Silsile-i menzil Muzaffer Taşyürek



Yüklə 0,53 Mb.
səhifə8/14
tarix17.08.2018
ölçüsü0,53 Mb.
#71955
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   14

138

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



şan) mutmaînne olan nefs, dön Rabbine (Cennet'te sana hazırladığı nimetlere) sen O'ndan (sana verdiklerinden ötürü) razı olarak. Haydi gir (sâlih) kullarımın içine. Gir Cennetime."37

Bu âyet-i kerimeleri okuyup bitirdikten sonra, mübarek ruhları Cennet-i a'lâya uçtu ve Allahu Teâlâ'ya kavuştu.

Dedi ki: Çok sevdiği talebelerinden ve halîfelerinden Seyyid Tâhâ Hazretlerine yazdığı bir mektupta şöyle buyurdu:

"Allahu Teâlâ sizleri, kalbimin özlediği, ruhumun gözlediği, fena ve beka mertebelerine kavuşmakla şereflendirsin. Allâmenin (yâni Seyyid Tâhâ Hazretlerinin) bu fakire yazdığı mektup geldi. İslâmiyetin yayılmasına çalıştığınız ve Kur'ân-ı Kerîm'in hatmi hakkında yazıyorsunuz. Çok memnun olduk. İhlâs şartı ile Allahu Teâlâ'ya ne kadar ibâdet ederler, Resûlüllah Efendimizin sünnetine ne kadar uyarlarsa, sizin vâsıtanızla olduğu için, her birinin sevabı sizin de amel defterinize yazılacaktır. Resûlullah'ın; "Bir kimse İslâm'da iyi işler yaparsa, bunun sevabına ve bunu yapanların sevâblarma kavuşur. Bir kimse İslâm'da kötü fiil ve bidat çığırı açarsa bunun günâhı ve bunu yapanların günâhları kendisine verilir.™ hadîs-i şerifi bu sözümüze şâhiddir. Ve's-salâ-mü aleyküm ve rahmetullahi ve berâkâtuhû.

37 Fecr 89/26-30.

38 Heysemî Mecmau'z-Zevâid 1/772 ibni Ebi Şeybe 3/109 Müslim no: 1017. Taberânî el-Kebir no: 2447.

139

O, sohbetlerinde şöyle söylerdi: Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinip, aramamalarına, etrafınızda dolaşmamalarına üzülmek, basitlik, büyük akılsızlık ve anlayışsızlıktır.



"İhlâs ne kadar çok olursa, evliyanın yardımı o kadar ziyâde olur."

"Bütün gayretle, sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, Müslümanların Ehl-i Sünnet âlimlerinin bildirdikleriyle doğru i'tikâd üzere olmalarına uğraşmalıdır. Bu işle uğraşmadan yapılan zühd ve ibâdeti; kör kötürüm ve ihtiyarlar da yapar."

"Ölümü, Âhiret hâllerini ve nimetlerin hakîkî sahibini unutmayınız. Elden geldiği kadar Peygamberlerin Efendisinin sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i Tev-hîd'i söyleyiniz. Bu hem kalbe yönelerek, hem de mânâsını düşünerek olsun. Böylece kalpte, hakîki matlûbdan başka bir şey kalmasın. Zira büyüklerin yolunda asıl maksâd yüce Ma'bûd'dur."

"Dünyaperest tüccarları, alim taslaklarını, ilmi halk arasında bir makam elde etmek için maşa olarak kullanan talebeleri, tembellikleri sebebiyle yüklerini halka taşıtmaya çalışan asalakları, maneviyatı dünyâsına basamak yapmaya kalkışan kimseleri, tarîkate almayın. Alsanız da bu tür davranışlarına fırsat vermeyin. Bilesiniz ki, bana en sevgili olanınız, ehl-i dünyâ ile alâkası olmayan, başkalarına yük olmayanınızdır. Daha da sevimlileriniz fıkıh ve hadîsle uğraşanlarınızda. Nitekim tabile-

140

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



ri çoğalanın şeytanları çoğalır, malı çoğalanın hesabı zorlaşır. Aç gözlülük ve şöhret sevgisine tutulan kişi dünyalığını arttırmak, makama erişmek için herşeyi meşru görmeye başlar. Dünyâ ile dini değişir."

"Size kesinlikle emrederim ki, bütün varlığınızla Sün-net-i Seniyye'ye sarılıp câhiliyye âdetlerinden ve bid'at-lardan sakının. Sûfîler hakkında dedikodulara aldırmayın. Paşa da olsa avam insanlarla ülfet etmeyin. Onlardan hangi vesileyle olursa olsun birşey istemeyin. Çünkü bu, sizin kötülükle itham edilmenize sebep olur. İki zararlı şey arasında çaresiz kaldığınızda zarar bakımından düşük olanını seçin. Mes'ûd kişi, başkasının başına gelenlerden ibret alandır. Daha önemli olan bir işi, az önemli olana tercih ediniz. Sakın ola ki, sultanlarla ve devlet ricâliyle bir işe girişmeyiniz. Çünkü onları ıslâh edecek güce sahip değilsiniz, Emir sahibinizin/idarecilerinizin, hayırlı işlerde muvaffak olması için yüce Allah'a dua ediniz."

SEYYİD ABDULLAH

(Kuddise sırruhu)

Menbai'l-hılmi ve nûri'z-zalâmi el-hâdî beyne'l-aşâiri ve'l-akvâm, hazreti sirâciddîn ellezî zahera min halefi seyyidi'l enam, mevlânâ hazreti es-Seyyid Abdullah.

(Kaddesallahu Sırrahu)

Hilim ve güzel ahlakın kaynağı, karanlıkların nuru, aşiretleri ve kavimleri hidayete sevk eden, bütün varlıkların Efendisi Resulü Kibriya'nın halifeleri içinde parlayan dinin yıldızı, efendimiz hazreti Seyyid Abdullah (Allah sırrını yüceltsin)

Lâkabı : Sirâcüddîn ve Menbâ'ül -hilm

Nisbeti : Nakşibendî, Hâlidî, Müceddîdi, Şemdinî ve Nehrî

Doğum yeri : Hakkari

(Şemdinli)

Doğum târihi: Bilinmiyor

Vefatı : 1813

Kabr-i şerifi : Şemdinlinin Nehri kasabasında

142

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



SEYYİD ABDULLAH

143


EĞİTİMİ

Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. İlk tahsilinden sonra, Süleymâniye'ye giderek oradaki medreselerde eğitimine devam etti. Aklî ve naklî ilimleri tahsil edip zamanın büyük âlimlerinden oldu. Aynı medresede eğitim gören Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî ile arkadaş oldu ve kardeşlik derecesinde muhabbetleri gelişti.

Allah dostlarının ileri gelenlerinden olan bu iki arkadaş zahirî ilimleri tahsil ederken kalb ve gönül ilmi olan tasavvufa karşı ilgi duydular. Birbirlerine verdikleri sözde şöyle dediler:

-"Kendimize birer mürşid bulalım... Kim bu mürşidi daha önce bulursa, diğeri onun mürşidine tâbi olsun."

Bulacakları mürşidden müşterek olarak feyz ve bereket almaya sözleşen bu iki arkadaştan Mevlânâ Hâlid Hazretleri aldığı bâzı işaretler üzerine Hindistan'a gitmeye karar verdi. Seyyid Abdullah Hazretleri arkadaşından ayrılmak istemeyince Mevlânâ Hâlid Hazretleri ona: "Ben gideyim, oradan alıp getirdiğim feyzlere ortağız," dedi.

Mevlânâ Hâlid Hazretleri Hindistan'da Nakşibendiy-ye büyüklerinden, Mürşid-i Kâmil Şah Gulâm-ı Ali Abdullah Dehlevî Hazretlerinin kapısına vardı. O'nun sohbetlerine katıldı. Kısa zamanda kemâlât elde etti. Mürşidinin takdir ve teveccühüne mazhar olarak O'nun vekili sıfatıyla O'ndan aldığı yüksek feyz ve ilmi yaymak üze-rer Bağdat'a gönderildi.

Artık Bağdat'ta feyz ve nur saçan bir rahmet güneşi doğmuştu. Bütün âlem, irşâd ve feyz kaynağı olan Mevlânâ Hâlid Hazretlerine koşuyordu.

Seyyid Abdullah Hazretleri de anlaşmaları gereği arkadaşına koştu. O'ndaki marifet ve kemâlâtı görünce O'na olan muhabbeti daha da arttı. Medrese arkadaşlığını bir kenara bırakıp, arkadaşının dizinin dibine çöküp O'ndaki feyz pınarından yudumlamaya başladı.

İki arkadaşın buluşması adetâ âşık ile maşukun kavuşmasını andırdı. Seyyid Abdullah Hazretleri fıtratın-daki asalet ve istidâd ile kısa zamanda tasavvuf âleminde kemâlâta erdi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri kendisine talebe yetiştirmek üzere icazet ve hilâfet verdi.

İRŞADI


Seyyid Abdullah Hazretleri Mevlânâ Hâlid Bağdadînin talebesi olduktan sonra, bâzı hasetçi ve inkarcı kimselerin, Mevlânâ Hazretlerinin karşısına çıkıp söz ve yazı ile onu kötülemeye, iftiralarla ve düzme yalanlarla, ona gönül verenlerin yolunu kesmeye çalışanlara karşı mücâdele verdi.

Kardeşi Seyyid Ahmed Geylânî ve yeğeni Seyyid Tâ-hâ Hazretlerinin yetişmesine vesile olan Seyyid Abdullah Hazretleri bir ara Süleymâniye'den ayrılan Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin vekilliğini yürüttü. Şemdinli'ye irşâd için gönderilinceye kadar mürşidinden ayrılmadı.

Seyyid Abdullah Hazretleri Şemdinli yakınlarındaki Nehrî'de medrese, tekke ve zaviyeler yaptırarak çok sayıda talebe yetiştirdi. Türkiye, iran ve Irak'ın çeşitli yer-

144


HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI

lerinden ilim meclisine ve sohbetlerine koşan pekçok kimseyi zahirî ve bâtınî ilimlerde yetiştirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizden bu yana, evliyanın ve İslâm âlimlerinin anlattığı ve yaşadığı İslâmiye-ti, yaşayarak ve örnek bir insan olarak insanlara tebliğ etti. Bilhassa çevredeki asî, edep ve ahlâktan mahrum aşiretler üzerinde çok tesirli oldu ve irşâd halkasını genişletti.

HÂLLERİ

Seyyid Abdullah Hazretleri, Şafiî mezhebi fıkhında ve diğer ilimlerde derin âlim olup, ilmiyle âmil, büyük bir velî idi. Hz. Osman'ın ahlâkını hatırlatan güzel ahlâk sahibi biri idi. Her hâli İslâmiyet ve doğruluk üzere idi.



Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Hazretleri onun hakkında Seyyid Tâhâ-i Hakkâri'ye; "Seyyid Abdullah ne güzel şeyhdir. O'nda hiç kusur yoktur. Yalnız kusuru, onun münkiri, yâni karşısına çıkıp onun büyüklüğünü inkar eden kimseler bulunmamasıdır," buyurdu.

Berdesûr kasabasında bir medrese yapıp, müderrislik yapan ve mezunlar vermeye başlayan yeğeni Seyyid Tâhâ, arada bir huzura gelir, sohbetinde bulunur. Her defasında kendisine tasavvuf yoluna girmesi söylenir. O da; "Bir gün inşâallah o da olur," der ve kendi kendine; "Peyamberlerin, âlimlerin ve evliyanın hep düşmanları, hasedcileri, sevmeyenleri olmuştur. Amcam Seyyid Abdullah dedikleri gibi büyük evliyadan olsa, muhakkak hasedçisi, düşmanı, çekemeyeni olurdu. Hele bu âhir zamanda ve kıyametin yaklaştığı, hakikatin unutulup,

bid'atin revaç bulduğu böyle bir devrânda acaba niçin hiç büyüklüğünü inkâr eden düşmanı yoktur?" diye düşünürdü.

Bir gün Berdesûr'da çarşıda birisinin, amcasının aleyhinde konuştuğunu gördü. Bunun üzerine; "Sevmeyeni, kabul etmeyeni olduğuna göre, evliyadandır," deyip, Nehri'ye geldi. Amcasına teslim olup, bir müddet istifâde etti. Sonra Mevlânâ'nm daveti üzerine Bağdat'a gitti, orada kemâle geldi.

VEFATI

Ömrünü ilim tahsil etmeye, İslâmiyet; öğrenmeye ve öğretmeye vakfetmiş olan ve pekçok kerametleri görülen Seyyid Abdullâh-ı Şemdinî Hazretleri 1813 (H. 1228) senesinde Şemdinli'nin Nehri kasabasında vefat etti. Nehri kabristanının girişinde defnedildi.



Kabrinin üzerinde sâde bir türbe vardır. Mübarek kabri sevenleri tarafından ziyaret edilmekte, âşıkları dua edip mübarek ruhundan feyz almaktadır. O'nu vesile ederek dua edenlerin maddî ve manevî dertlerine derman buldukları dilden dile anlatılmaktadır.

SEYYİD TÂHÂ HAKKÂRİ

(Kuddise sırruhu)

• s s
Şeyhına'l-ğayûri'llezî bihî netebâhâ mevlâne'l-vekûri kutbi'l-irşâdi ve'l-medâri, hazreti şihâbuddîn mevlânâ hazreti eş-Şeyh es-Seyyid Tâhâ. (Kaddesaiiahu sirrahu)

Gayret sahibi şeyhimiz, kendisiyle iftihar ettiğimiz çok şerefli efendimiz, irşad kutbu, dinin yıldızı, efendimiz, Hazreti Şeyh Seyyid Tâha (Allah sırrını yüceltsin)

Şihâbuddîn, İmâdüddîn, Kutbü'l-İrşâd ve'l-Medâr lâ-kablarıyla ünlü.

Babası : Seyyid Molla Ahmed bin Salih

Geylâni


Doğum târihi: Bilinmiyor

Vefatı : 1853

Kabr-i şerifi : Şemdinli yakınlarında Nehri

(Bağlar)'da

148

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



EĞİTİMİ

Çocukluğunda, büyüklük ve olgunluk hâlleri vardı. Zekâ, ilmî yatkınlık, vekâr ve heybeti ile daha o zamandan dikkat çekiyordu.

Küçük yaşta Kur'ân-ı Kerîm'i hatmedip ezberledi. Süleymâniye, Kerkük, Irak, Erbil, Bağdat'ta birçok hocadan tefsir, hadîs, fıkıh, fen ve edebiyat dersleri aldı.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin yakın arkadaşı ve halîfelerinden olan amcası Seyyid Abdullah'ın tavsiyesi üzerine Süleymâniye'ye getirilen Seyyid Tâhâ'ya Mevlânâ Hâlid Hazretlerin'de bir muhabbet zahir oldu.

Seyyid Tâhâ, büyük dedesi Seyyid Abdülkadîr Gey-lânî Hazretlerinin manevî emri ve izni üzerine Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Hazretlerine teslîm oldu.

Seyyid Tâhâ Hazretleri Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin yanında 80 günlük bir manevî terbiye döneminden sonra Hilâfet -i Mutlaka ile şereflendi.

HALİFELİĞİ VE İRŞADI

Seyyid Tâhâ Hazretleri hilâfet göreviyle müşerref olunca Berdesûr'a, Mevlânâ Hazretleri tarafından bizzat uğurlandı. Bu uğurlanış sırasında mürşidi ile aralarında göz yaşartıcı şu sahne yaşandı.

Seyyid Tâhâ Hazretleri atına bineceği sırada, üzenginin bir kimse tarafından tutulduğunu anladı. Bakınca, üzengiye yapışanın mürşidi Mevlânâ Hazretleri olduğunu görünce, "Estağfirullah" diyerek, geri çekildi. Bunun üzerine Mevlânâ Hazretleri, kendisine hitaben;

SEYYİD TÂHÂ HAKKÂRİ

149

-"Bir zaman nefsinin terbiyesi için size dağdan taş getirttiriyordum. Şimdi Resûl-i Ekrem'in Ehl-i Beytine olan bağlılığım sebebiyle üzengini benden başka kimse tutamaz. Siz de bundan kaçmamazsınız,"buyurunca Seyyid Tâhâ Hazretleri şu ince kavrayışla karşılık verdi ve: "Emîr edebten üstündür,"diyerek ata bindi. Mevlânâ Hazretleri, müridleri ve binlerce halkın katıldığı bir uğurlama ile hareket edildi. Sonra, Mevlânâ Hazretleri durarak, elindeki dizginleri Seyyid Tâhâ Hazretlerine verdi ve:



- "Bundan sonra dizginlerin senin elindedir! Terbiye ve yetişmende kusur etmedim. Cenâb-ı Hakk yardımcın, büyüklerin ruhları sığınağın olsun!" buyurdu.

Bir süre Berdesûr'da irşâd görevi yürüten Seyyid Tâhâ Hazretleri, amcası Seyyid Abdullah'ın vefatından sonra Nehrî kasabasına geçti ve irşadına buradan devam etti.

Nehrî kasabasından 42 sene, ilim ve Hak âşıklarına ilim, feyz ve nur saçtı. Hak âşıkları, Allah dostları kelebekler misâli onun irşâd ve nur kaynağının çevresine toplandılar. Kısa zamanda Nehrî'nin nüfusu onbini geçti. Seyyid Tâhâ Hazretlerinin sohbetleriyle pek çok kimse Allahu Teâlâ'nın rızâsını kazandı.

Seyyid Tâhâ Hazretleri, vefa ve sadâkatte Hz. Ebû Bekir Sıddîk'i, şecaatte ve adalette Hz. Ömer'i, haya ve ilimde Hz. Osman'ı, velâyet-i kübrâda Hz. İmâm Ali'yi temsil ederdi.

Seyyid Tâhâ Hazretlerinin murakabe etmesinin çokluğundan, boynundaki kemik, dışarıya doğru eğilmiş gibi görünürdü. Vakar ve heybetinden yüzüne bakılmaz-

150


HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI

di. Yüzündeki heybet ışığı, ayın ondördü gibi gözleri ka-maştırırdı. Sohbetlerinin ehli olanlar, aşkla kendilerinden geçerlerdi. Nehrî'nin hudutlarına girenler feyz ve muhabbet kokularını alırdı. Ziyaretçiler, abdestsiz olarak Nehrî'ye giremezlerdi.

Seyyid Tâhâ Hazretleri, teheccüd namazını ekseriya evinde, bâzan kendi mescidlerinde eda ederlerdi. Kuşluk namazını dâima camide kılardı. Hergün medreseleri kontrol eder, müderris ve talebelerini teftiş ederdi. Müderrislerin müşkillerini çözen ve gönüllere feyz akıtan Seyyid Tâhâ Hazretleri, gece-gündüz zikir, fikir, ibâdet ve tâatte bulunurdu.

İkindi namazını müteakiben "Hatme-i Hâcegân-ı Kebîr (Büyük hatme)" yapılır, ardından İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin "Mektûbâfı okunur ve gerekirse açıklamalar yapılırdı. Akşam yemeği namazdan önce yenilerek, akşamla yatsı arası tâatle geçirilirdi.

Kendisini sevenlere ve talebelerine karşı hassastı. Herkesle ilgilenir, sıkıntılarını gidermeye çalışırdı. Akraba ziyaretine dikkat ederdi. Devrinin devlet büyüklerine karşı mesafeli ve ölçülü davranırdı. Bazı Müslümanların ihtiyaç ve zararları üzerine onlara mektuplar yazar, hediyelerini kabul etmezdi.

MEKTUPLAR

Mürşidi Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî ile mektuplaşırlardı. Mevlânâ Hazretlerinin yazdığı mektuplardan ikisi şöyledir:

İİD TÂHÂ HAKKÂRİ

151

"Kıymetli Seyyid Tâhâ! Allahu Teâlâ'nın emânında olunuz! Şöhretten dâima sakınınız! Kişi için, talebelerin çokluğu büyük belâ olabilir. Allahu Teâlâ sizi o âfetten korusun! Âmîn! Kalbin Acem beldelerine meyletmesini, öldürücü, ruhu kurutucu zehir biliniz! Nerede kaldı, onların yanına gidilmesi. Onlara yakın olmaktan, tatlı, idareli dil kullanmaktan çok uzak olmalıdır.



İnşâallah bu kimselerle biraraya gelmezsiniz. Eğer şah bile bizzat davet ederse, gitmemelidir. Nerede kaldı ki, başkalarının dâvetine gidilsin. Böyle davete verilecek cevap şudur: "Biz derviş kimseleriz. Bizim işimiz, dünyâdan kesilmek ve İslâm pâdişâhına dua etmek, insanların dinine hizmettir. Devlet reislerinin meclisinin edeblerini bilmeyiz." Sana emrettiğim üzere ol, muhalefet etme! Molla Mustafa Eşnevî'ye de fakirin selâmını söyle ve bu yazdıklarım aynı zamanda O'nun içindir. Fitne olan yerden çok uzak olup, dine hizmet edecek yerde bulunmak ve yerleşmek zarurîdir. Bizden bir şey gizli tutulmasın ki, helake sebep olur.

Kulların en zayıfı Hâlid-i Nakşibendî Müceddidi."

Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Hazretlerinin, Seyyid Tâhâ Hazretlerine yazdığı diğer bir mektup:

"Allahu Teâlâ kalbimin sevgilisi Seyyid Tâhâ'yı fena ve beka makamlarının nihayetine kavuşturmakla şereflendirsin. Bu fakire muhabbet ve ihlâs bağı ile bağlılığınızı bildiren mektubunuz geldi. Yüksek Nakşibendiyye yoluna hizmet için çalıştığınız ve Kur'ân-ı Kerîm'i bir usûl ile hatmetme haberinize çok sevindik. İhlâslı olmak

152

HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI



şartı ile insanlar sizin vâsıtanızla Allahu Teâlâ'ya ibâdet etmek, Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak gibi her ne yaparlarsa onların kazandığı sevâb kadar sizin de amel defterinize yazılacaktır. "İyi bir çığır açan Müslüman kimseye, açtığı o çığırın sevabı verileceği gibi, o yolda gidenlerin sevabı da verilir. Bununla beraber onların sevabından da hiçbir şey eksilmez,"39 hadîs-i şerifi bu sözümüze açık delildir. Allahu Teâlâ'nın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.

Kulların en zayıfı Hâlid-i Nakşibendî."

Seyyid Tâhâ Hazretlerinin, halîfesi Seyyid Sıbgatul-lah Arvâsî'ye yazdıkları mektup:

"Adı güzel, feyz ve fayda kaynağı Molla Sıbğatullah! Selâm eder, dualarımı bildiririm. Gönderdiğiniz güzel mektubunuz geldi. Bizi sevindirdi. Allahu Teâlâ'ya hamd ve şükürler olsun ki, dünyâ ve Âhiret saadetinin sermâyesi olan bu fukaraya muhabbetiniz, sönmemiş bir kor gibi durmaktadır. İki şeyi muhafaza etmek lâzımdır. Bunlar; dinin sahibine son derece bağlılık ve hocasına ihlâs ve muhabbet üzere olmak. Bu iki şey olunca, ne verilirse nimettir. Bu ikisi kuvvetli olup, başka bir şey verilmezse, hiç üzülmemelidir. Sonunda verilecektir. Eğer, Allah korusun, bu iki şeyden birinde zeval ve sakatlık olursa, bununla birlikte hâller ve zevkler bulunsa da, bunları istidrâc bilmeli, kendinin harâblığı görmelidir. Doğru yol budur. Allahu Teâlâ muvaffak eylesin!"

Heysemî Mecmau'z-Zevâid 1/772, ibni Ebi Şeybe 3/1009, Müslim no: 1017. Taberânî el-Kebîr no: 2447.

SEYYİD TÂHÂ HAKKÂRİ

153

HÂLLERİ


Musul taraflarında şeyhlik iddiasında bulunan bir kimse, talebesinden birini Seyyid Tâhâ Hazretlerinin yanına gönderdi ve: "Seyyid Tâhâ'ya, sünnete uymayan bir iş işletmeden, buraya dönme!" dedi. O da kalkıp Nehrî'ye geldi. Bir ikindi namazından sonra, Seyyid Tâhâ Hazretlerinin mescidin kapısında duran ayakkabılarından sol ayağınınkini uzağa koydu. Bununla mescid-den sağ ayakla çıkmasını ve sünnete uygun olmayan bir iş yapmasını düşünmüştü. Fakat Seyyid Tâhâ Hazretleri kalabalık içerisinde, o kişiye hitap edip;

-"Aldığın ayakkabıyı yerine koy! Senin aradığın şey, bu kapıda yoktur!" buyurdu.

Herkî aşiretinden Molla Abdullah isminde bir müderris, iki talebesi ile ziyaret için Nehrî'ye giderken, çayın başında oturdular. Molla Abdullah, talebelerine: "Herkes abdest alarak Nehrî'ye gider. Abdestsiz kimse gitmez. Ben bu âdeti bozup, abdest almadan gideceğim!" dedi. Talebeleri: "Hocam, biz bu âdeti bozmayalım, abdest alıp da gidelim," dedilerse de, Hoca Efendi: "Sanki bu dinî bir hüküm müdür? Ben yapmam!" dedi. Bu arada elini yüzünü yıkarken, koltuğundan bastonu suya düştü. Elini uzatıp, bastonu almak isterken, hikmet-i ilâhî baston, onun başına, yüzüne vurarak yüzünü, gözünü kan içinde bıraktı. Sonra baston kayboldu. O da, böyle söylediğine pişman oldu. Yaralarını sarıp, abdest aldı. Nehrî'ye gitti. Seyyid Hazretlerinin dergâhına girince, bastonu duvarda asılı gördü. Gözleri bastona takılıp kalınca, Seyyid Tâhâ Hazretleri: "Herhalde bu bastondan dayak

154


HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI

yemişsiniz!" buyurdu. Molla Abdullah yaptıklarına pişman olup, tevbe etti, talebelerinden olmakla şereflendi.

VEFATI

Seyyid Tâhâ Hazretleri, Nehri'de kaldığı 42 sene içinde İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak teblîğ ve irşâd görevini sürdürdü. İslâmiyeti nefsinde yaşadı ve çevresinde yaşanmasına gayret etti. Siyâsetle uğraşmadı.



Birçok mürid ve halîfe yetiştirdi. Onlara iyiliği tavsiye, kötülüklerden sakındırmalarını emretti, Kur'ân'ın emirlerini yaymalarını öğütledi.

1852 yılında, Haram Çeşmesi mevkiinde müridlerine sohbet ederken kendisine Şam'dan iki mektup geldi. Onları damadı Abdülehad'a okuttuktan sonra; "Ey Ab-dülehad! Şöhret âfettir. Artık bizim dünyâdan gitmemizin zamanı geldi!" buyurdu. Abdülehad'ın; "Aman Efendim, Şam'dan gelen bu iki mektup nedir ki?" demesi cevapsız kaldı. Dergâhına döndü ve fenalaştı. Hastalığı 12 gün sürdü. 12'nci gün, Cumartesi günü müridleri ve yakınları ile vedâlaştı. Vasiyetini bildirdi. Yerine kardeşi Seyyid Salih Hazretlerini bıraktığını bildirdi, ikindi vaktinde, Yâsîn-i şerif tilâvetleri arasında, Kelime-i Tevhîd getirerek rızayı ilâhiye ulaştı.

Ardında dört oğul bıraktı: Seyyid Habîb, Seyyid Mah-mûd, Seyyid Alâeddîn ve Seyyid Ubeydullâh. Dördü de âlim, fâzıl, irşâd ehli kişilerdi.

y-İD TÂHÂ HAKKÂRİ

155

Seyyid Tâhâ Hazretleri ardında pek çok halîfe de bıraktı. Nakşîliğin Hâlidî kolu, Güneydoğu Anadolu, Irak ve Suriye'de halîfeleri tarafından yayıldı.



O, sohbetlerinden birinde şunları anlattı: "Şâh-ı Nak-şibend Hazretleri, yolunun esâsını Ashâb-ı Kiramın (aleyhimü'r-rıdvân) yolu üzere kurdu. Onlar Rasûlul-lah'ın (s.a.v) muhabbeti ile yetindikleri gibi, bize de, üstada muhabbet yeter."

"Amellerinizi ucb (kendini beğenmek, ibâdeti kendinden bilmek) ile örtüp yok etmeyiniz. Bizim yolumuzda ucb ve riya yoktur. Riya ve ucba helâl diyen yolumuzda değildir. Bizim yolumuzdaki yolcuların faydaları ana ve babalarına da ulaşır. Zikir yapmaksızın yalnız rabıta ile Hakk'a kavuşmak mümkündür. Zikir ise, rabıtasız kavuşturucu değildir."

SEYYİD SIBGATULLAH ARVÂSÎ

(Kuddise sırruhu)

Sultân'il-küberâ'il-mütekaddimîn, kıdvet'il-küberâ'il-müteahhirîn, gavsil-âmmeti ve'l-hâifîn kutb'il-eimmeti ve's-sâlikîn, muğîs'il-müsteğîsîn mûnis'il-ğurabâi vel-âşıkîn, mevlânâ şeyhinel-kâmili'l-mükemmil el-Üveysî, Mevlânâ Hazreti eş-Şeyh Seyyid Sıbğatullâh el-Ervâsî.

(Kaddesallahu Sırrahu)

Geçmiş büyüklerin sultanı, sonraki büyüklerinörnet rehberi, bütün halkın ve Allah'tan korkanların gavsı, hak yolda giden imamların ve saliklerin kutbu, yardım isteyenlerin yardım edicisi, gariplerin ve aşıkların can dostu, şeyhimiz, kamil-mükemmil efendimiz, üveysi meşrep Hazreti Şeyh Sibgatullah Ervasî (Aiiah sımm yüceltsin)

158


HATME-İ HÂCEGÂN SULTANLARI

SEYYİD SIBGATULLAH ARVÂSÎ

159

Gavsu'l-A'zam, Gavs-ı Hizânî ve Gavs lâkaplarıyla meşhurdur. "Arvâsî" nisbesiyle anılır.



Babası : Seyyid Lütfullah Efendi

Doğum tarihi : Bilinmiyor

Vefatı :1870

Kabr-i şerifi : Hizân'ın Gayda köyünde

EĞİTİMİ

Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Çok zekî bir talebe idi. Kısa zamanda kelâm, tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerinde kemâlât gösterdi.



Zamanının fen bilimlerinde de mütehassıs oldu. Birçok âlim ve fâzıl zâtın ilim meclislerine devam etti.

Günlük hayâtında Sünnet-i Seniyye'ye uygun olarak yaşamaya gayret gösterip, bid'atlardan kaçındı. Van'daki Seyyid Muhyiddîn Efendi'ye nistfet ederek hocasının gösterdiği istikâmette canla başla çalıştı. Büyük bir nefis mücâhadesine atıldı. Bu mücâdeleyi murakabe altında bulunduran hocası, kendisine; 'Vefat etmiş velîlerden istifâde edebilecek makama ulaştığını" müjdeledi.

Seyyid Muhyiddîn'in vefatından sonra Şeyh Hâlid-i Cezirî'ye intisâb etti. O'nun sohbetleriyle şereflendi. Daha sonra Seyyid Tâhâ'nın "Kendi yuvana dön!" haberiyle, Tâhâ-i Hakkâri'nin hizmetine koşup, onun paha biçilmez sohbetlerine döndü.

Seyyid Tâhâ Hazretleri, Resülullah Efendimizden mürşidleri vâsıtası ile gelen feyz ve bereketleri onun kalbine akıttı. Kalp gözü açıldı. Hızır (a.s.) ile görüşür oldu.

Mürşidi Seyyid Tâhâ Hazretlerinin vefatından sonra Seyyid Salih Hazretlerinin sohbetine devam etti.

MANEVÎ HAYÂTI

Seyyid Sıbgatullah Hazretleri, gecelerini ibâdetle geçirir, uykusunu, öğleye yakın kısa bir "kaylûle" ile telâfi ederdi. Oturuşları hep kıbleye yönelik olurdu. Sohbet ânında hep murakabe (rabıta) hâlinde bulunurdu. Tefekkürü derindi. Teveccühü (mürşidin, müridin kalbine nazar etmek suretiyle feyz ve muhabbet akıtması) sohbetinden fazlaydı. Talebeleriyle otururken çok az sohbet ederdi. Talebelerin pek çoğu bu oturuş esnasında cezbeye kapılıp kendilerinden geçerlerdi.


Yüklə 0,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin