3.1 İç Göç ve Aleviler
1950 de nüfusun % 25’i kentlerde yaşıyordu.[1] Bugün Türkiye nüfusunun % 65i şehirlerde yaşamaktadır. 1965-1970 arasında şehirleşme hızı yüzde 6.03 iken nüfusun büyüme hızı % 2.52’di. Bu da kentlerin hızla büyümesinin başlıca nedenin kırdan kente yoğun göçler olduğunu desteklemektedir (Akçura 1974; Danielson ve Keleş 1985; Gedik 1997; Geray 1969; Karpat 1976; Shorter ve Tekçe 1974; Tanfer 1983). Ankara, İstanbul ve İzmir köylerden göç edenleri çeken başlıca kent merkezleri olmuştur. 1990’da her dört Türk vatandaşının biri doğum yeri dışında yaşamakta ve sayıları 13.3 milyonu bulan bu nüfusun yaklaşık üçte biri İstanbul’da yaşıyordu (Schüler 1998).
Bu göçün kentin sosyal ve mekansal manzarasına somut etkisi gecekondu olgusunun ortaya çıkmasıdır. 1950’lerde başlayıp 60’lı ve 70’lı yıllarda büyük bir hız kazanan kırdan kente göç dalgaları karşısında hükümet göçle gelenlerin yerleşeceği yeterli evi yaptıramamış göçmenler kendi kendilerine çözüm üretmişler kentlerin etrafında gecekondular inşa etmişlerdir. Gecekondular düşük gelirli meskenlerdir ve bir başkasının ya da çoğunlukla hazine arazilerine resmi izin olmaksızın inşa edilirler (Buğra 1998; Karpat 1976; Saran 1974; G.H. Sewell 1964). 1960’larin ilk yıllarında Ankara nüfusunun yüzde 59.22’si, İstanbul’un yüzde 45’i ve İzmir nüfusunun da 33.42’si gecekondularda yaşıyordu (Karpat 1976). 1990’ların sonlarında İstanbul’un % 55’i, yaklaşık beş milyonu gecekondularda yaşıyordu, Ankara’da da 400 bin gecekondu nüfusun % 50'sini barındırıyordu (Radikal 9 Nisan 1998). Gecekondularda yoğunlaşan göçmenler etnik, mezhep ve bölgesel bağlara göre gruplaşmalardan oluşur (Güneş-Ayata 1991; Karpat 1976; G.H. Sewell 1964).
Aleviler çoğunlukla iç Anadolu ve Doğu Andolu’nun dağlık ve ulaşılması güç en fakir kısımlarında yaşadıklarından göçe daha çok yönelmişlerdir (Sewell G.H. 1964). Türkiye devleti dini gruplara göre istatistik tutmadığı için Alevilerin daha yoğun şekilde göçe yöneldiklerini rakamlarla göstermek mümkün olmamakla birlikte, saha çalışmaları Alevilerin gerek iç gerekse dış göçe Sünnilerden daha yoğun katıldıklarını dile getirmektedir (Faist 2000; Güneş-Ayata 1995; Zentrum für Türkeistudien 1993; Martin 1991; G.H. Sewell 1964). Alevilerin Türkiye nüfusunun % 15-25’ini oluşturmasına rağmen bir gecekondu mahallesi olan Aktepe nüfusunun % 35’inden fazlasının Alevi olduğu ifade edilmiştir (G.H. Sewell 1964).
Köyden Türkiye’nin kent merkezlerine ve batı ülkelerine göç Alevilerin kapalı toplum yapısını ve geleneksel ilişki ağlarını da değişime uğratmıştır. Cerit’in (1986) iller arası göçler araştırmasının sonuçlarına bakıldığında Alevilerin yoğun yaşadığı illerin göç verme oranı ulusal avarajın çok üstündedir. 1950’de Alevilerin yoğun yaşadığı illerden olan Elazığ dış göç oranı % 16.89 ile en çok göç veren ikinci kent olmuştur. Yine Alevilerin yoğun yaşadığı illerden Erzincan yüksek dış göç veren iller arasına girmiştir. Erzincan’ın dış göç verme oranı 1965’de % 26.53 iken bu oran 1975’de 36.81 1975 de is % 45 gibi büyük bir hıza ulaşmıştır. 60’lı ve 70’lı yıllarda Tunceli’nin dış göç oranı dikkat çekecek kadar yüksektir ancak 1985’ten sonra dış göç oranı 43.32’ye yükselmiştir. 1980’de Erzincan (% 42.02), Sivas (% 34.94) ve Tunceli (% 35.47) yine % 19.2 olan ulusal ortalamanın çok üstünde dış göç veren illerdi.
Türk ve Kürt Aleviler kapali toplumlar halınde Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşıyorlar ve birbirleri ile ya hiç ya da çok az ilişki içinde idiler. İlişki ağlarının taşıyıcıları dedelerdi ve bu ilişkiler dedelerin taliplerini ziyaretleri ile devam etmekteydi. Göçle birlikte dede-talip temelindeki geleneksel ilişki ağları çözülmüştür. Daha önce aralarında sınırlı ilişkileri olan farklı bölgelerden şehir merkezlerine göç eden Aleviler, kent merkezlerinde karşılaştılar; yeni ilişki ağları oluşturdular ve genişlettiler. Alevi ilişki ağlarının oluşması sayılarının artması ve genişlemesi, kentlerde kimlik ve kültür formasyonunun gerçekleşeceği yeni alanları oluşturdu. Gerek ulusal sınırlar içinde gerekse sınırlar ötesine taşınan bu alanlar ilişki ağları ile doldurulmuş dokulardır ve temel özellikleri sabit değil akışkan olmasıdır.
Alevi ilişki ağlarının çoğalarak yeni alanlar oluşturmaları Alevilerin yoğunlaştığı gecekondu mahallelerinin büyük kentlerde ortaya çıkması ile somutlaşmıştır. Gecekondular gelinen bölge, etnik ve mezheplere gşre gruplaşmalarla bölünmüş ilişki ağları ile örülmüştür. Kimlik grupları gecekonduda yaşayan göçmenlere iş bulma, gecekondu yapımında iş gücü, malın korunması gibi yollarla bir nevi güvenlik çemberi oluşturmaktadır (bkz. Erder 1995; Güneş-Ayata 1991; Karpat 1976; G.H. Swell 1964). Aleviler de gecekondulardaki kimlik gruplarından birisi olarak kent dokusu içinde yer almışlardır. 1960’lardan itibaren ortaya çıkan Alevilerin yoğunlaştığı gecekondu mahallelerine örnek verecek olursak, Ankara’da Tuzluçayır, Mamak, Natoyolu, Saimekadın, Abidinpaşa, Aktepe ve Dikmen, İstanbul'da Sarıgazi, Gazi, Kartal, Maltepe, Gülsuyu, Ümraniye, Alibeyköy, Darıca, Zeytinburnu, Gültepe, Esenler ve İzmir’de Narlıdere.
Farklı yörelerden kentlere gelen Alevilerin oluşturduğu ve genişlettiği ilişki ağları geleneksel dede-talip bağının yerini almaya başlamıştır. Kentlerde hızla artan ve genişleyen Alevi ilişki ağları 1960’ların ikinci yarısında bir Alevi partisinin kurulmasına da zemin hazırlamıştır. 1966’da kurulan Birlik Partisi’nin başına Ankara’nın Alevi gecekondularından Tuzluçayır’da yaşayan üniversite mezunu genç bir Alevi, Mustafa Timisi, 1969’da partinin başına geçmiştir. Parti 1969 senesinde Meclis'e 8 milletvekili göndermeyi başaran parti birtakım nedenlerle daha sonraları Meclis'e girmeyi başaramamıştır.
İlk Alevi dernekleri büyük kent merkezlerinde 1961 anayasasının getirdiği hak ve özgürlüklerle ortaya çıkan yöresel derneklerdi. İlk önce aynı köyden, kasabadan ya da kentten gelen Aleviler biraraya gelerek bu dernekleri oluşturmaya başladılar. Kurulan bu dernekler, Alevilerin buluştuğu Alevi geleneklerinin bilgilerin tartışıldığı ve cem törenlerinin düzenlendiği alanlar oldu. Geleneksel soysal organizasyonda dernek kurma bu zeminde örgütlenme gereksinimi yoktu; çünkü köy zaten kendi başına bir sosyal organizasyondu. Bu organizasyon kent ortamında devam edemedi. Çözülen dede-talip bağı ile de dedelerin taşıyıcılığını yaptığı geleneksel Alevi ilişki ağları çözülmeye onun yerini değişik yöre, etnik ve dil gruplarından gelen oluşturmaya başladığı yeni ilişki ağları almaya başladı.
Alevi derneklerinin ilk ortaya çıkanlarından Hacı Bektas Veli Turizm Derneği önem taşımaktadır. Bu derneğin ilk şubesi Hacıbektaş kasabasında, diğer şubeleri de Ankara ve İstanbul’da 1960’ların ilk yarısında açılmıştır. Ankara’daki şubenin düzenlemiş olduğu cem töreni zamanın Büyük Sineması’nda gerçekleştirilmiş, gecekondulardan akın akın cem törenine giden Aleviler içeriye sığmamıştır. Hacı Bektaş Alevilerin büyük bir çoğunluğu tarafından pir kabul edildiğinden Hacı Bektaş dernekleri değişik bölgelerden etnik kökenlerden gelen birçok Aleviyi kendine çekmeyi başarmıştır. Bu dernek Hacı Bektaş dergâhının müze olarak tekrar açılmasını başarmış ve her yıl düzenlenecek olan bir festivali de başlatmıştır.
1960’lar ve 1970’lerdeki bu ufak tefek kıpırdanmalar bugünkü şekliyle devam eden bir Alevilik hareketine dönüşemeden sona ermiştir. Sosyalist sol hareket kırdan kente göç eden, gecekondularda oturup fabrikalarda ya da devlet kurumlarında alt kademelerde çalışan Alevileri ve kentlerde büyüyen eğitim alan Alevi gençliğini derinden etkilemiştir. Alevilerin sol partilerle güçlü bağlar kurarak solculaşmaları 1950’lerden sonra başlamıştır. Sağ liberal partilerin Sünni çoğunluğu çekmek için İslami retorikleri kullandıkları bir ortamda Alevilerin sola kaymaları çok da şaşırtıcı bir olay değildir. Bununla birlikte laik, sosyal demokrasi ve işçi sınıfına yönelik bir söylemi olan Cumhuriyet Halk Partisi büyük bir çoğunluğu gecekondularda yaşayan ve alt sınıflara mensup olan Alevileri doğal olarak çekmiştir. Sol popülerliliğini artırırken Aleviler de neredeyse tamamen solcu olmuşlardır. Alevilerin solcu oluş süreci ve solla bütünleşmesi onları aşırı sağ akımların şiddet eylemlerinin hedefi haline getirmiştir. Alevilerin solculaşması onların ilişki ağlarını da etkilemiştir. 1970’lerde sendikalardan sol partilere solun her fraksiyonunda yoğun şekilde yer alan Aleviler, bu yolla hem ilişki ağlarını genişletmiş hem de politik tecrübe kazanmışlardır (Çamuroğlu 1998: 80). Bunun yanında sosyalist düşünceler ve ideolojilerle donanmış Alevi gençliği geleneksel yapıyı eleştirmeye başlamış, dedeleri sömürücü olarak nitelemiş, hatta işi dedeleri köylerden kovmaya kadar götürmüşlerdir.
1980 askeri darbesinin getirdiği politik ve ekonomik değişimler sol hareket ve solu destekleyen sınıflara büyük bir darbe vurmuştur. Doğu blokunun çöküsü ile de ideolojik bir boşluğa düşen 1960’ların ve 70’lerin genç ve orta yaş grubu Alevileri izleyecek yeni bir yol bulmak zorunda kalmışlardır. Yeni yol olarak da sosyalist ve devrimci tavırlarını bırakıp Alevi geleneğini canlandırma, bu bağlamda da Aleviliği politik bir ideoloji olarak yeniden tanımlama yoluna gitmişlerdir. Şehirleşme ile ortaya çıkan Alevi eliti olarak da tanımlanan ‘araştırmacı-yazar’ grubu Alevilik üzerine yazdıkları kitaplarla Aleviliği kamusal alana taşıma sürecinde etkin aktörler olmuşlardır. 1980’lerin sonundan itibaren ortaya çıkan Alevi dernekleri de yine 60’li ve 70’li yılların sol hareket içinde yer alıp ilişki ağları kuran genç ve orta yaş Alevi kuşaktır. Alevi aktiviteleri bu dernekler aracılığı ile yapılmaktadır artık. Alevi dernekleri Alevilerin kente göçle kentte oluşturulan, çoğalan ve genişleyen, sosyalist sol örgütlenmeler aracılığı ile daha da kökleşen yaygınlaşan Alevi ilişki ağları zemininde ortaya çıkmıştır. Bu ilişki ağlarının varlığı Alevi derneklerinin kurulmasını çabuklaştırdı ve beş yıllık bir süreçte (1989-1993) yüzlerce Alevi derneği kuruldu. Derneklerin büyük çoğunluğu tabii Alevilerin yoğun olarak göç ettiği İstanbul ve Ankara’da kuruldu.
Alevi dernekleri Alevilik söylemleri, politik projeleri, talepleri açısından büyük bir çeşitlilik gösteriyor. Alevi sözcüğünün dernek adı olarak kullanılması yasal olarak mümkün olmadığı için dernekler genellikle Alevilerin tarihsel kişilerinin adını ya da tekke ve türbe isimleri taşımaktadır. Derneklerin en yaygın olanlarından biri Hacı Bektaş dernekleridir. İlk olarak 1960’larda ortaya çıkan Hacı Bektaş dernekleri 1980 darbesi ile kapatılmış ve seksenlerin sonlarında yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Bugün Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Dernekleri (HBKTD) ve 1994’de kurulan 29 şubesi olan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı bu derneklerin en yaygın olanlarıdır. Bu çatı derneklerin dışında birçok il ve ilçede Hacı Bektaş derneklerine rastlamak mümkündür. En yaygın Alevi derneklerinden olan Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSAKD) 1989 yılına kadar Banaz köyünün derneği olarak varlığı sürdürmüş; bu tarihten sonra kendini demokratik laik modern kişilere açmıştır. PSAKD’nin merkezi Ankara’da olup büyük çoğunluğu Ankara, İstanbul’da olan 35 şubesi 70 bin kayıtlı üyesi bulunmaktadır. İki ayda bir çıkan Pir Sultan Abdal Kültür Sanat Dergisini yayınlamaktadır. 2 Temmuz 1993’deki Sivas olayından sonra Alevilik hareketinde merkezi bir konuma gelmiştir. Kökten dincilerin yaktığı otelde PSAKD’ce düzenlenen Pir Sultan Abdal festivalinin konukları bulunuyordu ve yangında olenlerin büyük kısmı derneğin semah grubunu olusturan gençlerdi. Sivas olayından sonra derneğin üye ve şube sayısı hızlı bir artışa geçmiştir.
Son yıllarda yaygınlaşan Alevi derneklerinden birisi de 1995’de kurulan Cem Vakfı’dır. Uluslararası ilişkiler profösörü olan ve bir dede ailesinden gelen İzzettin Doğan’la bütünleşmiş olan vakıfın şu anda 18 tanesi İstanbul’da olan 29 şubesi ve Avrupa koordinatörlüğünü vardır. Aylık Cem dergisini çıkarmakta ve Cem Radyo ile İstanbul’da yayın yapmaktadır. Diğerleri kadar yaygın olmamakla birlikte altı yıllık bir hukuki mücadele ile ismini Alevi Bektaşi Eğitim Kültür Vakfı (ABEKV) olarak degistirmeyi başaran Semah Kültür Vakfi da hareketin içinde önemli bir konuma sahiptir. 1994’de kurulan Ehl-i Beyt Vakfı da beş şubesi ile kamu alanında bilinen Alevi derneklerinden biridir.
Bunlara ek olarak Alevilerin göç ettikleri köy, ilçe ve il bazında oluşturdukları dernekleri de Alevi örgütlenmesinin parçası olarak kabul edilmelidir. Aleviler kentlerde yüzlerce yöre dernekleri denen köy, ilçe ve il dayanışma dernekleri kurmuşlardır. Bunları Alevi dernekleşmesinin içine dahil etmemim nedeni bu örgütlenmelerin Alevilik adına taleplerde bulunmada diger Alevi dernekleri ile hareket edebilmesidir. Alevilerin önde gelen yöre derneklerinden bazıları Divriği Kültür Derneği, Tuncelililer Vakfı, Çorumlular Kültür Derneği, Turhal Kültür Derneği, Arguvanlılar Derneği vb. 66 köy derneğini bir çatıda toplayan Kızılırmak Köy Dernekleri de diger Alevi dernekleri ile birlikte hareket etmekte olan yöre derneklerindendir. Restore edilip yeniden açılan tekkeler, türbeler ve dergâhlarda yine Alevi ilişki ağlarının kentlerde ne denli güçlü ve yaygın olduğunu göstermesi açısından önem taşır. 1925’de laiklik devrimi çerçevesinde kapatılmış olan bu mekânlar başta İstanbul olmak üzere birçok kentte yeniden açılmış ve Alevilerin sık sık ziyaret ettiği, her hafta cem törenlerinin düzenlendiği mekanlar haline gelmiştir.
Alevi ilişki ağlarınin kentlerde iyice kök salmasının, yığılarak yeni Alevi alanları oluşturmasının en gözle görülür sonucu son yıllarda ortaya çıkan cemevleridir. 1990’larda büyük kentlerin sosyal ve mekânsal manzarasına cemevi olarak adlandırılan binaların eklenişi kent ortamında dini pratikleri gerçekleştirecek ritüel mekâna ihtiyaç duyulması sonucudur. Köylerde cemevi yoktu ve cemler böyle bir toplantıya uygun odası olan evde düzenlenirdi; ancak kentlerde bu mümkün olmadı. Aleviliğe yoğun ilgi ve artan sayıda Alevinin cem törenlerine katılması kent ortamında cemin artık bir evin odasında yapılmasını imkânsızlaştırdı. Alevilerin temel dini toplantıları olan cem kentlerde inşa edilen cemevlerinde yapılmaya başlandı. Certeau’nun belirtiği gibi “pratikler her zaman mekânsal-semboliktir” (1984: xix). Cemevleri Alevi dini pratiklerinin kent ortamında mekânsal-sembolik boyutunu oluşturdular.
Cemevleri ya mahalle sakinleri ya da Alevi derneklerince açılmaktadır. PSAKD’nin 14 şubesinin cemevi, HBAKV’nin her şube binasının bir bölümu cemevi için ayrılmış bulunuyor. 2000 yılında Türkiye çapında 550 cemevi bulunduğu ileri sürülmektedir.[2] Bu cemevlerinin büyük kısmı İstanbul ve Ankara gibi büyük kent merkezlerinde, özellikle de Alevilerin yoğun yaşadığı mahallelerde açılmaktadır. Bunlardan bazıları İstanbul’da Sarıgazi, Gaziosmanpaşa, Kartal, Bağcılar, Nurtepe, Şahintepe, Ümraniye, Alibeyköy ve Darıca, Ankara’da Tuzluçayır, Mamak, Dikmen, Şentepe. Yeniden açılan dergahlar ve türbelerde cemevi olarak kullanılmaktadır. Örneğin Şahkulu ve Karacaahmet dergâhları bunların en yoğun ziyaret edilenleridir.
Tüm bu Alevi dernekleri, vakıfları, cemevleri ve araştırmacı yazarlar da karmaşık bir ilişkiler ağı içinde birbirlerine bağlıdır. Derneklerin arasında yaygın bir ilişki ve konsültasyon vardır. Bu karmaşık ilişkiler ağı içinde Alevilerin kamusal alanda çok sık görülen dernek liderlerinin ve araştırmacı yazarlarının birden çok Alevi derneği ile bağlarının olması onları bu ilişkiler ağında kesişme noktası yapmıştır. Örneğin Lütfi Kaleli ABEKV’nin başkanı, Şahkulu’nun mütevelli heyetinde üye, Karacaahmet Vafkı’nın ve Kartal Cemevi’nin kurucular kurulundadır. Kaleli dört Alevi derneğinin kesişme noktasıdır. Yine Ali Yıldırım Kızılırmak Köy Dernekleri ve Hüseyin Gazi Derneği olmak üzere iki Alevi derneğinin yönetim kurulundadır. Kaleli ve Yıldırım aynı zamanda araştırmacı-yazar kimliği ile Alevilik üzerine kitaplar da yayınlamışlardır. Örnekleri çoğaltılabilir. Bu tür kişiler aynı zamanda ulus ötesi Alevi ilişki ağları açısından da incelenmesi gereken noktalardır. Şimdi ulus ötesi ilişki ağlarını incelemek için bunların oluşumunu başlatan dış göç konusuna geçiyorum.
Dostları ilə paylaş: |