18:7-15 7-19. ayetlere gelindiğinde savaş çıkmış havası sezinlenir. Bu ayet-lerde Mesih dirildiğinde olup bitenler anlatılmaktadır. Savaş, Tanrı ve cehen-nem orduları arasındaydı. Şeytan ve cinleri Yeruşalim’in dışındaki mezarda kamp kurmuşlardı. Rab İsa’nın tekrar dirilmeyeceğinden emindiler. Tanrı’nın Oğlu’nu çarmıha germe konusundaki başarıları ölümden dirildiği takdirde bütünüyle yok olacaktı. Bu nedenle, Kurtarıcı’nın mühürlenmiş mezarına toplanarak yığınak yaptılar.
Sonra Tanrı dünyanın görebileceği en büyük güç gösterisiyle aşağı indi. Elçi Pavlus bu konuya şu sözlerle değinir. “Tanrı’nın Mesih’i ölümden diriltirken... sergilediği üstün güç...” (Ef.1:18-20). Tanrı’nın evreni yaratan ve İsrail’i Mısır’dan kurtaran gücünden daha büyük olan diriltme gücü, o ilk Paskalya sabahında karanlık dünyanın ruhsal ordularını ve kötü ruhları geri püskürttü.
Tanrı yaklaştığında yer şiddetle sarsıldı. Öfkesi kabarmıştı, burnundan duman yükseliyordu, ağzından kavurucu ateş ve korlar fışkırıyordu. Keruva benzeyen bir buluta (kara bulut) basarak gökleri yarıp indi. Dünya; karanlık, gök gürültüsü, şimşek ve dolu fırtınasıyla temellerinden sarsıldı. Düşman yoğun bir saldırıyla püskürtüldü. Deniz ve nehir suları, Her Şeye Gücü Yeten’in gazabının bu olağanüstü gösterisinden korkarak çekildiler.
18:16-19 Tanrı, etkili simgesel örneklerle düşmanı ezer, yaralar ve bozguna uğratır. Sonra elini uzatarak halen mühürlü olan mezardan Mesih’i çıkartır. Haleluya! Mesih dirildi! Tanrı onu yalnızca ölümden diriltmekle kalmadı, aynı zamanda düşman bölgesinden de çıkartarak zaferle göğe aldı ve sağına yüceltti.
Pavlus şöyle der: “Yönetimlerin ve hükümranlıkların elindeki silahları alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi” (Kol.2:15).
18:20-30 Burada, dirilişin akılcı ya da gizemli yanını görürüz. Tanrı’nın Rab İsa’yı ölümden diriltmesi ahlâksal bir zorunluluktu. Bu zorunluluk Mesih’in günahsızlığından, lekesiz yaşamından, Tanrı sözüne olan sadakatinden ve çarmıhtaki işinin mükemmelliğinden kaynaklanıyordu. Tanrı’nın adaleti, Kurtarıcı’nın sonsuz yaşamın gücüyle mezardan dirilmesini gerektiriyordu. “Baba-nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse...” sözleriyle kastedilen budur (Rom.6:4). Tanrı’nın görkemli karakteri, dirilişi bir ahlâksal zorunluluk, Mesih’in mükemmel, kişisel doğruluğunun ödülü haline getirdi.
Davut 20-30’uncu ayetleri kaleme aldığında, bu ayetler bütünüyle gerçekleşmemişti. Davut, Kutsal Ruh’un esinlemesiyle, hem Oğlu hem de Rab’bi olacak Kişi hakkında önbildiride bulunuyordu (Mat.22:41-46).
18:31-42 Bu ayetler Mesih’in ikinci gelişini tanımlarlar. “Bütün bunlar Rab İsa alev alev yanan ateş içinde güçlü melekleriyle gökten gelip göründüğü zaman olacak. Rabbimiz İsa, Tanrı’yı tanımayanları ve kendisiyle ilgili Müjde’ye uymayanları cezalandıracak” (2Se.1:7, 8). “Kana batırılmış bir kaftan giymişti... Ağzından ulusları vuracak keskin bir kılıç uzanıyor... Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın ateşli gazabının şarabını üreten masarayı kendisi çiğneyecek” (Va. 19:13, 15).
Mesih burada öncelikle bir savaşçı olarak resmedilir. Bu, yeryüzüne geri dönüşünü öğreten diğer ayetlerle uyumludur. Gelişi öncelikle yargılamak için olacaktır. “Tanrı yoluna aykırı, tanrısızca yapılan bütün işlerden ve tanrısız günahkârların kendisine karşı söylediği bütün ağır sözlerden ötürü Rab, bütün insanlara suçluluklarını gösterecektir” (Yah.15).
Mesih, Baba Tanrı tarafından savaş için donatıldıktan sonra (31-37. ayetler), düşmanlarını kovalar ve onları tam bir bozguna uğratır (37-42’nci ayetler).
18:43-45 Düşmanlarını ezdikten sonra Mesih yeryüzündeki krallığını kurarak krallar Kral’ı ve rablerin Rab’bi olarak egemenlik sürer. Şimdi yeryüzündeki bütün ulusların başıdır. Hem kurtarılmış İsrail hem de kurtarılmış uluslar, yüceltilmiş Mesih’in adil düzenine istekle boyun eğecek ve hizmet edeceklerdir. Yabancılar ise yaltaklanarak kulluk edeceklerdir.
18:46-50 Mezmur başladığı şekilde kapanır – Rab İsa’nın haklı çıkarılışını öven bir övgü ilahisi sunulur. Kralı’na büyük zaferler sağlamış, meshettiği Oğlu’na acımıştır.
Yaptıkları nedeniyle O’nu uluslar arasında yüceltmeli, adına övgü ilahileri söylemeliyiz.
19. Mezmur: Tanrı’nın İki Kitabı
19:1,2 “Gökler Tanrı’nın görkemini açıklamakta, gökkubbe ellerinin eserini duyurmakta.” Öykü müthiştir! Öncelikle, evrenin büyüklüğü hakkında söylenenler üzerinde düşünelim. Eğer ışık hızıyla yolculuk edebilseydik –saniyede iki yüz doksan altı kilometre ya da kabaca bir yılda dokuz trilyon kilometre– teleskopla görebileceğimiz en uzak noktaya ulaşmamız 10 milyar yılımızı alırdı. Ama bu nokta yine de uzayın en dış sınırlarının çok uzağında kalırdı. Yıldızbilimciler artık uzayda hiçbir sınır olmadığını düşünmektedirler! Yeryüzü bu sınırsız evrende minicik bir nokta gibi kalır!
Yıldızların sayısını ve diğer gökcisimlerini de düşünelim. Çıplak gözle yaklaşık beş bin yıldız görebiliriz. Bu rakam küçük bir teleskopla yaklaşık iki milyona yükselir. Ama Palomar teleskopu ile yıldızlar bir yana, milyarlarca gökada (galaksi) görebiliriz.
Şimdi de gökcisimlerinin yeryüzüne ve birbirlerine olan uzaklıklarını düşünün. Biri bu uzaklıkları şöyle resmetmişti: Eğer 1.610 kilometrelik yol için bir Amerikan dolarının yüzde birini harcamamız gerekseydi, aya yapılacak bir yolculuğun bedeli 2.38 USD, güneşe yapılacak bir yolculuğun bedeli 930 USD, en yakın yıldıza yapılacak bir yolculuğun bedeli ise 260 milyon USD olacaktı.
Işığın, teleskopla görülebilen en uzak yıldızlardan yeryüzüne ulaşması, on milyar yıl sürer. Bu nedenle uzaya baktığımızda, aslında zamanın gerisine bakmış oluruz. Örneğin, Andromeda gökadasını (galaksisi) şimdi olduğu yerde değil, iki milyon yıl önce olduğu yerde görürüz!
Gökyüzünde yıldızlar kalabalık bir biçimde görünse de, aralarındaki uzaklık öylesine büyüktür ki, birbirlerinden bir milyon kilometre uzaklıkta, boş bir denizde seyreden ışıktan oluşmuş yalnız gemileri andırırlar.
Evren bu kadar büyük olduğuna göre, Yaratıcısı’nı hayal etmek size kalıyor! Gündüz ve gece, gökler, O’nun güç ve bilgeliğinin büyüklüğünü anlatırlar. Gökkubbe ellerinin eserini duyurur (Kutsal Kitap’taki “gökkubbe” sözcüğü, göklerin büyüklüğünü belirtir). Isaac Watts’ın yazdığı gibi, “Doğanın sesi, yaratıcısını övmek için çıkar.”
19:3,4a Ne söz geçer orada, ne de konuşma, sesleri duyulmaz. Ama sesleri yeryüzünü dolaşır. Sözleri dünyanın dört bucağına ulaşır. İnsanoğlu yalnızca göklere bakmakla bile bir Tanrı olduğunu anlayabilir. O’nun sonsuz gücünü algılayabilir (Rom.1:20). Evrenin ürkütücü boyutları ve karmaşıklığı, Lord Kelvin’in gözlemini onaylar: “Eğer yeterince düşünürseniz, bilim sizi Tanrı’ya inanmaya zorlayacaktır.” Kant şunları yazmıştı:
Yarattıklarının hayranlık uyandıran düzenini ve karşılıklı ilişkilerinin mükemmelliğindeki Tanrı elinin belirgin gösterisini fark etmeksizin, dünyanın yapısı üzerinde düşünmek imkansızdır. Böylesine bir güzellik ve mükemmellik üzerinde bir kez hayranlıkla düşünüldüğünde, mantık bütün bunları rastlantıya atfetme cesaretinde bulunan budalalığa haklı bir öfke duyar. En Yüce Bilge, planı tasarlamış ve sonsuz Güç de bu planı uygulamış olmalıdır.18
19:4b-6 Mezmur yazarı, kubbeyi, Tanrı’nın güneş için hazırladığı geniş bir çadır olarak görür. Sabah doğan güneş gerdekten çıkan güveye benzer. Güneş, bir yarışta sevinçle koşan güçlü bir atlet gibidir. Göğün bir ucundan çıkıp öbür ucuna döner. Aslında, güneşin gerçek anlamda doğup batmadığını biliyoruz. Ama dünya güneşin etrafında döndüğünden, böyle olduğunu düşünürüz. Kutsal Kitap, şiirsel bölümlerinde genellikle bizim günlük konuşmalarda yaptığımız gibi, insansal bir dil kullanır.
Güneşin sıcaklığından hiçbir şey gizlenemez. Güneş, evrensel yayılımın tadını çıkarır. Dünyanın en uzak köşelerine ve en derin yarıklarına ulaşır.
19:7-9 Yaratılış, kendini açıklayan Tanrı’nın eylemlerinden yalnızca biridir. 7’nci ayet bizi, Tanrı’nın ikinci eylemiyle tanıştırır: “Tanrı’nın Yasası.” Her iki eylem de Tanrı’yı yüceltir ve düşünebilen insanların tapınmasına esin verir. Çok az mezmur yorumcusu Kant’ın ünlü sözüne karşı çıkabilir:
Yıldızlarla dolu gökyüzü ve içimdeki ahlâk yasası, içimi giderek çoğalan bir hayranlık ve saygıyla dolduran iki şeydir.19
Ama Tanrı’nın eylemi arasında bir farklılık vardır. Yaratılış, Tanrı’yı Her Şeye Gücü Yeten, güç Tanrısı olarak açıklar. Ama O’nun sözü, Tanrı’nın, halkıyla bir antlaşma ilişkisine girdiğini söyler. Tanrı’nın işleri O’nun bilgisini ve gücünü, sözü ise sevgisini ve lütfunu açıklar. Bilimsel gerçek zekamızı uyarırken, ruhsal gerçek yüreğimizi ve vicdanımızı ikna eder!
Davut Tanrı sözünü överken, onu yalnızca Rab’bin Yasası olarak değil, Tanrı’nın tanıklığı, Tanrı’nın buyrukları, Tanrı’nın kuralları, Rab korkusu ve Rab’bin yargıları olarak da tanımlar. Mezmur yazarı, Tanrı sözünün sekiz üstün özelliğine değinir: Mükemmeldir, kesindir, doğrudur, paktır, sonsuza dek kalır, gerçektir ve adildir. Sonra Tanrı sözünün beş harika görevini sıralar: Cana can katar, saf adama bilgelik verir, yüreği sevindirir, gözleri aydınlatır ve Tanrı hizmetkârını uyarır.
19:10 Sözün değeri altınla bile ölçülemez. Ama ortak bir özelliğe sahiptirler: İnsanlar Tanrı sözündeki hazineleri kazarak bulmalıdır. Kutsal Kitap’ın sayfalarında büyük zenginlik gizlidir. Bunları araştırmak bize büyük yarar sağlar.
Tanrı’yı gizli tuttuğu şeyler için,
Krallarıysa açığa çıkardıkları için yüceltiriz (Özd.25:2).
Altına ulaşan madenciler, Kutsal Kitap’taki ruhsal hazineleri bulduğumda duyduğum sevincin tadına asla varamazlar! Balı ne kadar çok sevsem de, Tanrı sözü benim için baldan, süzme petek balından daha tatlıdır! Kutsal Kitap’ta bulduğum zenginlik ve doyumu tanımlayacak sözcük yoktur.
Bu eski kitap benim rehberimdir;
Yanımdaki dostumdur.
Yolumu aydınlatıp genişletecektir
Ve bulduğum her vaat sözü,
Onu okuduğumda ve okuduğumu önemsediğimde
Zihnimi dinlendirip sevindirecektir.
– Edmund Pillifant
Aklıma gelmişken, “Baldan, süzme petek balından daha tatlıdır” ifadesindeki güzelliğe değinmek isterim: En saf bal, petekten damlayandır.
19:11 Tanrı sözü kulunu uyarır. Ayetler, imanlıya Şeytan’a karşı koymasını, ayartmadan kaçmasını, günahtan nefret etmesini ve kötülükten sakınmasını öğretir. İmanlı, Tanrı sözündeki ahlâk kurallarına uyarak gerçek doyumu bulur. Ruhsal, fiziksel ve zihinsel olarak iyi bir yaşamın tadını çıkarır! Bütün bunların da ötesinde, Mesih’in yargı kürsüsünde kendisine bağışlanacak ödüller biriktirir. “Şimdiki ve gelecek yaşamın vaadini içeren Tanrı yolunda yürümek her yönden yararlıdır” (1Ti.4: 8).
19:12 Ama Rab’bin yasasının ne kadar kutsal, adil ve mükemmel olduğunu düşündüğümüzde, ne kadar başarısız kişiler olduğumuzun farkına varıp Davut’la birlikte, “Kim yanlışlarını görebilir?” diyoruz. Barnes şöyle yazar:
Kim böylesine saf, kutsal, istek ve buyruklarında böylesine kararlı –düşünceleri, sözleri ve bütün yaşamı yargılama yetkisine sahip– bir yasadan kaç kez saptığını hatırlayabilir? Mezmur 119:96’da benzeri bir duyarlılığa rastlanır: “Kusursuz olan her şeyin bir sonu olduğunu gördüm, ama senin buyruğun sınır tanımaz.”20
Ayetler, farkında olmadığımız günahlarımız konusunda bizi ikna ederken, gizli hatalarımızdan (kendimize, hatta başkalarına gizli olan, ama Tanrı’dan gizleyemediğimiz) bağışlanmak için dua etme konusunda da harekete geçiriliriz. Günah, biz bilmesek bile günahtır, bu nedenle itiraflarımız daima gizli günahlarımızı da kapsamalıdır.
19:13 Bu mezmur bize yalnızca bilmediğimiz günahlarımızın affı için nasıl dua etmemiz gerektiğini öğretmez. Gurur ve özgüvenden kaynaklanan günahlardan korunmak için de dua etmeliyiz. Gurur, evrendeki ana günahtı; Lusifer’i Tanrı’ya karşı ilk isyan olan bir ayaklanmaya sürükledi. Mezmur yazarının en büyük korkusu, yaşamında bu tür günahların baskısıydı. Kibir günahının baskısından kurtulabilirse, büyük isyandan uzak ve masum olacağını yazar – büyük isyan, özellikle O’na başkaldırmaktır.
19:14 Bu ayetle övgü sona erer. Davut, Yaratılış ve Vahiy kitaplarını övmüştür. Şimdi sözlerinin ve derin düşüncelerinin, gücü (kayası) ve kurtarıcısı olan RAB’bin önünde kabul görmesi için dua eder. Tanrı’nın kayaya benzetilmesindeki amaç, gücünü, sağladığı güvenceyi ve kurtuluşu ifade etmektir. Mesih, kurtarıcımız olarak bizi günahtan, kölelikten ve utançtan kurtaran Kişi’dir.
20. Mezmur: Yakup’un Tanrısı’nın Adı
Ülke savaşın eşiğindedir. Kral Davut, ordularını savaşa götürmeden önce kurbanlar sunmak için gelmiştir. Kraliyet halkından olan pek çok kişi, ona başarı dilemek için oradadır. 1-5’inci ayetlerde Rab’bin kendisini koruması ve ona zafer vermesi için dua ettiklerini görürüz. Halkının dualarıyla teşvik edilen kral, Rab’bin kendisi uğruna (6. ayet) harekete geçeceğine ilişkin duyduğu güveni ifade eder. Bu güven kendisinden halkına akar ve halkının duaları kurtuluş güvencesiyle sunulur (7-9. ayetler).
Halkın Duası (20:1-5)
20:1 Savaştan bir önceki akşam halk, yaklaşan savaşta RAB’bin düşmanı bozguna uğratarak kralı yanıtlamasını ister. “Yakup’un Tanrısı’nın adı seni korusun!” diye ilahi söylerken, Tanrı’nın adının Rab’bin kendisini temsil ettiğini hatırlatırlar. Bu mezmurda üç kez Tanrı’nın bu harika adına işaret eden referanslar buluruz:
Yakup’un Tanrısı’nın adı seni korusun! (1. ayet).
Tanrımız’ın adıyla sancaklarımızı dikeceğiz (5. ayet).
Bizse Tanrımız RAB’be güveniriz (7. ayet).
Williams, bu imaları uygun bir şekilde tekrarlar:
Koruyan ad.
Gücünü gösteren ad.
Kurtaran ad.
20:2 Mezmurda, arzu edilen yardımın kaynağı belirtilmektedir. Kaynak, Siyon’daki kutsal yer, Tanrı’nın yeryüzündeki konutuydu. Bu nedenle kutsal yerden yardım ve Siyon’dan destek beklemek akla uygundu.
20:3 Kralın sunular ve yakmalık kurbanlar getirirken gösterdiği sadakat, Rab’bin onu iyilikle hatırlamasına neden olarak gösterilir.
20:4,5 Kralın arzusu, Rab’bin tasarılarını gerçekleştirmesiydi. Burada Rab’bin sevecen halkı, bu arzunun beklenen bu savaşın sonucu olması için dua eder. Daha şimdiden coşkulu bir sevinç ve büyük bir zafer kutlaması tasarlamaktadırlar.
“RAB senin bütün dileklerini yerine getirsin” sözlerinin kim tarafından söylendiği bilinmemektedir. Bu sözleri halktan biri, kâhin ya da kral söylemiş olabilir. Kim tarafından söylenmiş olursa olsun, değerli bir dua olduğuna kuşku yoktur.
Kralın Karşılığı (20:6)
Halkının dua ederek gösterdiği ilgiden coşan kral, Rab’bin kutsal göklerinden ihtiyaç duyduğu yardımı göndereceğini, sonsuz gücünün harika işleriyle kendisini sıkıntısından kurtaracağını bilerek sevinir.
Halkın Güvenerek Ettiği Dua (20:7-9)
20:7,8 Böyle bir güven bulaşıcıdır. Önderlerinin de duyduğu güvenle, adanmış kişiler artık düşman askerlerinin gücünden etkilenmemektedir. Düşman kendi arabaları ve savaşa dayanıklı atlarıyla övünebilir, ama İsrail Rab’bin adıyla övünecektir! Silah gücü yerine Rab’be güvenmek gerekir. Rab bir ba-kışıyla en güçlü orduları devirecek, Rab’bin yanında olanlar ise ayakta kala-caklardır.
20:9 Halk RAB’den krala zafer sağlamasını ve kurtuluş dualarını yanıtlamasını istemektedir.
Uyarlama
Mezmurun tarihsel uyarlaması, Davut’un Ammonlular’ı ve Aramlılar’ı bozguna uğratışında görülür (2Sa.10:14-19).
Ama mezmur aynı zamanda, Rab İsa’nın dirilişiyle ilgili bir dua olarak da düşünülebilir. Kendisine inanan insanlar, Tanrı’nın, Golgota’da kurban edilenin haklılığını, O’nu ölümden dirilterek göstermesi için dua ederler. Mesih, Şeytan ve ordularıyla savaşırken zafer kazanacağına inanıyordu. 20. Mezmur’da, ilk diriliş sabahının coşkusunun güvenle beklendiği görülmektedir.
Bu mezmur aynı zamanda Şeytan’ın egemenliğine karşı harekete geçen müj-decilere ya da Rab’bin egemenliği için hizmet eden her Hıristiyan’a uygulana-bilir.
21. Mezmur: Zafer İçin Teşekkür Sunmak
Bu ve bundan önceki mezmur arasında yakın bir bağ vardır. Bundan önceki mezmurda halkın, kral savaşa gitmeden önce onun zafer kazanması için dua ettiğini görmüştük. Bu mezmurda duanın yanıtlandığını görüyoruz. Önce Tanrı-nın heyecan verici bir şekilde sağladığı başarı gözden geçirilir (1-7. ayetler). Sonra kralın bütün düşmanlarının boyun eğmesi güvenle beklenir (8-12. ayet-ler). Sonunda da Rab’bin yüceliği ve kudreti yüceltilir (13. ayet).
Zaferin Tatlı Lezzeti (21:1-7)
21:1-4 Kral, Rab’bin gösterdiği güce ve sağladığı zafere sevinir. Rab’bin tam zamanında müdahale ettiğini hatırlayarak yüreği sevinçle dolar. Tanrı, kralın elde etmek istediği başarıyı ve şiddetle arzuladığı zaferi kendisine vermiştir. Rab, zafer ve refahın bereketlerini ona sunmak için harekete geçmiştir. En yücelerde olan, başına çürümez, saf altından bir taç koymuştur. Kralın korunma ricasına karşılık olarak, Tanrı ona uzun ve sonsuz bir yaşam vermiştir. Bu son ifade büyük olasılıkla uzun ömür anlamına gelir. Ama aslında Mesih’in, dirilişinden sonraki sonsuz yaşamını ifade eder.
21:5-7 Bu bölüm Rab İsa Mesih’e işaret ettiğinde daha da güzelleşir. Tanrı’nın O’nu kurtararak yardım etmesi, O’na büyük onur vermiştir. Tanrı O’nu ölümden dirilterek ve sağına oturtarak, yücelik ve onur tacı giydirmiştir (İbr.2:9). Rab O’nu sonsuza kadar bereketlemiş ve bütün dünya için bir bereket kaynağı yapmıştır! En kutsal yere oturtulan Mesih, Babası’nın huzurunda sevinçle doludur. O’nu bu onurlu yere getiren, Rabbi’ne duyduğu güvendir.
Kralın Düşmanlarının Yok Oluşu (21:8-12)
21:8-10 Bu ayetlerde halk krala seslenir (bundan önceki bölümde Rab’be
seslenmişlerdi). Eğer kralla Mesih’i özdeşleştirirsek, bu bölüm Mesih’in düşmanlarının O’nun ikinci gelişinde nasıl yok olacaklarını tanımlar.
Sağ eli bütün düşmanlarını gizlendikleri yerden bulup çıkartacaktır. O’ndan nefret edenlerin hiçbiri kaçamayacaktır. Ateşle yok edileceklerdir. “Rab İsa alev alev yanan ateş içinde güçlü melekleriyle gökten gelip göründüğü zaman... Tanrı’yı tanımayanları ve kendisiyle ilgili Müjde’ye uymayanları cezalandıracak” (2Se.1:7, 8). Aynı zamanda çocuklarını yeryüzünden, soylarını insanlar arasından yok edecektir.
21:11,12 Mesih’in evrensel yönetimi ele geçirmesine engel olmak için düzenlenen bu entrika (Mezmur 2:3’te de tanımlanır) başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Başkaldıranlar, Tanrı’nın gönderdiği ateşle dehşet içinde kaçacaklardır!
Rab’bi övün (21:13)
Şiirin son kıtasında Rab, gücünü açıklama şeklinden dolayı yüceltilir. Övgü ilahileriyle coşulur, çünkü Tanrı, halkını kurtarmak ve bütün düşmanlarını yerle bir etmek için gücünü göstermektedir. Bu, küçük bir sürü olan İsrail’in, Mesih’in yüceltilmesi ve sonunda herkesin Rab’bi olarak tanınması için söylediği dua içerikli bir ezgidir.
22. Mezmur: Acı Çeken ve Yüceltilen Mesih
Terk edildi! Tanrı, kendi özünden ayrılmayı göze aldı.
Adil Oğul ve Baba’nın arasına giren Adem’in günahları silindi.
Öksüz olan İmmanuel’in çığlığı, Tanrı’nın evrenini sarstı.
Yankı yapmadan yükseldi: “Tanrım, terk edildim!”
Yitik yaratılışın ortasında,
Kutsal dudaklarından çıkan bir çığlıktı bu.
Öyle ki, hiçbir imanlı asla bu kimsesizlik sözcüklerini
Kullanmak zorunda kalmasın.
– Elizabeth Barrett Browning
22:1,2 Bu mezmura büyük bir ciddiyet ve saygıyla yaklaşın, çünkü büyük olasılıkla daha önce kutsal bir yerde hiç durmadınız. Şimdi, İyi Çoban’ın koyunları için yaşamını verdiği Golgota’ya geldiniz. Yeryüzü, üç saat boyunca koyu bir karanlığa büründü ve “Öksüz olan İmmanuel’in çığlığı” bütün evrende yankılandı: “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?”
Bu ıstırap dolu sorunun ardında korkunç bir gerçek yatar; acı çeken Kurtarıcı aslında kelimenin tam anlamıyla Tanrı tarafından bırakılmıştı. Babası’nın sevinci olan Sonsuz Oğul şimdi terk edilmişti. Tanrı’nın isteğini kusursuz biçimde yerine getiren Mükemmel İnsan, Tanrı tarafından terk edilmenin korkunç yalnızlığını yaşamıştı.
Kutsal ve günahsız Tanrı Oğlu, karanlığın bu uzun üç saatinde cehennemin dehşetinin verdiği acıyı neden çeksindi? Ayetler bu soruyu yanıtlar. Her şeyden önce Tanrı kutsal, doğru ve adildir. Bunun anlamı, günahı cezalandırmak zorunda olmasıdır. Günaha göz yummak ya da görmezden gelmek Tanrı için imkansızdır. Bu gerçek bizi ikinci noktaya ulaştırır. Rab İsa’nın kendisi günahsız olmasına rağmen, bizim günahlarımızı üzerine aldı. Bütün kötülüklerimizin cezasını ödeme sorumluluğunu gönüllü olarak üstlendi. Bizim borcumuz onun hesabına geçirildi. O, isteyerek hepimiz için bu borca kefil oldu. Tanrı’nın bütün adil nitelikleri, günahı cezalandırmasını gerektiriyordu. Yine de burada göklerden aşağıya baktı ve biricik Oğlu’nun başkalarının yerine ‘günah keçisi’ oluşunu izledi. Tanrı’nın sevgisini gösteren Oğul, bizim günahlarımızın taşıyıcısı olmuştu. Tanrı, bizim günahlarımızın sevgili Oğlu’nun üzerinde olduğunu gördüğünde ne yapacaktı?
Tanrı’nın bu konuda yapacakları konusunda hiç kuşku yoktu! O, haklı gazabının bütün öfkesini biricik sevgili Oğlu’nun üzerinde gösterdi. Tanrı yargısının şiddetli seli masum Kurban’ın üzerine indi. Mesih bizim uğrumuza, bizler asla terk edilmeyelim diye Tanrı tarafından terk edildi.
Bu nedenle, Mesih’in bu büyük acıları bizim için çektiğinin farkına varmalıyız. Benim için sözcüğünün yer aldığı ifadeler üzerinde durmalıyız. Terk edildi – benim için. “Niçin bana yardım etmekten, haykırışıma kulak vermekten uzak duruyorsun?” Feryadını işittiğimde, bu feryadın benim için olduğunu bilirim. Göklerin gündüz ve gece boyunca O’nun önünde sessiz kalışı benim içindi.
22:3 Kurtarıcı, terk edilmişliğini şu sözlerle açıkladı, “Oysa sen kutsalsın, İsrail’in övgüleri üzerine taht kuran sensin.” Tanrı sevgisi, günahın ücretinin ödenmesini istedi. Tanrı sevgisi, Tanrı kutsallığının istediğini sağladı. Oğlu’nu, bizim yerimize geçen bir kurban olarak ölmesi için gönderdi. Bu nedenle, “ödün vermeyen adaletin artık talep edeceği bir şey kalmamıştır ve bol merhamet dağıtabilir.”
22:4,5 Kurtarıcı, ataların asla terk edilmediklerini hatırlatarak Babası’yla konuşmasını sürdürmektedir. Ataların feryatları asla yanıtsız kalmadı. Kurtuluş için feryat ettiklerinde asla hayal kırıklığına uğramadılar. Günahları ve dik başlılıklarına rağmen, Tanrı’nın asla onları terk etmesi gerekmedi. Günahsız Tanrı Kuzusu, çarmıhta günahlı insanın yerine geçerek terk edildi.
22:6,7 Yalnızca Tanrı tarafından terk edilmemiş, aynı zamanda insanlar tarafından da hor görülmüş ve reddedilmişti. Kendi elleriyle yarattığı yaratıkların gözünde Mesih belki bir insan olarak bile görülmedi – yalnızca bir toprak kurduydu. Kurtarmak için geldiği insanların alayları ve reddedişleriyle acıyı tanıdı. Mesih çarmıhtayken bile O’nu izleyen kalabalık, canlarını sonsuz sevgiyle sevenle eğleniyor ve alay ediyordu! Yaptıkları korkunçtu. O andaki çaresizliğiyle ve Tanrı’ya duyduğu güvenle alay eden, iğneli sözlerle dolu bir ezgi söylediler.
Dostları ilə paylaş: |