Rıza Kardan Çeviri: Kadri ÇELİk tatbik ve Tashih Mecme-i Cihani-i Ehl-i Beyt (a s.)



Yüklə 0,76 Mb.
səhifə23/43
tarix26.07.2018
ölçüsü0,76 Mb.
#59402
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   43

Rüku’nun anlamı


Rüku kelimesi lügatte eğilme anlamındadır. Bu yüzden namazda eğilmeye de rüku denmiştir. 1

Zubeydi ise Tac’ul Arus’ta şöyle diyor: 2 “Eğer rüku kelimesi yoksulluk ve fakirlik anlamında kullanılırsa, zengin olduktan sonra fakirliğe ve darlığa düşen kimse kastedilirse ve rekee’r recul (adam yoksul düştü) denilirse bu kullanım mecazi bir kullanımdır.”

O halde rüku kelimesinin gerçek anlamı eğilmedir. Eğer hal eğilmesi ve huzu anlamında kullanılırsa bu kullanım mecazi bir kullanımdır ve bir delili gerektirmektedir.

Velayet ayetinin Nüzul sebebi


Ehl-i Sünnet ve Şia’nın tefsir kaynaklarında yer alan bir çok hadislerde bu ayet-i kerimenin Ali b. Ebi Talib hakkında nazil olduğu beyan edilmiştir. Dolayısıyla “iman edenler” ifadesinden maksat Hz. Ali’dir.

Bu konuda Salebi’nin1 kendi tefsirinde2 Ehl-i Sünnetin hadis ve tefsir imamlarından naklettiği ve hakeza büyük Şia müfessiri Şeyh Tabersi’nin de Mecme’ul Beyan3’da aktardığı bir rivayete biz de burada yer vermeyi uygun görüyoruz:

“Abaye b. Rub’i’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Abdullah b. Abbas Mescid’ul Haram’da zemzem suyunun kenarında oturmuşken (ve Peygamberden (s. a. a.) Hadis naklederken) aniden başında sarık bulunan bir kimse geldi (Allah resulünden hadis nakletmeye başladı) öyle ki Abdullah b. Abbas şöyle diyordu: “Allah resulü (s. a. a.) Şöyle buyurmuştur: …) bunun üzerine o şahısta hemen (Allah resulü (s. a. a.) Şöyle buyurmuştur) diye karşılık veriyordu. İbn-i Abbas şöyle dedi: “Seni Allah’a ant içiririm, sen kimsin?” Başından sarığını kaldırdı ve şöyle dedi: “Beni tanıyan tanır ve beni tanımayan kimselere de ben kendimi tanıtıyorum ben Cündeb b. Cünadey-i Bedri Ebu Zeri Gaffari’yim. “Ben şu iki kulağımla işittim, aksi takdirde her ikisi de sağır olsun ve şu iki gözlerimle gördüm, aksi takdirde her ikisi de kör olsun ki, Hz. Resulullah şöyle buyurdular: “Ali insanların önderidir, Ali kâfirleri katledendir, ona yardım edene yardım olunur, onu yalnız bırakan yalnız bırakılır. “

Daha sonra Ebuzer şöyle devam etmiştir: “Bilin ki, bir gün benim Hz. Resulullah ile birlikte namaz kılmakta olduğum bir sırada bir dilenci mescitte talepte bulundu, kimse ona bir şey vermedi. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi. Bunu üzerine dilenci ellerini göğe doğru kaldırarak şöyle dedi: “Ey Allahım! Şahit ol ki ben Allah resulü’nün mescidinde yardım istedim, ama kimse bana yardımda bulunmadı.”

Bu sırada Hz. Ali rükû halindeydi. Yüzük taktığı elinin küçük parmağıyla ona işaret etti. . O dilenci da yanına geldi, yüzüğü parmağından çıkarıp aldı. Allah Resulü de bu olayı bizzat görüyordu.

Hz. Resulullah namazı bittikten sonra göğe yöneldi ve yakararak Allah'a şöyle dua etti: “Allah'ım kardeşim Musa sana dua etti ve: “Rabbim! Gönlümü aç. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun'u. Onunla kuvvetimi artır. Onu işime ortak et ki, seni çokça tespih edelim, çokça analım. Şüphesiz sen bizi görensin” dedi. Sen de ona: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, ayetlerimiz (mucize yardımlarımız) sayesinde onlar size erişemeyecekler! “ diye ayetini nazil buyurdun. Allah'ım! Ben de senin kulun ve Peygamber’inim. Benim de gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali'yi bana yardımcı ver, onunla kuvvetimi artır. “

Ebuzer diyor ki: “And olsun Allah'a henüz Hz. Resulullah'ın sözü tamamlanmamıştı ki, Cebrail “Sizin veliniz ancak Allah, o'nun Peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir. Kim Allah'ı, Peygamber’ini ve inananları veli kabul ederse, bilsin ki, şüphesiz Hizbullah olanlar üstün gelirler” ayetini nazil buyurdu. “

Şeyh Tabersi bu hadisin sonunda şöyle demiştir: “Bu rivayeti Ebu İshak Salebi kendi tefsirinde (benim zikrettiğim) bu senetle rivayet etmiştir.

Bu nüzul sebebini zikreden hadisler oldukça çoktur. Bu hadislerden bir bölümünü diğer münasebetlerle zikredeceğiz ve diğer bazı hadislerin kaynaklarını ise İbn-i Teymiye’ye vereceğimiz cevapta kaydedeceğiz. Bu hadisler ışığında söz konusu nüzul sebebinin kesinliği ortaya çıkmakta ve bu konuda hiçbir şüpheye yer kalmamaktadır.

Velayet ayeti ile ilgili sorular ve bu soruların cevapları


Velayet hakkında bir takım sorular söz konusu edilmiştir ki bu bölümde söz konusu sorulara cevap vermenin uygun olduğu inancındayız.

1- Acaba ayette geçen veli kelimesinin anlamı dost değil midir?


Bu ayet-i kerime müminleri Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmekten sakındıran ayetler siyakındadır. Çünkü ayetlerde dost ve yaver anlamı ifade edilmiştir. O ayetlerin siyakında olan söz konusu bu ayet-i kerimede dolayısıyla bu anlamı ifade etmelidir, akdi takdirde bir tek siyakta ayrılık ve farklılık ortaya çıkar.

Dolayısıyla ayetin anlamı şöyledir: “Sizin veliniz ancak Allah, o'nun Peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.”



Cevap:


İlk olarak ayette tek bir siyakın olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira ayet-i kerime daha öncede nüzul sebebi hususunda zikrettiğimiz ve ileride de daha fazla açıklamada bulunacağımız üzere bağımsız bir nüzul sebebine sahiptir. Nüzulde bağımsızlık ise şu anlamı ifade etmektedir ki söz konusu ayet muhteva ve içerik açısından diğer ayetlerle irtibat içinde bulunmamaktadır.

Şüphesiz elimizde olduğu kıraat ettiğimiz üzere mevcut Kur’an ayetlerinin düzeni nüzul esasınca düzeni ile aykırılık içindedir. Zira önceden nazil olan ama şuandaki tertip hasebiyle yer almış olan ayet ve sureler Kur’an'ın sonunda yer almıştır. Örneğin Kur’an'ın son cüzünde görülen Mekki ayetler buna en büyük örnek teşkil etmektedir. Nice ayet ve surelerde ise bunun tam tersi geçerlidir. Örneğin Bakara suresi şuandaki düzene göre Kur’an surelerinin ikincidir. Oysa Medine’de nail olan ilk suredir.

O halde bu düzenleme nüzul zamanı tertibine dayanmamaktadır. Dolayısıyla anlaşıldığı üzere ayetlerin zuhuruna teveccüh edilerek asıl ölçü nüzul zamanının düzen ve tertibidir.

Burada şöyle bir iddiada bulunmak mümkündür? Ayet ve surelerin düzeni Peygamber-i Ekrem’in gözetiminde gerçekleştirilmiştir. Peygamber ayetlerin manevi düzen ve münasebetlerini göz önünde bulundurulmuş, her ayet ve sureyi kendisine uygun bir yere koymuştur. O halde şuandaki düzenin nüzul zamanı tertibiyle farklılık içinde olması siyak birliğine herhangi bir zarar vermemektedir. Bu soruya cevap olarak şöyle söylemek gerekir: Gerçi ayetlerin şimdiki şekliyle düzenlenmesinin bizzat Peygamber’in gözetiminde olduğu görüşü doğru bir görüştür ama kesin delillerin de ispat ettiği üzere Peygamber (s. a. a.) Belli bir maslahat ve düşünce üzere her ayet veya sureyi özel bir yere yerleştirmiştir ama o maslahat ve düşüncenin ayetlerin bir biriyle manevi irtibatı, münasebeti ve düzene riayet olduğu hususunda hiçbir delil mevcut değildir.

Bu hal üzere nüzulü önceki ayetin ardından delil üzere sabit olan her ayette siyak olduğu söylenebilir. Bağımsız bir nüzul sebebi olan veya bu konuda şüphe bulunan ayetlerin kendinden önceki ayetlere yakınlığı, aralarında bir siyak olduğu anlamında değildir. Söz konusu ayet de bağımsız bir nüzul sebebine sahiptir, bütün bu söylenenler doğrultusunda bu ayet hususunda herhangi bir siyak söz konusu değildir.

İkinci olarak eğer siyak olduğunu kabul etsek bile önceki ayette de velinin dost veya nasır (yardımcı) anlamında olduğu hususunda bir kesinlik söz konusu değildir. Nitekim ayet şöyle buyurmaktadır: “Ey inananlar, Yahûdileri ve Hıristiyanları veliler edinmeyin! Onlar, birbirlerinin velileridir.”1

Bu ayette velayet zikrettiğimiz esaslar üzere yönetici ve ihtiyar ve irade sahibi kimse anlamına gelebilir.

Üçüncü olarak eğer ayet-i kerimedeki velayet dostluk veya yardım anlamında olursa bu durumda ayetin muhtevasının gerçeğe aykırı olması lazım gelir. Zira bu durumda mana şöyle olmaktadır: “Şüphesiz sizin dostunuz Allah, Resulü ve namaz kılan ve rüku halinde zekat veren müminlerdir.

Açıkça bilindiği gibi müminlerin dostu ve yaveri sadece rüku halinde zekat veren kimseler değildir. Aksine bütün müminler birbirinin dostu ve yaverdir.

Meğer ki ayet-i kerimede yer alan “rakiun” (rüku edenler) ifadesi “Allah katında huzu ve tevazu içinde olan kimseler” olarak mana edilmiş olsun ki bu mana da mecazi bir anlamdır. Rükunun hakiki ve gerçek manası söylediğimiz gibi eğilmek manasınadır.

Bu bilgiler ışığında siyaktan söz etmek mümkün değildir. Siyak olduğu farz edilse bile kast ettiğimiz anlama her hangi bir zarar vermemektedir.


Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin