74
Basra'da oturduğu yıllarda zaman zaman Bağdat'a giderek Ebû İshak el-
Mervezî’nin derslerine katıldı. Hocası Ebû Ali el-Cübbâî'nin etkisiyle
gençliğinde Mu'tezilî
görüşleri benimsemesine, hatta bunları savunan eserler
yazmasına rağmen 300/913 yılı civarında Mutezile mezhebini eleştirmeye
başladı. Eş‘arî, belli bir süre Ahmed b. Hanbel’in görüşlerinden etkilenmiş ve
onun usûlünü izleyerek, Kaderiye ve Mu’tezile’ye ağır
eleştiri ve ithamlarda
bulunmuştur. Özellikle te’vil, ruyetullah, şefaat, kabir azabı, halku’l-Kur’ân,
kulların fiilleri, hayır-şer, mürtekib-i kebîre, va’d ve vaîd konularında nassa
ters düştüklerini ileri sürerek onlardan ayrıldığını ilan etmiştir. Eş‘arî daha
sonra Ehl-i Hadîs usûlünü de terketmiş, o zamana kadar
Mutezile elinde
kullanılan Kelâm usûlünü alarak bu usûlü Ehl-i Sünnet prensiplerini ispat ve
müdafa için istihdam etmiştir.
Eş‘arî'nin itikadî ve fikrî hayatındaki bu keskin değişiklik, farklı sebeplere
bağlanmıştır. Ancak Eş‘arî’nin mezhep değiştirmesini özel bir olaya bağla-
mak yerine, onun gerçeği arama çabalarının, özellikle başta Ebû Hanîfe ve
takipçilerinin düşünceleri olmak üzere daha önce yapılmış Mu'tezile'yi tenkit
mahiyetindeki çalışmaları incelemesinin ve bu suretle kaydettiği gelişmenin
bir sonucu saymak daha makul görünmektedir.
Eş‘arî'nin, Mâverâünnehir'de Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Mısır'da Ebû
Ca'fer et-Tahâvî ile aynı dönemde yaşadığı bilinmektedir. Aynı dönemde
Ehl-i Sünnet imamlarından biri olan Ahmed b. Hanbel'in naslardan hareketle
belirleyip savunduğu itikadî esasları, daha önce Ebû Hanîfe ile İbn Küllâb'ın
yaptığı gibi akıl ilkeleriyle destekleyip uzlaştırmaya çalışmasından
sonra
İslâm düşünce tarihinde yeni bir dönem başlamış ve Kelâm ilmi Ehl-i Sünnet
âlimlerince meşru kabul edilerek temel dinî ilimlerden biri haline
getirilmiştir. Eş‘arî'nin Ehl-i Sünnet akaidini kelâmî metotla savunması
büyük yankılar uyandırmış ve birçok âlim onun metodunu benimseyip
geliştirmeye başlamıştır. Eş‘arîyye'nin, Mâlikî ve Şâfiî ulemânın da desteğini
alarak kısa zamanda geniş bir coğrafyaya yayılıp Ehl-i Sünnet'in büyük bir
düşünce ekolu haline gelişinde, nakille aklı birleştiren orta yollu bir usûlü
uygulamasının önemli rol oynadığı kabul edilir.
Eş‘arî muhtemelen 300'lü yıllarda Bağdat'a giderek hayatının
geri kalan
kısmını orada geçirdi. Bağdat'ta Hanbelîler'in ileri gelenlerinden İmam
Berbehârî’yi ziyaret ederek ona Mu'tezile’ye, ayrıca Hıristiyan, Yahudi ve
Mecûsîler’e karşı yaptığı mücadelelerinden söz ettiyse de Berbehârî’den
beklediği ilgiyi göremedi. Sonra da daha çok Ahmed b. Hanbel'in akîdesini
yansıtan el-İbâne ‘an Usûli'd-Diyâne adlı eserini yazıp Berbehârî'ye sundu;
ancak yine beklediği ilgiyi bulamadı. Bu arada Basra'da başlattığı öğretim ve
telif faaliyetlerini, Bağdad'a göç etmesinden sonra Sünnî
itikad doğrultusunda
sürdürdü ve pek çok öğrenci yetiştirdi. İbâne’den sonra yazdığı el-Luma’ adlı
eseri ise artık Ehl-i Hadîs’in görüşlerini yansıtmıyor, kendi reyciliğini ve
kelamcılığını öne çıkartıyordu.
Eş‘arî Müslümanların itikadî konulardaki ihtilâflarını Makâlâtü'l-
İslâmiyyîn ve İhtilafu’l-Musallîn adlı Mezhepler Tarihi alanındaki mühim
eserinde bir araya topladıktan sonra, bid'atçı görüşleri ve başta Aristoculuk
olmak üzere felsefî fikirleri, ayrıca Hıristiyanlık, Yahudilik ve Mecusîliği
çeşitli kitaplarında tenkide tâbi tutmuştu.
Görüşleri, Hindistan'dan Endülüs'e
kadar muhtelif milliyetlere mensup Müslümanların yaşadığı geniş bir
coğrafyada yayılmıştır.
Kaynaklarda Eş‘arî'nin ölümüyle ilgili olarak 320 (932) ile 380 (990-91)
yılları arasında değişen farklı tarihler verilmekteyse de genellikle 324 (936)
75
yılında Bağdad'ta vefat ettiği ve şehrin güney bölgesinde bulunan bir
mescidin yakınındaki türbeye defnedildiği kabul edilmektedir. Kâdî
Abdülcebbâr'ın iddiasına göre Eş‘arî, Mu'tezile'den Ebû'l-Kâsım b. Sehlûye
ile yaptığı münazarada yenik düşmesinin verdiği üzüntüyle hastalanmış ve
bir süre sonra vefat etmiştir. Bu olaydan sonra Ebu'l-Kâsım "Kâtilü'l-Eş‘arî"
lakabıyla anılmıştır.
Dostları ilə paylaş: