluslararası toplumu ilgilendiren en ciddi suçları işleyen kişiler üzerinde yargı yetkisine sahiptir ve ulusal ceza yargı yetkisini tamamlayıcıdır.

Madde 8 mahkemenin yetki kapsamını şöyle belirtiyor:

“ Bir plan veya politikanın ya da bu tarz suçların geniş çapta işlenmesinin bir parçası olarak işlenmesi başta olmak üzere, Mahkemenin savaş suçları üzerinde yargı yetkisi vardır. ”

“ Savaş suçlularının cezasız kalmaması ” hedefiyle yola çıkan Statü, devletin değil, bireylerin işlediği suçları cezalandırmayı amaçlar ve yetkisini kişilerin niteliğine bakarak değil olaylara göre belirler. Böylece statüye taraf olmayan ülke vatandaşlarından savaş suçu işleyenlerin de ceza alması mümkün olabilmektedir.

Darfur davasında Mahkeme bu yetkisini kullanarak Statüye taraf olmayan bir ülkenin sorumlusunu Güvenlik Konseyi’nin şikâyeti üzerine yargıladı.

Sorumlular bulunamadığında, olaylar ışığında şikâyette bulunulabilmekte ve soruşturmanın sonucuna göre şüpheli sorumlular belirlenmektedir. Ancak bu aşamada kişinin ulusal kimliği söz konusu olmakta ve buna göre Mahkeme yetkisi olup olmadığına karar verilmektedir.
İsrail Taraf Olmasa da UCM’de Yargılanabilir 19

“Sudan, UCM’ye taraf olmamasına rağmen, Darfur’da yaşananların UCM’nin gündemine gelmesi BM Güvenlik Konseyi kararı ile mümkün olmuştur. Benzer bir sürecin İsrail’in Gazze’de yaptıkları konusunda işlemesi uzak bir olasılık değildir. Burada sorumluluk uluslararası kamuoyuna düşmektedir

Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda, İsrail’le ilgili olarak konuşan tek isim Başbakan Erdoğan olmamasına rağmen; Erdoğan’ın “diplomatik kavga”sı diğer bütün konuşmaları gölgede bıraktı. Oysa Davos’ta İsrail konusunda oldukça önemli açıklamalarda bulunmuş olan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcısı Luis Moreno-Ocampo’nun sözleri, bizim basınımızda gerekli ilgiyi görmedi.

Aslında bu açıklama, UCM savcılığı tarafından İsrail’le ilgili olarak yapılan ilk açıklama değil, ancak bu ikinci açıklamanın ilkine nazaran farklı bir yanı var. Geçtiğimiz ay, Filistinli gruplar UCM’ye başvurarak, İsrail’li yetkililerin Gazze’de işlemiş olduğu suçlarla ilgili olarak yargılanmasını talep ettiklerinde, UCM savcılık ofisi yetkilileri İsrail’in mahkemeye taraf olmaması sebebiyle böyle bir davanın UCM’nde açılmasının mümkün olmadığını açıklamıştı. Bu açıklamadan kısa süre sonra Ocampo, Davos’ta The Times’e verdiği demeçte, Gazze’de işlenen suçlarla ilgili durumu incelediğini söyledi ve devamındaki beyanlarında da bu söylediklerini tekrarladı.

UCM savcısının bu değişen açıklamasının ardındaki sebebin ne olduğunu anlayabilmek için, uluslararası alandaki yargılama yetkisini, UCM’nin işleyişini ve Filistin’in UCM’ye yaptığı başvuruyu biraz detaylandırmak gerekebilir.

Bölgede 27 Aralık 2008’den 18 Ocak 2009 tarihine kadar devam eden saldırılarda bin 300’den fazla Filistinli’nin hayatını kaybettiği ve ölenlerin üçte birini çocukların oluşturduğu belirtiliyor. Acaba bu yaşananlarla ilgili olarak, uluslararası adaletin tecelli etmesini beklemek gerçekçi bir tutum mu? Bu soru karşısında tartışılabilecek ilk olasılık, evrensel yargılama yetkisine dayanarak, bu yetkiye kendi kanunlarında yer veren ülkelerin bir yargılama başlatması. Bu durum -Türkiye dahil olmak üzere- elbette mümkün, ancak diplomatik kaygılarla çok olası görünmüyor.

İkinci bir olasılık, BM Genel Kurulu’nun tıpkı Ruanda ve Yugoslavya’da yaşananlarla ilgili olarak daha evvel yaptığı gibi, belli bir süreyle sınırlı olarak “İsrail için Uluslararası Ceza Mahkemesi” kurulmasına karar vermesi olabilir.

Üçüncü olasılık ise, yazının başında belirttiğimiz Lahey’de kurulu olan ve daimi niteliğe sahip Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu konuya el atması. UCM kurucu statüsü olan Roma Anlaşması’na göre, UCM’nin yargılama yetkisinin söz konusu olabilmesi için, suçun ya taraf ülke topraklarında ya da taraf ülke vatandaşı tarafından işlenmesi gerekiyor. Bunun dışında, bir suç hakkında soruşturma açılabilmesi ancak ilgili “devlet”in gönüllü olarak UCM yargılama yetkisini kabul etmesi ya da BM Güvenlik Konseyi’nin konuyu UCM savcısına havale etmeye dair bir karar alması halinde mümkün oluyor.

Aslında bahsedilen koşulların sağlanması, sadece kağıt üzerinde kalmış şeyler değil ve her bir durum için kamuoyunda yaygın olarak bilinen örnekler de mevcut. Sudan, UCM’ye taraf olmamasına rağmen, Darfur’da yaşananların UCM gündemine gelmesi BM Güvenlik Konseyi kararı ile mümkün olmuşken, Fildişi Sahilleri’yle ilgili açılan dosya, ilgili devletin UCM yargı yetkisini kabul etmesi sayesinde gerçekleşti.

İsrail’in UCM’ye taraf olmadığını yeniden vurgulayarak yazımıza devam edelim. İsrail ve Hamas silahlı güçleri arasındaki savaşa ilişkin olarak UCM’ye bugüne kadar çeşitli kişi ve gruplardan 210’a yakın talep ulaşmış durumda. Çoğu başvuru, İsrail tarafından sivillere yönelik saldırı ve fosfor bombası kullanımı gibi suçlarla ilgili olmasına rağmen, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kimi gruplar, İsrail şehirlerine yönelik Hamas roket saldırıları ve Filistinli sivillerin canlı kalkan olarak kullanılması iddialarının da soruşturulmasını talep ediyorlar.

Bu gruplar tarafından yapılan başvuruların ardından, Ocak ayında Filistin Adalet Bakanı, UCM’yi ziyaret etti ve Gazze’deki olaylarla ilgili olarak Filistin Yönetimi’nin UCM’nin yargılama yetkisini tanıdığını resmi olarak mahkemeye bildirdi.

Gazze’de olup bitenlerden, uluslararası hukuka göre işgalci güç olan İsrail’in sorumlu olması sebebiyle, Filistin yönetiminin bu topraklar üzerinde söz hakkı bulunmadığı ve UCM yargı yetkisini tanıyamayacağı iddia edilebilir. Ancak İsrail’in 2005 yılında Gazze’den çekilmesinin ardından, Tel Aviv’in tek taraflı olarak Gazze işgalini sona erdirdiğini ve işgalci güç olarak bölgede yaşayan insanların refahından sorumlu olmadığını deklare etmesi, Filistin başvurularında önemli bir dayanak olarak sunuluyor. Ocak 2008’de İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Gazze’ye sağlanan elektrik ve benzinde yaşanan kesintilerle ilgili olarak, İsrail’in işgalci güç olması sebebiyle sorumlululuğun tartışıldığı Gabber davasında verdiği kararda da bu iddianın desteklendiği belirtiliyor. Filistin’in bir devlet olarak UCM’nin yargı yetkisini tanımasının geçerli olduğuna dair, Aralık 2003’de Uluslararası Adalet Divanı tarafından işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilen duvarın yasallığı konusunda yazılı tavsiye görüşleri alınırken, Filistin’e de bu konuda başvurulmuş olması bir diğer kanıt olarak gösteriliyor. Ve yine bugün için 100’den fazla ülkenin Filistin ile ilişki geliştirmiş durumda olması da vurgulanıyor.

Kısaca; Filistinliler, Filistin Yönetimi’nin bölgedeki de facto (fiili) devlet olduğunu ve yargılanması talep edilen suçların da kendi egemenlik alanlarında işlendiğini iddia ediyorlar. Filistinlilerin dayandığı argümanlardan en önemlisi, İsrail’in 2005 yılında bölgeden çekilmesi nedeniyle İsrail’in Gazze üzerinde hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı iddiası.

UCM savcısı Ocampo, durumun oldukça çetrefilli olduğunu kabul ediyor ve uzun zaman alsa da, vereceği kararın tümüyle hukuka uygun olacağını belirtiyor. Ocampo’nun vurguladığı bir diğer konu da, yapılacak incelemenin Gazze’de suç işlenip işlenmediği konusunda değil, mahkemenin Filistin bölgesinde bir yargılama yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunda olduğu.

Yazının başından beri, en önemli aktör olarak kimin yargılanabilirliğini tartıştığımızı kısaca bir hatırlayalım isterseniz. Davos’ta Erdoğan’ın, TV programlarında yapılan tartışmalarda bolca kullanılan ve bizlerin de alışageldiği bir uslupla; “Benden yaşlısın, sesin çok yüksek çıkıyor, suçluluk psikolojisi...” dediği Peres; İsrail’in Filistin Kurtuluş Örgütü’yle 1993’te imzalamış olduğu Oslo Anlaşması’nın en önemli mimarlarından. Ve bu anlaşmanın hemen ardından 1994 yılında Peres, dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin ve FKÖ lideri Yaser Arafat’la birlikte Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. İşte, yaptıklarıyla Nobel Barış Ödülü alan Peres’in, yine yaptıklarıyla en tepedeki isim olarak sanık olarak yargılanıp yargılanamayacağı konusundaki karar, önümüzdeki günlerde Lahey’de verileceğe benziyor. Bol tartışmalı geçecek bir sürece ve bir yönüyle de Filistin’in statüsüyle ilgili olarak verilecek bu karara hep birlikte tanıklık edeceğiz.”


Savaş suçlarının tanımı

Statü’nün 8. maddesini göre aşağıdakiler savaş suçu sayılmaktadır:

12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’nin çok ciddi şekilde ihlali, başka bir deyişle, Cenevre Sözleşmesi hükümlerine göre korunan şahıs ve mallardan herhangi birine karşı aşağıdaki fiiller:

i) Kasten öldürme;

ii) Biyolojik deneyler dâhil işkence veya insanlık dışı muamele;

iii) Vücuda veya sağlığına kasten büyük ıstırap verme veya ciddi yaralamaya sebep olma;

iv) Askeri gereklilik olmadan, yasadışı ve keyfi olarak mülkiyetin yaygın yok edilmesi veya sahiplenilmesi; Satatü bir takım açıklamalar getirmektedir.

Uluslararası hukukun mevcut sistemi içerisinde, uluslararası silahlı çatışmalarda uygulanabilir yasa ve geleneklerin diğer ciddi ihlalleri, yani aşağıdaki fiillerden herhangi birisi de savaş sucu sayılıyor:

(a) 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’nin çok ciddi şekilde ihlali, başka bir deyişle, Cenevre Sözleşmesi hükümlerine göre korunan şahıs ve mallardan herhangi birine karşı işlenen aşağıdaki fiiller:

iv) Askeri gereklilik olmadan, yasadışı ve keyfi olarak mülkiyetin yaygın yok edilmesi veya sahiplenilmesi;

(b) Uluslararası hukukun mevcut sistemi içerisinde, uluslararası silahlı çatışmalarda uygulanabilir yasa ve geleneklerin diğer ciddi ihlalleri, yani aşağıdaki fiillerden herhangi birisi:

i) Çarpışmalarda doğrudan yer almayan sivil bireylere ya da sivil nüfusa karşı kasten saldırı yöneltilmesi;

ii) Askeri olmayan, yani askeri maksatlı olmayan sivil hedeflere karşı kasten saldırı düzenlenmesi;

iii) Uluslararası silahlı çatışmalar hukuku çatısı altında, siviller ya da sivil nesnelere sağlanan korumadan yararlanma hakları olduğu sürece, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre, barış gücü ya da insani yardıma tahsis edilmiş görevli personel, tesis, malzeme, birlik veya araçlara kasten saldırı yöneltilmesi;

iv) Tahmin edilen somut ve doğrudan askeri avantajlara kıyasla, aşırı olacak şekilde, sivillerin yaralanmasına veya ölmesine veya sivil nesnelerin zarar görmesine yol açacağı ve geniş çapta, uzun vadeli ve ağır bir biçimde doğal çevreye zarar vereceğinin bilincinde olarak saldırı başlatılması;

v) Savunmasız veya askeri hedef oluşturmayan kent, köy, yerleşim yeri veya binaların bombalanması veya bu yerlere herhangi bir araçla saldırılması;

vi) Silahını bırakmış, kendisini savunma araçlarından yoksun ve isteğiyle teslim olmuş bir askeri öldürme veya yaralama;

ix) Askeri amaçlı olmaması koşuluyla din, eğitim, sanat, bilim veya yardım amaçlarıyla kullanılan binalara, tarihi eserlere, hastanelere ve hasta ve yaralıların toplandığı yerlere kasten saldırı düzenlenmesi;

xii) Merhamet gösterilmeyeceğini ilan etme;

xiii) Savaşın gereklilikleri elkoyma veya imha etmeyi zorunlu kılmadıkça düşman mülkiyetinin imha edilmesi veya bu mallara el konulması;

xxiv) Uluslararası hukuka uygun bir şekilde, Cenevre Sözleşmeleri’nin, ayırt edici amblemlerini kullanan binalara, malzemeye, sağlık ve ulaşım birimlerine kasten saldırı düzenlenmesi;

xxv) Cenevre Sözleşmeleri ile sağlanan yardım malzemelerini bilerek engelleme dâhil olmak üzere, yaşamları için vazgeçilmez maddelerden mahrum etmek suretiyle sivillerin aç bırakılmasının bir savaş yöntemi olarak kullanılması;



Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin