Çağrıcı Arkadaşlara, (A.Çelik Bağcı Ender Güleç Nurten Demirci’ye)
Çağrınızda benim de adım geçtiği için, cevap vermem gerektiğini düşünüyorum.
Çağrınızda “proje üretin, somut ve pratik projeler” diyorsunuz.
Ben kendi adıma böyle somut bir proje önerdiğimi söyleyebilirim. Bloğu oluşturanlar günlük gazetelerini birleştirsinler ve bir günlük gazete çıkarsınlar. Böyle bir organ, Bloğu destekleyen aydınların, bloğu desteklemiş, küçük sosyalist grupların da desteği ve katılımını alabilir ve toplumda oldukça iyi bir entelektüel kapasiteyi toparlayabilen bir odak yaratılmış olabilir.
Bunun biçimleri, oranları, iç işleyişi tartışılır ama önce böyle somut bir projenin daha ileri birliklere bir alternatif değil, onların yolunu açıcı bir proje olduğunun ve böyle bir aracın gerekliliğinin kabulü gerekir.
Tabii hayale kapılmayalım. Ben nihayet bir tek bireyim. “Papanın kaç tümeni var?” demişler ya öyle. Tümenler yok. Böyle bir proje ancak her biri birer günlük gazete çıkaran, Kürt hareketi ve EMEP’in bu yönde kararlılık göstermeleriyle ve bütün güçleri kazanmak için, tıpkı seçimlerdeki gibi bir çaba göstermeleriyle gerçekleşebilir. Ben de bu öneriyi yaparken, esas bu güçler içinde böyle fikirlerle oynayanlar varsa, onlara biraz destek vermek, onları ileriye itmek için yaptım. Hatta yaparken, doğru mu yapıyorum, böyle bir önerinin benden gelmesi örneğin, belki böyle bir öneri yapmaya niyetli ya da yakın olabilecek olanları itmez mi diye de düşündüm.
Onlar “ha” derse, emin olun, solun çoğu da, tıpkı seçimlerde olduğu gibi destekler. Ama dikkat edilirse onlar bu konuda suskunluklarını koruyorlar. Bir “Çatı partisi”nden söz ediliyor ama, bunda zaten her örgüt varlığını koruyacak. Anladığım kadarıyla, bu herkesin işine gelen bir biçim oluyor biraz. Kimse kapıları kapamamış oluyor ama aynı zamanda şöyle bakıyor, etrafı kolluyor. Somut bir iş ve proje geliştirme baskısından kurtulma sağlıyor.
Ama bizler gerçekçi olmak zorundayız. Böyle bir projenin taraflar açısından büyük zorlukları vardır ve dar bir bakış açısından götürecekleri getireceklerinden daha fazladır çoğu kez.
Dünyada en zor işlerden biri, propaganda alanında birliktir. Ben de bunu bildiğim için zaten, bu aracın çıkarılmasında ortaklık önerdim. Yani birbirine zıt politikaların yer alabileceği bir araç olmalı bu. Zaten ancak öyle olursa var olabilir. Hepimiz için bir gerçek ki, Kürt hareketi ile Türk sosyalistlerinin vurguları ve ihtiyaçları çok farklı. Yani aynı gazete sayfalarında, örneğin, Saddam’a karşı Amerikan saldırısını destekleyecek veya Avrupa Birliği’ne girmek ve bunun için gerekli reformları yapmakta kararsız davrandığı için hükümeti suçlayacak yazılarla; Avrupa Birliğine, girmekteki kararlılığından dolayı hükümeti eleştirecek ya da Amerika’nın saldırısına direnme çağrısı yapacak yazılar yer alabilmelidir.
Şimdi size bir örnek vereyim. Örneğin 19 Kasım 2002 tarihli Özgür Politika’nın manşeti: Osman Öcalan’ın hükümete altı ay süre verdiğini yazıyor. Ertesi günkü, yani 20 kasım tarihli Evrensel’de, İ. Sabri Durmaz’ın yasızının başlığı: “Hükümete Süre Tanıma Budalalığı”. Gerçi yazının içinde Hükümete süre tanıyan sendikacılardan söz ediliyor ama bunun aynen KADEK’e de aktarılabileceği çok açık. Yani “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” gibi bir durum olmadığının bir garantisi yok.
Keza Kürt hareketi içinde de Türk sosyalistleriyle ittifak yapıldığı için KADEK’i eleştiren, seçim başarısızlığından da cesaret alarak sesini yükselten çok güçlü bir eğilim var. Tabii bunlar açıktan KADEK’e bir şey diyemezler. Türk sosyalistlerine aşağılayıcı, çoğu kez de haklı maalesef, sıfatlarla saldırırlar. Onlar her ne kadar bizlere yönelik olsa da, eşeğini dövemeyenin semerini dövmesi gibidir. Esas hedef, Türk sosyalistleriyle birliği zorlayan KADEK’tir.
Şimdi Kürt hareketi her zaman bu eğilimleri de hesaplamak zorundadır. Zaten Türklerden tecrittir ve her zaman bir de Kürtlerin içinde tecrit olma tehlikesi altındadır. Ve eli silahlı insanların tecrit olması çok tehlikelidir. Yok olma ve imha anlamına gelir. Zaten bir güç ifade etmeyen Türk sosyalistlerini kazanayım diye bunlardan kopmasını kimse beklememeli ve istememelidir. Aksine Türk sosyalistleri bu alanda Kürt hareketinin elini serbest bırakan bir destek sunmalıdır bana kalırsa. Ama bizim Türk Sosyalistleri ise, bırakalım elini serbest bırakmayı, kendilerine Kürt hareketini burjuvazinin etkilerinden koruma ve kurtarma misyonu veriyorlar.
Aslında Kürt hareketinin bu alanda daha esnek olduğu söylenebilir. Özgür Politika sayfalarında, yazarlar çoğu kez birbirine tam zıt görüşleri savunabilmektedirler. Ama Türk sosyalistlerinin aynı geniş görüşlülüğe sahip olduklarını söylemek zordur. Bu da son derece normaldir. Biri geniş kitlelere dayanan ve tüm sınıfları kapsayan bir ulusal hareket. Diğerleri, özünde geniş bir kitle hareketini temsil etmeyen ve öyle bir hareketle bağları olmayan küçük örgütler. Bu nedenle olsa gerek, Özgür Politika ve Yeniden Özgür Gündem EMEP’lilere sayfalarında düzenli olarak yer veriyor ama örneğin Evrensel’in sayfalarında, diğer tarafınkiler nedense hiç görülmüyor.
Sadece bu da değil. Bu çıkarılan gazeteler, daha ziyade bu örgüt veya hareketlerin taraftarlarına hitap eden ve onların bir tür resmi görüşlerini yansıttıkları organlar olarak işlev görüyorlar bugün. Ortaklaşa bir organın böyle bir işlev görmesi söz konusu olmaz. Böyle bir ortak organda, Evrensel okuyucusu her gün bir de Özgür Politika; Özgür Politika okuyucusu da bir Evrensel okumuş olacaktır. Basitleştirmek için diğerlerini katmıyoruz bile. Böyle bir şey kafaları karıştırır. Halbuki örgütler kafa karışıklığına gelmez. Onların, kafası karışmayan, yaptığının ve inandığının doğruluğundan kuşku duymayan insanlara ihtiyaçları vardır. Ya da öyle olduğuna inanırlar. O bakımdan böyle bir günlük gazete, dertsiz başına dert açmak gibidir örgütler bakımından.
Tabii bir de ek dertler var. Düşünen, kafa yoran, yaratıcı insanlar genellikle örgütler içinde kendilerini geliştirme veya ifade olanağı bulamazlar, bunlar daha ziyade, bir hareketin bulutsusu içinde veya daha küçük gruplarla ilişkiler içinde yer alırlar. Blokta olduğu gibi, gazetede de esas büyük entelektüel kapasite böylelerindedir. Bu da ek bir zorluk yaratır. Örgütsel olarak, politik olarak bir güç ifade etmeyenlerin, ideolojik veya teorik olarak ağırlıkları bununla orantısız biçimde yüksek olur. Bu da hiç arzulanır bir durum değildir.
Anlayacağınız böyle ve daha bir yığın zorlukları var. Ama bu zorluklar da olanaksızlık değildir. Eğer biraz cesur olunur ve korkular giderilirse, gerçekten tıpkı Bloğun yaptığı gibi, toplumun en iyi, en eleştirel unsurlarını etrafında toplayan, bir ağırlığı olan; düşmanlarının bile okumak zorunda olduğu bir gazete olabilir. Hani nasıl, Blok için, herkesin kabul edebileceği bağımsız isimlerin öne geçmesi veya başkanlığı gibi düşünceler vardı, benzer şekilde, herkesin kabul edebileceği bir bağımsız ve her görüşe yer vereceği bilinen bir kişi böyle bir projenin yürütmesiyle görevlendirilebilir. Böylece bu parti veya hareketlerin her biri, sesini çok daha geniş çevrelere duyurma olanağı bulabilir.
Dikkat ederseniz tarafların hiç birisi bu zorlukları, açmazları açık yüreklilikle ortaya koyup, bunların nasıl nötralize edileceği veya aşılacağını tartışmıyor. Tipik şarklı tavır. Olumsuzluklardan söz etmemek, kedi pisliğini örterce gizlemek, bunlardan söz etmeyi bozgunlukçuluk saymak.
Şarklılar hep böyledir. İster politik ortaklıklar kursunlar, ister iş hayatında ortaklıklar kursunlar. Şark ve köylü kurnazlığıyla sanki anlaşmış gibi yaparlar, kimi yuvarlak formüllerle kendilerini bile buna inandırırlar. Sonra ilk virajda veya zorlukta, “a, ben ona öyle anlamamıştım, ben onu öyle dememiştim” diyerek birbirlerine düşman olur selam bile veremez hale gelirler.
Bir de batılının stili vardır. Şu beğenmediğimiz burjuvazinin stili yani. Problemleri, sorunları açıkça ortaya koyar, bu çerçevede somut, açık ve net çizilmiş olarak neler yapılabileceğini araştırır. Bizim şarklılar için bu moral bozmak, işi yokuşa sürmek olarak kavranır.
Cezaevindeyken bazen genel hükümlüler gelir, “Abi af çıkacak mı?” diye sorarlardı. Biz da dilimizin döndüğü aklımızın erdiği kadarıyla, politik durumu özetleyip bu durumda çıkmasının çok zor ya da zayıf olduğunu söyleyince, kızarlar, sanki bizim af çıkmasını istemediğiz için öyle söylediğimizi düşünürler ve o şekilde tepki gösterirlerdi.
Şimdi de benzer tepkilerle karşılaşıyoruz. Bloğun oluştuğu şartlar, oluşturan unsurlara bakıyoruz, bundan bloğun stratejik ve programatik bir blok olarak devamın mümkün olmadığı sonucunu çıkarıyoruz ve ilerde hiç olmazsa böyle bir yolu açık tutmak, bir takım pratik işlerde bir tohumlar atmak için bir öneri yapıyoruz ve sanki birlik istemiyormuşuz gibi anlaşılıyoruz.
Keşke sizlerin bu çağrısına somut cevaplar verseler de en azından bir tartışma ortamı doğsa.
Yazınızın sonuna, siz bir şey yapmazsanız, biz tabandan adım atacağız demişsiniz biraz tehdit gibi. Keşke bu tehdidinizi gerçekleştirseniz. Keşke yapsanız, yapabilseniz. Ne güzel olur.
Isıracak köpek dişini göstermez derler ya, siz de tehditle vakit kaybetmeyin, yapın.
Saygılarımla
Demir Küçükaydın
21 Kasım 2002 Perşembe
demir@comlink.de
http://www.comlink.de/demir/
Dostları ilə paylaş: |