8- KAPINIZDA GÜLECEK DEĞİL YA!
Manevi yönden sağlam birisi olarak bilinmesine rağmen, çevresine gayet sert, heybetli ve disiplinli davranması ile tanınan Veliyyüddin Zade’ye, Bursa sancakbeyi iken bir gün satılmak üzere birkaç köle getirilir. Veliyyüddin Zade, o esnada yanında bulunan Birader Kasım’a sorar;
—Be birader! Şu köleye sen de bak. Satın alalım derim.
Birader bakıp;
—Sultanıma layık. Hizmet yapar. Alsanıza, nesi var? Niye tereddüt ediyorsunuz?
Veliyyüddin Zade;
—Bana da yaramaz gelmedi. Ancak bir kusuru var; Güldüğü zaman dişleri fazla açılıp, gözleri yumuluyor.
Birader;
—Hay Sultanım, alınız! Ne tereddüt ediyorsunuz. Sizin kapınızda da gülecek değil ya!50
Eskiden çok zalim, astığı astık, kestiği kestik cahil bir idareci varmış. Bir gün onun yumuşak anına şahit olan birisi;
—Efendim! Herkesin dilinde çok zulüm ettiğiniz ve haksız yere sert ve katı davrandığınız söyleniyor. Hatta benim rahmetlik babama bile zulüm yapmışsınız. Sebebi nedir?” diye sorar.
—Evladım! İdarecilik ya ilimle ya da zulümle yapılır. Bizde ilim olmayınca, devamlı zulüm silahını kullandık.” cevabını verir.
10- SÜLEYMAN’DAN HAKKINI ALIR KARINCA!
Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülebilmesi için, zamanın Şeyh’ül İslamı Ebussuud Efendi’ den şu beyitle fetva istedi;
“Dırahta ger ziyan etse karınca;
Zarar var mıdır anı kırınca?”
Ebussuud Efendi ise şu beyitle cevap verdi;
“Yarın Hakkın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca”
11- BİRİNİN OCAĞINA DİKERSİN
Zulüm ile maruf hükümdarlardan birisi bahçesini tanzim ettirirken, bir incir ağacını kökünden söküp atmak ister. Nedimi şöyle der;
—“Efendim bırakınız dursun, lazım olur. Birinin ocağına dikersiniz.”51
12- KADILIK HÂKİMLİK ZOR İŞTİR
Osmanlının faziletlilerinden olan Molla Hızır Bey’den nakledilir;
Bir gün bir mecliste, sohbet esnasında kadılık mesleğinin zorluğundan söz açılır. Mecliste bulunanlardan biri;
—Kadılık iki hasımdan biri büyük yerlerde olduğu zaman zordur” der.
Hızır Bey;
—Hayır, onda ne zorluk var? Belli ki, makam korkusundan dolayı büyükler lehinde hüküm verirsin. Olur biter. Asıl zor olan, iki tarafın da büyüklerden olduğu zamandır” der.52
13- KOÇ GİBİ TOSLAR
Mahkemeye gelen iki köylüden biri, kadıya bir kaz, diğeri de bir koç vaat eder. Mahkeme esnasında kadı koç getirenin tarafını tutar. Öbürü, durumu anlar ve kadının yüzüne manalı manalı bakmaya başlar.
Bunun üzerine Kadı Efendi şöyle der;
—Be adam! Niçin öyle durmuş, kaz gibi yüzüme bakıyorsun! Bilmez misin? Hak denilen kuvvet, adamı koç gibi toslar.53
14- ALTIN KANUN ÜSTÜNDE OLUR MU?
Bir adam, birini fena halde döver. Dayak yiyen adam gidip kadıya şikâyetçi olur. Kadı, mübaşiri göndererek döveni alıp mahkemeye getirmesini tembih eder. Kapısında mübaşiri gören ve mahkemeye gideceğini anlayan adam, büyük bir kâğıt üzerine beş on tane altın yaldız yapıştırır. Koynuna koyar ve mübaşirle birlikte mahkemeye gider.
Kadı adama sorar;
-
Sen bu adamı dövmüşsün, öyle mi?
-
Evet dövdüm.
-
Vay bir de ikrar ediyorsun ha! Ne salahiyetle döversin?
Adam kâğıdı koynundan çıkartıp kadıya uzatır;
-
İşte efendim. Bu beratın bana verdiği salahiyetle dövdüm!
Kadı, kâğıdı açmaya başlayıp, çil çil altınları görünce şöyle der;
—Aşağıya kadar hep bu yazıyla mı yazılmış?
Adam “evet” der demez, Kadı, kâğıdı öpüp başına koyarak davacıya;
—Kuzum! Bunun elinde böyle bir berat-ı âlışan varken, seni de döver, beni de!54 der.
15- KADIYI UÇURAN KATIR TEKMESİ
Bir memlekette, nüfuslu kişilerden birinin mahkemeye işi düşer. Adamın gayet güzel bir katırı varmış. Kadı rüşvet olarak bu katırı ister. Adam vermez. Kadı da adamın işini görmez. Nihayet buna kızan katır sahibi hatırlı kişi, hile ve desise yoluyla kadıyı azlettirir.
Bir gün ikisi bir yerde buluşurlar, kadı şöyle der;
—Bize gelen tekme, kimin tekmesidir? Anlayamadım.
Adam şu cevabı verir;
—Kimin olacak! Bizim katırın tekmesi!55
“Dini, dinara satmak olmaz.”
(Atasözü)
16- KADI’NIN DOSTU ÇOMAR!
Bir adamın çok sevdiği “çomar” adında bir köpeği varmış. Hastalanıp ölünce çok üzülen sahibi sanki insan cenazesi defneder gibi, mezar kazdırıp köpeği kefenleyip defnetmiş ve sonra yemek yaptırıp fakir fukaraya yedirmiş.
Bunu gören halk, olanlara biraz da yalan katarak abartılı bir şekilde adamı kadıya şikâyet etmişler. Kadı adamı mahkemeye çağırıp azarlamaya başlamış;
—Bre ahmak adam! Bir köpeğin arkasından bu kadar ta’zim ne demektir. Ashab-ı Kehf bile köpeğine bu derece riayet, Hz. Üzeyr Peygamber bile eşeğine bu mertebede hürmet etmemiştir. Sen aklı başında olmayan bir sarhoş olmalısın!
Köpek sahibi gayet nazik bir şekilde;
—Efendim işin aslını, esasını araştırmadan kızmayınız. Benim köpeğim sıradan bir hayvan değildir. Çok çok iyilikseverdi. Hatta malından Hâk-i payınıza iki yüz dirhem vasiyet etti. İzniniz olursa gidip onları getireyim ve son vasiyetini de yerine getirmiş olayım.
Kadı iki yüz akçeyi işitir işitmez davacılara dönerek;
—Allah! Allah! İşte insanlar böyledir. Nimet sahibi insanları bir türlü çekemezler. Bu Müslüman’ın hakkında neler söylemediler. Neyse şimdi biz dedikoduyu bırakalım da vazifemizi yapalım. Müteveffa’nın cenazesinde bulunamadık, bari matemini tutalım!
Sonra köpek sahibi, iki yüz akçeyi bir kese içinde Kadı’ya teslim ederken;
—İşte Efendim. Çomar bendenizin parası.
Kadı’nın cevabı da şöyle olur;
—Estağfurullah! Çomar dostumuzun.56
Dostları ilə paylaş: |