Sakaleyn Hadisi
Ulul emrin Peygamber’in ehli beytine (a. s.) Uyarlandığının başka bir delili de sakaleyn hadisidir. Bu hadis Şia ve Ehl-i Sünnet arasında kesin hadislerden biridir. Bir çok yollar ve senetlerle hadis kaynaklarında nakledilmiştir.
Bu hadis her ne kadar çeşitli yerlerde ve farklı lafızlarla nakledilmiş olsa da bu hadiste yer alan iki cümle merkezi bir boyuta sahiptir ve o iki cümle de şudur: “Ben aranıza iki değerli şey bırakıyorum: Bunlar Allah’ın kitabı ve benim itretim olan Ehl-i Beyt’imdir. Onlara yapıştığınız sürece sapmazınız. Şüphesiz onlar havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar.”1
İbn-i Hacer, Sevaik’ul Muhrika2 adlı kitabında bu hadis hakkında şöyle diyor:
Sakaleyn’e sarılmayı emreden hadis bir çok yolla nakledilmiştir, bu hadis yirmi küsur sahabeden nakledilmiştir. Bu hadis kaynaklarının bazısında yer aldığına göre Peygamber bu hadisi Medine’de hastalığı zamanında ashabının kendi etrafında toplandığı bir zamanda beyan etmiştir. Diğer bazı rivayet kanallarına göre ise bu hadisi Peygamber (s. a. a.) Gadir-i Hum’da beyan etmiştir. Diğer bazı hadis kanallarında bu hadisi Taif’ten dönerken beyan buyurmuştur. Bunlar arasında bir aykırılık söz konusu değildir. Zira bütün bu hususlarda ve diğer bazı yerlerde mezkur hadisi Kur’an ve tertemiz Ehl-i beyte sarılmanın önemi sebebiyle defalarca beyan etmiş olması mümkündür.” Şia’nın büyük alimlerinden Allame Behrani Gayet’ul Meram1 adlı kitapta sakaleyn hadisini otuz dokuz yolla Ehl-i Sünnetten ve seksen iki yolla da Şia’dan nakletmiştir.
Bu hadisi şerifte ilk olarak ümmetin sapıklıktan kurtulmasının iki şeye sarılmakla (Kur’an ve Peygamber’in Ehl-i Beyt’i) mümkün olduğu beyan edilmiştir. Dolayısıyla da bu hadisin delalet ettiği üzere eğer bu iki şeyden biri terk edilecek olursa sapıklık kesinleşmektedir. Peygamber’in Ehl-i Beyt’i ve Kur’an bir bütünlük ve beraberlik içindedir. Onlardan hiç biri diğerinden ayrılmaz. Bu iki cümlenin açıkça beyan ettiği üzere başlarında Ali b. Ebi Talib’in olduğu Ehl-i Beyt tıpkı Kur’an gibi Müslümanların sarıldığı ve etrafında toplandığı bir merkez olmalıdır. Bütün ümmet onların emirlerine mutlaka itaat etmelidir. Zira onlar asla Kur’an'dan ayrılmazlar, bu da onların apaçık bir şekilde masum olduklarına delalet etmektedir. Zira günah ve yanlışlık içine düşmeleri mümkün olsaydı mutlaka Kur’an'dan ayrılmış olurlardı oysa sakaleyn hadisi esasınca da onlar hiçbir zaman Kur’an'dan ayrılmazlar.
Şia ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında ulul emr hakkındaki hadisler
Ulul emr’in Hz. Ali’ye ve diğer on bir masum evladına (İmamiye Şiasının in iki imamına) uyarlandığına delalet eden diğer bir delil ise Şia ve Ehl-i Sünnet hadis kaynaklarında yer alan hadislerdir. Bu hadisler ulul emri Hz. Ali ve ondan sonraki on bir masum imam olarak tefsir etmiştir. Bu hadislerden birkaç örneği zikretmek istiyoruz.
Birinci Hadis
İbrahim b. Muhammed b. Mueyyid Cueydi, 1 Feraid’un Simteyn2 adlı kitabında sahip oldukları senetleriyle ve Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh Kumi ise Kemaluddin adlı kitabında3 Suleym b. Kays’tan şöyle rivayet etmişlerdir. Osman’ın hilafeti zamanında Allah Resulünün mescidinde Hz. Ali’nin orada bulunduğunu ve bir cemaatle birlikte sohbet ettiğini gördüm, onlar Kureyş’in faziletleri, geçmişi ve Peygamber’in (s. A. A9 Kureyş hakkında söyledikleri hususunda birbirleriyle konuşuyorlardı. Onlar Ensar’ın faziletlerini, parlak geçmişlerini ve Allah’ın Kur’an'da onlar hakkında söylediği övgüleri hatırlatıyor. Her grup kendi faziletlerini bir bir sayıyorlardır. Bu konuşma meclisine iki yüzden fazla insan katılmıştı. Hz. Ali (a. s.), Sa’d b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyir, Miktat, Ebuzer, Hasan, Hüseyin ve İbn-i Abbas’ta o cemaatin içinde hazır bulunuyordu. Bu celese sabahtan öğleye kadar sürdü. Hz. Ali b. Ebi Talib öylece oturmuş ve sessiz kalmıştı. Topluluk ona yönelerek bu konuda konuşmasını istedi.
Hz. Ali bunun üzerine şöyle buyurdu: “Siz iki gruptan her biriniz kendi faziletlerini zikretti ve sözün hakkını eda etti. Ben şimdi Kureyş ve Ensar’a soruyorum bu faziletleri Allah-u Teala kim için sizlere ihsan etti. Acaba sizler kendinizin veya kabilenizin veya ailenizin nitelikleri sebebiyle mi bu faziletlere sahip oldunuz. Yoksa başka bir sebepten dolayı mı bu faziletleri elde ettiniz. Onlar şöyle dediler: “Allah bu faziletleri Muhammed (s. a. a.) Ve onun kavmi hatırına bizlere merhamet buyurmuştur.” Hz. Ali (a. s.) Şöyle buyurdu: “Ey Kureyş ve Ensar topluluğu doğru dediniz. Acaba bilmiyorsunuz ki sizler dünya ve ahiret hususunda elde ettiğiniz hayırlara hiç şüphesiz bir Ehl-i Beyt vesilesiyle ulaştınız.”
Hz. Ali (as. ) daha sonra Ehl-i Beyt’in faziletlerini ve kendi faziletlerini sıraladı. Onlar da bunu tasdik ettiler. Onlar Hz. Ali’nin buyurduğu bir çok şeyi teyit ettiler. Hz. Ali bu konuşmasının bir yerinde şöyle buyurmuştur: “Sizleri Allah’a ant içiririm, acaba Allah-u Teala’nın, “Ey iman edenler! Allah’a itaat ediniz, resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz”1, “Sizin veliniz, ancak Allah, o'nun Resulü, rükû' ediciler olarak namaz kılan ve zekâtı veren müminlerdir.”1 ve “Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resulünden ve müminlerden başka sır- dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yapmakta olduklarınızdan haberi olandır”2 ayetleri indiğinde müminlere mi özgüdür yoksa bütün müminleri mi kapsamaktadır?” Allah-u Teala Peygamber’ine ümmetin işleri hususundaki emir sahiplerini beyan etmesini ve onlara, namaz, zekat ve haccı tefsir ettiği gibi velayet ve emir sahipliği makamını da tefsir etmesini emretti. Ve aynı şekilde Peygamber’e Gadir-i Gum’da beni tayin etmesini emir buyurdu.
Bunun üzerine Peygamber (s. a. a.) Hutbe okudu ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Allah bana bir risalet ve görev vermiştir. Göğsüm bundan darlık duymaktadır. İnsanların bu risalet ve görev hususunda beni yalanlayacağını zannediyorum. Bunun üzerine Allah tebliğ etmemi emretti akdi takdirde beni azab ile korkuttu.”
Bunun üzerine Peygamber (s. a. a.) insanların bir yere toplanmasını emretti, bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Acaba yüce Allah’ın benim mevlam olduğunu benim de müminlerin mevlası olduğumu ve onlara kendi canlarından daha yakın ve evla olduğumu biliyor musunuz?” Onlar, “Evet ey Allah’ın Resulü! “ dediler. Peygamber (s. a. a.) Şöyle buyurdu: “Ey Ali ayağa kalk” bende ayağa kalkınca Peygamber şöyle buyurdu: “Ben herkimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Ey Allahım! Ali’yi seveni sev ve ona düşman olana düşman ol.” Selman ayağa kalkarak şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın Resulü! Bu ne tür bir velayettir?” Peygamber (s. a. a.) Şöyle buyurdu: “Bu velayet benim sahip olduğum velayet gibidir. Ben her kime kendi canından evla ise bu Ali’de ona kendi canından daha evladır.” Bunun ardından yüce Allah şu ayet-i kerimeyi nazil buyurdu: “bugün sizlere dinimi kemale erdirdi ve sizlere din olarak İslam'ı beğendim”1
Bunun üzerine Ebubekir ve Ömer ayağa kalkarak şöyle dediler: “Ey Allah resulü bu ayetler Hz. Ali’ye mi özgüdür?” Peygamber şöyle buyurdu: “Evet Ali’nin ve kıyamet gününe kadar diğer vasilerime özgüdür.” Onlar şöyle dediler: “Ey Allah resulü onları bizim için beyan et.” Peygamber şöyle buyurdu: “Ali benim kardeşim, vezirim, varisim, vasim ve ümmetim arasında halifem ve benden sonra her müminin velisidir. Ondan sonra oğlum Hasan daha sonra Hüseyin ve Hüseyin’imin evlatlarından dokuz kimse birbiri ardınca aynı makama sahiptir. Kur’an onlarladır onlar da Kur’an'ladır ve havuzda yanıma gelinceye kadar onlar Kur’an'dan ve Kur’an da onlardan asla ayrılmaz.”
Daha sonra Hz. Ali o toplulukta Gadir-i Hum sahnesinde hazır bulunan ve bu sözleri bizzat Peygamberden işiten ve şuanda da hatırında tutan kimselerden ayağa kalkmasını ve tanıklık etmesini istedi.
Zeyd b. Erkam, Bera b. Azib, Selman, Ebuzer ve Mikdad ayağa kalktılar ve şöyle dediler: “Biz şahitlik etmekteyiz ve Peygamber’in bu sözlerini hatırlamaktayız. Peygamber minberin üzerinde durmuş ve sen de onun yanında duruyordun. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah bana sizlere imamınızı ve benden sonra velayet makamına geçecek vasim ve halifemi tayin etmemi istedi. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabında itaatini farz kıldığı ve itaatini benim itaatimle yakın kıldığı kimseyi sizlere veli olarak tayin etti. (ulul emr ayetine işareten)
Ey insanlar! Allah sizlere namaz, zekat, oruç ve haccı emretmiştir. Ben bunları sizler için tefsir ve beyan ettim. Sizlere aynı şekilde velayete iman etmeyi de iman etmeyi emretmiştir. Ben sizleri şahit tutuyorum ki bu velayet sadece bu şahsa aittir. (Peygamber bu sözleri buyururken elini Ali’nin üzerine koydu. ) bundan sonra da iki evladı Hasan ve Hüseyin’e ve ondan sonra da bu hilafet ve velayet makamı onun çocuklarından olan imamlara aittir.”
Bu hadis oldukça detaylıdır ve biz ulul emr ayetiyle ilgili olan bu miktarıyla yetiniyoruz. Araştırmacı kimseler bu hadisin detaylarını adını andığımız kaynaklarda mütalaa edebilirler.
Dostları ilə paylaş: |