prensipleri; tasdik (Kur’ân ve Sünnet’te yer alan Allah’ın isim ve sıfatlarını
olduğu gibi kabul etmek), takdis (Allah’ı, layık olmadığı isim ve sıfatlardan
tenzih etmek), aczi itiraf (müteşabihâtın bilinmesinde aczin ifade edilmesi),
sükut (cahilin müteşabihât hakkında soru sormaması, âlimin de bu çeşit
sorulara cevap vermemesi), imsak (mütaşabih ayetleri tevilden çekinmek)
keff (itikaden şüpheli meseleleri kalben düşünmekten dahi çekinmek) ve
marifet ehline teslim (müteşâbihât hakkında Nebî ve ashâbının
açıklamalarına tabi olmak) şeklinde ortaya koymak mümkündür.
Haberî sıfatlar konusundaki bu yaklaşımlarından başka, Kur’ân’ın mahluk
olmadığı üzerindeki vurguları, hayır ve şerrin bütünüyle Allah’tan olduğuna
inanmaları, rüyetullâhı kabul etmeleri, imanı tasdik-ikrar-amel olarak üçlü
tarifleri, ameli imanın bir parçası saymaları, iman ile islâmı birbirinden
ayırmaları, büyük günah sahibini tekfir etmemekle beraber onun imandan
çıktığını ama İslâm’dan çıkmadığını söylemeleri, kıyamet alametlerini ve
ahiret ahvâlini ayet ve hadislerde geçtikleri şekilde yorumsuz kabulleri,
Selefiyye’nin en dikkat çeken görüşleridir. Ayrıca, kelam metodunu
kötülemeleri, bidatçılardan uzaklaşmaları da onlara mahsus tutumlardandır.
Ashâb-ıHadis ve düşüncesi hakkında geniş malumat için Sönmez Kutlu’nun
İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler adlı eserine başvurunuz.
Ashâb-ı hadis, hicri dördüncü yüzyıldan itibaren, daha çok Selefiyye adı
altında, Sünnî kelam ekollerinin (halefiyye) sanki bir Sünnî alternatifi gibi
kendisini konumlandırmıştır. Bu ekol genellike Hanbelî mezhebine mensup
Müslümanlardan oluşuyordu. Mâlikî ya da Şâfiî olup Eş‘arî kelam okulunu
izlemeyenler de bu grup içindeydi. Selefîler, bütün görüşlerinin, bu usul ve
itikadı canlandıran ve bunlara ters düşen görüşlere karşı çıkan Ahmed b.
Hanbel'e ait olduğunu iddia ederler. Bu süreçte en önemli isimler, Ebû Ubeyd
Kâsım b. Sellâm (v. 224/838), Yahya b. Ma’în (v. 233/847), İbn Ebî Şeybe
(v. 235/849), Dârimî (v. 255/868), Buhârî (v. 256/870), İbn Kuteybe (v.
276/889), Abdullah b. Ahmed b. Hanbel (v. 290/902), Hallâl (v. 311/923),
İbn Ebî Hâtim (v. 327/936), Berbehârî (v. 329/940), Taberânî (v. 360/971),
İbn Batta (v. 387/997), İbn Mende (v. 395/1004), Lâlekâî (v. 418/1027), Kâdı
Ebû Ya’lâ el-Ferrâ (v. 458/1065), Herevî (v. 481/1089), İbn Akîl (v.
513/1119), İbnü’l-Cevzî (v. 597/1201), İbn Kudâme (v. 620/1223) gibi
âlimlerdir.
Selefiye ekolü hicrî 8. yüzyılda İbn Teymiyye (v. 728/1328) tarafından
tekrar canlandırılmıştır. İbn Teymiyye kelamcılar, felsefeciler, Şiîler ve
tasavvufçular ile kitâbî bir mücadeleye girerek donuklaşmış ekole yeni bir
ruh kazandırmıştır. İbn Teymiyye sonrasında, İbn Kayyım el-Cevziyye (v.
751/1350), İbnü’l-Vezîr (v. 840/1436), Şevkânî (v. 1250/1834) gibi âlimler
bu ekolü devam ettirmişlerdir. Daha sonra Selefiyye inancı hicrî 12. yüzyılda
Muhammed b. Abdülvahhâb (v. 1206/1792) tarafından Arap yarımadasının
merkezinde Necd bölgesinde Vehhâbiyye adı altında yeniden güçlü şekilde
seslendirilmiştir. İbn Abdülvehhâb’la gelen yenilik, Selefîliğin siyasallaşması
ve Suud hanedanı nezdinde bir devlet mezhebine dönüşmesidir. Çoğu
meselede Hanbelî mezhebinin görüşlerini paylaşan Vehhâbîler, tevhid
73
meselesi üzerinde durmuşlar, bu konunun kabir ziyareti ile olan ilişkisini
izaha çalışmışlar ve kendi yöntemlerince bid’atlarla mücadele etmişlerdir.
Öte yandan Selefiler ile Eş‘arîler arasında büyük görüş ayrılıklarının olduğu
ve sıcak tartışmaların yaşandığı bilinmektedir.
Vehhâbîlik hakkında daha geniş malumat için onuncu ünitemizdeki “Gelenekçi
Oluşumlar” bölümüne müracaat ediniz.
Selef ve selefiyye kavramlarının ifade ettiği anlamları açıklayabilir misiniz?