Kelamcılar sünneti “dinin ortaya koyduğu yol” veya “bid’atın zıttı olarak dinin uygulamaya koyduğu yol” olarak tanımlamışlardır.
Usülcüler ağırlıkla “Hz. Peygamber’den sadır olan ve şer’i bir hükme delil olmaya müsait söz, fiil ve takrirlerdir” demişlerdir. Yine Hanefi usulcülerden el-Cessas (ö. 370/980) sünneti; “Hz. Peygamberin tabi olunsun, örnek alınsın diye söyleyip sürekli yaptıkları“ olarak tanımlamaktadır.
Fakihlere göre sünnet; “farz ve vacibin dışında Hz. Peygamber’in söz ve fiilleriyle tespit edilen hususlardır.” Fakihlerin sünnet tanımları da dikkate alındığında “süreklilik, bağlayıcılık ve uhrevi boyut” ön plana çıkmaktadır. Uhrevi boyut olarak “işlenmesinde sevap olan terkinde azap olmayan davranışlardır. Yalnız azap olmasa da kınama/itap olacağı bildirilmiştir.
Ehl-i Hadis’e göre sünnet; Hz. Peygamber’den söz, fiil ve takrir (Hz. Peygamberin yapılırken gördüğünde reddetmediği için kabul ettiğine hükmedilen her türlü fiil ve davranışlar) olarak, hatta ahlâki vasıfları ve yaratılış özellikleri ile ilgili olarak bize nakil yoluyla ulaşan her şeydir. Bi’setten önceki fiil ve takrirler de buna dahildir.
Sonuç olarak Sünnet; Hz. Peygamber’in kendi döneminde İslam toplumunu inanç, ibadet, tebliğ, siyaset, ekonomi, ahlak, hukuk gibi çeşitli alanlarda kısaca bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında Müslüman insanları yönlendirip yönetmede Kur’an başta olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ya da dünya görüşüdür.”
Bu kapsamlı tanımı tek bir cümle ile özetleyecek olursak “Hz. Peygamberin yaşadığı ve öğrettiği Müslümanlık” olarak ifade edebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |