İkinci Bölüm Setr-İ Avretin Kalbi İtibarları Hakkında
Allah’a doğru seyreden kimse, kendini yüce ve celil olan Hakk’ın mukaddes huzurunda görünce, hatta batın, zahir, gizli ve açığını, huzurun aynısı olduğunu anlayınca; Kafi’ ve Tevhit kitaplarından da nakledildiği üzere İmam Sadık’ın (a.s) buyurduğu gibi, “Şüphesiz müminin ruhunun Allah’ın ruhuna bağlılığı ışığın güneşe bağlılığından daha şiddetlidir”1 hakikatine erince, hatta güçlü delillerle yüce ilimlerde ispat edildiği üzere gaybın en yüce mertebesinden, şühudun en düşük mertebesine kadar bütün varlık dairesinin salt ilgi, irtibat ve azameti yüce mutlak kayyuma ihtiyaç halinde olduğunu bilir.” En insanlar! Sizler Allah’a muhtaçsınız Allah ise övülmüş ve zengindir”2 ayet-i kerimesi belki de bu anlama işaret etmektedir. Eğer varlıklardan bir varlık her hangi bir halette, her hangi bir anda ve her hangi bir durumda rububi kutsal izzete bağlı olmazsa, zatî imkan ve fakirlik sahasından çıkar, zatî vücub ve zenginlik haremine girer. Allah’ı bilen ve Allah’a doğru seyreden kimse bu burhani hak konuyu ve irfani ilahi latifeyi, kalbi riyazetlerle, akıl ve bürhan sınırından, kalp levhasına yazarak irfan sınırına ulaştırmalıdır ki kalbinde iman hakikati ve nuru tecelli etsin.
Kalp ashabı ve ehlullah, iman sınırından keşf ve şuhud makamına ayak basmalıdır ve o da sadece şiddetli bir mücahade, Allah ile halvet ve Allah’a aşık olmakla hasıl olur. Nitekim Misbah’uş Şeria’da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Arif kimsenin kendisi yaratıklarla, kalbi ise Allah iledir. Eğer göz açıp kapayıncaya kadar kalbi Allah’tan gaflet edecek olursa Allah’a şevkinin şiddetinden dolayı helak olur. Arif kimse ise Allah’ın emanetlerinin emini, sırlarının hazinesi, nurunun madeni, Allah’ın yaratıklara rahmetinin delili, ilimlerinin yüklenicisi, fazilet ve adaletinin ölçüsüdür. Arif kimse yaratıklardan, dünyevi maksatlardan ve dünyadan müstağnidir. Allah’tan başka hiç kimsenin menusu /dostu değildir. O konuşmaz, işaret etmez, sadece Allah ile nefes alır; Allah için, Allah’tan ve Allah için yaşar.” 3
Özetle, sâlik; kendisini bütün boyutlarıyla Hakk’ın huzurunda görünce, zahiri ve batini bütün avretlerini huzurun edebini korumak için örter. Hakk’ın huzurunda batınî avretinin açılmasının çirkin ve rezilliğinin, zahiri avretin açığa çıkmasından daha büyük olduğunu anlayınca, “Şüphesiz Allah yüzlerinize bakmaz, lakin kalplerinize bakar”1 hadisi gereğince de ahlaki kınanmışlıkların, çirkin adetlerin ve düşük hallerin kınanmış batın avretlerinin, insanı huzura erme liyakatinden uzak düşmesine sebep olduğunu bilir ve bu da perdeleri yırtmanın ve avretin ortaya çıkmasının ilk mertebesidir. Bilmek gerekir ki eğer, yüce ve azametli Hakk’ın gaffariyet ve settariyet perdesi, insanı örtmeyecek olursa ve insan, settar ve gaffar adı altında gaffariyet ve settariyet talebinde vaki olmazsa, mülk perdesi yırtıldığında ve dünya örtüsü ortadan kalktığında, mukarreb melekler ve mürsel peygamberler (a.s) huzurunda bu örtüleri yırtılır. Bu batınî avretlerin ortaya çıkmasıyla Allah bilir, ne kadar çirkinlikler ve pislikler ortaya çıkar ve insan rezil olur.
Ey Aziz! Ahiret aleminin durumunu bu dünya ile kıyaslama. Bu alem o alemdeki nimet ve azaplarının birini dahi alacak kapasitede değildir. Bu alem gök genişliği ve hacmi ile kabir aleminin de kendisinden olduğu en düşük melekut perdelerinden bir perdenin zuhurunu dahi kapsayacak düzeyde değildir. Nerede kaldı ki kıyamet aleminin bir örneği olduğu en yüce melekut aleminin bir perdesi! Şeyh Şehid-i Sani’nin Münyet’ül Mürid adlı kitabında Hz. Sıddıka-i Kübra’dan (a.s) naklettiği detaylı bir rivayette şöyle yer almıştır: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Şüphesiz Şii alimlerimiz haşrolur, onlara ilimlerinin çokluğu ve Allah’ın kullarını irşad hususundaki ciddiyetleri miktarınca yücelik elbiselerinden giydirilir. Öyle ki onlardan bazısına nurdan bir milyon elbise verilir… Bu elbiselerden bir grubu, güneşin üzerine doğduğu şeylerden bir milyon defa daha üstündür.” 2
Bu, alemin nimetleri hakkındadır. Ama azabına gelince, Allame Feyz, İlm’ul Yakin adlı kitabında merhum Şeyh Saduk’tan, o da kendi senediyle İmam Sadık’tan bir hadis rivayet etmektedir. Bu hadisin zımnında Cebrail Allah Resulüne (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer uzunluğu yetmiş zir'a olan zincirlerden bir halkası dünyaya koyulacak olursa, şüphesiz dünya hararetinden erir. Eğer zakkum ve zeri’den bir damlası dünya ehlinin sularına düşecek olursa yeryüzü ehli onun kötü kokusundan ölür.”1 Rahmanın gazabından Allah’a sığınırız.
O halde, Allah’a doğru seyreden sâlik kimsenin, bütün pis sıfatlarını ve kötü ahlakını kamil sıfatlara döndürmesi ve Hakk’ın kemaliye sıfatlarının dalgalı sonsuz denizinde fani olması, şeytani tabii yeryüzünü nurlu beyaz yeryüzüne çevirmesi gerekir: “Yeryüzü Rabbinin nuruyla parlamaktadır”2 gerçeğini kendinde bulmalıdır. Zat-ı Mukaddes’in celal ve cemal isimlerinin makamını kendi vücud memleketinde gerçekleştirmelidir. Bu makamda insan, cemal ve celalin örtüsü altına girer. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanır, nefsi çirkinliklerden vehmi karanlıklardan tümüyle örtülü kalır. Eğer, bu makamı gerçekleştirecek olursa, azameti yüce Hakk’ın özel inayetine mazhar olur. Allah özel ve gizli lütfüyle onun elinden tutar. Kibriya perdesi altında kendisinden başka hiç kimsenin tanımayacağı ve onun da Hakk’tan başka hiç kimseyi tanımayacağı bir şekilde örtülü kılar: “Şüphesiz velilerim cübbemin altındadır, onları benden başkası tanıyamaz.”3 İlahi mukaddes kitapta da ehli için bu konuda bir çok işaretler vardır. Nitekim şöyle buyurmaktadır: “Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır.”4 Marifet ehli ve güzel geçmişi bulunan kimselerin de bildiği gibi bütün yaratışsal tecelliler, karanlıkların ayni kesretleri ve mutlak nur; sadece fazlalıkların düşmesi ve sâlikin yolunun putları olan tecessümlerin kırılmasıyla mümkündür.
Fiilî ve niteliksel kesretlerin karanlığı ayn-ı cem’de (toplu özdekte) yok olunca bütün avretler örtülür, mutlak huzur ve tam vuslat tahakkuk eder. Namaz kılan kimse bu makamda Hak ile örtülü olduğu gibi, Hak namazını kılar. Son Peygamber’in (s.a.a) mirac namazı da bazı makamlarda bu şekilde olmuştur. Allah daha iyi bilir.
Misbah’uş Şeria’da yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminler için en süslü elbise takva elbisesidir. Onlar için en yumuşak elbise ise iman elbisesidir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Takva elbisesi en hayırlı elbisedir.”1 Ama zahiri elbise Allah’ın nimetlerinden olup Ademoğlunun avretini örter. Bu, ademin soyunun özel yüceliğidir ve diğer varlıklara verilmemiştir. Ama müminler de bu nimeti, ilahi farzları eda yolunda harcar. En güzel elbise, seni Allah’ı anmaktan gafil kılmayan ve başkasıyla meşgul etmeyen, seni şükre, zikre ve itaatine yakın kılan elbisedir. O halde elbisenin cinsi ve şekli hususunda gaflete ve Hz. Hakk’ın mukaddes dergahından uzaklığa sebep olan elbiseden sakın. Bil ki elbiselerde ve hatta bütün sıradan işlerde insanı Hakk’tan gafil kılan, dünya ile meşgul eden, zayıf kalbini kötü etkileyen; böbürlenmeye, riyaya, süslenmeye, üstünlük taslanmaya ve kibre müptela kılan bir takım şeyler vardır ki hepsi de dinin afetidir ve kalbin katılaşmasına sebep olmaktadır. Zahir elbisesini giyince Hak Teala’nın rahmet perdesiyle günahlarını örttüğünü hatırla. Zahir elbiseyle örtündüğün gibi, batınî elbiselerden de gaflet etme. Derununu doğruluk elbisesiyle, batınını korku elbisesiyle ve zahirini de itaat elbisesiyle ört. Hak Teala’nın ihsanından ibret al ki, zahiri elbiseyi ayıpları örtmen için karar kılmıştır. Tevbe kapılarını senin yüzüne açmıştır ki kötü ahlak ve günahlarından ibaret olan batın avretlerini onunla örtesin. Hiç kimseyi rüsva etme, nitekim Allah da daha büyük olan şeyler hususunda seni rüsva etmemiştir. Kendi ayıplarınla uğraş ki yüzüne ıslah kapısı açılsın ve sana yardımcı olmayan şeylerden yüz çevir. Ömrünü başkaları için çalışmakta tükenmekten sakın. Amellerinin neticesi, başkalarının defterine yazılmasın. Senin sermayenle başkaları kurtulmasın ve kendini helak etmeyesin. Zira, insanın, günahlarını unutması, Hak Teala’nın dünyada insanı müptela kıldığı en büyük cezadır. Zira insan, böylece nefsini ıslah etmeyi düşünmez. Aynı şekilde ahirette bu en büyük azap sebebidir. Kul, azameti yüce Allah’a itaatle meşgul olduğu, ayıplarıyla uğraştığı, Allah’ın dininde ayıp olan şeyleri terkettiği taktirde afetten kurtulmuştur ve Hakk’ın deryasında yüzmektedir. Hikmet ve beyanın fayda cevherleriyle kurtuluşa erer. Günahlarını unuttuğu ve ayıplarını görmediği ve de kendi gücüne güvendiği taktirde onun için asla kurtuluş kapısı açılamaz.1 Gerçi önceki açıklamalardan da bu hadis-i şerifin beyan ettiği gerçekler açıklanmıştı; ama tercüme olarak o işaretlerden bazısını dile getirmek, kalplerin sefasına sebep olmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |