Ulul emirden maksat Sahabe ve tabiin de değildir
Ayet-i kerimede diğer bir takım hususlar da yer almıştır ki bu hususlar ışığında ulul emirden maksadın sahabe, tabiin, muhacirin veya ensar olduğunu söyleyen görüşün de doğru olmadığı açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
1- Ayet-i kerimede müminler genel olarak muhatap kara kılınmışlardır. İtaatleri müminler için mutlak olarak farz olan kimseler onlar için beyan edilmiştir.
O halde müminler itaat etmeleri gereken kimselerdir. Allah, resul ve ulul emr ise hüküm sahibi ve mutlak irade sahibidir. Bu ikisinin birbiriyle mukayesesi, müminlerin ulul emirden başkaları olduğunun apaçık bir delilidir. Müminler sadece itaat etmekle yükümlüdür. Allah, resul ve ulul emr makamı ise emir ve hüküm sahipliği makamıdır.
Bu farklılığı tekit eden önemli bir hususta ulul emrin Allah ve resulü ile aynı siyak ve akışta yer alışıdır. Allah ve resulü ayet-i kerimede sadece itaat edilmesi gereken bir makam olarak beyan edilmiştir. Dolayısıyla ulul emr de aynı makama sahiptir.
Bu hakikat gereğince ulul emr sahabe, tabiin, muhacirler ve ensarda olamaz zira bu görüşte söz konusu farklılık mevcut değildir. Aksine ayetin nüzul zamanında bu ayetin muhatabı olan müminler sahabe, muhacirler ve ensarın bizzat kendisidir.
2- Önemli bir başka hususta şudur ki eğer ulul emirden maksat sahabe olacak olursa bu durumda da şunu sormak gerekir: Acaba ashab toplu bir genellik şeklinde mi mülahaza edilmişlerdir yoksa istiğraki (bütün herkesi kapsayacak şekilde) bir genellik içinde mi?
Daha açık bir ifadeyle acaba ashabın her biri bağımsız bir şekilde mi ulul emirdir ve yöneticilik makamına sahiptir yoksa onların toplamı ve bütünü mü bu makama sahiptir? Tabiatıyla ikinci durumda onların sözünün itibarı görüş birliği ve icma durumunda olacaktır.
İkinci varsayım (toplu genellik) zahire aykırıdır. Nitekim bir bunu Fahr-u Razi’nin sözünü açıklarken beyan ettik. Sahabeden her birinin velayet makamına sahip olduğunu ifade eden birinci görüşte zahire aykırıdır ve sahabenin siretine muhalif konumdadır. Zira sahabe zamanında da bu böyle olmamıştır. Onlardan hiç birisi diğeri için itaati farz olan hem de mutlak bir şekilde itaati gereken bir kimse olarak kabul görmemiştir.
Bundan da öte sahabe ilmi ve ameli açıdan bir çok ihtilafa sahip olmuşlardır. Onlardan bir çoğu ilmi ve ahlaki salahiyetten yoksun kimselerdi. Onlar hakkında fasıkların haberini araştırmanın farz olduğu hükmü nazil olmuştur. Örneğin Velid b. Ukbe gibi. 1 O halde ulul emirden maksat mutlak bir şekilde sahabe, muhacirler veya ensar olması nasıl mümkün olabilir?
Ulul emirden maksat seriyyelerin komutanları ve emirleri de değildir
Aynı şekilde ulul emirden maksat seriyyelerin2 komutanları ve emirleri de olamaz. Zira bütün bu söylediğimiz şeylerin yanı sıra ulul emrin resule atfedilmesi, ulul emre mutlak itaatin farz oluşu, “İhtilafa düşerseniz” cümlesinin Allah, Peygamber ve ulul emre itaatin gereğine dayandırılması ulul emrin masum olmasına delalet etmektedir. Oysa seriyyelerin komutanları böyle bir ismete sahip değillerdi. Sahabe ve tabiinden nakledilen gerçekler de bu hakikati teyit etmektedir. Biz onlardan sadece bazılarına işaret etmek istiyoruz:
1- İbn-i Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre ulul emr ayeti Peygamber’in (s. a. a.) Kendisini seriye komutanı olarak gönderdiği bir kimse hakkında nazil olmuştur. 1
Bu hadisin senedinde Haccac b. Muhammed yer almıştır ki İbn-i Saad onun hakkında ömrünün sonunda (akıl ve hafıza açısından ) büyük bir kayba ve değişime uğradı. İbn-i Hacer ise bu şahsın söz konusu halde dahi rivayet ettiğini beyan etmiştir. 2
Tabiatıyla bu nitelikteki bir insanın rivayetleri muteber kabul edilemez.
2- Meymun b. Mehran’dan rivayet edilen başka bir hadiste ise ulul emirden maksadın seriyyeler ile birlikte giden kimseler olduğu yer almıştır. 3
Bu hadisin senedinde de Anbese b. Said Zaris yer almıştır ki İbn-i Habban onun hakkında, “o sürekli hata ediyordu” demiştir. 4
Taberi’nin Sediyy’den naklettiği1 bir hadise göre ulul emr ayeti Halid b. Velid’in komutanlık ettiği için de Ammar b. Yasir’in bulunduğu ve Müslüman bir kimseye verilen eman hakkında kendisiyle ihtilafa düştüğü, seriye olayı ile ilgili olduğu yer almıştır. 2 Bu hadiste sahih değildir, evvela mürsel hadistir. İkinci olarak Sediyy hakkında Yahya b. Muin ve Ukeyli’den zayıf olduğu nakledilmiştir. Cevz Cani de bu kimsenin yalancı olduğunu belirtmiştir. 3
3- Buhari’nin ulul emr ayetinin tefsiri hakkında naklettiği bir hadiste şöyle yer almıştır: “Sadaka b. Fazl, Haccac b. Muhammed’in o da Cureyc’in o da Ya’la b. Müslim’in o da Said b. Cubeyr’in o da İbn-i Abbas’ın şöyle dediğini bizlere nakletmiştir: “Allah’a itaat ediniz, resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz” ayeti Peygamber’in kendisini bir seriyyede gönderdiği zaman Abdullah b. Hazafe, İbn-i Kays b. Adiyy hakkında nazil olmuştur. 4
Said b. Cubeyr’in İbn-i Abbas’tan naklettiği bu hadise göre ulul emr ayeti Abdullah b. Hazafe hakkında nazil olmuştur. Bu hadis, İbn-i Hacer’in Feth’ul Bari’de söylediği sözden de anlaşıldığı üzere muhtemelen Suneyd b. Davud Mesisi’den rivayet edilmiştir. Nitekim İbn-i Seken de bunu nakletmiştir ama çoğunluktan nakledildiği ve şimdiki Buhari’de de yer aldığı şekilde Sadaka b. Fazl’dan değil. Diğer bir çokları da bu şekilde rivayet etmiştir. Şuandaki Sahih-i Buhari’de böyle yer almıştır. Suneyd b. Davud, Ebi Hatem ve Nesai tarafından zayıf görülmüştür. 1
O halde ilk olarak hadisin Buhari’de yer aldığı şekliyle Sadaka b. Fazl’dan nakledilmiş olması kesin değildir. Aksine zayıf olarak görülen Suney’den nakledilmiş olması mümkündür.
İkinci olarak senedinde Haccac b. Muhammed vardır ki İbn-i Saad onun hakkında şöyle demiştir: “O ömrünün sonunda hafıza kaybına uğramıştır.”
İbn-i Hacer ise şöyle demiştir: “O buna rağmen rivayet etmiştir.”2
Dostları ilə paylaş: |