70
saymamak şartıyla büyük günah işlemiş olsa bile küfürle suçlanamaz. Bir
müminin kâfir olmamakla birlikte fâsık olması caizdir. Nebilerin mucizeleri
ile velilerin kerametleri haktır. Allah Teâlâ ahirette görülecektir. İman, dil ile
ikrar ve kalp ile tasdikten ibarettir. Peygamberlerin şefaati haktır. Kıyamet ve
hesap haktır.
Ehl-i Sünnet kavramı ile ifade edilen ana kitlenin zihniyeti, mevâli
arasından Hasan el-Basrî ve Ebû Hanîfe ile başlamış ve cumhûr ulema
denilen âlimlerle devam etmiştir. Bunlardan ilki
Mâlik b. Enes’tir (v.
179/795). Gündelik politik çekişmelerden bağımsız kalmaya özen gösteren
İmam Mâlik, Hicaz bölgesinde Medine halkının yaşayışıyla bütünleşen
nebevî sünneti esas almak suretiyle kendi ekolünü oluşturmuştur. Dönemin
siyasî ve kültürel şartları içinde sünnete ayrı bir anlam yükleyen İmam
Muhammed b. İdris
eş-Şâfiî (v. 204/819), hem İmam Mâlik’in hem de Ebû
Hanife’nin meşhur öğrencisi İmam Muhammed Şeybânî’nin bir talebesidir.
Şâfiî, hicri ikinci asırdan itibaren Mu’tezile söylemlerinin giderek yaygın-
laştığı bir dönemde yetişmiş ve fikirlerini belki de Mutezile’ye tepkisel bir
ortamda oluşturmuştur. Şâfiî’nin, vahyin sözlük anlamından hareketle,
sünneti, ilham değerinde ilahi bir vahiy olarak tanımlaması; Kur’ân’daki
“Kitab” ile birlikte zikredilen “Hikmet” terimini “Sünnet” diye te’vil etmesi
ve Resûlullah’a itaati Allah’a itaat ile birlikte değerlendirmesi, Sünnîlik
tarihinin çok önemli bir boyutudur. Zira O, sünnete yüklediği anlam ile
Müslümanların sosyal ve dinî yapısına istikrar veren bir mekanizma
sağlamaya çalışmıştır.
Dostları ilə paylaş: