71
Söz konusu Sünnî çatı her ne kadar çatılmış olsa
da Ehl-i Sünnet içindeki
bu farklılaşma sona ermiş değildir. Aslında ta Ebû Hanîfe zamanında, başta
Mutezile olmak üzere çeşitli fırkaların faaliyetleriyle mücadele ve itikat
meselelerini isbat hususunda Sünnî bünye içinde iki ayrı usûlün
belirginleşmeye başladığı gözlenir. Bu gelişme,
Ehl-i Sünnet-i Hâssa ve Ehl-i
Sünnet-i Âmme adları altında ele alınır.
Selefiyye; selefi yani sahâbe ve
tâbiûn neslini takip eden fukahâ ve muhaddislerin yolu olarak tarif edilir.
Bunlara, sünnet çizgisinde olmaya özen gösterdikleri ve selefin ittifak
etmediği meselelere
hiç girmedikleri için Ehl-i Sünnet-i Hâssa, hadis
merkezli düşündükleri, mesailerini hadisleri toplayıp onları açıklamaya
hasrettikleri için
Ehl-i Hadis adı verilmiştir. Hicri üçüncü yüzyılda artık
bağımsız bir bünye kazanan bu grubun yolunun Kur’ân
ve sünnet yolu
olduğu ifade edilir. Kur’ân ve sünnette belirtilen inanç esaslarına, akıl ve reye
pek müracaat etmeden, tevil yapmadan inanmaktadırlar. Selefiyye’nin itikat
alanındaki imamı Ahmed b. Hanbel’dir.
Diğer taraftan hicri ikinci yüzyılda başlayan tercüme faaliyetleri, ayrıca
Müslümanların değişik kültürlerle karşılaşması, selef âlimlerince
benimsenen
itikadi esasların akıl ilkeleriyle de doğrulanması ihtiyacını doğurmuş ve
öncülüğünü Ebû Hanîfe’nin yaptığı diğer bir usul ortaya çıkmıştır. Bu
hareket Eş‘arî ve Maturidî’nin kelam ekolleri ile canlılık kazanmıştır. Bu
çizgi Sünnîliğin büyük bölümünü etkilediği için
Ehl-i Sünnet-i Âmme adını,
aklı (rey) önemsediği, sadece nakle bağlı kalmadığı için
Ehl-i Rey adını,
daha sonraki yüzyıllarda oluşup geliştiği için de Selefiyye’nin mukabili
olarak
Halefiyye adını almıştır.
Bu iki usûl farklılığını bünyesinde barındıran ve İslâm düşünce
tarihindeki ulemânın cumhûrunu temsil iddiasında olan Ehl-i Sünnet ekolü,
bugün Müslüman dünyanın yaklaşık yüzde 85-90’ını oluşturmaktadır. Şimdi
iki ayrı ana başlık altında
selefî ve halefî ekoller ayrıntısıyla ele alınacaktır.
Dostları ilə paylaş: