MUCİZE
1- Mucize ne Demektir?
Allah Teâlâ insanları hakka çağırmak üzere, kendi namına söz söyleyen peygamberler göndermiştir. Bu insanların peygamber olduklarının delili ne olacaktır? Her önüne gelen peygamberlik iddiasına kalktığı takdirde doğrusunu yalancısından nasıl ayırdedeceğiz? Şayet bir insanın elinde peygamber olduğunu isbat edecek vesika yoksa biz ona ne diye itimad edebiliriz?
İnsanların kendilerini tanıtabilmeleri için taşımağa mecbur oldukları hüviyet cüzdanları vardır. Bir talebenin trende, otobüste tanınması için, tasdikli kimlik kartları bulunur. Bu kartlar olmadığı takdirde talebe için tanınmış olan tenzilâttan faydalanamaz. Bir okuldan mezun olan öğrenci, kendini çalışacağı müesseselerde tanıtabilmek için okuldan bir diploma alır. Bu diploma bulunmadığı zaman kendisine o müessesede çalışma hakkı tanınmaz.
İşte mucizeler de böyledir. Peygamberlerin peygamberlik şehadetnamesidir. Allah tarafından tasdikli olarak kendilerine verilmiş, diledikleri zaman, haber verdikleri, tabiî olmayan harikulade bir hâdise onlar tarafından meydana getirilir. Veya karşılarında ona inanabilmek için kendilerine göre asla olmayacak zannettikleri bir olay istenilir de, derhal istenen oluverir. Meselâ bir hayvanın konuşması, bir ağacın yürüyerek gelip peygamberin karşısında onun peygamberliğini ikrar etmesi, taşların, ağaçların selâm vermesi... gibi.
O halde şimdi mucizenin tarifini yapabiliriz. Mûcize: Peygamberin, peygamberliğini isbat etmek üzere, evvelce haber verdiği veya karşı tarafın tam istediği şekilde meydana getirilen harikulade bir hâdisedir.
II- Mucizenin Hususiyetleri
1- Mucizenin gayesi, sadece peygamberin peygamber olduğunu ispat etmektir. Mucizenin gösterilmesiyle istenilen şey budur. Bir defa peygamberlik isbat edildikten, Allah tarafından vazifelendirilmiş olduğu ve O'nun gönderdiği ahkâmın tebliğ edileceği anlatıldıktan sonra mesele kalmamış demektir. Peygamberlerin hayatları boyunca çektikleri en büyük meşakkat bu ilk merhaledir.
2- Mucize, peygamber vasıtasıyla, peygamberin evvelce haber verdiği şekilde aynen vaki olur. Yahut karşı taraftan istenildiği takdirde onların istedikleri şartlara uygun olarak meydana gelir. İstenilenin veya peygamber tarafından haber verilenin aksine olarak vuku bulmaz.
Peygamber olmadığı halde peygamberlik iddiasıyla ortaya atılan mütenebbiler, bazân bir mucize göstermeğe kalkarlar. Fakat Allah Teâlâ onların istediklerinin tam aksini yaratmak suretiyle onların yalanlarını meydana çıkarır. Müseylimetü’l-Kezzab, suyu az olan bir kuyunun suyunu çoğaltacağını iddia ederek kuyuya tükürmüş, fakat kuyu tamamen kurumuştur.
3- Mucize, gösterildiği zamana göre, o zamandaki insanların çalışmakla yapamıyacakları üstünlükte olur. Öyle ki, peygamber tarafından, gösterildiği mucizenin benzerini meydana getirdikleri takdirde davadan vazgeçeceği bildirildiği halde karşı tarafın bu istenileni yapmaları mümkün olmaz. Peygamberin, Allah'ın izniyle bu meydan okuyuşuna tehaddî denir.
4- Mucizeler, karşı tarafı susturacak, düşünce sahibi akıllı bir kimseyi ikna edecek derecede kuvvetli olur. Şayet gösterilen mucize alelade hâdiseler olursa, bu takdirde, davet edilenin iman etmemekte mazeretli olmaları gerekir. Yani kâfirlerin, "gösterdiğin mucize sana iman etmek için kâfi değil" demeleri mümkün olur. Aslında gösterilen mucize mutlaka karşısındakini ikna edecek, "bunu olsa olsa bir peygamber yapabilir" dedirtecek kudrette gösterilmiştir, Mucizede kusur aramak, gönderdiği peygambere peygamberliğini isbat edebilmesi için kâfi derecede delil vermediğini, bir başka anlatışla ona sahte diploma tanzim ettiğini düşünmek olur. Bu düşünce sakattır. Allah Teâlâ, böyle hallerden münezzehdir.
İlerde, inanmayanların niçin inanmadığını anlatacağız.
5- Mucize, daha ziyade, peygamberlerin yaşadığı devirlerde en çok rağbet edilen sahalarda olur. Şayet böyle olmasa, davet edilenlerin dikkati çekilemez. Peygamberle, mucizeyle ve onun davetiyle ilgilenilmez. Hazreti Musa'nın asasının büyük yılana çevrilmesi, elini koynuna sokup çıkarınca nurlar saçması gibi mucizeler o devirde pek rağbette olan sihirbazlıkla alâkalıdır. Hazret-i İsa devrinde doktorluğun ilerlemesi sebebiyle ona da hastaları iyi etmek, dilsiz ve kekemeleri konuşturmak, ölüleri diriltmek... gibi mucizeler verilmişti. Peygamberimiz zamanında da edebiyatın ilerlemesi neticesi olarak bütün edebiyatçılara pes dedirten Kur'ân-ı Kerîm verilmiştir.
6- Mucizenin peygamberle alâkası, sadece onun elinde vaki olmasıdır. Onu hakikatte meydana getiren Allah Teâlâ'dır. Peygamber, mucize göstermek için en küçük bir meşakkat, yorgunluk çekmediği gibi, onun uğraşıp didinmesine, sihirbazlar gibi türlü zahmetler çekmesine, mucize gösterebilmek için maddî bir ön hazırlık yapmasına lüzum yoktur. O, Hind fakirleri gibi uzun süren riyazata, seneler senesi hünerler öğrenmeğe mecbur ve muhtaç değildir. Ayın ikiye bölünmesi için parmağıyla işaret etmesi, yağmurun yağması için Rabbine dua etmesi, denizin yarılması veya taşın ortasından suların fışkırması için asasıyla dokunması kâfidir.
III- Harikulade Haller ve Hâdiseler
Harikulade, tabiî kanunlara uygun olmayarak meydana gelen hâdisedir. Bunların en büyüğü ve tesirlisi mucizedir. Bunları sayalım:
I- İrhas:
Peygamberlikten evvel veya sonra, peygamberin bir dâvası ve meydan okuması olmaksızın meydana gelen hallerdir. Peygamberimize taşların, ağaçların selâm vermesi, yaslanarak hutbe okuduğu bir ağaç kütüğünün ayrılık sebebiyle inlemesi ve bindiği hayvanların aslında tembel ve inatçı olsalar bile yürük ve uysal olmaları gibi. Peygamberimizin çocukluğunda süt annesinin evinde bereketin artması, süt annesinin memelerinden sadece birini emmesi, dedesi Abdü'l-Muttalib ile çıktığı bir yağmur duasında eliyle işaret eder etmez bulutların kümelenip yağmurun yağması gibi haller irhas sayılır.
Dostları ilə paylaş: |