26:12 Lekesiz bir geçmişin gölgesindeki Davut, Rab’be topluluk içinde övgüler sunmak için ant içer.
Bu mezmurda kötülük yapanlardan uzak durma düşüncesiyle ilgili bir açıklama yapmamız gerekir. Her ne kadar kötülükleri sessizce onaylamayarak ya da
fesatlarına ortak olmayarak günahkârlardan ayrılmamız gerekli olsa da, Mesih’e duydukları gereksinim hakkında konuşmak için bu kişilerden ayrılmamalıyız. Rab İsa’nın kendisi günahkârların dostuydu; onları yalnızca kabul etmekle kalmadı, aynı zamanda onlarla yedi içti. Ama Tanrı’ya olan sadakatinden asla ödün vermedi. Onlara günahlarını ve bağışlanma ihtiyaçlarını söylemekten çekinmedi. Piskopos Ryle, Rab İsa’nın Simun’un evini ziyaretiyle ilgili şunları yazar:
İsa, “Babası’nın işini” kendisiyle birlikte Ferisi’nin masasına taşıdı. Ferisi’nin günahına tanıklık etti. Ferisi’ye günahların karşılıksız bağışlanmasını ve gerçek sevginin sırrını açıkladı. İmanın kurtaran doğasını bildirdi. İmanlı olmayanlarla yakınlık konusunda konuşan Hıristiyanlar, eğer imanlı olmayanların evlerini Rabbimiz’in Ruhu’yla ziyaret eder, O’nun gibi konuşur ve davranırlarsa, bu eylemlerini sürdürsünler. İmansız tanıdıklarıyla, İsa’nın Simun’un masasında konuştuğu gibi konuşup O’nun gibi mi davranıyorlar? İşte bu, yanıtlamaları gereken bir sorudur.24
Bu sorunun üzerinde hepimizin düşünmesi gerekir.
27. Mezmur: İsa’nın Tutuklanması ve Yargılanması
27. Mezmur’a bir açıdan bakıldığında harikadır, ama Golgota’dan hemen önceki o kaçınılmaz saatlerde Rabbimiz’in aklından geçenleri ifade ettiğini düşündüğümüzde, mezmur özel bir çekicilik kazanır.
27:1 Örneğin, başkâhinler ve halkın ileri gelenleri Mesih’i tutuklamak için Getsemani bahçesine geldiklerinde Rab onlara, “Bu saat sizindir, karanlığın egemen olduğu saattir” (Luk.22:53) demişti. Ama tam o anda kendisini şu düşünceyle avutuyor olabilirdi:
Rab benim ışığım, kurtuluşumdur,
Kimseden korkmam.
Rab yaşamımın kalesidir,
Kimseden yılmam.
Karanlık bastırdığında Tanrı, O’nun ışığıydı. Tanrı O’nu dünyadaki düşmanlarından kurtaran kişiydi. Tanrı, yaşamının kalesi, fırtınalı zamanlarda sığınağıydı. Böyle bir koruması varken, kimseden korkması gerekmezdi!
27:2 Rab’bi tutuklamaya geldiklerinde, Rab İsa onlara şunu sordu: “Kimi arıyorsunuz?” Yanıtları şu oldu: “Nasıralı İsa’yı.” “‘Ben’im’ deyince gerileyip yere düştüler” (Yu.18:6). O sırada Mesih aşağıdaki ayetler üzerinde düşünmüş olabilirdi:
Hasımlarım, düşmanlarım olan kötüler,
Beni yutmak için üzerime gelirken
Tökezleyip düşerler.
Atmacalar gibi üzerine atıldılar, ama “BEN BEN’im” ifadesiyle belirtilen, Tanrılığının görkemi insan görünümüne rağmen parladı ve O’nu yakalamak isteyenler yere düştüler.
27:3 Yuhanna bize, İsa’yı tutuklamak için gelenlerin bir bölük asker ve başkâhinler ve Ferisiler’in gönderdiği görevlilerden oluştuğunu söyler. Fenerler, meşaleler ve silahlarla geldiler (Yu.18:3). Onların yaklaştığını görünce şunları söyledi:
Karşımda bir ordu konaklasa,
Kılım kıpırdamaz,
Bana karşı savaş açılsa,
Yine güvenimi yitirmem.
27:4 Zavallı Petrus, başkâhinin kölesinin kulağını keserek, Efendisi’ni korumaya çalıştı. Ama İsa Petrus’a şu yanıtı verdi: “Babamın bana verdiği kâseden içmeyeyim mi?” Tek arzusu Babası’yla birlikte olabilmekti. Yüceliğe giden yol çarmıhtan geçtiği için, çarmıhın acı ve utancına dayanmaya hazırdı. Bu nedenle şunları söyledi:
Rab’den tek dileğim, tek isteğim şu:
Rab’bin güzelliğini seyretmek,
Tapınağında O’na hayran olmak için
Ömrümün bütün günlerini O’nun evinde geçirmek.
Tek dileği olan kişilerin ortak özelliği, yılmayışlarıdır. Ne istediklerini bilirler ve bunu elde edene kadar çalışırlar. Hiçbir şey onlara engel olamaz.
27:5 Sonunda askerlerden ve Yahudi görevlilerden oluşan topluluk İsa’yı tutup bağladı (Yu.18:12). Dışarıdan bakıldığında bütün bu olup bitenler Rab İsa’nın kaybettiğini gösteriyordu. Ama o anda bile, Rab İsa şunları söylemiş olabilir:
Çünkü O kötü günde beni çardağında gizleyecek,
Çadırının emin yerinde saklayacak,
Yüksek bir kaya üzerine çıkaracak beni.
Yüreği, Tanrı’nın kendisini sevenlere vaat ettiği korumada huzur buluyordu.
27:6 Askerler Mesih’i başkâhin Kayafa’ya götürdüler (Mat.26:57). Bir süre önce Yahudiler’e bütün halk için bir adamın ölmesinin daha uygun olduğu öğüdünü veren, Kayafa’ydı (Yu.18:14). Mesih’in düşmanları, O’nu gök ve yer arasında bir çarmıha germeyi planlamış olsalar bile, Rabbimiz’in kendisi farklı bir yükseltilmeyi güvenle bekliyordu:
O zaman çevremi saran düşmanlarıma karşı
Başım yukarı kalkacak,
Sevinçle haykırarak kurbanlar sunacağım O’nun çadırında,
O’nu ezgilerle, ilahilerle öveceğim.
Yargılanan ve öldürüleceğini bilen bir insan için bu olumlu düşünceler garip değil miydi? Ama o anda bile erişeceği yüceliğe duyduğu güven nedeniyle keyifliydi. Kayafa’ya şunları söylememiş miydi? “Bundan sonra İnsanoğlu’nun, Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz” (Mat.26:64).
27:7,8 Başkâhin, O’nu küfretmekle suçladı. Yüksek Kurul’un üyelerine dönerek, “Buna ne diyorsunuz?” diye sordu. “Ölümü hak etti” diye karşılık verdiler. Burada Kurtarıcı’nın sessizce şöyle dua ettiğini zihnimde canlandırabiliyorum:
Sana yakarıyorum, ya RAB, kulak ver sesime,
Ya RAB, içimden bir ses duydum:
“Yüzümü ara!” dedin,
İşte yüzünü arıyorum.
27:9 Öğrencilerin hepsi O’nu terk edip kaçmışlardı (Mat.26:56). Ama Tanrı geçmişte daima O’nun yardımcısı olmuştu. Bu korkunç durumda da kendisini terk etmemesi için yalvarabilirdi:
Yüzünü benden gizleme,
Kulunu öfkeyle geri çevirme!
Bana hep yardımcı oldun;
Bırakma, terk etme beni,
Ey beni Kurtaran Tanrı!
27:10 Bildiğimiz kadarıyla, Davut’un anne babası onu asla terk etmemişlerdi – Rabbimiz’in anne babası da öyle. J. N. Darby, büyük olasılıkla ayeti daha titiz bir biçimde çevirmiştir:
Çünkü annemle babam beni terk ettiklerinde, Rab bana sahip çıkmıştı.
27:11,12 Mesih’in yargılanması sırasında başkâhinler ve kuruldakilerin bütünü, İsa’nın öldürülmesi için çaba göstermişler ve yalancı tanıkları kullanmışlardır. Ama iki tanık ifade verene kadar, O’na zarar verememiş görünüyorlardı. “Bu adam, ‘Ben Tanrı’nın Tapınağı’nı yıkıp üç günde yeniden kurabilirim’ dedi” (Mat.26:59-61). Aslında İsa’nın sözleri kendi bedenine işaret ediyordu: “Bu tapınağı yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım” (Yu.2:19, 21). Ama bu yargılama bir düzen olduğundan, tanıklık kabul edildi. Şimdi Kurtarıcı’nın duasına kulak verebiliriz:
Ya Rab, yolunu öğret bana,
Düşmanlarıma karşı düz yolda bana öncülük et.
Beni hasımlarımın keyfine bırakma,
Çünkü yalancı tanıklar dikiliyor karşıma,
Ağızları şiddet saçıyor.
27:13 Yargılama salonunda bulunan Pilatus, dışarıdaki çılgın kalabalığın çığlıklarını işitir: “Çarmıha gerilsin” (Mat.27:22, 23). Rab İsa da bağıranları duyuyordu ve ne istediklerinin farkındaydı. Ancak böyle bir durumda bile şunları söyledi:
Yaşam diyarında
Rab’bin iyiliğini göreceğimden kuşkum yok.
27:14 Sizce mezmurun son ayeti hakkında ne söylenebilir? Bunu nasıl yorumlayabiliriz? Ben bu ayetin bir vedalaşma, Rab’bin Babası’na güvenme konusundaki deneyimlerinden kaynaklanan göksel ve kişisel bir öğüt olduğunu düşünüyorum.
Umudunu RAB’be bağla,
Güçlü ve yürekli ol;
Umudunu RAB’be bağla!
28. Mezmur: Tanrı’nın Sessizliği
28:1,2 Ya RAB, sana yakarıyorum. Kayam benim. Bu sözcük güvenlik, güç ve dengeyi belirtir. Sesimi duymanı rica ediyorum. Eğer sessiz kalırsan, ölüm çukuruna inen kötülere benzerim. Senden bütünüyle ayrılmış olurum. Yardımın için ettiğim duaları işit. Ellerimi kutsal konutuna doğru açtığımda, kulak ver yalvarışlarıma.
28:3 Beni asla kötülerin, haksızlık yapanların, komşularıyla dostça konuşup yüreklerinde onlara karşı kötülük besleyenlerle aynı kefeye koyma.
28:4 Rab, onları yaptıkları kötülüklere göre yargıla, hak ettiklerinin karşılığını ver.
28:5 Yalnızca işleri ve elleriyle yaptıkları için değil, senin işlerin ve yaptıklarını takdir etmedikleri için, onları bir daha inşa edilemeyecek şekilde yıkacaksın.
28:6 Rab, Kutsal Ruh’un bana yalvarışlarımın işitildiğine ve yanıtlandığına dair harika bir güvence verdi. Bunun için sana şükrediyorum. Artık söyleyecek bir ezgim var.
28:7,8 Adını bilmediğimiz biri, bu ayetlerin ölçülü ve güzel bir açıklamasını yapmıştır:
Rab gücümdür, kalkanımdır,
Yüreğim O’na güvenir.
Bu nedenle yardım görürüm, yüreğim coşar,
Şükranlarım O’na yükselir.
Çünkü O, seçilmiş halkının güç kaynağıdır.
Kutsanmış ve meshedilmiş Oğlu’nun
Kurtarıcı gücü olacaktır.
28:9 Rab, beni kurtarmaya söz verdin. Ama senden bir şey daha rica ediyorum. Halkımı kurtar. İsrail’in mirasını kutsa. Nazik ve yumuşak huylu Çoban olarak, onları iyi besle ve sonsuza kadar destek ol.
Teşekkürler, Rab!
29. Mezmur: Rab’bin Sesi
29:1,2 Hava koşullarından hiç yakındığınız oldu mu? Davut fırtınanın İsrail’e doğru geldiğini gördüğünde, söylenmek yerine Rab’bi övdü. Aslında bütün göksel orduları, Rab’bin, fırtınada açıklanan görkemi ve gücünü tanıyarak O’na tapınmaya çağırıyordu.
Rab’be, kutsallığının güzelliğinde tapının,
O’nun önünde eğilin, görkemini duyurun.
İtaat edin, kendinizi alçaltın,
Diz çökün ve O’na tapının. O’nun adı Rab’dir.
– J. S. B. Monsell
29:3,4 “Rab’bin sesi” ifadesi yedi kez kullanılmıştır. Fırtınayı ve özel olarak gök gürültüsünü belirtiyor olabilir.
Fırtına Akdeniz üzerinden gelerek Lübnan’ın iç kısımlarına hareket eder. Gök gürültüsü, suların üzerinde top atışı gibi yankılanır. Müthiş bir güç ve görkem sesidir duyulan.
29:5,6 Şimdi Lübnan Dağları gök gürültüleriyle sanki bombalanmaktadır. Uzun sedir ağaçları şimşeklerle parçalanır. Şiddetli rüzgar nedeniyle ağaçlar yerlere eğilir. Bu korkunç rüzgarlar, Lübnan dağ sırasının buzağı, Siyon Dağı-nın da yaban öküzü yavrusu gibi sıçradıkları izlenimini uyandırırlar.
29:7,8 Şimşek güneyde çakar. Kadeş Çölü doğanın şiddetli ve vahşi saldırısıyla sarsılır.
29:9 Davut fırtınanın güneye doğru gözden kaybolduğunu gördüğünde, hayranlığını üç gözlemini dile getirerek özetler. Önce Rab’bin sesinin geyikleri doğurttuğunu söyler. Kötü havanın yavrularını doğurmak üzere olan hayvanlar üzerinde doğrudan etki yaptığı bilimsel bir gerçektir.
Mezmur yazarı, ağaçların yapraklarının döküldüğünü görür. Ormanlar kupkuru ve çıplak kalmış, birkaç dakika içinde yeşilliklerinden eser kalmamıştır.
Sonra İsrail’in hoş ezgicisi bize, Tanrı’nın tapınağında herkesin, “Yücesin!” diye haykırdığını hatırlatır. “O’nun tapınağı” ifadesi burada doğa anlamında kullanılmıştır ve anlatılmak istenen, fırtınanın burada etkili olduğudur. Şimşekler, top atışını andıran gök gürültüsü, sert esen rüzgar, ormanlar, çöl – hepsi Rab’bin gücünü, görkemini duyurmak için birleşmişlerdir.
29:10,11 Fırtına uzaklaşmış, ama Rab orada kalmıştır. O’nun tahtını hiçbir fırtına sarsamaz. O, yaşamın her koşulunda halkına güç ve esenlik verebilir.
Bazı Kutsal Kitap araştırmacıları bu mezmurun, İsrail ulusunu sıkıntı döneminde (3-9. ayetler) yok edecek olan askeri bir saldırının önbildirisi olduğuna inanırlar. Bu sıkıntı döneminin ardından Rab İsa Mesih yeryüzü üzerinde Kral olarak egemenlik sürecek, halkını gücü ve esenliğiyle kutsayacaktır (10, 11. ayetler). Bu fikir, üzerinde ciddiyetle düşünülmeyi hak eder.
W. E. Vine, mezmurun, Mesih’in ikinci gelişinde, öncelikle Armagedon’da görüneceğini (Va.16:16), sonra da Bosra’dan Kadeş Çölü’ne gideceğini (Yşa. 63:1) resmettiğini düşünür.25 Mezmur, o tarihte İsrail’i işgal edecek olan ulus-ların hepsinin yıkılacaklarını şiirsel bir dille anlatmaktadır.
Tanrı’nın sesi, yaşamın fırtınalı günlerinde olduğu kadar, güneş ışığında da işitilir. O, amaçlarına ulaşır. O’nun denetim altına alamayacağı hiçbir şey yoktur. Rabbimiz, kendisini sevenlerle birlikte her durumda iyilik için etkindir. Ironside şöyle der:
29. Mezmur, sıkıntıyı, zahmetleri tatmış, ama Tanrı’nın her şeyin üstünde olduğunu ve kurtarmaya gücünün yettiğini öğrenmiş canın harika bir resmidir. Bu nedenle can, O’nda rahat eder.26
30. Mezmur: Bir Şifa Ezgisi
Çoğumuz, ciddi bir hastalıktan kurtulmanın sevincini tatmışızdır. Ameliyatlara, anesteziye, yoğun bakıma, damardan beslenmelere, enjeksiyonlara ve ilaçların bitmek bilmez geçit törenine veda etmişizdir! İyileşmemizin ilaca bağlı olduğunu düşünmek çok kolaydır. Ama aslında bize gerçek şifayı Veren’e bir hamt ilahisi söylemeyi unuturuz.
Ama Davut bunu unutmadı. Evini adama zamanı geldiğinde, önemli bir hastalıktan yeni kurtulmuş olması olasıdır. İçinde bulunduğu durum ne olursa olsun, şifa veren Rab için bu ilahiyi söyleme nedeni, adanmışlığıydı.
30:1-4 Bu mezmur bize her şeyden önce, sağlığımızı tekrar geri verdiği için Rab’bi şükranla yüceltmeyi öğretir. Davut’un yaşam belirtileri zayıflamıştı. Düşmanları onun yaklaşan ölümüyle övünmekteydiler. Bu büyük sıkıntısı nedeniyle Rab’be feryat etti. Rab de onu uçurumun kıyısından döndürerek yanıtladı. Mezara girmekten, ölüler diyarına inmekten kıl payı kurtulmuştu.
30. Mezmur bize, Rab’be yalnızca kendimiz için teşekkür etmememizi öğretir. Diğer kutsalları övgümüze katılmaya çağırarak coşkumuzu onlarla paylaşmalıyız. Solo övgüler, koro övgülere dönüşmelidir! İsrail’in ezgicisi, Tanrı-nın bütün halkını, O’na övgü ilahileri söylemeye ve kutsal adına şükretmeye çağırdı.
30:5 Sonra bu övgünün nedenini, sıra dışı güzellikteki iki zıtlıkla sunar. Knox’un bu ayetle ilgili yorumuna paha biçilmez:
Öfkesi bir an sürer,
Sevgisi ömür boyu;
Üzüntü bir gecelik konuktur,
Sabah ise sevinç gelir.
Kişisel bir öyküyle konuya biraz ara verelim. MacDonald ailesinin derin üzüntü yaşadığı bir dönemdi. Arkadaşları başsağlığı dileğinde bulunuyorlardı, ama üzüntülerini hiçbir şey hafifleteceğe benzemiyordu. Teselli sözcükleri yetersiz kalıyordu. Sonra Dr. H. A. İronside, Mezmur 30:5’ten alıntı yaptığı kısa bir not yolladı:
Gözyaşlarınız belki bir gece akar,
Ama sabahla sevinç doğar.
İşte bu ayetler çok yardımcı oldu. O üzüntülü zamanlar kısa sürede yok olup gitti.
O günden beri bu ayeti benzer durumları yaşayan pek çok imanlıyla paylaşma fırsatım oldu. Bu ayet daima eğilen başlarla doğrulanarak minnettarlık uyandırdı.
30:6,7 Mezmurda yer alan diğer ders maddi refaha değil, Tanrı’ya güvenmemiz gerektiğidir. Davut hastalanmadan önce refah içinde yaşıyordu ve kendine güveniyordu. Deneme ve sıkıntılara karşı bağışıklığı olduğunu düşünüyordu. Görünüşte sarsılmazdı – büyük bir dağ gibi. Rab’bin kendisini koruyaca-ğına ve asla sarsılmayacağına inanıyordu.
Ama sonra bir şey oldu... Bir gece içinde, Rab sanki yüzünü gizlemişti.
İyiliğini Davut’tan çekmiş gibiydi. Yaşamı bir kabusa dönüştü.
30:8-10 Ama kabus, Davut’un dua yaşamında ani bir değişime yol açtı. Refah içindeyken duaları sönük ve cansızdı. Ama hastalanınca içtenlikle dua etti. Tanrı’ya, kendisi öldüğü takdirde, bunun Her Şeye Gücü Yeten’e bir yarar sağlamayacağını söyledi. Mezmur yazarının cansız bedeni O’nu övemezdi. Toprak olmuş Davut, O’nun sadakatini ilan edemezdi.
Ne yararı olur senin için dökülen kanımın,
Ölüm çukuruna inersem?
Toprak sana övgüler sunar mı,
Senin sadakatini ilan eder mi?
Bu tür bir yaklaşım bizim için fazla önemli olmayabilir. Aslında öğretiş açısından bu ifade büyük ölçüde eksik gibi görünmektedir. Ama Eski Antlaşma kutsallarına fazla yüklenmemeye özen göstermeliyiz. Onlar pek çok şeyi açıkça göremiyorlardı. Bu konuda mezmurda iki örnek verilmiştir.
5’inci ayette Davut, hastalığını Tanrı’nın öfkesinin bir belirtisi olarak yorumlar. Tanrı’nın terbiyesinin, öfkesinin değil, sevgisinin bir işareti olduğunu biliriz (İbr.12:6). Ancak bizler bile sık sık, hastalık ve sıkıntının Tanrı’nın hoşnutsuzluğunun işaretleri olduğu gibi yanlış bir düşünceye kapılırız.
9’uncu ayette Davut, ölen bir imanlının övgüsünün sona ereceğini söyler. Yeryüzündeyken övgü ve tanıklıktan söz etmek elbette doğrudur. Ama bizler, Yeni Antlaşma öğretişinden, bir imanlı öldüğünde bedeninin mezara, ruhunun ise Mesih’in yanına gittiğini biliriz (2Ko.5:8; Flp.1:23). İmanlı, Rab’bin huzurundadır ve yeryüzünde asla tapınamayacağı bir biçimde O’na tapınır. Eski Antlaşma kutsalları bunu bilemezlerdi. Mesih, Müjde aracılığıyla yaşamı ve ölümsüzlüğü ışığa çıkarmıştır (2Ti.1:10).
Burada önemli olan şudur: Pek çok konuda bize göre daha sınırlı bilgileriyle, Eski Antlaşma kutsallarının çoğu, bizi iman, dua, gayret ve adanma konularında geçmiş gibidirler!
30:11 Şimdi Davut’a dönelim. 9 ve 10’uncu ayetler bize, hastalığın sancıları içindeyken Tanrı’ya ettiği duayı aktarır. Yanıtı ise 10 ve 11’inci ayetlerde buluruz; Rab tarafından iyileştirilir. Mezmurun son iki ayeti bu iyileşmeyi kutlar. Davut için aradaki fark, bir cenazenin yasıyla bir düğünün sevinci arasındaki farka benziyordu. Başka bir değişle, yeni bir takım elbise gibiydi. Tanrı, Davut’un çulunu çıkartmış ve onu sevinç giysileriyle donatmıştı.
30:12 Davut iyileştiği için, mezarda sessizce yatmak yerine, Rab’bi övebilecekti. Zaten istediği de tam olarak buydu – Rab’be sonsuza kadar övgü sunmak. Aslında söylemek istediği şuydu: “Rab’bin benim için yaptığını asla unutamam, bu nedenle O’na övgüm asla son bulmayacak.”
Bu mezmurun sizde uyandırdığı etkiyi bilmiyorum, ama beni utandırıyor. Hastalandığım ve cennetin kapılarını ısrarlı bir biçimde umutsuz dualarla çaldığım zamanları düşünüyorum. Ama Rab dualarımı yanıtladıktan sonra, O’nun önüne bir övgü sunusuyla gelmeyi unuttum. Bana verdiği şifa için minnettarlık duymadım. Şükranlarımı ifade etmeyi ihmal ettim.
Tanrı bize Davut’un örneğini yalnızca hayran kalmamız için değil, aynı zamanda izlememiz için de vermiştir!
31. Mezmur: Senin Ellerine Bırakıyorum
31. Mezmur’un 5’inci ayeti, dikkatimizi ölmekte olan Tanrı Kuzusu’nun acılarına çeker. Çünkü bu sözler çarmıhtaki son sözleridir:
“Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum!” (Luk.23:46).
Elbette, bir mezmurdaki bir ayetin Mesih’le ilgisi olması, diğerlerinin de olması gerektiği anlamına gelmez. Yine de, özellikle bu mezmurda her ayetin az da olsa Mesih’le ilgilisi var gibi görünmektedir.
Bu mezmurun çözümünde bir sorunla karşılaşırız. Rab İsa’nın acılarını, ölümünü, gömülmesini ve dirilişini tarihsel sıraya göre izlemek yerine, Mesih’in acıları ve dirilişi arasında gidip gelir. Ancak C. S. Lewis’in de işaret ettiği gibi şunu hatırlamalıyız: “Mezmurlar şiirlerdir ve şiirler ezgi olarak söylenmek için yazılmışlardır; bilimsel inceleme ya da vaaz değildirler.”27
Kurtuluş Duası (31:1-5a)
31:1 Açılış ayetlerinde Rab İsa Babası’na çarmıhtayken dua etmektedir. Mükemmel insan olarak Tanrı’ya tam bağımlı yaşamıştır. Şimdi büyük acılar yaşadığı bu saatte, Rab’be olan güvenini, tek sığınağı olduğunu söyleyerek yeniden onaylar. Baba Tanrı’ya güvendiği için asla utandırılmamak ister. Rab İsa’yı ölüler arasından diriltmek, Baba için bir adalet eylemi olacaktır. Eğer O’nu diriltmeseydi, Kurtarıcı’nın yanlış kişiye güvendiği düşünülecek ve böylece aşağılanacaktı.
31:2,3 Acılarıyla baş başa olan Rab, Tanrı’dan Golgota’ya bakarak kendisine kulak vermesini ve kurtarmasını ister. Rab’be kendisine sığınacağı sarsılmayan bir kaya ve her kötülükten korunabileceği güçlü kale olması için dua eder. Elbette, Tanrı zaten O’nun kayası, kalesi, tek sığınağı ve güvencesiydi.
Başka sığınağım yok,
Çaresiz canım sana yönelir.
Beni tek başıma bırakma,
Şimdi destekle ve avut.
– Charles Wesley
Mesih bir kez daha, Tanrı’nın onurunun önemini belirtir: “Öncülük et, yol göster bana kendi adın uğruna.” Tanrı doğruları kurtaracağına söz vermemiş miydi? Şimdi kendisinden, Rab İsa Mesih’i ölümden kurtarması ve O’nu yücelterek adını onurlandırması istenir.
31:4 Kurtarıcı’yı esir almak için özenle tuzak kurulmuştu. Mesih burada, Tanrı’ya kendisini bu tuzaktan kurtarması için feryat eder. Çünkü Rab O’nun sığınağı ve gücüdür.
31:5a Luka, İsa’nın 5a ayetinin sözlerini yüksek sesle söylediğini yazar. Mesih’in canını hiç kimse alamaz. O, canını isteyerek ve güçlerinin tamamına sahipken vermiştir. O günden bu güne, bu sözler Tanrı’nın ölmekte olan kutsalları tarafından yüzlerce yıl boyunca tekrarlanmıştır – Luther, Knox, Hus ve diğerleri gibi.
Dirilişe Övgü (31:5b-8)
31:5b,6 5’inci ayetin tam ortasında farklı bir ara bulunur, ölümden dirilişe geçiş, duadan övgüye dönüş. Tanrı, sözüne sadık kalarak, Kutsalı’nı ölümden ve mezardan kurtarmıştır. Yaşayan Tanrı’ya güvenen Oğlu, görkemli bir biçimde haklı çıkmıştır. Değersiz putlara güvenenler, Rab’bin aşağılamasından başka hiçbir şey kazanamazlar!
31:7,8 Biricik Oğlu acı çekerken Tanrı’nın değişmeyen sevgisi Oğlu’nun üzerinde olduğundan, şimdi göklere bir övgü ilahisi yükselir. Tanrı’nın sevgisi, tüm düşmanlarını kontrol eden Oğlu’nu düşmanın gücüne terk etmeyi reddeden, Kurtarıcı’yı çukurdan çıkartıp ayaklarını geniş “Diriliş Yeri”ne koyan bir sevgidir.
Derin Sıkıntı (31:9-13)
31:9,10 Bu ayetlerde, Rabbimiz’in yargılanmasından ve çarmıha gerilmesinden önceki zamana geri döneriz. Günahkârların büyük nefretine katlanan Acılar Adamı’nın dualarını işitmemize izin verilir. İnsanlar tarafından hor görülen ve reddedilen Rab, sıkıntı içinde Tanrı’ya yönelir ve O’nun lütfuna sığınır. Çektiği üzüntü gözlerinden okunmaktadır. Canı ve bedeni gözyaşlarıyla tükenmektedir. Ömrü acı ve iniltiyle tükenmektedir. Çektiği sıkıntılar sonucunda gücünü yitirmiştir ve kemikleri erimektedir.
“Suçumdan ötürü gücüm zayıflıyor” ifadesini günahsız Kurtarıcı’ya uyarlamanın tek yolu, bu suçun bizim suçumuz anlamına geldiğini kavramakla mümkündür. Günahlarımızı taşıyan olarak suçlarımızı yüklenmiştir. Bu ayetteki, ‘suçumdan’ sözcüğü asla Mesih’le ilgili bir çağrışım yapamaz.
31:11-13 Sabırlı Acılar Adamı, kendisinden bütün düşmanlarının önünde aşağılanan, komşularına rezil olan, tanıdıklarına dehşet saçan biri olarak söz eder. Sokakta O’nun geldiğini görenler O’ndan kaçar oldular. Gönülden çıkmış bir ölü gibi çabucak unutuldu, kırılmış bir çömleğe döndü. O’na karşı pek çok kişinin iftira ederek fısıldaştığını duydu. İnsanlar O’nu öldürmek için planlar kurarken, dehşet, gece gündüz demeden, sinsice avına yaklaşmaktaydı.
Bu kötü güçlerin resmedilmesi herkes için yeterince üzücüdür. Ama bir de evreni Yaratan, yaşam ve yüceliğin Rabbi’ni tanımlamak için yazılanlar hakkında ne diyebiliriz ki?
Dostları ilə paylaş: |