Seçme nükteler


- İMAMDAN ACISINI ÇIKARIRIM



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə4/50
tarix28.07.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#61439
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   50

21- İMAMDAN ACISINI ÇIKARIRIM


Adam hanımıyla kavga yapmış. Ondan öfkesini alamamış ya da diş geçirememiş. Öfke ile kapıyı çarpıp hızlıca sokağa doğru yürürken;

“Bunun acısını imamdan çıkarırım. Bunun acısını müftüden alırım diye söyleniyormuş”

Maalesef zamanımızda kimsenin işine karışılmasa bile, imamın, müftünün, caminin işine karışanlar çok olur. Hatta bazen öfkesini imamdan çıkaranlara veya acısını müftüden alanlara rastlamak mümkündür.


22- HAYATÎ DE MURDAR, MEMATÎ DE!


‘Hayati’ kudemadan bir şairdir. Bunun bir de kardeşi vardır ki, ona da ‘Memati’ derlerdi. Hayati’nin ‘Posti’ namında zariflerden fakih bir dostu varmış. Hayati bir gün latife olarak fakih dostuna fetva soruyormuş gibi bir pusula göndermiş;

“İt posti, domuz posti, debagatla temiz olur mu? Cevap verip sevap kazanalar.”

Posti de şu cevabı yazar;

“Hayatî de murdar, Mematî de.” 6


23- BİR DE MERSİYE SÖYLİYEYİM…


Dilenci şairlerden biri, bir Emir’e, bahşiş ümidiyle bir mehdiye yazar. Umduğunu bulamayınca tutar bir de hicviye yazar. Bir gün emir hastalanır, yatağa düşer. Şair haber alır almaz hasta yatağının başına çöker;

Hasta emir;

“Be adam! Ne yüzsüz adammışsın. Mehdiye yazdın iltifat etmedim, hicviye yazdın ehemmiyet vermedim. Şimdi sebep nedir ki şu hasta halimde beni rahatsız ediyorsun?” diye azarlayınca, yüzsüz şair şu cevabı vermiş;

“Ölürsen bir de mersiye söyleyeyim diye geldim.” 7



24- ŞEYTAN TAŞLAMANIZA GEREK KALMADI!


Mübarek yerlerin ve Mukaddes Hac yolculuğunun daima güzellikleri anlatılır. Gitmeyenler teşvik edilir. Ancak bazen oralarda şahit olduğumuz öyle hatalı davranışlar vardır ki, ibret ve ikaz için anlatmakta yarar vardır.

1984 Hac mevsiminde kafilemde, arkadaşları ile geçimsizlik, uyumsuzluk çıkarma konusunda adeta öncülük yapmakta yarışan iki numunelik hacı adayımız vardı. Yol boyunca yaptığım nasihatlere, ikazlara rağmen uyumsuz halleri ve gösterişe kaçan davranışları devam ediyordu. Nihayet Arafat’a çıktık. Deve üstüne çıkıp resim çektirmekten başka bir şeyi düşünmez gözüken bu hacı adaylarına nerede ise Arafat vakfesini zor yaptırdım. Mina’ya geldiğimizde ise, herkes İslam Kalkınma Bankasının getirdiği küçükbaş hayvanlardan kurban alıp vekâlet yoluyla kestirip etlerinin fakir İslam ülkelerine gönderilmesini tercih ederken, bunlar “ İlla da biz deve keseceğiz. Keserken de kameraya alacağız” diye tutturdular.

Neticede bunları da kurbanlık deve almak üzere kurban alma ve kesme mahalline götürdük. İkisinin yanına beş kişi de diğer kafilelerden ayarlayarak kurbanlıklarını satın aldık. Ancak yedi kişilik gruplardan birini satın aldıkları kurbanı biraz ucuz görünce, birisi; “Ben de bu gruptaydım” demeye başladı. Ancak bunun doğru bir davranış olmadığını söyleyerek meseleyi hallettik.

Tam deveyi kurban etmeye sıra geldi. Deveyi kesecek Arap kesme ücretini peşin istiyor. Baktık bu hacılarımız kem küm ediyor. Ücreti “sonra hesaplaşırız” diyerek ben verdim. Onlar hâlâ resim çekme tartışmasına devam ediyorlardı. Sonra deve eti istediler. Ancak onlar yüzmek için ek ücret isteyen Arap kasaba, yüzme ücreti vermeye yanaşmayınca “çadırda hesaplaşırız” diyerek yine ücreti ben ödedim.

Bu defa da bu iki hacımız kesilen devenin buduna sarılarak “ Sen alacaksın, ben alacağım” diye tartışmaya başladılar. Bunun üzerine birisi iyice sinirlenerek, kesilip parçalanan eti öbürünün başından aşağıya indirdi. Bu hadise üzerine ikisi de tepeden tırnağa kan içinde kaldılar. O bembeyaz ihram kıpkırmızı kan oldu. Yanımdaki görevli arkadaşımın beti benzi solmuş, seyredenler ise hayret içinde kalmıştı. Ben o esnada yanlarından ayrılıp çadırlara doğru giderken;

—Ne haliniz varsa görün. Artık sizin Cemerât’a gidip şeytan taşlamanıza hacet kalmadı. Birbirinizi taşladınız ya! Bu yeter!” diye sitemde bulundum. Görevli arkadaşımla çadıra doğru ilerlerken, peşimizden geliyorlar mı diye arada sırada arkamıza bakıyorduk. Kalabalıkta kaybolmamak için, birinin kucağında et, diğeri tepeden tırnağa kan içinde peşimizden koşuyorlardı.

Tabii ki görenler, onların haline gülüyorlar ve ayıplıyorlardı. Çadıra gelince ikisi de yüksek sesle ve hıçkırarak ağlamaya ve özür dilemeye başladılar. Neticede bu olay üzerine ceza kurbanlarını kestiler ve daha sonra herkesin boynuna tek tek sarılıp helalleşmek istediler.

Allah bilir ama onların hala hatırlanınca ayıplanacak bu gülünç durumlara düşmeleri; riya kokan taşkınlıklarının semeresi, ya da o mukaddes makamların manevi sillesiydi. Allah bütün hacılarımızı böyle yanlış davranışlardan muhafaza buyursun.


İnsan, insan olmayınca neylesin mektep,

Eşeğin boynuna taksan Kur’anı;

Eşek yine eşek, yine eşek
Deve derviş olmaz, gitmeyinen tekkeye

Eşek hacı olmaz, gitmeyinen Mekke’ye

25- BÖYLE HACILAR DA VARMIŞ!


Hicri II. Asırda Horasan valilerinden Abdullah Bin Mübarek Hacca gider. Uzun ve çileli bir yolculuktan sonra Mekke’ye ulaşır. Arafat’ta vakfe yapar, Mina’da şeytan taşlar, kurban keser. Ziyaret tavafını yaptıktan sonra Mekke’den ayrılmadan bir rüya görür. Rüyasında iki meleğin şöyle konuştuğunu duyar;

“Bu yıl üç yüz bin Hacı adayının haccı, hacca niyetlenip de gelemeyen Şam Emeviye cemaatinden bir zat’ın samimiyeti hürmetine kabule şayan oldu. Yoksa hepsinin durumu tehlike idi.”

Bunun üzerine Abdullah Bin Mübarek, iyice hayıflanır ve uyanır uyanmaz Şam’ın yolunu tutar. Merakla arayarak o zatı bulur ve evine misafir olur. Hacdan geldiğini söyleyince, hacca niyetlenip de gidemeyen o ev sahibi adam üzüntü ile hacca gidemeyişini anlatmaya başlar;

“Hacca niyetlenip her türlü hazırlığımı yaptım. Tam yola çıkacağım esnada komşumuz olan dul kadının evinden et kokusu geldi. Hamile eşim için birazcık et istedim.

Gözü yaşlı, solgun yüzlü komşum; ‘Kusura bakmayın, size verecek etim yok.’ cevabını verdi. Çok üzüldüm, hamile eşime karşı bile bu derece ilgisiz kalışına şaşırdım. Israrla ona; ‘Bizden ne kötülük gördünüz, hamile eşim için bir lokma eti esirgiyorsunuz’ deyince komşum dayanamadı ve sebebini açıkladı;

‘Biliyorsunuz, yetim çocuklarıma bakan, dul, yoksul bir kadınım. Hepsi günlerdir ağzına bir lokma yiyecek koymadı. Açlıktan yataklara düştüler. Ben de deredeki leşten, onlara ölmeyecek kadar yedirmek için getirdim. Kokusu gelen et, işte bu leş etidir. Bu durumda bize helaldir. Ancak sen Hacca gidecek kadar varlıklısın. Onun için, size veremedim. Kusura bakmayın’ dedi.

Bunun üzerine can evimden vurulmuşa döndüm. Hac yolculuğu için hazırladığım bütün paramı o yetim yavrulara harcamak üzere dul komşuma verdim. Demek ki Rabbim bana Haccı nasip etmemiş ki, beni bu olayla karşılaştırdı.”

Bunları dinleyen Abdullah Bin Mübarek;

“Üzülme, Allah senin bu niyetini öyle samimi gördü ki, beklide bu seneki Hacıların Haccını da bu yüzden kabul etti!” müjdesini verdi.


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin