5- KAPTAN VE TAYFASI
Denizin azgın sularını yararak yelken açan kaptan geminin su aldığını hisseder. Hemen tayfasına;
—Bana derhal çekiç getirin, çivi getirin” diye bağırır.
Tayfası;
—Bunların nerde olduğunu bilmiyorum” cevabını verir.
Kan ter içinde kalan kaptan telaşla;
—Çabuk olun! Bana ağaç, tahta, çivi, çekiç getirin” diye etrafına talimatlar yağdırmaya devam eder.
Tayfalar yine;
—Bilmiyoruz” derler.
Çaresiz kalan ve geminin batmakta olduğunu gören kaptan, avazı çıktığı kadar tekrar bağırır;
—Ne duruyorsunuz? Bâri “Şahadet kelimesi’ getirin. Onu da mı bilmiyorsunuz?
6- SÜTE SU KATMA
Halife Hz. Ömer (R.A.) bir gece tebdili kıyafet sokakları dolaşır. Halkın sokaklara kadar taşan şikâyetleri, dertleri olup olmadığını öğrenmeye çalışır.
Herkesin derin derin uykuya daldığı zamanda Medine’nin bir kenar mahallesinde daracık bir sokaktan geçerken, gayrı ihtiyari ahşap bir evden yükselen münakaşayı duyar. Ahşap evde oturan ve sütçülük yaparak geçimini temin eden yaşlı kadın komşusuna satacağı süte su katmaya çalışır. Yanında bulunan imanlı genç kız ise annesine mani olmak için çabalar;
—“Anne ne olur yapma! Hem komşumuzu aldatmış, hem de rızkımıza haram lokma katmış olursun. Üstelik Halife Hz. Ömer (R.A.) görürse ikimizi de cezalandırır” der.
Ancak süte su katarak güya onu artıracağını zanneden yaşlı kadın, bir taraftan süte su katmaya devam ederken, diğer yandan da;
—Aman kızım! Bu gecenin ortasında Ömer bizi nerde görecek!” cevabını verir.
Bunun üzerine içindeki Allah korkusu ile heyecanlanan genç kız annesinin bileğinden tutarak;
—Ana! Ana! Şu anda bizi Halife Hz. Ömer (R.A.) görmese de, karanlık yerde, karanlık odada, küçücük karıncanın, ufacık ayaklarının bile ne yaptığını gören ve bilen Hz. Allah görüyor! Bunu yapamazsın. Komşumuzu aldatarak helal rızkımıza haram katamazsın” diyerek annesine mani olmaya çalışır.
Sokakları inleten bu sözleri işiten Halife Hz. Ömer (R.A.), ertesi gün ortalık ağarınca o ahşap evde oturan dul kadının adresini tespit ettirir. Hatta rivayete göre daha sonra yoksul dul kadının Allah’tan korkan yetim kızını oğlu Abdullah’a gelin alır.
“Hikmetin başı Allah korkusudur.”
“Bizi aldatan bizden değildir.”
(Hadis-i Şerif)
“Ne irfandır ahlaka yükseklik veren ne vicdandır
Fazilet hissi insanda Allah korkusundandır.
(M. Akif ERSOY)
7- KEFENİ NİYE ÜTÜLEMEDİN?
1986 yılında Brüksel’ de Din görevlisi iken bir gün, yirmi iki yaşındaki biricik oğlunu elim bir trafik kazasında kaybeden 60 yaşlarında yüksek mimar mühendis bir beyefendi beni oğlunun cenaze merasimine davet etti. Hatta cenaze için gerekli olan bütün malzemeleri almamı rica etti. Ben de evladını kaybeden babanın üzüntüsünü dikkate alarak kefen ve cenaze yıkamada kullanılacak bütün malzemeleri satın alıp götürdüm.
Kefeni biçmeye başlayınca, beyefendi hiddetle bağırıp çağırmaya başladı;
—Ahmet Bey! Ahmet Bey! Ne yapıyorsunuz? Oğlumu bu adî beze, mi saracaksınız? İnsan daha kaliteli bir kumaş alır, terziye verir, etrafını güzelce diktirir, ütületir. Ben bunları hakaret kabul ediyorum. Bu paçavraya oğlumu sardırmam!
Baktım ki adam, Avrupa’ da cenaze merasiminin dini törelerimize uygun yapılması için din görevlisi olarak beni davet etmiş ama maalesef törelerimizi de bilmiyor. Bu sebeple kendisine;
—Beyefendiciğim! Anlıyorum, acınız büyük! Bu bez parçasını oğlunuza yakıştıramadınız. Ancak bilmelisiniz ki, siz nasıl kendi mesleğinizin uzmanı iseniz; ben de bu mesleğin uzmanı, kompetanıyım! Bu bez en kaliteli kefen bezidir. Üstelik kefen dikişsiz, nakışsız, ütüsüz olur. En sevdiklerimiz bile olsa ölüler; bu dikişsiz, nakışsız, ütüsüz, kalitesiz birkaç arşın bezden ibaret olan bu beze sarılarak son yolculuğuna uğurlanır” demek zorunda kaldım.
“Hesap ettim cümle dünya malını,
Neticesi bir top beze dayandı”
(SEYRANİ)
8- BU ESKİ ÖLÜDÜR
Yarı çıplak bir divane, şehrin çocuklarının kendisini maskaraya almasından kaçarak bir kabristanlığa sığınır. Bunu gören iki şehir uğursuz zıpkını, yüzlerini, gözlerini kömürle karartıp divaneyi sorguya çekerler;
—Men Rabbüke ve mâdinuke ve mennebiyyüke?” (Rabbin kim, Dinin nedir, Peygamberin kimdir?)
Dîvâne gözünü açınca, kendisini sorguya çeken bu iki çirkin suratlı ve kötü dilli adamı Münker–Nekir sanarak;
—Be hey Ârifler! Yanlış gelmişsiniz. Bu bir eski ölüdür. Birkaç defa sorulup hesabı tamamıyla görülmüştür. Geçiverin!” der. 1
9- BİZİ ŞU İMAMDAN KURTAR!
İmam, namaz kıldırırken zamm-ı surede; “İnnâ erselnâke Nûhan (Biz Nuh’u gönderdik)” ayetini okurken, bir türlü devamını getiremez.
Cemaatte bulunan bir Arap’ın canı sıkılarak şöyle der;
—Ya Rabbi! Sen bilirsin. Nuh gitmiyorsa yerine başka birini gönderde bizi şu imamdan kurtar.” der.2
10- SEN BENİ GENÇLİKTE GÖRECEKTİN!
Bir köylü camide namaz kılıyormuş. Ulemadan biri, onun ta’dil-i erkâna hiç riayet etmediğini görüp, köylü namazını bitirdikten sonra;
—Bu nasıl namaz? Yatmanla kalkman bir oluyor” diye uyarmış.
Köylü gözlerinin yaşını silerek şöyle demiş;
—Ah Hocam Ah! Sen beni bir de gençliğimde görecektin. Allah bilir ki, tekbir almamla, selam vermem bir olurdu! 3
11- İPİN UCU UĞURSUZUN ELİNDE
Acemi vaiz, kürsüye çıkmış ve cemaat içinden bilge bir Molla’ya;
—Şayet hata yaparsam ayağıma bağladığım ipi çekiver. Hatamı anlayıp düzelteyim” demiş.
Vaiz konuşmaya başlayınca “gâle Rasulullah”: Rasulallah buyuruyor ki” demeden, ip cemaatten birinin ayağına takılıp çekilir, vaiz hata yaptım zannederek ibareyi tekrar “Gîle” olarak okur. Yine ip çekilmeye devam edince “Gûle” diye okumaya başlar. Fakat ip çekildikçe bir türlü doğrusunu bulamadığını zannederek “Kıyle… “ diye okur.
Sonunda Molla ipi iyice çekince vaiz sabredemeyip;
—Ey cemaat! Ben bunun doğrusunun “gâle” olduğunu pek âlâ biliyorum. Lakin ne çare ki, ipin ucu uğursuzun elinde” der.
Dostları ilə paylaş: |