22:8 “Sırtını RAB’be dayadı, kurtarsın bakalım onu, madem onu seviyor, yardım etsin!” Alaycı kalabalığın çarmıhtaki İsa’ya söyledikleri tam olarak bu sözlerdi (Mat.27:39, 43).
22:9-11 Şimdiyse, İnsanoğlu, insandan Tanrı’ya döner ve Beytlehem’i hatırlar. O’nu bir bakirenin rahmine yerleştiren, Tanrı’ydı. Bebeklik günlerinde O’nu özenle koruyan, Tanrı’ydı. Büyüdüğünde ve delikanlılığında O’nu destekleyen, Tanrı’ydı. Geçmişteki bu sevgi ilişkisini temel alan Mesih, Tanrı’nın, tek başına katlanmak zorunda kaldığı bu denenme anında kendisine yakın olmasını ister.
22:12,13 Golgota’daki nefret dolu kalabalığın çoğu İsrailliler’den oluşmak-taydı. Mesih onları azgın Başan boğalarına ve kükreyerek avını parçalayan aslanlara benzetir. Ürdün’ün doğusundaki Başan, verimli otlaklarıyla, güçlü ve besili hayvanlarıyla ünlüydü. Amos daha sonra bolluğu seven İsrailliler’i Başan ineklerine benzetir (Amo.4:1). Mesih burada Başan boğalarından söz ederken, etrafını sarmış öldürmek için bekleyen kendi halkına işaret eder. Yalnızca boy-nuzlarıyla yaralayan boğalar olmayıp aynı zamanda aç ve kükreyen aslanlar gibidirler. İsrail’in Mesihi gelmiştir ve İsrail halkı bir kuzunun üzerine atılan as-lanlar gibi O’na saldırmaktadır!
22:14,15 Mesih’in bedensel acılarını tanımlamak mümkün değildir. Tüken-mişti; su gibi dökülüyordu. Çarmıha gerildiği için bütün kemikleri oynakla-rından çıkmıştı. Bu da O’na büyük acı vermekteydi. İç organlarının düzeni bozulmuştu. Yüreği göğsünün içinde balmumu gibi eriyordu. Dayanılmaz bir zayıflık içindeydi; gücü çömlek parçası gibi kurumuştu. Susuzluğunun şiddeti eksilmiyordu; dili damağına yapışmıştı. Bütün bunların tek anlamı, Tanrı’nın O’nu ölüm toprağına yatırmasıydı.
22:16,17 Önceki ayetlerde işkence yapan Yahudilerden boğalar ve aslanlar olarak söz edilmişti. Şimdi de diğer uluslardan olan işkenceciler köpeklere benzetilmektedir. Yahudiler bu ifadeyi diğer uluslar için kullanırlardı (Mat. 15:21-28). Köpekler ifadesi burada özellikle, çevresini kuşatan ve hırlayan so-kak köpeklerine benzetilen Romalı askerler için kullanılmıştır. Bu kötüler sürüsü ellerini ve ayaklarını delmişlerdi. O’nun yarı çıplak bedenine gözlerini dikerek baktıklarında, bedenindeki kemikleri sayabiliyorlardı. Bu onlara büyük bir zevk veriyordu.
22:18 Bu mezmurun harika önbildirilerinden biri de, askerlerin İsa’nın giysilerini aralarında paylaştıklarını ve elbisesi için kura çektiklerini önceden bildirmesidir. Bu önbildiri yüzlerce yıl sonra şöyle gerçekleşir:
Askerler İsa’yı çarmıha gerdikten sonra giysilerini alıp her birine birer pay düşecek biçimde dört parçaya böldüler. Mintanını da aldılar. Mintan boydan boya tek parça dikişsiz bir dokumaydı. Birbirlerine, “Bunu yırtmayalım” dediler, “Kime düşecek diye kura çekelim” (Yu.19:23, 24).
22:19-21 Kurtarıcı, bu mezmurda son kez Tanrı’ya yardım etmesi için yalvarır. Canını kılıçtan, hayatını köpeğin pençesinden kurtarmasını ister. Her iki ifade de ulusları belirtmektedir. Kılıç, yönetici gücün simgesidir (Rom.13:4). Burada kılıç, ceza gücüne sahip olan Roma yönetimini belirtir. Yukarıda açıklandığı gibi köpek, diğer uluslardan olan askerleri işaret eder. 21’inci ayette, Mesih aslanın ağzından ve yaban öküzlerinin boynuzundan kurtarılmayı ister. 12 ve 13’üncü ayetlerde gördüğümüz gibi, bu ayette Pilatus’a, “Bizim bir ya-samız var, bu yasaya göre O’nun ölmesi gerekir...” (Yu.19:7) diyen Yahudiler belirtilir.
“Yanıt ver bana!” 21’inci ayetin sonunda geçen bu sözcüklerle 22’nci ayetle başlayan ifadeler arasında bir fark ve zafer edası göze çarpar. Mezmurun iki bölümünü bir araya getiren dayanak noktası budur. Şiir, zafer sevinciyle söylenen ezgilerle devam eder. Rab İsa’nın acıları artık sonsuza kadar dinmiştir. Kurtarışı tamamlanmıştır. Çarmıh, taçla yer değiştirmiştir!
Bu iki ayet arasında mezmur yazarı bizi bir anda Mesih’in ilk gelişinden ikinci gelişine –Golgota’dan Zeytin Dağı’na– ulaştırır! Her ne kadar mezmur bundan söz etmese de, biz araya giren bu dönemin Kurtarıcı’nın ölümünü, gömülmesini, dirilişini, yüceltilişini ve bugünkü kilise çağını kapsadığını biliriz.
22:22 Mezmurun bu noktasında Mesih bir kral olarak egemenlik sürmek üzere yeryüzüne geri dönmüştür. İsrail halkından geriye kalan sadık kişiler bin yıllık dönemin bütün görkemiyle birlikte bu krallığa aittirler. İsrail’in Mesih’i, mezmurun birinci bölümündeki dualarına yanıt veren Tanrı’nın sadakati hakkında, Yahudi kardeşlerine tanıklık etmeye hazırdır. Mesih şimdi topluluğun ortasında Tanrı’ya övgüler sunar.
22:23,24 Bu iki ayet, Mesih’in bin yıllık dönemde kurtarılmış İsrail’e söyleyeceklerinin bir özetini aktarır. Onlara, “Rab’den korkanlar”, “Yakup soyu” ve “İsrail soyu” diye hitap eder. Sonra Rab’bi övmelerini, O’nu yüceltmelerini ve O’ndan korkmalarını öğütler. Bu şekilde hitap etmesinin nedeni, Tanrı’nın Golgota’dan kendisine yükselen feryatları yanıtlamasıdır. Tanrı biricik Oğlu-nun katlandığı acıları küçümsemedi. “...Tanrı O’nu pek çok yükseltti ve O’na her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa’nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yeraltındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı’nın yücel-tilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin” (Flp.2:9-11).
22:25 Tanrı, Mesih’in övgü konusudur: “Övgü konum sen olacaksın büyük toplulukta...” Mesih sıkıntı içindeyken bile, Rab’bi topluluğun önünde övmeye ant içmişti. Şimdiyse bu andını Rab’den korkanların önünde yerine getirecekti.
22:26 Mezmurun son altı ayetinde konuşmacı değişir. Kutsal Ruh bin yıllık dönemde oluşacak esenlik ve refah konusunda konuşur.
Yoksulluk uzaklaştırılacak; yoksullar yiyip doyacak.
Yeryüzü Tanrı övgüsüyle dolacaktır. O’nu arayanlar Rab’bi öveceklerdir. Tapınan bütün insanlara Kutsal Ruh bereketi açıklar: “Sonsuza dek ömrünüz tükenmesin!”
22:27 Bütün yeryüzünde uyanış gerçekleşecektir. Yeryüzünün dört bucağı Mesih’in Golgota’da yaptıklarını hatırlayıp Rab’be dönecektir. Uluslardaki bütün soylar tek bir sadakat yemini ve tapınmayla birleşeceklerdir.
22:28,29 Rab bütün yeryüzünde egemenlik sürecek ve bütün ulusları yönetecektir. Yeryüzünün büyük adamları O’nun egemenliğine boyun eğecek, her ölümlü insan O’nun önünde eğilecektir – toprağa dönen ve kendilerini diriltemeyecek olan herkes.
22:30,31 Mesih’in ünü kalıcı olacaktır. Kuşaklar boyu O’na hizmet edilecek ve yüceliği duyurulacaktır: Mesih kurtarışını adaletle tamamlamıştır. 22. Mezmur çarmıhta İsa’nın söylediği dördüncü sözle –kefaret çığlığıyla– başlar ve şu sözlerle sona erer: “Rab yaptı bunları.” Bu sözcükler Mesih’in çarmıhta söylediği yedinci sözle aynı anlamı taşır: “Tamamlandı!” (Yu.19:30). Müjde yüzlerce yıl boyunca kuşaktan kuşağa minnet dolu ifadelerle aktarılacaktır.
23. Mezmur: Büyük Çoban
23. Mezmur, belki de bütün mezmurlar içinde en çok sevilenidir. Kalıcı bir çekiciliğe ve ölümsüz bir mesaja sahiptir. Bir din adamı bir zamanlar şöyle söylemişti: “23. Mezmur’un yazıldığı gün kutsansın!”
J. R. Littleproud’un söylediklerine eklenecek fazla bir şey olamaz:
Mutlu bir yaşamın sırrı – bütün ihtiyaçlar karşılanmıştır.
Rab çobanımdır, eksiğim olmaz.
Mutlu bir ölümün sırrı – bütün korkular uzaklaştırılmıştır.
Karanlık ölüm vadisinden geçsem bile, kötülükten korkmam.
Çünkü sen benimlesin.
Mutlu bir sonsuzluğun sırrı – bütün arzular yerine getirilmiştir.
Ömrüm boyunca yalnız iyilik ve sevgi izleyecek beni,
Hep RAB’bin evinde oturacağım.21
23:1 Bu mezmur bütün dünyanın beğenisini kazanmasına rağmen, herkese uygun değildir. Yalnızca, “RAB çobanımdır” diyebilenlere uygulanır. İyi Çoban’ın herkes için öldüğü gerçektir, ama yalnızca O’na iman edenler için geçerlidir. Kurtarma işi herkes için yeterlidir, ama yalnızca ona gerçekten iman edenler üzerinde etkilidir. Bu nedenle her şey, kişisel zamir olarak kullanılan “benim” sözcüğüne dayanır. O benim Çobanım değilse, o zaman bu mezmur benimle ilgili değildir. Öte yandan, eğer O gerçekten benimse ve ben gerçekten O’nunsam, o zaman O’nda her şeye sahibimdir.
23:2 Canımın ve bedenimin yiyeceği eksik olmayacaktır, çünkü O beni yemyeşil çayırlarda yatırır.
Beni sakin suların kıyısına götürdüğü için canım tazelenir.
23:3 İçimi tazelediği için her zaman dayanma gücüm olacaktır.
Adı uğruna bana doğru yollarda öncülük ettiği için, izleyeceğim yol bellidir.
Bu mezmuru anlatırken, mezmurun alışılmışın dışındaki tanımlamasıyla karşılaşan bir gencin uğradığı paniğe gülümseriz: “Rab çobanımdır, kaygılanmayacağım.” Genç bu ifadenin yanlış olduğunu düşünüyordu, ama aslında doğruydu. Belki sözcükler aynı değildi, ama aynı anlamı ifade etmekteydiler. Eğer Rab çobanımızsa, kaygılanmamıza gerek yoktur!
23:4 Ölümden korkmamız gerekmez. Ölüm vadisinin karanlığında korkuya gerek yoktur, çünkü Çoban bizimle birlikte orada olacaktır. Ölümün dikeni günahtır – itiraf edilmemiş ve bağışlanmamış günah. Ama Mesih, imanlılar için ölümü dikenden arındırmıştır. Günahlarımızı, bütün zamanlar için bizden uzaklaştırmıştır. Artık ölümün bize yapabileceği en büyük kötülük, bundan böyle başımıza gelebilecek en iyi şeydir! Bu nedenle şu ezgiyi söyleyebiliriz:
Ey ölüm, ey mezar, gücünden korkmuyorum;
Borç ödendi.
O karanlık ve korkunç saatte,
Günahlarım Mesih’in üzerine yüklendi.
– Margaret L. Carson
Hıristiyanlar’ın genellikle ölüm acılarını önceden sezebilecekleri doğrudur. Eski bir kutsalın söylediklerine kulak misafiri olalım: “Rab’bin çadırımı yıkmasına aldırmıyorum, ama bunu yumuşak bir biçimde yapacağını umuyorum!”
Genellikle ölürken ihtiyaç duyacağımız lütfun bize tam o anda verileceği de doğrudur. Ama ölümün bizim için dehşetini kaybettiği ve Mesih’le birlikte olmak anlamına geldiği de bir gerçektir – ve bu çok daha iyidir. “Ölmek, kazançtır!”
Çobanın çomağı ve değneği; teselli, koruma ve rehberlik kaynaklarıdırlar. İhtiyaç duyduğumuz her an Rab değneğini bizi düzeltmek amacıyla kullanabilir. Birçok koyun, Mesih’in bu görevi yerine getirmesine zaman zaman ihtiyaç duyar.
23:5 Bu arada, Çoban düşmanlarımızın önünde bize sofra kurar. Değerli kanıyla bizim için satın aldığı bütün ruhsal bereketler bu sofranın üzerine yayılmıştır. Sofra Mesih’te bize ait olan her şeyi resmeder. Düşmanlar tarafından kuşatılmış olsak da, huzur ve güvenlik içinde bu bereketlerin tadına varırız.
J. H. Jowett bu konuda şu örneği verir:
Doğu konukseverliği, konuğunun güvenliğini garantiler. “Konukseverliğin bütün kutsanmış önlemleri konuğun çevresinde onu savunmak için bir araya gelmiştir. Konuk çadıra alınır ve önüne yemek konur. Bu arada içeri girmek için yol bulmaya çalışan düşmanları çatık kaşla kapının önünde durmaktadırlar.”
Aynı zamanda başımızı da yağla mesheder. Çobanlar, koyunlarının sıyrıklarının ve yaralarının ağrılarını dindirmek için başlarını yağlarlar. Kâhinlerin yağ-la meshedilmeleri, onların göreve atandıklarını gösterir. Kralların yağla meshe-dilmesi ise taç giyme töreniyle ilişkilidir. Her imanlı, Kurtarıcısı’nı kabul ettiği anda Kutsal Ruh’la meshedilir. Böylece, kendisine Ruh olan Tanrı’nın öğret-menlik edeceği garantilenmiş olur.
İsa Mesih’te sahip olduğumuz lütfun zenginliklerini düşündüğümüzde, O’na minnet duyarız ve mezmur yazarı gibi, “Kâsem taşıyor” deriz.
Sevgisi sınırsızdır,
Lütfu ölçüsüzdür, gücü sınır tanımaz:
Çünkü İsa’daki sonsuz zenginlikleri,
Verir, verir ve tekrar verir.
– Annie Johnson Flint
23:6 Son olarak sonsuz mutluluğun sırrını okuruz. Tanrı’nın iyiliği ve merhameti yaşamımız boyunca bize eşlik ettikten sonra, sonunda sonsuz konutumuz olan Babamız’ın evine ulaşırız. Bütün bunları düşündüğümüzde, Guy King’le aynı düşüncede olmamamız imkansızdır: “Ne kadar şanslı dilencileriz!”
24. Mezmur: Yücelik Kralı Kimdir?
24. Mezmur’da, büyük sıkıntı döneminin sonunda gerçekleşecek olan görkemli bir olayın özlemle beklendiği görülmektedir. Tanrı’nın yargılaması son bulmuş, Rab İsa yeryüzüne dönmüş ve bütün düşmanlarını yenmiştir. Şimdi kralların Kralı ve rablerin Rab’bi olarak egemenlik sürmek üzere Yeruşalim’e yürümektedir. Bu, dünyanın hiçbir zaman görmediği büyük bir zafer alayıdır. Bir zamanlar Kurtarıcı’nın çektiği acıları korku ve şaşkınlıkla izleyenler bile, şimdi O’nun görkemi karşısında söyleyecek söz bulamazlar.
24:1,2 Kalabalık, şehre yaklaşırken, yeryüzünün ve yeryüzündeki her şeyin Tanrı’ya ait olduğu duyurusu işitilir. Bu, Mesih’in egemenlik sürmek üzere sahip olduğu hakkı ifade eder. Sonra bunun nedeni açıklanır. Mesih, dünyayı Yaratan’dır. O, suların içinden kuru toprağın görünmesini sağlayandır. Bazıları yerin üstünde, bazıları da yerin altında olan nehirlere şekil veren O’dur. Bu nedenle, yüzyıllarca inkâr edilmesine rağmen, artık kendisine ait olanı almaya gelmektedir.
24:3-6 Buradaki dört ayet, krallığa girecek ve bin yıl sürecek esenlik ve refah döneminin tadını çıkaracak olan kişileri tanımlar. Bu kişiler, İsrail’in arta kalanlarından iman eden, yani Yeruşalim’de tapınmak için tapınağa giden diğer uluslar arasından kurtarılmış olanlardır. İyi karakterleri nedeniyle krallığa girmeye hak kazanmış gibi görünebilirler. Ama karakterleri, Ruh’tan doğmalarının bir sonucudur. Çünkü bir insan yeniden doğmazsa, ne krallığa girebilir ne de onu görebilir (Yu.3:3,5). Sözü edilen bu kişilerin, büyük sıkıntıdan geçen ve Kuzu’nun kanında kaftanlarını bembeyaz yıkamış olan soylu kutsallar olduğu görülebilir.
Bu kişilerin karakterlerine ilişkin dört özellik sıralanmaktadır. Elleri paktır; başka bir deyişle, eylemleri adil ve lekesizdir. Yürekleri temizdir; bunun anlamı, davranışları içtendir ve karakterleri bozulmamıştır. Hiçbir şekilde kimseyi aldatmamışlardır. Son olarak da, yalan yere ant içerek adaleti saptırmamışlardır. Elleri pak, yürekleri temiz, gönüllerini putlara kaptırmamış ve yalan yere ant içmemişlerdir.
Bu tür kişiler, Mesih’in bin yıllık dönemdeki krallığına ait olacaklardır. Daha önce tanrısızlar tarafından alay edilip küçümsenmiş olsalar da, şimdi kurtuluşlarının Tanrısı tarafından haklı çıkartılacaklardır. Bunlar, bin yıllık dönemin vatandaşlarıdır. Tanrı’nın yüzünü arayan ve layık olmayanları seven Tan-rı’nın lütfunu kabul etmiş kişilerdir.
24:7,8 Ben bu zafer alayının, Kidron Vadisi’nden geçerken, 1-6. ayetlerdeki ezgiyi söylediklerini düşünmekten hoşlanırım. Ama şimdi ezgileri, alayın önündeki habercinin boru sesiyle kesilir. Haberci, Yeruşalim kapılarındaki nö-
betçilere seslenir: “Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Yüce Kral girsin içeri!” Şehrin surlarında nöbet tutan askerlerden biri, gür ve etkili bir ses tonuyla şunları söyler: “Kimdir bu Yüce Kral?” Yanıt çok açıktır: “Savaşta yiğit olan RAB.”
24:9,10 Şimdi şehre daha da yakındırlar ve kapılar hâlâ duraksamaktadır. Bu nedenle haberci, Yüce Kral’a açılmaları için kapılara tekrar buyruk verir. Kendisine kralın kim olduğu tekrar sorulur. Haberci şu karşılığı verir: “Her Şeye Egemen RAB’dir bu Yüce Kral!”
Sonra Kral, beraberindekilerle birlikte evrensel egemenliğin kraliyet asasını, çivilerle delinmiş ellerine alır.
F. B. Meyer şöyle der:
Bu mezmur, İsa yüreklerimize egemenlik sürmek üzere Kralımız olarak girdiğinde bizlerde tamamlanır. Yeryüzü ve üzerinde yaşayanlar O’nu Rableri olarak kabul edecekleri zaman tam olarak gerçekleşir.22
25. Mezmur: Rab’bin Sırrı
İbrani alfabesinden bir harf atlanmış ve bir başka harf de iki kez kullanılmış olmasına rağmen, bu akrostiş bir mezmurdur.23 Mezmurda bütün olarak bir konu bulmak zordur. Aksine, mezmurlardan ve derin düşüncelerden oluşan bir derleme içerir gibi görünmektedir. Gözle görünebilen tek bağ, alfabetik oluşudur.
25:1-3 Mezmurda öncelikle korunma için dua edildiği görülmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Davut’un düşmanları asla uzakta değildiler. Bu nedenle, tek güvencesinin Tanrı olduğunu kabullenerek yardım için O’na başvurur. Davut’un Rab’be ettiği duanın konusu, O’na güvendiği için asla utanmayacağı ve Rab’bin düşmanlarının onun sonunu asla zevkle seyredemeyecekleridir. Bu, Rab’be iman eden herkesin duasıdır.
25:4,5 Sonraki bölümde mezmur yazarı, Rab’bin yolundan giden bir öğrenciyi tasvir eder. Bu öğrenci, Rab’bin yollarını bilmek, O’nun yollarında yürümek ve gerçeğinde büyümek ister. Kurtuluşunun Tanrısı’nın sevgisiyle harekete geçirilir. Umudunu O’na bağlamıştır.
25:6,7 Sonra Davut bağışlanmayı umut eden bir günahlı olarak karşımıza çıkar. Rab’bin son bulmayan merhamet ve iyiliğine başvurarak Rab’den kendisine geçmişte nasıl lütuf gösterdiğini hatırlamasını ister – sanki Rab unutuyormuş gibi! Bu tür istekler, Davut açısından Tanrı’nın lütfu hakkında duyulan yanlış kaygılar olsa da, bizler Müjde’nin ışığının tadını çıkarırken, Davut’un gölgelerin çağında yaşadığını hatırlamamız gerekir. Davut’un gençliğinde işlediği günahlar ona üzüntü vermektedir; günah böyle bir özelliğe sahiptir. Mezmur yazarı, kısaca Rab’den bu günahlarını anımsamamasını, kendisini sevgisine göre anımsamasını ister. Bu karşı konulmaz bir duadır... Günahlarımızın bağışlanmış olduğunu bilmek ne kadar rahatlatıcıdır. Doğu batıdan ne kadar uzaksa, isyanlarımız da bizden o kadar uzaktadır. Sonsuza kadar bağışlanmış olarak Tanrı’nın anımsamama denizine gömülmüşlerdir!
25:8-10 Davut, şimdi duadan düşünmeye geçer. Yahve’nin öğretmenlik görevini düşündüğünde, yüreği hayranlıkla dolar. Çünkü Rab’bin sözü iyi ve doğrudur. Günahkârlara adalet, gerçek ve kurtuluş yolunu öğretir. Ondan öğrenmemiz gereken en önemli şey, alçakgönüllülüktür. Bilgisizliğimizi ve daha fazla bilgiye duyduğumuz ihtiyacı kabullenecek kadar alçakgönüllü olmalıyız. Öğrenme konusunda alçakgönüllü olmalıyız. Eğer öğrenme konusunda alçakgönüllü olursak, kısa sürede neyin doğru olduğunu, Tanrı’nın isteğinin ne olduğunu öğreniriz. Doğru olmayan bir yaşama katlanmak bir yana, Rab’bin sözüne itaat edenler, yaşamın Tanrı’nın değişmeyen sevgi ve sadakatinin belirtileriyle dolu olduğunu anlarlar.
25:11 Davut bağışlanma duasına geri döner. Suçunun büyüklüğünün farkında olarak yalvarışına, “Ya Rab, adın uğruna” ifadesiyle başlar. Bir kişinin adı, genellikle o kişiyi temsil ettiği için, mezmur yazarı burada Tanrı’nın adı uğruna –özellikle merhamet ve lütuf– yalvarır. Tanrı’nın merhamet ve lütuf sıfatları, Davut’u bağışlanması konusunda cesaretlendirir. Burada Davut’un kendi çabalarına ilişkin tek bir sözcük yer almaz!
25:12,13 Duasını yeniden kendi kendisine yaptığı ruhsal bir konuşmayla böler. Rab’den korkan insanı, Tanrı’yı tam olarak tatmış kişi olarak tasvir eder. Böyle bir insan şu deneyimleri yaşayacaktır:
Kusursuz rehberlik – Tanrı ona seçeceği yolu gösterecektir.
Kişisel refah – gönenç içinde yaşayacaktır.
Aile güvenliği – Soyu ülkeyi sahiplenecek.
Tanrısal paydaşlık – Rab’bin kendi düşüncelerini ve sırrını açıkladığı dostlara sahip olacaktır.
25:14 Aşağıdaki ayet, hiç kuşkusuz bu mezmurun en değerli ayetidir:
RAB kendisinden korkanlarla paylaşır sırrını,
Onlara açıklar antlaşmasını.
“Çok sevilen bir adam” olan Daniel’e, Tanrı, Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih tarafından krallıkları sona erdirilecek olan ulusların yönetimleri hakkında olağanüstü görümler açıklamıştır. İsa’nın göğsüne yaslanan öğrenci olan Yu-hanna’ya Patmos’la ilgili görkemli bir açıklamada bulunulmuştu.
25:15 Davut kendisini Tanrı’dan korkan bu grup içinde görür. Gözleri sürekli güven ve beklenti içinde gökyüzüne çevrilidir ve şu anda takılmış olduğu üzüntü ve sıkıntı ağından kendisini Rab’bin çıkartacağından emindir.
25:16-21 Bir ağdan söz edilmesi, Davut’un ruhsal konulardaki düşüncelerini kısa kesip içinde bulunduğu kötü durum hakkında dua etmesine neden olur. Yalnızdır ve sıkıntı içindedir. Yüreğindeki sıkıntılar artmaktadır. Bu nedenle, onu sıkıntılarından kurtarması ve bütün günahlarını bağışlaması için Tan-rı’ya yalvarır. Davut Rab’den aynı zamanda kendisini düşmanlarından ve on-ların büyük nefretinden korumasını ister. Böylelikle Rab’be güvendiği için haklı çıkarılmış olacaktır. “Dürüstlük, doğruluk korusun beni” ifadesiyle kendi niteliklerini değil, Tanrı’nın niteliklerine işaret etmektedir.
25:22 Son ayette, Davut kendisini İsrail’le özdeşleştirir ve ulusun kurtuluşu için dua eder. Bu duası, bunun gibi bir mezmurun, gelecekteki sıkıntı günleri sırasında tanrısayar Yahudiler’den artakalanların kullandığı dil haline geleceğini ima eder.
26. Mezmur: Bir Ayrılık Mezmuru
26. Mezmur’u ilk kez okuduğumuzda, bu mezmurun büyük bir bencillik ürünü olduğu sonucuna varabiliriz. Ancak daha ölçülü bir gözlem bize, bunun gerçekte yalnızca dünyadan vazgeçmiş ve Tanrı’ya ayrılmış bir yaşamı tanımladığını gösterecektir. Burada Davut’un, tanrıtanımaz kişilerle arkadaşlık ettiği için Tanrı’ya sadık kalmamakla suçlandığını görürüz. Davut kendini savunur. Günahsız olduğu iddiasında bulunmaz. Ama kendisine yöneltilen bazı suçlamalar konusunda da, “suçsuzluğunu” savunur.
26:1-3 Tanrı tarafından haklı çıkartılmayı umut ederek davasını Rab’bin önüne getirir. Kendisini suçlayanların söylediklerinin aksine, Davut gerçekten dürüst bir yaşam sürmüştür. Sürekli Tanrı yolunda yürümüştür. İçtenliğinin denenmesi için, varolan cürufun tasfiye fırınında yakılması isteğiyle kendisini Tanrı’ya teslim eder. Hem yüreği (duyguları) hem de zihni (güdüleri) yönünden aklanacağından emindir. Çünkü Tanrı’nın sevgisini hep göz önünde tutmuş ve Tanrı’nın sözüne sadık kalarak O’nun yollarında yürümüştür.
26:4,5 Yalancılarla oturmam ifadesi, onlarla paydaşlık içinde bulunmayı ifade etmektedir. Davut bunu yapmamıştır. İkiyüzlülerin suyuna gitmek, aldatan ve haksız isteklerde bulunan kişilerle gönüllü ortaklık yapmaktır; Davut bunu da yapmamıştır. Tam aksine, kötülük yapanlar topluluğundan nefret etmiş ve fesatçıların arasına girmemek için kutsal bir kararlılık göstermiştir.
26:6-8 Davut yalnızca kötülük yapanların topluluğundan ayrılmamış, aynı zamanda Tanrı’ya da yaklaşmıştır. Rab’bin sunağına yaklaşmadan önce, suçsuzluğunu göstermek için ellerini yıkamış olmaya özen göstermiştir. Sonra paklanmış olarak yürekten gelen bir şükran ilahisi söylemiş ve Rab’bin harika işlerini hatırlamıştır. Davut için tapınma, heyecan duymadan katlanacağı sıkıcı bir tören değildi. O, Tanrı’nın görkemli huzurunu simgeleyen yücelik bulutunun bulunduğu Rab’bin Konutu’nu severdi.
26:9-11 Kötü insanların arasına katılmayı reddettiği için, kötülerin yazgısından kurtulmak dileğiyle dua eder. Günahkârların, katillerin, rüşvet verenlerin uygulamalarından kaçınmıştır. Şimdi de eli kanlı bu adamların yanında, onlarla birlikte canının alınmaması için dua eder. Dürüst bir yaşam sürdüğü için kötülerin sonundan kurtarılmayı ve kendisine Tanrı’nın bol lütfuna uygun olarak davranılmasını diler.
Dostları ilə paylaş: |