Ravzât'ul-Cennât (Fi Usûlil-İtikâd)


Üçüncü Bahçe Meleklere İman



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə4/29
tarix04.01.2019
ölçüsü0,75 Mb.
#90462
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29

Üçüncü Bahçe

Meleklere İman

Şöyle ki, her şekle girme, imkânı olan, canlı biçiminde yaratılmış ruhani şahsiyetler olan melekler, erkeklik ve dişilikle vasıflanamaz. Çünkü nakilde, buna delil yok akıl da uygun görür. Aksine Allah'a kullukta daimdirler. Onları kendi kudretine delil kılmış, ihtiyacından değil, kendi hizmeti için yaratılmış, yardımı için değil. O'nun emrin­den bir an şaşmazlar, uygun davranırlar. Kendisiyle kulları arasında elcilik yaparlar. Allah emriyle yeryüzüne iner, çıkarlar. «O kanatlı me­leklerini elçiler edinir» âyeti bunu bildirir.

Onların sayısını Allah bilir. Ve sınıf sınıftırlar.

«Allah'ın kendisinden başka, ordularının sayısını bilen olamaz» âyeti bunu bildirir. Onlar en büyük ilâhi ordulardır ki, reisleri dört büyük melektir; Cebrail vahiyle vazifelidir. Yani ruh ve kalplerin ha­yatı ona bağlıdır. Mikâil Aleyhisselam ise nebat âleminin emiridir. İs­rafil ise hayat sona erdikten sonra tekrar eski haline, hayata dönüşle, yani sûr ile mükelleftir. Azrail ise, "ruhları kabzetmek ödevinde...

Meleklerin bazısı gökte bazısı yerdedir. Bazısı cennette, bazısı ce­hennemde vazifelidir. Adem oğlunun amellerini yazarlar: «Kiramen Kâtibin, onlar ne yaparsa kaydeder» âyeti bunu anlatır. Bazısı da ölümden sonra sual vazifesini yapar. İnsanların onları aslı yapısıyla göremeyişi de onların yapı ve sıfatlarını görecek kabiliyette olamayışındandır.

İcrna ile sabittir ki; meleklerin Resulleri insanların avamından üstündür. Ama insan peygamberleri onlardan üstündür. Yine insanların geri kalanı da meleklerin avamından daha faziletlidirler. Nitekim:

«Meleklere, Âdeme secde edin demiştik de onlar da secde etmişti hani» buyrulmuştur. Çünkü, faziletler, ilmi ve ameli kemalât zorluk­larla elde edilir. İbadetler ise meşakkat verir, uğraştırır. İhlâs ile bun­lara katlanmak fazilet kazandırır.

Halbuki melekler için günaha elverir hal yok ki, faziletle ilerlesin. «Onlar Allah'ın emrine âsi olamazlar» âyeti de bunu anlatır.

Ama Harut ve Maruta gelince, kendilerinden küfür sadır olmayan iki melektir. Büyük günah da işlememişlerdir. Onlar halka vaaz edi­yor, biz fitneciyiz bize uymayın diyor, onlar küfretmiyorlardı. Onlar sihir öğretiyorlardı ki, bu küfür değildir. Ama onu caiz görüp yapmak küfürdür.

Tıpkı peygamberlerin zelleden ötürü itaba uğramaları gibi onlar da cezalandırılmıştır. Şeytan ise melek cinsinden değildir.

O cin soyundan olup, Rabbinin emrine ters gitmiş te, onlardan ay­rı mütâlâa edilmiştir. Sonra Cenabı Hak onu ve soyunu, insanları de­nemek için, onlara musallat kıldı. Onun etkisi açıktır. «Şeytan size yaptıklarınızı cazip gösterdi» âyeti de bunu açıklar.

Batıni tesiri de vardır: «O insanların gönlüne vesvese verir» meali de bunu belirtir..Resulullah ta: «Şeytan insanı çekip kana böleyebilir» buyurdu. Allah onlara, çeşitli kılıklara girme gücü vermiştir.

Böylece de vesvese verirler. Allah'ın bir rahmetidir ki, insanlar on­ları asli yapısıyla göremezler... Çünkü çok pis ve çirkindirler.

Sahih rivayete göre onlar yumurtayla çoğalırlar. Yavruları ise be­şerin günahları ile beslenir ve evlatları çıkar. Cinler de şeytan gibi görünmez mahlûklardır. Beşer gibi sorumlulukları vardır.

«Ben insan ve cinni bana ibadet etsin için yarattım» buyurulmuştu.

Dördüncü Bahçe

Kitaplarına İman


Kitapların hepsi Allah-kelâmıdır. Onun kullarına hitabıdırlar. Key­fiyeti bilinmez şekilde işitilir. Ya da meleklerin tebligatı şeklinde olur. Tevratın Musa, Zeburun Davud, İncilin İsa, Kur’an’ın Muhammed Aleyhimüsselama indiği gibi... Gerek nazmında gerek mânasında ne­binin veya meleğin hiç bir dahli veya tasarrufu yoktur.

Aksine onlar kendilerine ulaşanı olduğu gibi tebliğ ederler. Bunu inzal veya sema ile yapar. Yani Allah'ın tanzim ve inzal ettiği kitapları vardır. Peygamberlerine göndermiştir, İsim ve sayılarını tam olarak ancak Allah bilir: «Allah nebiler ve müjdeciler gönderdi, uyarıcılar gön­derdi ki, beraberlerinde kitaplar vardır» âyeti bunu bildirir. Kur'an Al­lah'ın kelamıdır ve gayri mahlûktur. Mushaflarda yazılıdır, kalplerde mahfuzdur. Diller onu okur, kulak onu duyar onu ihata etmeksizin. Musa, Firavun ve benzeri konulardaki Kur'an kıssaları onlardan haber veren kelamı ilâhidir.

Bizim kıraat ve kitabetimiz de onun tekellüm ettiğidir. Aslında Musa ve öbür mahlükatın kelamı mahlûktur. Ama kelamı ilâhide nakledilişiyle mahlûk olmaktan çıkmıştır bu kıssalar.

Ve artık mahlûk diyen küfre girer. Çünkü bu durumda Resulü ya­lanlamak yardır. Kitapta ve sünnetteki naslar zahirine hamlolunur. " Kati delil bunu reddetmiştir. Batınilerin yaptığı gibi bu ölçüden sap­mak ilhad ve zahiri mânayı reddetmek küfürdür.

Buna ve şeriate kargı istihza, haramı helâl sayma, hafife alma küfürdür.

Çünkü bütün bunlar tekzib belirtisidir. Ümitsizlik ve ameline gü­ven de küfürdür. Delil: «Kâfirlerden başkası Allah'ın yardım ve bağışın­dan ümid kesmez.» «Hüsran ehlinden başkası Allahın mekrinden korkmazlık edemez.»



Beşinci Bahçe

Resullere İman

Zira Allah, uyarıcı ve müjdeleyici olmak üzere insanlığa, insanlar-, dan Resuller göndermiştir. Din ve dünya meselelerinden ihtiyaç duy­dukları şeyleri onlara açıklayıcıdırlar bunlar. Özlerinden veya şehvetle­rinden oluşan nefis ve akıllarındaki farklılık dolayısıyla (insanların bir Ölçü etrafında toplanmaları mümkün olmadığı için, onların ittifak ede­bileceği ilâhi ve isabetli çareleri) bu emirleri ve Resulleri göndermiştir. Allah'ın yardımıyla, bunlar kasden günah işlemekten arınmışlar­dır. Kendilerine uymak zaruri olduğundan, tahriften ve tebdilden de masundurlar. Çünkü bunlar vahiyle teyid edilmişlerdir. Mucizeleri ve kendilerine meleğin gelmesi de aynı... Kitap nazil olması da bunun top­lamıdır.

Aralarında bir fark yoktur. Allah'ın emir ve yasaklarından ne gel­diyse hepsi hepsini ümmetlerine tebliğ etmişlerdir.

Bir kısmının ismi Allah'ın kitabında zikredilmiştir. Kalan Resul ve nebilerin sayısı ve adlarını Allah bilir. Topuna birden iman gerekir. Sayılarını sınırlamak doğru olmaz. Çünkü Cenab-ı Hak: «Biz on­ların bir kısmını sana anlattık, ama bir kısmını anlatmadık» buyurur. Resul de insandır. Ne var ki, Allah onu insanlara ahkâmını anlatabile­ceği kitap ve ilhamla göndermiştir. Nebiye gelince, kendisine vahiy veya kalbine ilham gelen kimsedir. Belki de rüya ile öğretilmiştir. İster" kitap getirmiş olsun ister getirmemiş olsun...

Veliye gelince, Allahı tanıyandır. Sıfatlarını tanıyandır. Gereği ka­dar ve taat üzre. Günahtan kaçınandır. Hatta zevk ve şehvetlerin mu­bahında bile çekingen olandır. Nübüvvet Allah'ın vergisidir. Kazan­mak mümkün değildir. Dilediği kullarına verir bu yetkiyi, «Allah risaleti kirce vereceğini bilir» mealindeki âyeti buna işaret eder. Bu da ancak mucize ile isbat edilir. O da meydan okuyarak harikulade bir iş göstermektir. Karşılık verilemez ve tasdike mecbur kılar.

Harika: Peygamberlik gelmeden önce görülürse buna irhas kera­meti denir. Ve bunda meydan okuma kasdı yoktur. Bundan sonra da mucize gelir.

Evliyadan sadır olan ise, bir iddia ve kasd olmaksızın zuhur eden velilik kerametidir. Keramet ise kitapla ve mütevatir hadisle sabittir ve haktır. Ümmetten birinde bunun zuhur etmesi ise, onun bağlı ol­duğu Peygamberin hak olduğunu tekid eder. Sonuç olarak onun mu­cizesi olmuş olur. Çünkü bu o kişinin, onun izinde olduğunu göster­mektedir. Ama mucize kerametin tamamen aksidir. Müminlerden herhangi birine tecelli eden harikalara ise Maunet kerameti denir. Ama bir fasıkın veya kafirin elinde zuhur ederse bu bir istidraç'dır. Eğer -maksadına uygunsa böyle, değilse ona da ihanet denir. Bunlar mecnunlardan sadır olursa muhakkak şeytani hallere yorulur.

Veli asla Nebi derecesine varamaz. Çünkü Nebiler ma'sumdurlar. Kötü sondan emindirler. Ama evliya öyle değil. Hatta «bir nebi bütün velilerden hayırlıdır» denmiştir. «Her birini bütün âlimlerden üstün kıldık» buyuruyor Allah. Her mümin aslında Allah'ın velisidir, yani onun yolundadır. «Allah inananların velisidir» diyor âyeti kerime.

Onların en üstünü ise en müttekisi, Kur'an'a en iyi uyanıdır. Si­zin en şerefliniz en mütteki olanınızdır» hitabına göre, emir ve nehiylerin sakıt olacağı, sorumluluğun kalkacağı seviyeye kimse eremez. Böy­le bir derece yoktur. (Ancak, aklını ve inancını kaybederse başka!.)

Çünkü emir ve hitap umumidir. Üstün ilim sahiplerinin icmaı da bu tarzdadır.

Köleden, kadından ve yalancıdan peygamber olmaz, çünkü köle­lik küfrün sonucudur. Allah, «Biz senden önce de ancak erkekler gön­dermiş ve vahyetmiştik onlara...» diyor. Nübüvvetin şartlarından biri üstün akıldı, dindarlıktı. Bu iki haslet ise kadınlarda çok zayıftır. Ne­bilerin sıdk sıfatı da yalancılıkla bağdaşmaz. Bazı peygamberlerden, yalan veya günaha benzer şeyler rivayet edilirse, haber'i vahidse red dedilir. Mütevatirse, bakılır. Mümkünse zahirinden mazruf olur. Yok­sa bisetten Önce olduğuna hamledilir. (Buna sonradan terlettiğine hük­medilir...)

Peygamberlerin en büyüklerinden: Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (s.a.v.) bilinir. İhtilaf yüzünden Lokman ve Zülkarneyn'in Peygamberliği kesin değildir. Bunda sükût iyidir.

Peygamberlerin ilki Âdemdir. Kitap, Sünnet ve îcma ile bu kesin­dir. En sonuncu ise Muhammed (s.a.v.) dir. Ve en efdalidir tabii. «..Siz en hayırlı ümmetsiniz» mealindeki âyetle: «Ben geçmişlerin de en üs­tünüyüm, sonrakilerin de» mealli hadis bunu anlatır.

Resulümüz, hem insanlara, hem cinlere gönderilmiştir. Bunu da «Biz seni nasın kaffesine Resul gönderdik», «Şimdi Rabbinizin hangi şeyine yalan dersiniz?» âyetleri bildirir.

Onun miracının uyanık olarak bizzat, Mescidi Aksa'ya kadar kıs­ım âyetle sabittir. Oradan en yüce semalara çıkması da meşhur ha­disle sabittir. O'nun şeriati bakidir. Kıyamete kadar da neshedilmeyecektir. «..O peygamberlerin sonuncusu» âyeti ile «Benden sonra Pey­gamber yoktur» hadisi bunu anlatır. Peygamberlerden sonra beşeriyetin en şereflisi Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk, sonra Ömer'ul Faruk, sonra Osman Zinnureyn, sonra da Aliyy'ül-Murtaza'dır. (r.a.) Onlar «Hulefa-i Raşidinadir, Hilafetleri de aynı sıraya göre olup, otuz yıl sürmüştür. «Benden sonra hilâfet otuz yıldır, sonra meliklik başlar» hadisi bunu bildirir. Aşere-i Mübeşşere'nin açıkça Peygamber (s.a.) min zikretmesi sebebiyle, cennetlik olduğuna şehadet edilir. Bunun dışında delil ol­madan bir kimsenin cennetlik veya cehennemlik olduğunu iddia etmek olmaz. Ama müminlerin cennet ehlinden, kâfirlerin de cehennem ehlin­den olanlarla, öbür sahabelerini ancak hayırla anarız. Hatta öbür müminlerden daha üstün olduklarını biliriz. Ama onlardan her hangi birini aşın sevmek veya aşırı yermek caiz olmaz da, onlara buğzedene buğzetmek caiz olur.

Başka türlü de anılabilir. Hayır dışında anılabilir. Çünkü Resûlullah, «Ehli Beytim hakkında sizi uyarırım», «Ashabım hakkında Allah'­tan korkun..» buyurmuştur. Doğruya götüren imamlar, salih ulema, için de bu böyledir. Çünkü onlar Peygamberlerin varisleridir. Dünya vs âhiret için emniyetin sebebidirler.. Aralarında geçen çekişmeler ise, içtihadı hata olup tevil ve hamledilecek yönleri vardır. Çünkü müçtehid yanılır da, isabet de eder. Her iki halde de cevabı hak eder. Açık delile rağmen onlar için söğme ve tahkir küfür olur. Delil kesin değilse bile bidat ve fısk olur.

Müslümanların bir imam seçmeleri hususunda icma vardır. Resulullah’ın «Kim zamanının imamını tanımaksızın ölürse cahiliyyet ölü­müyle ölmüştür.» emri ve ona bir sürü zaruri ödevlerin düştüğü için böyledir.

Ahkâmın uygulanması, cezaların tatbiki, ordu tanzimi, isyan ve bozulmaların önlenmesi vs. gibi.. Halifenin seçilmesiyle fesadın artma­sı ihtimali ise merdud olur. Resulullah'ın «İmamlar Kureyştendir» fer­mam gereğince halifenin Kureyşten seçilmesi şarttır.8 Böylece kâ­firlerin müminlere hakim olma imkânını kesin olarak önleyen bir ve­layet ve himaye kurulsun. Kölelik, kadınlık, çocukluk, delilik bu işleri yürütmeğe engeldir. Toplumun ihtiyaçlarını yerine getirmeğe yeterli değildir. Hükümleri yerinde uygulamak için imamın ilim ve görüş-sahibi olması da gerekli.

Mazlumu koruyucu da olmalıdır. Çünkü bunların olmaması ima­mın tayinindeki maksadı nakzeder. Ama imamın masum olması şart değildir. Haşim Oğullarından veya Ali (r.a) evlâdımdan olması da şart değil. Çünkü Ebubekir, Ömer, Osman (r.a.) in imameti üzerinde de sahaberim ittifakı var. Masum olmadıkları da bellidir. O halde halifenin, devrini en üstün insanı olması da gerekmez. Çünkü ümmetin salah ve fesadını keşfedip yönetmek için bu özellik zaruri değildir.

İmamın azli ise, fışkında nveya çevrinden ötürü olamaz. Çünkü bu haller, Hulefai Raşidin'den hemen sonra zuhur etmiştir. Selef de böylelerine itaat etmiş ve onlara karşı gelmemiştir. Öyleyse imamlarımıza ve vekillerimize karşı çıkmamız caiz olmaz. Selefin icmaı da böyle cere­yan etmiştir. Onlara itaattan el çekmekte caiz olmaz. Çünkü onlara itaat, Allah'a itaat cümlesinden bir vecibedir. Ta masiyet emretmsdikçe. (O saman itaat gerekmez) Çünkü Cenabı Hak: «Allaha Resulüne ve sizden emir sahiplerine itaat edin» buyurur. Hiç değilse, onların ıslahına dua etmek gerekir, ıslaha uygun halleri yoksa dua gerekmez. Zararından emin olmak için dua gerekir!..

Cihad ve Hacc da, ister namuslu ister fasık olsun (bu emirlerle) yapılabilir, ta ki kıyamete dek. Çünkü Resulullah: «Cihad,, iyi kâfir her emir kumandasında kitapla amel bakımından vaciptir» buyurur.

Namaz da ehli kıble herkesin ardında caizdir: «Berr veya facir herkesin ardında namaz kılın» diyor hadis icma da bu yoldadır. «Kıble ehli kimse ölünce onun üstüne namazdan çekinmeyin».




Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin