Rıza Kardan Çeviri: Kadri ÇELİk tatbik ve Tashih Mecme-i Cihani-i Ehl-i Beyt (a s.)


Uydurma olan ve de Ehl-i Sünnetin itiraz ettiği bir hadis



Yüklə 0,76 Mb.
səhifə10/43
tarix26.07.2018
ölçüsü0,76 Mb.
#59402
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   43

Uydurma olan ve de Ehl-i Sünnetin itiraz ettiği bir hadis


Zikrettiğimiz rivayetler ışığında açıklığa kavuşan başka bir mesele de şudur ki Al-i aba olarak da adlandırılan beş kişiden başka hiçbir kimse mübahale sahnesinde hazır olmamıştır.

O halde İbn-i Esakir’den nakledilen kimi kitaplardaki rivayet doğru değildir. Bu uydurma rivayete göre Peygamber (s. a. a.) Ebu Bekir’i ve çocuklarını, Ömer’i ve çocuklarını, Osman’ı ve çocuklarını ve Ali’yi ve çocuklarını beraberinde götürmüştür. Bu uydurma hadisin hiçbir itibari yoktur; zira ilk olarak Alusi gibi alimlerin Ruh’ul Meani1 kitabında hatırlattığı gibi bu hadis ulemanın cumhurunun rivayet ettiği hakikate aykırıdır ve bu yüzden de güvenilir bir hadis değildir.

İkinci olarak bu hadisin senedinde yer alan bazı kimseler yalancılıkla itham edilmiştir. Örneğin Said b. Anbese-i Razi hakkında Zehebi Mizan’ul İtidal2 adlı kitabında bakınız şöyle diyor: “Yahya b. Muin şöyle demiştir: “Bu şahıs, (Said b. Enbese-i Razi) oldukça yalancıdır ve Ebu Hatem ise şöyle demiştir: “Bu şahıs doğru konuşmamaktadır.”

Hakeza bu hadisin senedinde yer alan Haysem b. Adiyy hakkında ise Zehebi Siyer-u Alam’in Nubela adlı kitabında3 şöyle diyor: “İbn-i Muin ve İbn-i Davud şöyle demişlerdir: Bu şahıs oldukça yalancıdır.” Nesai ve diğerleri de bu kimsenin hadislerinin terk edilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.

Maalesef bu uydurulmuş hadis doğru olmayan içeriği ile güya İmam Sadık’tan ve İmam Bakır’dan (a. s.) Rivayet edilmiştir.

Dördüncü Husus

Ali (a. s.) Peygamber’in Nefsidir


Önceki bölümlerde de açıklığa kavuştuğu gibi “enfusena” ifadesinden maksat bizzat Peygamber’in kendisi olamaz. Zira söz konusu hadise göre de mübahele için gidenler sadece Ali Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a. s.) İdi. Dolayısıyla da Ali’den başka hiç kimse ayetteki “enfusena” ifadesinin şahsına münhasır bir örneği olamaz. Bu Hz. Ali’nin en parlak ve hatta en yüce faziletlerinden biridir.

Bu Kur’anî ifadede Ali (a. s.) Peygamber’in nefsi olarak tanıtılmıştır. Oysa bilindiği gibi herkesin sadece bir tek nefsi vardır. Hz. Ali’nin (a. s.) Hakikaten Peygamber’in nefsi olmasının bir anlamı yoktur. Dolayısıyla da bu kullanım ve ıtlakın hakiki olmadığı aksine bir örnek ve benzerlik olduğu zahir olmaktadır. Çünkü bu benzerlik mutlak olarak ifade edilmiştir. Itlak ise Peygamber’de (s. a. a.) Var olan her özellik, kemal sıfatı ve makamın Hz. Ali’de (a. s.) De olmasını gerektirmektedir. Elbette belli bir delil üzere istisna tutulan hususlar bunun dışındadır. Dolayısıyla örneğin Hz. Ali (a. s.) Peygamber değildir. Peygamberliğin dışında Peygamber’in (s. a. a.) Bütün kemalleri ve özellikleri bu ifadenin kapsamı dahilindedir. Bu özelliklerden biri de Peygamber’in ümmet üzerindeki idareciliği ve hatta Peygamber’in (s. a. a.) Kainattan ve peygamberlerden daha faziletli ve üstün oluşudur.

Bu esas üzere ayet-i kerime Hz. Ali’nin (a. s.) Ümmet üzerindeki imametine ve faziletine delalet etmektedir. Bundan da öte Hz. Ali’nin (a. s.) Diğer peygamberlerden daha faziletli ve üstün olduğuna da delalet etmektedir.

Bu ayetin delil olduğu hususunda Fahr-u Razi’nin sözleri


Fahr-u Razi Tefsir-i Kebir’inde şöyle diyor: “Rey şehri'nde, Mahmud İbn-i Hasan el-Humusî isminde öğretmen bir adam1 vardı. Bu, isnâ aşeriyye (Şia) mezhebi muallimlerinden olup Hz. Ali’nin (a. s.) Hz. Muhammed (s. A. S) dışındaki bütün Peygamberlerden daha üstün olduğunu iddia ediyor ve şöyle diyordu:

“Bunun delili, âyetteki ''kendimiz ve kendinizi çağıralım” ifadesidir. Çünkü “kendimiz” kelimesinden maksat, Hz. Peygamber’in (s. A. S) bizzat kendisi değildir. Çünkü insan kendi kendini çağırmaz. Aksine bu tabirden murat, Hz. Peygamber’in kendisinden başkasıdır. Âlimler o başkasının, Hz. Ali (r. A) olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Binâenaleyh âyet, Hz. Ali'nin, Hz. Peygamber’in kendisi gibi olduğuna delalet etmektedir. Bu tabirin Hz. Peygamber’in nefsinin, bizzat Hz. Ali'nin nefsini ifâde etmiş olması mümkün değildir. Dolayısıyla bundan murat, bu nefsin (kendisinin), onun kendisi gibi olmasıdır. Bu da, iki nefis arasında her yönden eşitliğin olmasını gerektirir. Fakat, deliller Hz. Peygamber'in bir Peygamber, Hz. Ali'nin ise böyle olmadığına delâlet ettiği ve Hz. Muhammed'in (s. A. S) Hz. Ali'den (r. A) daha üstün olduğuna da icmâ bulunduğu için, gerek peygamberlik, gerek üstünlük hususunda, bu umumi hükümle amel edilmemiştir. Bu iki husus dışındaki hususlarda ise bu umûmî hükümle amel edilmiştir. Sonra icmâ Hz. Muhammed'in (s. A. S), diğer peygamberlerden efdal olduğuna delâlet etmektedir. Binâenaleyh Hz. Ali'nin de diğer peygamberlerden efdal olması gerekir. İşte bu, bu âyetin zahirî mânası ile yapılan istidlal şeklidir. Âyetle bu şekilde istidlal etmeyi, bizim görüşümüzü kabul eden ve reddedenlerin kabul ettikleri şu hadis de te'yid eder. Hz. Peygamber (s. A. S), “İlminde Hz. Âdem'e, taatında Hz. Nuh'a, dostluğunda1 Hz. İbrahim'e, heybetinde Hz. Musa'ya, saflığında Hz. İsa'ya (benzer birisine) bakmak isteyen Ali İbn Ebi Tâlib'e baksın” buyurmuştur.”

Fahr-u Razi daha sonra şöyle demiştir: “Diğer Şiîler önceden de şimdi de bu âyetle, Hz. Ali'nin - delillerin tahsis ettiği özellikler dışında- Hz. Muhammed (s. A. S) gibi olduğuna İstidlal etmişlerdir. Hz. Muhammed'in (s. A. S) nefsi, bütün sahabeden efdaldır. Binâenaleyh Hz. Ali'nin nefsinin (kendisinin) de sahabeden efdal olması gerekir.”

Fahr-u Razi bu istidlalin bazı cümlelerine itiraz etmektedir. Biz ayet ile ilgili soruların son bölümünde bu itirazı ele alacak ve buna cevap vermeye çalışacağız.



Ali’yi (a. s.) Allah Resulünün nefsi olarak kabul eden hadisler


Ali (a. s.)’ı Resulullah’ın nefsi olarak kabul eden hadisleri üç kısımda incelemek mümkündür.

Birinci kısım: Mübahale ayeti hakkında olan hadisler

Daha önce Al-i Aba’dan (a. s.) Beş kişinin mübahele sahnesinde yer aldığını beyan eden bir takım hadislere işaret edildi. Şimdi de özet olarak bu konuda bir takım cümleleri hatırlatmak istiyoruz:

A- İbn-i Abbas ayet-i kerimeyi hatırlattıktan sonra şöyle demektedir: “…ve Ali Peygamber’in nefsidir.”2

B- Şabi ise Cabir b. Abdullah’ın Ehl-i Beyt (a. s.) Hakkındaki sözünü hatırlattıktan sonra şöyle demektedir: “Ebnaena” ifadesinden maskat Hasan ve Hüseyin, “nisaena” ifadesinden maksat Fatıma ve “enfusena” ifadesinden maksat ise Ali b. Ebi Talib’tir.”1

C- Hakim Nişaburi ise Peygamber’in (s. a. a.) Ali Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i (a. s.) Beraberinde götürdüğü hakkında Abdullah b. Abbas ve diğer sahabelerden mütevatir rivayetler naklettikten sonra “ebnaena” ifadesinden maksadın Hasan ve Hüseyin ve “nisaena” ifadesinden maksadın Fatıma ve “enfüsena” ifadesinden maksadın ise Ali b. Ebi Talib’in olduğu hususunda da mütevatir rivayetler bulunduğunu dile getirmektedir.”2

Hz. Ali (a. s.) Şura ashabına ant içirdiği ve faziletlerini beyan ettiği hadiste şöyle buyurmaktadır: Sizi Allah’a ant içiriyorum ki aranızda Allah resulüne akrabalık hususunda benden daha yakın bir kimse var mıdır? Peygamber’in kendisini kendi nefsi saydığı çocuklarını da kendi çocuğu olarak kabul ettiği bir başka kimse var mıdır?” Onlar, “Allah’a andolsun ki hayır” dediler.


Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin