İkinci Hadis
Seyyid Behrani el-Burhan adlı tefsirinde İbn-i Babeveyh’ten o da İmam Rıza’dan (a. s.) Şöyle rivayet etmektedir: “İmam Rıza (a. s.) Memun ve alimler topluluğu ile “ümmet ve Ehl-i Beyt’in farkı ve Ehl-i Beyt’in ümmetten üstünlüğü” hususunda ilmi bir tartışmada bulunurken İmam Rıza (a. s.) Şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala ilahi bir temizliğe sahip olan kimseleri anmakta ve Peygamber’ine bu tertemiz insanları mübahale için beraberinde götürmesini emretmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Sana ilim geldikten sonra; kim seninle tartışırsa de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Sonra lanetleşelim. Allah'ın lanetinin yalancıların üstüne olmasını dileyelim.”
Orada hazır olan alimler İmam Rıza’ya (a. s.) Şöyle dediler: “Enfusena” ifadesinden maksat bizzat Peygamber’in kendisidir.”
İmam Rıza (a. s.) Şöyle buyurdu: “Yanlış düşünüyorsunuz. “Enfusena” ifadesinden maksat Ali b. Ebi Talip’tir. Zira Peygamber (s. A. A. ) Ben-i Velia’ya şöyle buyurmuştur: “Ben-i Velia yapmış oldukları işlerinden el çekmelidirler. Aksi takdirde kendim gibi olan birini (reculen kenefsi) onların üzerine gönderirim.”
“Ebnaena” ifadesinden maksat ise Hasan ve Hüseyin’dir. “Nisaena” ifadesinden maksat ise Fatıma’dır ve bu özellikler hiç kimsenin ulaşamayacağı bir yücelik ifadesidir. İnsanoğlu bu fazilet ve yüceliğe asla erişemez. Bu şerafete hiçbir zaman nail olamaz. Dolayısıyla Peygamber (s. a. a.) Burada Hz. Ali’nin nefsini kendi nefsi gibi karar kılmıştır.”1
Üçüncü Hadis
Bu hadiste ise Harun Reşid, Musa b. Cafer’e (a. s.) Şöyle demiştir: “Siz kendinizi Peygamber’in soyundan kabul etmektesiniz. Oysa insanın nesli baba tarafından gelişip büyümektedir ve sizler Peygamber’inin kızının çocuklarısınız.”
İmam Musa b. Cafer (a. s.) Bu soruya önce cevap vermek istemedi, kendisini mazur görmesini istedi; ama Harun şöyle dedi: “Bu konu hakkındaki delilini açıkça söylemelisin. Siz Ali’nin (a. s.) Çocukları Kur’an hususunda tam bir bilgiye sahip olduğunuzu ve Kur’an’dan tek bir harfin dahi ilminizin dışında kalmadığını iddia ediyorsunuz. Bu konuda Yüce Allah’ın “Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” sözünü de delil olarak gösteriyorsunuz. Bu esas üzere kendinizi alimlerin görüşünden ve kıyaslarından müstağni görüyorsunuz.”
İmam Musa b. Cafer (a. s.) Hz. İsa’yı (a. s.) Hz. İbrahim’in (a. s.) Zürriyetinden kabul eden ayeti okuyarak Harun’a cevap verdi. “Biz o'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve o'nun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi.”1
Ardından Harun’a şunu sordu: “İsa’nın babası kimdi?” Harun Reşid, “İsa babasız olarak dünyaya gelmiştir” diye söyleyince, İmam Rıza (a. s.) Şöyle buyurdu: “Allah onu Meryem vasıtasıyla peygamberlerin soyuna katmış ve biz de annemiz Fatıma (a. s.) Vasıtasıyla Peygamber’e katılmış olunmaktayız.”
Daha sonra İmam Musa b. Cafer (a. s.) Harun için başka bir delil beyan etti ve ona mübahele ayetini okuyarak ona şöyle buyurdu: “Hiç kimse mübahele anında Peygamber’in (s. . A) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’den başka birilerini örtünün altında topladığını iddia etmemiştir. O halde ayetteki “ebnaena” ifadesinden maksat Hasan ve Hüseyin’dir. “Nisaena” ifadesinden maksat Hz. Fatıma ve “enfusena” ifadesinden maksat ise Ali (a. s.)’dır.”1
Dördüncü Hadis
Şeyh Müfid’in “el-İhtisas” adlı kitabında yer verdiği bu hadise göre Musa b. Cafer (a. s.) Şöyle buyurmuştur: “Ümmetin tümü, Peygamber’in Necran Hıristiyanlarını mübahele etmek için davet ettiğinde üzerlerine attığı örtünün altında Peygamber, Ali, Fatıma Hasan ve Hüseyin’den (a. s.) Başka hiç kimsenin olmadığı hususunda ittifak etmiştir. Bu esasa göre yüce Allah’ın “Sana ilim geldikten sonra; kim seninle tartışırsa de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Sonra lanetleşelim. Allah'ın lanetinin yalancıların üstüne olmasını dileyelim” ayetinin tevili olarak “ebnaena ifadesinden maksat Hasan ve Hüseyin, “nisaena” ifadesinden maksat Fatıma ve “enfusena” ifadesinden maksat Ali b. Ebi Talip’tir. 2
Şeyh Muhammed Abduh ve Reşid Rıza ile Kısa Bir Söyleşi
El-Minar tefsirinin sahibi ilk önce şöyle diyor: “Rivayet edildiği üzere Peygamber (s. a. a.) Mübahale için Ali Fatıma ve onların iki çocuğunu (Allah’ın selamı ve rızayeti üzerlerine olsun) seçmiş, onları dışarı götürerek şöyle demiştir: “Eğer ben dua edersem siz de amin deyin.”
Rivayetin devamında Müslim ve Tirmizi’nin hadisini özetle nakletmekte ve daha sonra şöyle demektedir: Üstat İmam Şeyh Muhammed Abduh şöyle demiştir: “Peygamber’in (s. a. a.) Mübahale için Ali, Fatıma ve çocuklarını seçtiği hususunda rivayetler ittifak halindedir. Ayette geçen “nisaena” kelimesi Fatıma ve “enfusena” kelimesi ise Ali (a. s.) Hakkındadır. Ama bu rivayetler Şia’dan kaynaklanmıştır. Onlar bu hadisleri uydurmuşlardır ve maksatları da bellidir. Onlar ellerinden geldiği kadar bu tür rivayetleri yaymaya çalışmaktadırlar. Onların bu metodu bir çok Ehl-i sünnet arasında da yaygın hale gelmiştir. Lakin bu rivayetleri uyduranlar onu güzel bir şekilde uyarlamamışlardır. Zira “nisaena” kelimesi hiç bir Arap sözlüğünde insanın kızı hakkında kullanılmamaktadır, özellikle de söz konusu şahsın eşleri varsa bu kelime hiçbir zaman kızları hakkında geçerli olmamaktadır. Bu Arap diline de aykırıdır. “Enfüsena” ifadesinden de maksadın Ali’nin (a. s.) Olduğu ise çok uzak bir ihtimaldir. 1
Büyük alimlerden ve reformistlerden sayılan İbn-i Abduh’un bu sözleri çok ilginçtir. Abduh, bu konudaki rivayetlerin ittifak halinde olduğunu ve sayıca çok bulunduğunu söylediği halde bu hadisleri uydurma hadisler olarak nitelendirmiştir. Bırakın büyük bir alimi sıradan bir Müslümanın dahi Allah Resulünün muteber ve asil sünnetinde yer alan bir hakikati bu kadar kolay bir şekilde inkar etmesi ve küstahlıkta bulunması mümkün müdür?
Eğer bir takım hadisler muteber müsned ve sihah kitaplarında sahih bir senetle yer almışsa özellikle de Ehl-i Sünnet nezdinde Kur’an’dan sonra iki sahih ve sağlam kitaptan biri sayılan Sahih-i Müslim’de yer almışsa bu kadar kolay reddedilmesi ve uydurma olduğunun söylenmesi mümkün müdür? Eğer böyle olacaksa o halde İslami mezheplerde herhangi bir konuyu ret veya ispat için hangi kaynağa güvenebiliriz? Acaba mezhep imamları tarafından mütevatir olarak kabul edilen hadisler muteber değilse o halde hangi hadis muteberdir.”
Bir hadisin ret veya kabul edilmesi bir takım ölçüler ve kurallar esasına dayalı olması gerekli değil midir? Yoksa herkes kendi zevki ve tercihi üzere bir hadisi ret veya kabul edebilir mi?
Acaba bu tavır Allah Resulünün sünnetiyle oynamak değil midir?
Abduh ayrıca ayetin anlamına da teveccüh etmemiş ve “nisaena” kelimesinin Hz. Fatıma hakkında kullanıldığını düşünmüştür. Oysa “nisaena” kelimesi kendi anlamında kullanılmıştır. Ama Resul-i Ekrem’in (s. a. a.) Dokuz eşinden hiç biri bu yüce makama sahip değildir. Peygamber (s. a. a.) Ailesinde Peygamber’in Ehl-i Beyt’inden sayılan ve de söz konusu liyakate sahip bulunan tek kadın Hz. Fatıma (a. s.) İdi ve Peygamber mübahale için onu beraberinde götürmüştür.”1
“Enfusena” kelimesi hakkında bu kitabın ilk bölümlerinde uzun uzadıya bilgiler vermeye çalıştık. İleride yeniden detaylı olarak bu konuyu incelemeye çalışacağız.
Dostları ilə paylaş: |