Peygamberlere iman 3 Peygamberlerin Görevleri 6


VIII- Peygamberimizin Diğer Mucizeleri



Yüklə 456,75 Kb.
səhifə16/18
tarix17.01.2019
ölçüsü456,75 Kb.
#99656
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

VIII- Peygamberimizin Diğer Mucizeleri

Peygamberimiz ve diğer peygamberler ara­sında ne kadar fark varsa, tebliğ ettiği ahkâmda oldu­ğu kadar mucizeler yönüyle de o kadar fark vardır. Di­ğer peygamberlere verilen mucizeler mahdud idi. Sade­ce zamanlarına aid idi. Bununla beraber, onların mah­dud olması değersiz olmaları mânâsına değildir. Pey­gamberimize verilen mucizeler, hem çeşit, hem de sayı itibariyle pek fazladır. Biz sadece bunlardan birkaç ta­nesini nakledeceğiz.



a) Peygamber oluşundan onbir buçuk sene sonra, bir gecenin muayyen bir anında, Cebrail Aleyhisselâm gelmiş, Efendimizi ilk defa Mescid-i Aksa'ya götürmüş, oradan da semavatı geçerek Allah Teâlâ ile zaman ve mekân kaydı olmaksızın buluşmuş ve konuşmuştur. Cennet ve cehennemi görmüştür. Geri döndüğü zaman yatağını bıraktığı sıcaklıkta bulmuştu. Bu hâdiseye Mi'rac ismini veriyoruz.245

b) Mi'raca çıkmadan evvel Cebrail Aleyhisselâm tarafindan göğsü açılmak ve kalbinde, Allah'ı görme ve konuşmağa bir hazırlık olmak üzere manevî bir ameli­yat yapılmıştır. Buna biz şerh-i sadr diyoruz.

c) Peygamber olmadan evvel başlayan ve uyku son­rasında tamemen aynısı vaki olan rüyalar. Bunlar nü­büvvetin ilk alâmetleri sayılıyordu.

d) Bir sefer esnasında insanların susuz kalmaları sebebi ile, parmaklarından suların fışkırması. Bu sefer­de peygamberimiz mevcud suyu küçük bir kaba koy­durmuş ve parmaklarını içine batırınca parmakların­dan yüzlerce insana yetecek kada sular fışkırmıştır. Bu hâdise pek çok insan tarafından rivayet edilmiştir.

e) Ayın ikiye bölünmesi: Buhari ve Müslim'de bulu­nan bir hadisin meali şöyledir: Enes b. Malik diyor ki:

"Mekke ahalisi, peygamberin kendilerine bir âyet (mu­cize) göstermesini istediler. Peygamber de onlara ayın ikiye bölünüşü hâdisesini gösterdi. Ay iki parçaya ay­rılmış, Hıra dağı, ayın iki parçası arasında görünmüş­tü."246



IX- Peygamberlere Neden İnanılmamıştır?

Peygamberler samimiyetle insanları hak yola çağır­malarına rağmen, onların bu davetlerine inanmayanla­rın sayılan maalesef az değildir. Şimdi biz burada bu inanmayısın sebeplerini araştıracağız. Kusur davet edi­len dinde mi, davet eden peygamberde mi yoksa davet edilen insanlarda mı idi?



A- Davet Edilen Din Ve Peygamberler Yönünden:

İnsanlardan bir kısmının peygamberlerin yaptıkları davete uymamasında dine veya davet eden peygam­bere kusur bulmak imkânı yoktur.



1- Peygamberler insanlara akla ve mantığa uy­mayacak, insanları yaşayış itibariyle güçlüğe ve me­şakkate düşürecek, onları yüksek ahlâk ve faziletten mahrum bırakacak bir davet yapmamışlardır. Tam ter­sine olarak onlara adalet ve iyiliği emretmişler, fazilete çağırmışlar, maddenin esiri olmaktan kurtulmalarını ve bir olan Allah'a iman etmelerini teklif etmişlerdir.

Sözleri doğru ve gerçekti. Ellerinde doğru söyledik­lerine ve Allah elçisi olduklarına dair en kuvvetli delil­ler mevcuttu. Onların inanmamalarını gerektirecek hiçbir ciddi sebep bulunamazdı. Meselâ tebliğ edilen di­ni kabul ettikleri takdirde ahlâklarının bozulacağını, yaşayışlarında faziletten uzaklaşacaklarını, yahut em­redilenlerin yapılması imkânsız şeyler olduklarını iddia edemezlerdi.



2- Peygamberler insanları davet ettikleri yola kendileri gitmiyorlar mı idi? Şayet böyle olsaydı, kendi­leri bir .tarafa çekilerek şunları yapın, bunları yapma­yın deselerdi, insanları birer köle, kendilerini birer ağa haline getirselerdi o zaman inanmayanların (kendiniz yapmıyorsunuz, yükü bize yüklüyorsunuz. İyi ise siz de yapın, fena ise biz de yapmayalım.) demelerine kim ne diyebilirdi? Halbuki böyle bir şey olmamıştır, Hazret-i Âişe'nin naklettiği şu hadise bakın. Diyor ki:

"Rasûlüllah efendimiz (s.a.) geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. O'na dedim ki:

"Allah senin vaki olan ve olması muhtemel olan günahlarını bağışlamış­ken neden bunu yapıyorsun ya Rasûlallah?" Cevaben dedi ki:

"Çok şükreden bir kul olmayı arzu etmez miyim?"247

3- Peygamberler, ahlâk yönüyle itibar edilmeye­cek, terbiyesi bozuk kimseler değildiler. Şayet onlar ya­lancı, hilebaz, ahmak, terbiyesiz kimseler olsalardı me­sele kendiliğinden hallolunurdu. Akıl ve mantık, dü­rüst ahlâk sahibi olmayan kimselerin ardından gitmeyi hoş görmez. Halbuki peygamberler, peygamber olmayan bir kimsede bulunması imkânı olmayan yüce bir ahlâkı temsil ediyorlardı. Hiç bir kimse çıkıp da onların yaptığından daha faziletli bir hareket yaptığını veya böyle bir başka insanın mevcudiyetini iddia edemezdi. Onların bütün hayatları, peygamber olmadan evvel ve sonrasıyla tamamen edeb ve haya ile müzeyyendi. İn­sanların nefretini icabettiren bir tek hareket hiç bir peygamberde görülmüş değildi. Onları Allah terbiye et­miş insanlık için her hususta örnek ve numune yapmış­tı. Bu sebeple onlara inanmayanların bu yolda bir iti­razları olamazdı ve olmamıştır da.

4- Peygamberler yaptıkları ilâhî davetle, kendile­ri için hiçbir maddî menfaat temini yoluna gitmemiş­lerdir. Servet, şöhret, saltanat ve benzeri olan hiçbir mevki ve makam onların gözlerinde büyümemiş, gönül­lerinde yer almamıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de peygamber­lerin davet ettikleri insanlara karşı söyledikleri bildiri­len şu söz bütün şüpheleri giderecek kuvvettedir. "Ben buna (yaptığım davete) karşı sizden hiçbir ücret iste­miyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbinden başkasına aid değildir." 248 Peygamber Efendimizin, risalet vazifesini terkettiği takdirde her istediğini verecekleri teklifine karşı: "Vallahi güneşi sağ elime, ayı sol elime koymuş olsalar ölmedikçe bu işi asla terketmem." bu­yurduğu bilinmektedir.

5- Peygamberlerin davetlerini anlaşılmayacak şe­kilde yapmaları diye de bir özür bulunamaz. Hak dine çağırdıkları insanlara bilmedikleri bir lisanla hitab et­seler veya ancak yüksek tahsilli insanların anlayacağı ağır bir ifade ile tebligatta bulunsalar o zaman inanma­yanların "anlamadığımız bir davete icabet edemeyiz" demeleri" mümkündü.

Peygamberler, herkesin anlayacağı bir lisanla ko­nuşmuşlar, onların akıllarının alacağından daha yük­sek seviyeden hitab etmemişlerdir. Peygamberimiz ko­nuşurken sözlerini tane tane söyler, bazan ehemmiyeti­ne işaret etmek için bir cümleyi üç defa hatta daha çok tekrar ettiği olurdu. Bu sebepledir ki, peygamberimizin sözleri, dinleyenler tarafından ezberlenmiş ve sonraki nesillere ezberden aktarılmıştır. Peygamberimizin gön­derdiği elçilere verdiği şu emir, davetin mutlaka anla­şılmasını ve sevdirilmesini istediğini anlatıyor:



"Kolay­lık gösteriniz, zorluk çıkarmayınız. Müjdeleyip sevdiri­niz, fakat nefret ettirmeyiniz."249

Bir âyet-i kerîmede de şöyle buyurulur:



"Biz her peygamberi, mutlaka kavmi­nin lisanıyla, onlara emrolunanı beyan etsin diye gönderdik." 250

6- Peygamberler bu vazilfelerini lâyıkıyla ifa et­mişlerdir. Şayet peygamberlik hayatlarında sadece birkaç gün bu işle meşgul olsalar, bu günkü tabiriyle ek görev olarak kabul etselerdi, o zaman, insanların "ne dediğini anlatmadan sözünü bitirdi" diyebilecekleri bir mazeretleri olurdu. Fakat onlar bu işle canla başla meşgul olmuşlar, gece gündüz bu işin peşini bırakma­mışlardır. Sadece ibadet yerlerinde değil, çarşıda pa­zarda, seferde hazarda, toplu veya ferd olarak bulduk­ları her insana usanmadan, daima artan bir istekle da­vet etmişlerdir. Bu yolda peygamberden başkasının dayanamıyacağı eziyetlerle dolu ömürler sarfedilmiş, bu ömrün peygamberlikle başlayan saatinden itibaren son nefese kadar geçen bütün zamanı Allah'ın emir ve nehiylerini tebliğ etmekte geçirilmiştir. Onlar kendileri için yaz tatili tanımamışlar, hafta sonu dinlenmesi diye bir istirahat günü seçmemişler, günlük mesai saati ayırdetmemişlerdir.

Bütün bunlar, insanların bir kısmının inanmama­sından peygamberlere ve dine aid bir kusurun olmadı­ğını göstermektedir.




Yüklə 456,75 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin