T. C. DİYanet iŞleri başkanliği eğİTİm hiZMETleri genel müDÜRLÜĞÜ Program Geliştirme Daire Başkanlığı



Yüklə 5 Mb.
səhifə381/740
tarix05.01.2022
ölçüsü5 Mb.
#63144
1   ...   377   378   379   380   381   382   383   384   ...   740
b. Tefsiri Tercüme

Asıl dildeki kelimelerin tertibine ve nazmına bağlı kalmaksızın herhangi bir sözün anlamını bazı şerh ve izahlarla başka bir dile nak­letmektir. Bu tercüme tarzında önemli olan, tercüme edilecek metindeki gaye ve maksatların güzel bir şekilde ifade edilebilmesidir. Yani harfi tercümenin esas niteliği sayılan "nazmında ve tertibinde asla benzeme" özelliği bu tefsir tarzında söz konusu değildir. Bundan dolayı tefsiri tercüme, harfi tercüme gibi zor bir tercüme olarak görülmemektedir. İşte bu özelliği sebebiyledir ki günümüz tercümelerinde daha çok tefsiri tercümeye itimat edilmekte ve bu tercüme tarzı daha üstün tutulmakta­dır. Burada tercümesi söz konusu olan metin eğer Kur'ân metni olursa, bu durumda onun için yalnız tefsiri tercüme tarzı önerilebilir, Çünkü Kur'ân'ın pekçok harfi, edatı, kelimesi çeşitli manalara gelmektedir. Yine Kur'ân'da pekçok edebî sanat vardır. Bunlarla bazen aslî manadan başka anlamlar da kastedilmiş olabilir. Ayrıca onda değişik kıraat vecihleri ve bazen bunlardan kaynaklanan farklı anlamlar da söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla bunları harfi tercümeyle nakletmek pek mümkün değildir. Çünkü bu tercüme şeklinin, edebî değeri olmayan, sıradan eserler için bile imkânsız denecek kadar zor olduğu itiraf edilmiştir. Meselâ, Hindistan'ın meşhur Brahman şâiri Rabindranath Tagore'un Mısır'a yapmış olduğu bir seyahat esnasında İngilizce yazdığı eserler dışında Hinduca yazdığı kitaplarını da İngilizceye tercüme etmesini isteyenlere verdiği şu cevap bu itirafın açık bir delilidir: "Hinduca yazdığım eserler, kendi fikirlerimi içermiş olsalar bile, ben onları İngilizceye tercüme etmekten âcizim. Zira bu tercümede İngiliz dili, Hinduca için elverişli bir dil değildir".

Bu beyandan şöyle bir sonuç çıkarmak mümkündür. Bir insan eğer çok iyi bildiği iki dilden biri ile ifade ettiği şahsî fikirlerini diğer dile çevirmekte zorluk çekiyorsa, başkalarına ait düşünceleri bir başka lisa­na aktarmakta bundan daha fazla zorlukla karşılaşabilir. Bir de tercü­mesi yapılacak eser, Kur'ân gibi kelâmî yapısı itibariyle insan gücünü aşan bir eser olursa, bu durumda işin daha da zor olacağı kolayca anla­şılmış olur. Bütün bu zorluklarına rağmen Kur'ân, tabii ki tercüme edi­lecektir. Ancak bu tercümeyi tefsiri tercümeden başka bir tarz ile gerçek­leştirmek pek mümkün görünmemektedir.
1.4. Meal

Söz konusu kelime de, te'vil kavramı gibi aynı şekilde "evl" kökün­den türemiş "mimli masdar" ya da bir şeyin varacağı yer ve gaye mana­sında "ism-i mekân" dır. Sözlükte "bir şeyin özü, hülâsası ve akıbeti" anlamına geldiği gibi, "eksik bırakmak" manasını da içermektedir. Kavram olarak da: "Bir sözün manasını her yönüyle değil de, biraz noksanıyla ifade etmek" demektir.

Bilindiği gibi Kur'ân, hem lafız hem de mana yönüyle Allah kelamı olduğundan, onun tam olarak tercümesini yapmak mümkün değildir. Yani insan, bütün gücünü ortaya koyarak Kur'ân'ı tercüme etse de, bu hiçbir zaman, onun bütün mana ve maksatlarını mükemmel şekil­de ortaya koyacak bir tercüme olarak nitelendirilemez. İşte söz konusu imkânsızlık nedeniyledir ki, yapılan Kur'ân çevirilerine, "tercüme" denilmekten çekinilmiş, onun yerine yapılan işin mahiyetine daha uygun olan "meal" kelimesi kullanılmıştır. Çünkü bu kelime, yukarıda da belirtildiği gibi "eksik ve hatalı tercüme" demek­tir. Kur'ân'ın ifade ettiği bütün manaları tercüme yoluyla aksettirmenin imkânsızlığı düşünülürse, tercüme yerine "meal" kavramını kullanmanın ne derece isabetli olduğu kolayca görülebilir.


Yüklə 5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   377   378   379   380   381   382   383   384   ...   740




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin