İbn-i Teymiye’nin Sözü
İbn-i Teymiyye, Allame Hilli’nin Hz. Ali’nin imametine delil olarak mübahale ayetini göstermesini ele almakta ve şöyle demektedir: “Hz. Peygamber (s. a. a.) Mübahale için Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i getirmiştir. Bu sahih hadislerde de mevcuttur.”1 Ama bu Hz. Ali’nin fazilet ve üstünlüğüne delalet etmemektedir. Zira bu delalet ayetin Hz. Ali’nin Peygamber (s. a. a.) İle eşitliğine delalet ettiği takdirde geçerlidir. Oysa bu ayet böyle bir delalete sahip değildir. Zira hiç kimse peygamber ile eşit değildir. Ne Ali (a. s.) Ne de bir başkası.
Öte yandan Arap lügatinde “enfusena” kelimesi bir eşitliği gerektirmemektedir. 2 Bu ayetler sadece türdeşliğe ve benzerliğe delalet etmektedir. Bu konuda imanda ortaklık veya dinde ortaklık gibi bir benzerlik yeterlidir. Eğer soy ortaklığı da olursa daha iyidir.
O halde “ve enfusena ve enfusekum” ayetteki “enfusena” ifadesinden maksat din ve soy açısından herkesten daha yakın olan kimseler kastedilmiştir. Bu yüzden de Peygamber (s. a. a.) Çocuklardan Hasan ve Hüseyin’i kadınlardan Fatıma’yı ve erkeklerden de Ali’yi beraberinde götürmüştür. Zira Peygamber’e bunlardan daha yakın bir kimse yoktu.
Öte yandan mübahale yakınlarla gerçekleşir; insandan uzak olan kimselerle değil; her ne kadar bu uzak kimseler Allah katında daha üstün ve faziletli olsa da...”
Görüldüğü gibi İbn-i Teymiye akrabalık açısından yakınlığı söz konusu etmiştir. Öte yandan Peygamber’in (s. a. a.) Amcası, akrabalık açısından daha yakın olduğu ve de hayatta bulunduğu neden mübahaleye götürülmediği hususunda şöyle demektedir: “Abbas her ne kadar hayatta idiyse de İslam dininde ilklerden ve öncülerden değildi. Peygamber’in (s. a. a.) Amcasının oğulları arasında da hiç kimse Hz. Ali’den Peygamber’e daha yakın değildi. Bu esas üzere Hz. Ali’nin mübahele için götürülüşünün sebebi şuydu ki Peygamber’in akrabaları arasında onun yerine geçebilecek bir kimse yoktu. Bu da gerçekte, Hz. Ali’nin Peygamber ile eşitliğini hiçbir konuda ispat etmemektedir.
İbn-i Teymiye’nin Sözünün reddi
İbn-i Teymiye’ye birkaç açıdan cevap vermek mümkündür:
1- O şöyle diyor: “Hiç kimse Peygamber (s. a. a.) Eşit olamaz.” Eğer maksat nübüvvet de dahil olmak üzere bütün sıfatlarda ortaklık ise bu doğrudur. Ama daha önce de söylendiği gibi eşitliğin ıtlakı –çünkü kesin deliller Peygamber (s. a. a.)’in hatemiyetine delalet etmektedir. - kayıt altına alınmaktadır. Diğer şeyler hususunda eşitlik ise olduğu gibi geçerlidir ve ıtlak bunu ispat etmektedir.
Öte yandan İbn-i Teymiye'nin “Enfusena” kelimesi lügatte eşitliği gerektirmemektedir” ifadesi de doğru değildir. İbn-i Teymiye, içinde enfusehum ve enfusekum ifadelerinin yer aldığı birkaç Kur’an ayetini de buna delil olarak göstermiştir. Zira bu ayette de eşitlik kastedilmiştir. Örneğin, “Kendi kendinizi ayıplamayın” cümlesinde “enfus” kelimesi başkaları hakkında kullanıldığında onların hakikaten insanın bizzat kendisi gibi olmasının anlamı yoktur. Mecburen buradaki benzerlik ve eşitlik sadece belirli yönlerdedir. Bu tür kullanımlardaki cihetler ise bir din veya kabilenin bir parçası veya bireyi olmasıdır.
Dolayısıyla bu tür kullanımlarda eşitlik mülahazası vardır, ama bir takım deliller bu eşitliğin belli bir hususta olduğunu göstermektedir ve bu da delilin olmadığı yerlerde mutlak eşitliğin kastedilmesine aykırı değildir. Elbette kesin delille istisna tutulan hususlar bunun dışında tutulmaktadır.
2- İbn-i Teymiye soy cihetinde yakınlık ve akrabalığı da pay sahibi kabul etmiştir. Onun bu sözü iki açıdan doğru değildir. İlk olarak bu konu ayetteki “nisaena ve nisaekum” ifadesiyle uyumlu değildir. Zira “nisaena” ifadesinin soy yakınlığı ilgisi bulunmamaktadır. Elbette bu Hz. Fatıma’nın Peygamber (s. a. a.)’in kızı oluşu ve soy yakınlığına sahip olmasıyla da çelişmemektedir. Zira açıkça görüldüğü gibi soy yakınlığına ifade edilen “benatina” (kızlarımız) diye ifade edilmemiştir. Aksine Hz. Fatıma hakkında “nisaena” kelimesi kullanılmıştır. Zira Hz. Fatıma (a. s.) Da bu hanedanın kadınlarından biri olarak bu topluluğa dahildir. Ayrıca bu mübahale olayına katılma liyakatine sahip olan başka bir kadın da söz konusu değildi.1
İkinci olarak eğer ölçü soy yakınlığı ve akrabalığı ise Peygamber’in (s. a. a.) Amcası bu açıdan Peygamber’e (s. a. a.) Daha yakın idi ama buna rağmen bu topluluğa katılmasına izin verilmemiştir.
O halde bu konuda bir yakınlık Peygamber’e (s. a. a.) Manevi yakınlıktır. İşte bu yüzden İbn-i Teymiye de bunu itiraf etmiş ve şöyle demiştir: “Ali (a. s.) Öncülerden ve ilklerden idi, bu açıdan da herkesten daha çok Peygamber’e (s. a. a.) Yakındı.”
Hadislerden de anlaşıldığı üzere bu mübahelede hazır bulunan topluluk Peygamber’in (s. a. a.) Özel yakınlarıydı. Hadislerde bu topluluk Peygamber’in Ehl-i Beyt’i olarak ifade edilmiştir.
Aynı zamanda bu topluluk Peygamber’in (s. a. a.) Ehl-i Beyt’i olmasının yanı sıra diğer bir takım sıfatlara da sahip idi. Onlardan bazısı “ebnaena” diğer bazısı “nisaena” ve diğer bazısı da “enfusena” sıfatlarına sahiptir.
Bütün bu bilgilerden de açıklığa kavuştuğu üzere “enfusena” ıtlakı nesebi ve akrabalık cihetine ait değildir. Hz. Ali’nin Peygamber’e (s. a. a.) Benzerliği, eşitliği ve türdeşliği ise mutlaktır. Kesin delil ile istisna edilen hususlar dışında bütün kemal sıfatlarını, özelliklerini ve makamlarını içermektedir.
Ayrıca Ehl-i Beyt’in (a. s.) Mübahale olayına katılmasının hedefi hususunda söylendiği gibi mübahelede hazır olan bu grubun ibtihali (duası da) Allah Resulü’nün (s. a. a.) İbtihaline denktir. Onların (Ehl-i Beyt’in ibtihalinden hasıl olan sonuçlar bizzat Peygamber’in ibtihalinden ortaya çıkan etkiler gibidir. Bu değerli ve yüce makam sadece Peygamber’in (s. a. a.) Ehl-i Beyt’i (a. s.) İçindir.
Ulu’l Emr Ayetinde İmamet
“Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve Resulüne döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”1
Allah-u Teala bu ayet-i kerimede müminlere hitap etmiş ve onlara, kendisine ve Resulü’ne (s. a. a.) İtaati emretmiştir.
Açıkça bilindiği gibi Allah’a itaat ilk etapta Allah’ın Kur’an’da nazil kıldığı emirler arasındadır ve Peygamber (s. a. a.) Bu emirleri insanlara iletmiş, tebliğ etmiştir. Örneğin Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Namaz kılınız ve zekat veriniz.”
Peygamber’in (s. a. a.) Emirlerine itaat onun iki tür emirlerinde söz konusudur:
Dostları ilə paylaş: |